Takva Toplumu - rahle.org

Takva Toplumu - rahle.org

Takva Toplumu


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Asr-ı Saadet Efendimiz (a.s.)ın nübüvvetiyle başlayan ve Medine'de kamil noktaya ulaşan süreç, 'muttaki toplum' oluşturmanın imkanlılığını bizlere göstermektedir.

Bir Anlayış olarak Takva

Takva' kavramı üzerine şimdiye kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Zira 'takva', gerek Kur'an-ı Kerim ve gerekse sünnette İslami bir hayatın temel dinamiği olarak karşımıza çıkar. Müslüman'ca bir hayatın yaşanabilirliği söz konusu iki kaynakta takvaya dayalı olarak buluruz.

Kur'an-ı Kerim'in başından sonuna kadar, insan-Allah, insan-insan, insan-eşya arası ilişkilerin olması gereken temel vasfı diye takvaya işaret edilip vurgu yapıldığını ve onun bu ilişki ağında olmazsa olmaz bir değer şeklinde dile getirildiğini görürüz.

Yine Efendimiz (a.s.)'ın ameli sünneti ve kavli terbiyesinin merkezinde de takva olgusunun esas aldığını görürüz.

Dolayısıyla takvaya yönelik bunca çalışmanın yoğunluğu, onun Müslümanın hayatı içerisinde bulunduğu/bulunması gerektiği yerin ehemmiyetinden kaynaklanmaktadır.

Binaenaleyh bizim dile getirmek istediğimiz takvaya yeni bir tanım yükleme değil, mevcud delil, veri ve tanımlardan yola çıkarak bir 'takva anlayışı' ve hatta bundan da öte 'takva anlayışı' üzerine "örnek ve öncü bir takva toplumu”nun oluşumu üzerine konuşmaktır.

Öte yandan gerek bireysel ve yapısal gerekse kurumsal ilişkilerde bir takva anlayışının belirginleştirilmesi de zorunlu ve gereklidir. Aksi takdirde herkesin farklı tarafa çekiştirdiği, herkesin kendi konumu ve bekleyip talep ettiği gelecek çerçevesinde yorumladığı bir kargaşa ortamı ve anlayışların buharlaşması kaçınılmaz olur.

Bu cümleden itibaren 'takva anlayışımızın' temel ve genel çerçevesini şu şekilde çizebiliriz:

•             Allah'a ve Allah'a ait şeaire ta’zim ve hürmet.

“Kim Allah'ın şeairine (Allah'a işaret eden, Allah'ın takdis edilmesini istediği, Allah'a ait değerler) tazimde bulunursa, işte bu kalplerin takvasındandır.” (22-Hacc 31)

•             Haram ve helallere riayet, şüphelerden kaçınmak.

“Helal belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelere düşen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimalide öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın korusu da haramiardır.(Buhari, Müşlim)

“Şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak.” (Buhari)

“Günah kalbinin tereddüt ettiği şeydir.” (Müslim) *

“Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz kulak, göz ve kalp; bunların hepsi sorumluluk altındadır."(17-İsra 36)

• Davranışların kaynağını Kitap, sünnet ve

bu ikisinin kaydı altındaki akl-ı selime dayandırmak ve ortalama bir Müslüman üzerinde vasıflara sahip olmak; tercih noktalarında en güzel ve takvaya en uygun olanını(azim olanı) tercih etmek. • Allah ve

Rasulünün sevdiği şeylere karşı iştiyaklı, koyduğu sınırlara karşı endişeli olmak.

“Ey inananlar! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin. Allah'ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O'nun katında toplanacağınızı bilin.” (8-Enfal 24)

Takva Toplumu

Başlığa bakarak şöyle bir soruyla giriş yapalım: Takvayı yaşamının merkezine almış bir toplum oluşturmak mümkün müdür?

Böyle bir soruya ihtiyaç duyulmasının ve soruya verilecek doğru ve gerekli aynı zamanda da gerekçeli cevabın bize kazandıracağı şey, hiç şüphesiz bir yönüyle varlık sebebimizi izhar edecek olmasıdır. Çabamız da varlık sebebimizin izharını sağlamaya yönelik olacaktır.

Sorunun cevaplanmasında zorluk oluşturan husus 'takva' ve 'toplum' kelimelerinin birlikte kullanılmasıdır. Zira 'takva' gibi daha öze dönük bir çabanın, 'toplum' gibi daha genel bir olguyla birleştirilmesinin zorluğu ortadadır. O halde bu zorluğu ortadan kaldırmak ve 'Takva Toplumu1 sözüyle neyi kastettiğimizi izah etmemiz gerekiyor. Ki bu yazının maksadı bir 'Takva Toplumu' anlayışı çerçevesinin imkânlarını dile getirmektir.

'Takva' kavramı üzerine, yapılmış çalışmalar bize bu kavramın her müslüman fert ve Allah arasındaki ilişkinin nasıllığını göstermektedir. Diğer bir deyişle; müslüman fertlerin dünya hayatı çerçevesinde sorumlulukla karşı karşıya bulundukları her amelin vasfının “niteliğini ve Allah katındaki değerini gösteren yegâne ölçü birimi 'takva'dır.

Öte yandan amellerinin temel vasfı takva olan fertlerce oluşturulmuş toplumsal oluşumların da ortaya koyduğu veya koyması gereken her amelin niteliğini ve Allah katındaki değerini gösteren yegâne ölçü birimi de yine 'takva'dır. Bu çerçeveden bakıldığında 'takva'yı toplumsal yaşamın merkezine almış bir toplum oluşturmanın da birinci dereceden imkânını görmekteyiz: Her mertebeden ve fakat yerinde durmayıp her gün daha iyiye yönelen muttaki fertler.

Bu özelliğe sahip fertler bize 'takva toplumu'nu oluşturmanın ikinci derece imkânını da göstermektedir: Aralarında oluşturdukları 'takva' temelli ilişki ağı.

Tekrar yukarıda sorduğumuz soruya yönelip bir başka açıdan cevap arayışına girelim: Takvayı yaşamının merkezine almış bir toplum mümkün müdür?

Cevabını arayacağımız cihet, hadisenin imkânlılığının ameli cihetidir; yani daha önceden böyle bir toplumsal yapı oluşturulmuş olup olmadığı ciheti. Biz müslümanların bu soruya verecekleri cevap hazır ve kolaydır: Asr-ı Saadette; Efendimiz (a.s.)in nübüvvetiyle başla

yan ve Medine'de kamil noktaya ulaşan süreç, 'muttaki toplum' oluşturmanın imkanlılığını bizlere göstermektedir. Söz konusu toplumsal yapıyı oluşturmanın temel parametrelerini/ kıstaslarını biz, bu süreçte görmekteyiz.

Eğer 'Asr-ı Saadet, istisnai durum arz etmektedir' diye bir itiraz vaki olursa ki böyle bir mantık son derece mahzurlu ve özürlü bir mantıktır, yine de buna verecek cevabımız vardır: Hayır,'Takva Toplumu' oluşturmak sadece Asr-ı Saadetin ameliyesi değil, tarih boyunca Hakkın önderlerinin gayreti bu yönde olmuş, kimisi bu gayretin neticesini görmüş, kimisi de bu gayretin yönünü terketmeden vazifesini ifa etmiştir. Gerek Efendimiz(a.s.)'den önce ve gerekse O'ndan sonra bunun pek çok örneğini görmekteyiz.

 

Takva Toplumu' oluşturmanın imkânlılığını bize sunan belki de en önemli cihet, kendisiyle kıyamete kadar muhatab ve mükellef olduğumuz Kuran cihetidir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim başından sonuna kadar takva merkezli bir hayatı öngörür ve teklif eder. Kendisinin indiriliş gayesini daha ilk ayetlerinde takva sahiplerine vurgu yaparak dile getirir: “İşte bu kitap ki içerisinde hiç bir şüphe yoktur, muttakiler için rehberdir.” (2Bakara 2).

Kuran, cahiliye içerisinde boğulmuş insanlığı yeniden inşa etmek ve yeni bir dünya kurma misyonunun hep ön plana çıkarır. Onun hedefi sadece muttaki fertler oluşturmak değil bunun üzerinden yola çıkarak bir takva toplumu oluşturmaktır. Bunun böyle olduğunu öncelikle ve özellikle Kuran'ın indiriliş biçiminde görmekteyiz: Zira Kuran, toptan ve bir defada değil, 13 yıl Mekke'de 10 yıl Medine’de olmak üzere 23 yılda nazil olmuştu. Allah dileseydi Kuran'ı toptan bir kerede indirirdi. Fakat yepyeni bir toplum oluşturmanın akşamdan sabaha gerçekleşmesinin fıtrata ve sünnetullaha aykırılığı ve bu durumun sonrakiler için örneklik teşkil edemeyeceği gerçeğini göz önünde bulundurursak Allah’ın muradını anlama imkanına da sahip oluruz.

Bu durum bize örnek bir İslam toplumu oluşturmanın bir süreç istediğini ve bu sürecin safhalarını da Kuran'ın iniş seyrinde aramamız gerektiğini gösteriyor. Kuran'ın iniş seyrinde gördüğümüz ise hem tek tek tüm fertlerin ve hem de bu fertlerin oluştura geldiği topluluğun, her bir safhada bir öncekine nazaran daha da kemale giden bir yol izledikleridir. İşte bu, takva yoludur. Öncü, örnek muttaki bir toplum olmanın/ oluşturmanın yoludur. Kuran, bu özelliği ile ilk önce örnek bir müslüman ümmet ortaya çıkardı. Zaruri olan şudur ki; ne zaman Kuran'a dayanan muttaki bir toplum meydana getirilmek istense onun bu özelliği göz önünde tutulmalıdır.

Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Kuran'ı insanlara ağır ağır okuman için onu bölüm bölüm indirdik. Biz onu tedricen indirdik.” (17-İsra, 106)

Kur'anın hedefi sadece erdemli (muttaki) fertler oluşturmak değil ve belki bunun üzerinden yola çıkarak bir takva toplumu oluşturmaktır...

İbn-i Kesir (r.a.), tefsirinin hemen girişinde, bir anlamda uyarı niteliğinde, Abdullan ibn-i Mesu(r.a.)'dan naklen ilk örnek neslin, Kuran'ın kendilerini inşa eden metoduna uygun olarak nasıl hareket ettiklerini bildirir. Onn aktardıına göre; ilk nesil öğrenip amel etmek üzere on ayet ile yetinir, bilahare gelir ve diğer kısımları peyderpey alırlardı..

* Ahlakı, eylemi ve bilgisinde bilinçli olmak.

Hiç şüphesiz herhangi bir konuyla alakalı olarak bir ayet, bir hadis sunup bunun üzerine bir anlayış inşa etmenin zorluğu ve usulen de hatalılığı ortadadır. Fakat bizim burada bir ayet ve bir hadis şeklindeki sunumumuz, her halükarda anlayışlarımızın temelini Kur'an ve sünnetin oluşturduğuna dikkat çekmek içindir.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ