Ahlak, Arapça hulk kelimesinin çoğul şekli olup tabiatlar, huylar, mizaçlar, seciyeler anlamında bir kavramdır. Huy veya hulk, insanın beden ve ruh bütünlüğü ile alakalıdır. Bazı ahlakçılar onu; "İradenin adet haline gelmesidir." diye tarif etmişler ve bu iradenin nefiste iyice yerleşmiş, sabitleşmiş olmasını şart koşmuşlardır. Mesela elindeki servetini bolca hayra sarf eden bir kişi korku, riya, rica gibi harici etkenlerden kaynaklanan bir sebepten değil de kendi nefsinde iyice yerleşmiş bir his ve iradeyle infak ederse bu güzel bir ahlaktır. Aksi takdirde ne kadar fazla miktarda ve sık aralıklarla dağıtırsa dağıtsın düşüncesinde başkalarına hava atmak, reklam yapmak, binlerinden çekinmek veya güzel makamlar elde etmek gibi menfi sebepler varsa bu övülen, beğenilen güzel ahlak içerisine girmez.
İmam-ı Gazzali ve Ibn-i Miskeveyh de ahlakı: "Ahlak, nefsin bir hali olup, nefse yerleşmiş bir heyettir ki, insan davranışlarının herhangi bir görüş, düşünce ve mülahazaya ihtiyaç duymaksızın kolaylıkla bu mevcut heyetten çıkarak fiiliyata geçmesidir." diye tanımlamışlardır.
Ahlak, insanda önce zayıf bir meyille başlar. Sonra bir adım ileri giderek rağbet, niyet ve istenilen bir iş haline gelir, sonra da nefiste iyice yerleşmiş irade halini alır. Ve artık düşünmeye, araştırmaya gerek kalmaksızın kolaylıkla amellerde kendini gösteren bir fiil olur. Yapılan iş, cömertlik gibi terğib edilen (gözde) bir fiil ise bu güzel ahlaktır. Cimrilik gibi terhib edilen (sakıncalı) bir fiil ise bu da kötü ahlaktır. Ama sonuçta ahlakın bir meyvesidir.
İnsanın ahlakı değişir mi?
İnsan ahlakının değişip değişmeyeceğine dair bazı ahlakçılar ve filozoflar tarih boyunca münakaşa etmişlerdir. Bu münakaşalara sadece batılı ahlakçılar değil, doğulu ahlakçılar ve hükema da katılmıştır. Her iki görüşü de destekleyen müşahedeler, akla ve nassa dayanan deliller ortaya konmuştur. Aristo gibi bazı filozoflar, insan ruhunu her bilgiyi, her ahlakı almaya kabil boş bir levhaya, ekime hazır verimli boş bir tarlaya benzetirken, Goethe gibi diğer bir kısımları da, karakterin doğuşta sabit şekilde tespit edildiğini, sonradan verilecek terbiye ile hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylemişlerdir.
Meseleye her ıkı yönüyle bakan İslam alimleri, yaratılıştan gelen iyi hasletlerin iradi gayretle desteklenerek meleke haline getirilmesine, kötü huyların da baskı altında tutularak sindirilmesine, böylece irade ve gayretle sonradan iyi hasletlere sahip olunacağına hükmetmişlerdir.
"Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiş, ihmal edip örten ziyana uğramıştır" (91/9-10)
"Ey iman edenler, kendinizi ve aile halkınızı yakıtı taş ve insanlar olan ateşten koruyun" (66/6)
"Muhakkak ki ben güzel ahlakı tamamlamak ipin gönderildim"
"Ahlakınızı güzelleştirin..."
"Çocuklarınıza ikram edin, terbiyelerini güzel yapın" gibi terbiyevi faaliyete dikkat çeken, teşvik eden pek çok nass, insanı kurtuluşa erdirecek güzel hasletlerin terbiye yoluyla kazanılacağını beyan eder. Aksi takdirde peygamberlerin, kitapların, davetin, mücadelenin, vaaz ve irşadın ne anlamı olabil rdi ?
Ahlakın oluşumunda bazı etkenlen
Malumdur ki ahlak durup dururken nefis içinde oluşmaz. Bilakis o, zaman içinde çeşitli merhalelerle oluşur ve olgunlaşır. Onun oluşumunda büyük veya küçük birçok etken bulabiliriz.
a) Fıtri: Yaratılıştan, tabiattan ve mizaçtan gelen birtakım huylar ve sıfatlardır. En ufak bir şeye kızmak veya heyecanlanmak gibi. Yaratılıştan itibaren iyilik ve kötülük, hak ve haksızlık hissi her insanın ruhuna üflenmiştir. Filhakika çocuklarda ve hatta iman etmeyenlerde, ahlak hissinin temyiz çağından itibaren ortaya çıktığını ve bütün ömürleri boyunca devam ettiğini görüyoruz. Suçlular arasında bile pişmanlık duyarak suçlarını itiraf edenlerin ne kadar fazla olduğunu görüyoruz. Bir hadiste Allah resulü (sav) : "Allah aranızda rızkınızı taksim ettiği gibi, ahlakınızı da taksim etmiştir" buyurdu. Bir başka hadiste de Resulullah (sav)'in el-Eşecc (ra)’a : "Sende iki haslet var ki; Allah onları sever hilm ve haya." Fşecr (ra) sormuştur: "Bunlar bende eskiden (cahıliyeden) beri mı var yoksa yeni mi ?" Resulullah (sav) : "Eskiden beri var." dedi. Bunun üzerine Eşecc (ra): "Beni, sevdiği iki hasletle yaratan Allah'a hamd olsun" der.
b) Veraset: Aileden az veya çok bazı asli sıfatların ferde intkalidir. Bu cismi olabileceği gibi, edebi ve akli de olabilir.
c) Toplum: Az veya çok kişide etki yapan, onu her yönden kuşatan toplumsal amillerdir. Anne karnından itibaren ölüme kadarki zaman içerisinde direk veya dolaylı olarak etkiye sahiptir. Ev, okul, arkadaş, yolculuk, kanunlar, düzenler vb.nin insanı hayra veya şerre yönlendirmesinde büyük etkileri vardır.
Güzel ahlak, bir toplumda sadece teorik bilgiler ve eğitim, mücerret emir ve yasaklarla sağlanamaz. Bunun için görsel yönü olan köklü bir eğitim, uzun bir çalışma, araştırma ve sebat gerekmektedir. Terbiye güzel bir numune ve tecrübeye dayanmazsa sonuç vermez. Ancak güzel ahlaklı olan insanlar sözleriyle ve yaşantılarıyla başkaları üzerinde etkili olabilirler. Böyle bir kişinin edep ve güzel ahlakı sayesinde gözler ondan haya eder, insanlar ona derin bir hürmet besler ve isteyerek onu takip ederler. Allah resulü, sahabesi için davet ettiği ahlaka en güzel bir numune idi. Arkadaşları ona bakar ve onun gibi yaşamaya çalışırlardı. "Huy huydan hisse alır" diye bir söz vardır. Bu nedenle daima iyi insanlarla dostluk kurmak, onları dinlemek ve onlarla düşüp kalkmak gerekmektedir. Kötü ahlaklı, günahkar ve bidatçılardan ise daima uzak durmak lazımdır.
Bununla beraber kişinin güzel ahlak sahibi olabilmesi için kendi kendini eğitmesi, nefsini ıslah etmeye çalışması, bencil ve gayri meşru arzu ve takıntılarına sabırla karşı koyması, nefsini iyilikleri yapmaya, çirkin ve haram şeylerden uzak tutmaya zorlaması, bu noktada iç ve dış etkenlerle mücadele etmesi gerekmektedir. işte bu, irade eğitimidir ve bu eğitim sayesinde insanın ruhu güçlü bir ahlaki iradeye sahip olacaktır. Bu iradeyi şu hadisede daha rahat görebiliriz. Hz. Alı (ra), bir savaş esnasında kılıcını kaldırmış adamın kellesini uçuracaktır. O anda adam onun yüzüne tükürür. Hz. Ali (ra) bunun üzerine kılıcını indirir ve adamı öldürmekten vazgeçer. Adam şaşırıp kalır ve hayretle sorar, "Ne oldu sana neden vazgeçtin?" der. Hz. Ali (ra), kesinlikle her Müslüman ferdin sahip olması gereken şu ahlaki hassasiyetle cevap verir: "Vallahi seni Allah için öldürmek üzereydim ki, o anda yüzüme tükürdün. Allah için yapacağım bir fiile kızgınlığımdan dolayı nefsimin girmesinden korktum ve vazgeçtim" der. Yine Hz. Ali (ra)'nın şu veciz sözü unutulmamalıdır: "Kim içini ıslah ederse, Allah onun dışını ıslah eder. Dini için çalışan kimsenin dünya işini de Allah düzenler. Allah ile ilişkisi güzel olan kimsenin, insanlarla arasını da Allah güzelleştirir".
Müslüman, güzel ahlak sahibi olabilmesi için lehine ve aleyhine olabilecek durumları, vahyin emrettiği veya yasakladığı ahlak çeşitlerini de bilmek zorundadır. Bu bilgi zaruridir. Çünkü insan, bilgi sayesinde ne tür huy ve davranışların kendisini Allah'a daha çok yaklaştıracağını, cennete girmesine sebep olacağını veya kötü ahlakın iman zayıflığı olup, münafıklık alameti olduğunu daha iyi kavrar Bu bilgi ve şuur neticesinde de daima kendini kontrol edip, kendi yerini tayin eder. Tabi bu bilgi ve şuura, daima geri beslenme yapılmalı ve asla unutulmamalıdır. Zira ilmin afeti unutmadır. Unutmak ise ahlaki mefhumların ihmaline sebep olur ve nefisteki tesiri azaltır. Bu nedenle ahlaki mefhumları sürekli hatırda tutmak ve büyük küçük her şeyden hesaba çekileceğimizin bilincini daima canlı tutmak bizi, Allah'a sevimli gelecek ameller yapmaya sevk edecektir.
Nefisleriyle mücadele ederek başarıya ulaşan, çok güzel huylar kazanan birçok insan görülmektedir. Bugün alıştırma-riyazet yoluyla çiçeklere, otlara, vahşi hayvanlara dahi tesir edilebiliyorsa insanlara edilemez mi? "Huy canın altındadır, can çıkmadan huy çıkmaz." sözü her yönüyle doğru değildir. Bazı huyları değiştirmek zor olabilir ama, imkansız değildir. Dikkatli ve kademeli tedavi yoluyla hastalıklar giderilebiliyorsa, güzel bir terbiye ve mücahedeyle de bazı huylar değiştirilebilir ve güzel huylar karşısında yok olup gidebilir.
Rabbim, bizlere nefislerini temizleyip arındıran, kendi rızasına uygun amelleri yaptıracak canlı ve dinamik bir ruh versin. O halimizi, daim kılsın.