HAYATIN ELÇİLERİ - rahle.org

HAYATIN ELÇİLERİ - rahle.org

HAYATIN ELÇİLERİ


Facebookta Paylaş
Tweetle



Gazi Çoban

Hayatın elçileridir peygamberler; insanları, kendilerine hayat verecek şeylere davet ederler. Davet ettikleri şeyler ölümü kuşatsa bile. Hayatın elçileridir onlar; yaratılanların nasıl kıraat edilebileceği (okunacağı) düşüncesini sunarlar iştiyakla. Mücadeleleri incelendiğinde, gerçekte Allah'tan biz insanlara ne büyük bir lutf-i kerem oldukları fark edilebilecektir. Bunun için de sahih nübüvvet (peygamberlik) anlayışının oturmuş olması şartı var. Allah'ın "Malik-ül Mülk-mülk ve tasarrufun sa­hibi" sıfatı tüm şümulü ile (kapsayıcılığı) itikat dünyamızda yer aldıktan sonra, gön­derdiği elçilerine, misyonları (vazife-sorumluluk) gereği sünnetullahın nasıl bir "ta­biat" yüklediği gerçeğini kavramak zor olmayacaktır. "Tabiat"ten kastımız ise; bir şeyin, gerçekleşmeden evvel, nasıl davranacağı konusunda kanaat sahibi olunma­sına imkan veren özelliğidir (insandaki kişilik gibi).

Falancanın yalan söylemeyeceğine dair iddiamızı, onun kişiliği ile ilgili sahip ol­duğumuz ön yargılarımıza dayandırırız. Siyah bulutların yağmurun habercisi olma­sı, karineleridir (ikisi arasında kolaylıkla kurabildiğimiz yakın ilginin sonucudur).

Aynı şekilde Allah’ın adil olmaktan başka bir sıfatla (zalim olmak gibi) vasıflan- dırılmasının imkansızlığı, şuuraltımızdaki "ilah" düşüncesinde yaratıcının zulmetme­yeceği gerçekliğinin yatıyor olmasındandır.

Dememiz o ki; peygamberlik müessesesi ve peygamberlere bakışımızın sahih- liği, Allah'ın bu konudaki sünnetullahını kavramaktan geçiyor, ilk sayımızda, bu ko­nunun sıhhatli anlaşılmamasının, diğer zarurat-ı dıniyyeyi inanılması zaruri itikadı’ hususları- da sarsacağı gerçeğini izaha çalışmıştık.

Yazımız iki eksenli olduğundan, evvelen nübüvvete dair özellikleri inceleyecek, sonra resullerin vasıfları hakkında teferruatlı açıklamalar yapmaya gayret edeceğiz.

I-Nübüwet konusunda temas etmeyi düşündüğümüz mevzuları sıralamakta fayda mülahaza ediyoruz:

a- Allah'ın seçmesi,

 

b-Beşeriyet (resullerin beşer olması),

c-Mucize,

d-Vahiy.

Allahu zü'l-Celal, dinin şekillenmesinde peygamberlik müessesesinin teş- ri-i hikmetini (gaye) bariz olarak (16/2) ayetinde izah etmektedir. Bu ayet aynı zamanda peygamberliğin beş ana hususunu da beyan eder. Biz de nübüvvet mü­essesesinin alt başlıklarını incelemeden evvel, bu hikmetin anlaşılmasının zarure­tine binaen öncelikle bu ayeti açıklayalım:

"Kullarından dilediğine, emrinden Ruh ile melaike (elçiler) indiriyor da buyu­ruyor ki; şu hakikati bildirin: Benden başka ilah yok, hemen bana sığınıp-koru- nun!"( 16/2)

Allah Teala burada, tüm şümulü ile nübüvvetin sınırlarını çizmektedir.

"Kullarından": peygamberlerin ibadetle mükellef birer kul oldukları (abdu- hu anlayışı), ilah olmanın şanından olan bir sıfatla vasıflandırılamayacakları, dinin anlaşılması ve hayata aksettirilmesinin ancak bu şekilde fıtrata en uygun olabile­ceğinin ifadesidir. (Müşriklerin melekten peygamber veya ara şefaatçi itikatlarına ret)

"Dilediğine"; peygamberliğin kesbi (yapılan salih amel sonucu olan kazanç) ol­madığı, bilakis Allah'ın, kulları arasından dilediğini seçmesiyle (meş'iyet-ihtiyar) il­gili olduğu beyan edilir.

Ayette geçen "Ruh" kelimesi farklı manalarda tefsir edilmiştir. Mevdudi, bun­dan kastm "peygamberlik ruhu" olduğunu söyler. (Tefhim-u! Kuran II!/10)

"Ruh, peygamberlerin hem sözle, hem de amelle görevini yerine getirebilme­si için ona bahşedilen peygamberlik ruhu anlamına gelir. Mevdudi burada pey­gamberliğin hikmeti ile ruhu aynı anlamda değerlendiriyor, insanın beden ile ru­hu arasındaki bağlantıyı, peygamberin görev ve ahlaki yaşantısı ile bi'setin hikme­ti (gönderiliş gayesi) arasındaki ilişkiye benzetmektedir.

Ayetteki "Ruh" tan kastın vahiy olduğunu iddia edenlere göre peygamberlik; Allah’ın şeninden (emr, hal, ış) bir emr-i ilahiyedir ki -min emrihi- onun emrin­den lafzı bu görüşü teyit eder. Kaldı ki ayette vahiy sahasına giren tüm kelimeler geçmektedir. (Hu-Allah, tenzil-indirme, melaike, emr-iş kul, meşiyet-dileme, seç­me)

 

Ayetin son kısmında, iletilmesi istenen mesaj yer alıyor. Fakat Kuran litera­türünde (sözlük) genel anlamda, bir mesajın iletilmesi "tebliğ" kelimesi ile ifade edilirken, burada "inzar" kelimesi geçmektedir. Bu ifade; mesajın "tebliğ"den daha kuvvetli ve kapsamlı bir anlam kazandırması yanında, mesaja kulak verilmemesi durumunda hiç de hafife alınmayacak bir tehdidin (azabın) muhatabı olunacağını bildirmektedir, (inzar; göz önüne alınmaması durumunda kötü sonuçlar doğura­cağı kesin olan bir duruma ait bilginin muhataplara merhameten ulaştırılmasıdır. Ki Hz. Peygamber bi'setten hemen sonra kabilesini dağın yamacında toplayıp, "dağın arkasından atlıların gelmesi"benzetmesini, inzar mahiyetinde kullanmıştı.)

Mesaja kadar geçen kısımda, Allah Celleye ait zamirler hep III. tekil şahıs (o) şeklinde geçerken, mesaj kısmında tamamen I. tekil şahıs -nefs-i mütekellimeye (ben)- dönüşüyor olması; mesajın ehemmiyetine bınaendir. Allah, mesajı ne ka­dar sahiplendiğini, kul olabilmenin mutlak şartı olduğunu, aksi durumda (isyan gi­bi) azabın da kendi katından olacağı anlamını katmaktadır.

Mesajın ilk bölümü iman (itikad)ın temel düsturu olan tevhidi, ikinci bölümü ise amelin temel düsturu olan takvayı beyan ediyor. Bu iki kısmın birbirinden ay­rılmazlığını, aradaki bağlaç olan (fe) edatıyla daha net kavrayabiliyoruz.

Ayette mesajı gönderen ve iletenin belirtilmesine rağmen, kendisine gönde­rilen taraf (muhataplar) zikredılmemiştır. Bunun da, abd-kul olmanın ötesinde bir vasfın sahipleri olamayacağı açık.    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ