İslam toplumunun oluşum sürecinin ilk ve en önemli evresi olan Saadet Asrı, vahyin iniş ortamı üzerine inşa olunması hasebiyle Müslümanlar için daima farklı bir anlam taşımıştır. Taşıdığı bu farklı anlamın sebebi, tarih boyunca Müslümanların kendilerini hep bu devre nispet etmelerinde, ölçülerini hep bu devirden almalarında yatmaktadır. Bu devrin vazgeçilmez unsuru olan, devrin şekillenmesinin temel niteliklerini belirleyen vahiy -Kuran- kendisine iman edenlerin hayatındaki misyonunu da şöyle belirlemiştir:
"Elif, lam, mim. Üzerinde hiçbir şüphe olmayan bu kitap, Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara -muttakilere- bir rehberdir." ( 2/1,2)
Yine bu devrin, Müslümanların bütün hayatları için bir başvuru kaynağı ve mutlak referans olması onların akidelerinin de gereğidir. Zira bu akideyi, mutlak iman ve itaat ile yükümlü olduğumuz kitabımız Kuran belirler: "And olsun ki Re- sulullah’ta sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü ümit edenler ve Allah'ı çokça zikredenler için güzel bir örneklik vardır." (33/21)
"Hayır! Rabbine yemin olsun ki onlar -müminler- aralarında anlaşmazlığa düştükleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (4/65)
"Aralarında hükmetmek üzere Allah ve O’nun Resulüne çağrıldıkları zaman müminlerin sözü ancak; "Dinledik ve itaat ettik." demeleridir. Asıl kurtuluşa erenler bunlardır." (24/51)
Söz konusu iki temel unsurun -kitap ve resul- üzerlerinde hayata geçtiği üçüncü bir unsur daha vardı ki bu unsur sahabedir ve İslam'ın var ve gerçek bir hayat kaynağı olduğunun göstergesidir. Zira ifade edilen Saadet Asrının ütopik -haya- li/gerçekleşmesi mümkün olmayan- bir dönem olmadığının, aslında bütün yönleriyle insanlık tarihi içerisinde bir yer işgal ettiğinin, insan üstü varlıkların değil aksine yaratılışına konulan bütün özellikleriyle beden ve ruhtan müteşekkil insanların yaşadığı gerçek bir hayat olduğunun en güzel göstergesi olmuştur sahabe nesli.
Kitap ve sünnetin pratik eğitiminden geçen sahabe nesli için kitapta şu ifadeleri buluruz:
"Muhacirve Ensar'ın ilklerine, önde gelenlerine ve birde iyilic/doğrulukta onlara tabi olanlara gelince, Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'tan razı oldular da -Allah- onlar için içlerinde yerleşip sonsuza kadar yaşayacakları ırmakların çağıldadığı cennetler hazırlamıştır, işte bu en büyük kurtuluştur." ( 9/100)
"O mallar, yurtlarından çıkarılan, mallarını terk eden Muhacirlerin fakirlerinin- dir. Onlar, Allah’ın lutfunu ve rızasını isterler. Allah ve resulüne yardım ederler. İşte onlar sadakat örneği verenlerdir. Onardan önce Medine'yi yurt ve iman evi edinen kimseler kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı kalplerinde kıskançlık duymazlar. Muhtaç da olsalar, Muhacir kardeşlerini kendilerine tercih ederler. Kimler nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar umduklarına kavuşanlardır." (59/8-9)
Ayrıca üçüncü unsurun -sahabe neslinin- klasik anlamıyla terbiyesi hususunda ve bu terbiyenin usulünü, ne olduğunu ortaya koyması ile aiakalı da kitapta şöyle buyurulur:
"Nitekim size ayetlerimizi okuması, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik.' (2/151)
"Allah, ayetlerini onlara okumak, onları arındırmak ve onlara ilahı kelamı ve hikmeti öğretmek için içlerinden bir elçi göndererek müminlere lütufta bulunmuştur; halbuki daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı." (3/164)
".... o halde siz ey basiret sahipleri, iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun uilincınde oiun.
Allah, size gerçekten bir uyarıcı -zikir, kitap- indirmiştir.
Allah'ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi -göndermiştir- kı iman edip salih amel işleyenleri zifiri karanlıktan aydınlığa çıkarabilsin..." (65/10, I I)
Bu ifadelerden anlaşılan odur ki Peygamberimiz (sav) kendi ashabını terbiye ederken her halükarda pratik, yaşayan, canlı bir yöntem uygulamıştır. Uygulanan bu yöntem insan fıtratına en uygun ve en tesirli bir yöntem olmuştur. Sahabeyi daha önceden bulundukları aşağıların aşağısı ‘esfel-i safilin' bir konumdan ‘ahsen-i takvim’ en güzel şekildeki Allah’ın razı olduğu bir konuma getirmiştir.