"Sünnetin Bağlayıcılığı - rahle.org

"Sünnetin Bağlayıcılığı - rahle.org

"Sünnetin Bağlayıcılığı


Facebookta Paylaş
Tweetle

"Muhammet ALİMOĞLU tarafından yazıldı.

 

 

Giriş

Sünnetin bağlayıcılığı konusuna geçmeden önce sünnet kelimesinin anlamını ve ilk asırlardan itibaren yapılan sünnet tasniflerini kısaca açıklamak, meseleyi sağlıklı bir şekilde değerlendirmek açısından önem arz etmektedir. Bunlara genel hatları ile değindikten sonra sünnetin bağlayıcılığını birkaç ayet, hadis ve sahabenin yaklaşımı çerçevesinde ele alacağız.

Sünnet kelimesi sözlükte 'alışılmış yol' anlamına gelmektedir. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde 'kim insanların takip edeceği güzel bir sünnet (âdet) başlatırsa, kendisine hem o davranışın hem de kıyâmete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Kim de kötü bir sünnet (âdet) başlatırsa, kendisine hem o davranışın, hem de kıyâmete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir' buyururken sünnet kelimesini kullanmışlardır.

Fıkıh usûlü ilminde ise sünnet, Hz. Peygamber (s.a.v)'dan nakledilen söz, fiil ve takrirleri ifade etmektedir. Bu tanımdan hareketle sünnet, İslam âlimleri tarafından yapısı bakımından sözlü (kavlî) sünnet, fiilî sünnet ve takrîrî sünnet olmak üzere üçe ayrılmıştır. 'Ameller niyetlere göredir', 'her iyilik bir sadakadır' hadisleri kavlî sünnete; Hz. Peygamber (s.a.v)'ın abdest alması, namaz kılması, hacc farizasını yerine getirmesi, hırsızlık yapanın sağ elini bilekten kesmesi vb. davranışları ise fiile sünnete örnektir. Hz. Peygamber Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken, kendisine gelen meseleleri nasıl çözeceğini sormuş, O da konu ile ilgili hükmü önce Kur'ân'da, onda bulamazsa sünnette arayacağını, bu iki kaynakta bulamadığı takdirde kendi re'yi ile çözeceğini söylemiştir. Efendimiz (a.s) onun bu cevabını yerinde bularak memnuniyetini ifade etmiştir. Rasulullah (s.a.v)'ın Muaz b. Cebel'in bu yaklaşımını onaylaması ise takrîrî sünnete örnektir.

 

Sünnet kelimesi sözlükte 'alışılmış yol' anlamına gelmektedir. Fıkıh usûlü ilminde ise sünnet, Hz. Peygamber (s.a.v)'dan nakledilen söz, fiil ve takrirleri ifade etmektedir...

 

Sünnet, yapısı bakımından tasnife tabi tutulduğu gibi rivayet bakımından da mütevâtir, meşhur ve âhâd kısımlarına ayrılır. Mütevatir sünnet; ilk üç nesilde (sahabe, tabiûn ve etbâu't-tâbiîn) yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayacak sayıda bir topluluğun Hz. Peygamber (s.a.v)'dan yapmış oldukları rivayetlerdir. Bu türden sünnet ile amel etmek farz olduğu gibi onu inkâr eden de kâfir kabul edilmiştir. Meşhur sünnet; bir veya iki (tevatür sayısına ulaşmamış) sahâbî tarafından rivayet edilen ancak tabiûn ve etbu't-tâbiîn devirlerinde tevâtür sayısında raviler tarafından rivayet edilen sünnettir. Meşhur sünnet kesine yakın bilgi ifade ettiği için bununla Kur'ân'daki umûm ifadeler tahsîs edilebilir, mutlak olan ayetler de takyîd edilir. Âhâd sünnet ise her üç tabakadaki râvilerin sayısı tevatür sayısına ulaşmayan sünnettir. Sünnetin büyük çoğunluğu bu guruba girer.

 

Sünnetin Bağlayıcılığı

İslam âlimleri, Hz. Peygamber (s.a.v)'a nisbeti sabit olan sahih sünnet ile amel etmenin vâcib olduğu hususunda icma ettikleri gibi; ilk nesillerden itibaren sünnetin toplum içerisinde model teşkil etmesi de ümmetin bu konudaki fiilî icması olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v)'ın hayat tarzının İslam medeniyetinin ulaşmış olduğu toplumlarca benimsenerek takip edilmesi ve ümmet içerisinde onun örnek yaşantısının bir model teşkil etmesi de yine bunun bir tezahürüdür.

 

Sünnet

İslam âlimleri, Hz. Peygamber (s.a.v)'a nisbeti sabit olan sahih sünnet ile amel etmenin vâcib olduğu hususunda icma ettikleri gibi; ilk nesillerden itibaren sünnetin toplum içerisinde model teşkil etmesi de ümmetin bu konudaki fiilî icması olmuştur...

Allah-u Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de çeşitli vesilelerle her kavme kendi peygamberlerini örnek göstermekte ve onlara tabi olunmasını emretmektedir. İslam dininin mensupları olan bizlere de birçok ayette Rasulullah (s.a.v)'a uymamız emredilmekte ve Onun sünnetinin müminler için bağlayıcı olduğu belirtilmektedir. Biz burada Peygambere uymayı emreden birkaç ayet çerçevesinde Hz. Peygamber (s.a.v)'ın sünnetinin bağlayıcılığını açıklamaya çalışacağız.

 

'Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur'[1], 'Allah'a itaat edin, Râsule de itaat edin ve kötülüklerden sakının'[2]. Bu ayetlerde mutlak olarak Rasulullah (s.a.v)'a itaat emredilmiş ve ona itaat etmek Allah'a itaat olarak belirtilmiştir. Dinin getirmiş olduğu hükümler bir bütün olarak değerlendirildiği takdirde Rasulullah (s.a.v)'a itaat edilmeden kulluk görevinin yerine getirilemeyeceği ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v)'a itaat edilmeksizin Allah'a itaat edilemeyeceği açık bir şekilde görülecektir. Peygambere itaat dolayısıyla onun sünnetinin bağlayıcılığı, Allah'a olan sevginin fiili bir göstergesi olarak kabul edilmiş ve bu sevginin kuru bir iddia olmamasının ancak bu şekilde ispatlanacağı belirtilmiştir. Allah-u Teâlâ Rasulullah (s.a.v)'a hitaben '(Resûlüm) de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir'[3] buyurmuştur. Allah ile kul arasında sevgi ve muhabbetin oluşması ve Allah'ın kulunu affetmesi, kulun peygambere uymasına ve onun göstermiş olduğu yoldan gitmesine bağlanmıştır. Başka bir ayette de 'Peygamber size ne verdiyse (neyi emrettiyse) onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan

Sünnet

korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir'[4] buyrularak onun emrettiği ve yasakladığı şeylerde mü'mine düşenin itaat olduğu vurgulanmıştır. Hz. Peygamber de 'sizden birinizin hevası benim getirdiğime tabi olmadıkça iman etmiş olamaz' demiştir. Hevanın peygamberin getirmiş olduğu ilkelere tabi olması, Onun örnek hayatının müslümanlar için model teşkil etmesi ile mümkün olacaktır. Peygamberin hidayet rehberi olması ve yaşantısının örnek olması, Onun hayat tarzı olan sünnetinin bağlayıcılığı sonucunu doğurur. Bir mü'min peygamberin yaşam tarzını ne kadar örnek alır ve Onun gibi olmaya çalışırsa, Allah'ın rızasına o kadar yaklaşmış olur. Bunun aksini düşünmek de Peygamberlik müessesesinin ruhuna aykırıdır. Bu sebepten dolayı Allah-u Teâlâ 'kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur'[5]buyurmuştur.

 

Ümmet ne zaman sünnete bağlı bir yaşam sürdürmüşse Allah-u Teâlâ ümmet üzerine nimetlerini yağdırmış, ne zaman sünnetten kopuk bir hayat tarzı benimsenmişse ümmet zelil bir duruma düşmüştür.

Burada aktardığımız ayetler dışında daha birçok ayette Hz. Peygamber (s.a.v)'ın sünnetinin Müslümanlar için model olduğu vurgulanmış ve Allah'ın rızasına uygun bir hayatın ancak Onun sünnetine uymak ile mümkün olacağı belirtilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) da veda haccında ümmetine iki şey bıraktığını (Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın sünneti), bu ikisine sarıldıkları müddetçe doğru yoldan ayrılmayacaklarını söylemiştir. Yine efendimiz (a.s), sözlerin en güzelinin Kur'ân ve en güzel hidayet rehberinin de kendi sünneti olduğuna işaret etmiştir. Hz. Peygamber efendimiz (a.s)'ın dava arkadaşları olan ashab-ı kiram da onun sünnetine uyma hususunda büyük bir titizlik göstererek bu konuda fiilî icmada bulunarak kendilerinden sonraki nesillere örneklik teşkil etmişlerdir. Tabiîn, etbâu't-tabiîn ve müctehid imamlar da sahabenin yolundan giderek sünneti hayat rehberi olarak kabul etmişlerdir. On dört asırlık tarihsel tecrübe de bizlere göstermiştir ki, ümmet ne zaman sünnete bağlı bir yaşam sürdürmüşse Allah-u Teâlâ ümmet üzerine nimetlerini yağdırmış, ne zaman sünnetten kopuk bir hayat tarzı benimsenmişse ümmet zelil bir duruma düşmüştür.


[1] Nisâ 4/80.

[2] Mâide 5/92.

[3] Âl'i İmrân 3/31.

[4] Haşr 59/7.

[5] Ahzâb 33/36.


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ