İBADETİN RUHU - rahle.org

İBADETİN RUHU - rahle.org

İBADETİN RUHU


Facebookta Paylaş
Tweetle



Mustafa Yılmaz

1922 sonbaharında Eski Kudüs'te Leopolde VVeis (henüz Muhammed Esed olmamıştır) biraz İngilizce bilen ihtiyar bir hacıyla karşılaşır. Onun ve arkadaşları­nın namaz kılmaları VVeis’i hayrette bırakır ve içten bir dua şeklinde olması gere­ken namazın birtakım mekanik bedeni hareketlerle birleştirilerek gerçekleştiril­mesi onu biraz tedirgin eder. Bir gün fırsatını bulur ve bu konuyu hacıya soran

"Tanrının, sizden ona duyduğunuz saygıyı eğilerek, diz üstü oturarak ve yere kapanarak göstermenizi istediğine gerçekten inanıyor musunuz? insanın sadece kendi içine bakarak yüreğin sükuneti içinde dua etmesi daha uygun olmaz mı? Bütün bu bedeni hareketlerin hikmeti ne?"

Bu soruları sorar sormaz pişmanlık duyar, yaşlı adamın dini duygularını incitti­ğini düşünür, fakat hacı hiç de incinmemiştir, üstelik gülümser ve şöyle den

"Başka nasıl ibadet edebiliriz ki Allah'a? O, bedeni de ruhu da birlikte yarat­madı mı? Böyle olunca da insanın ruhuyla olduğu kadar bedeniyle de dua etme­si gerekmez mi? Bakın, biz Müslümanlar duamızı niçin böyle yaparız anlatayım si­ze. Yüzümüzü Kabe'ye, Allah'ın Mekke'deki Beytü'l-Haremine çeviririz ve biliriz ki, o anda dünyanın neresinde olursa olsun, namaz kılan bütün Müslümanlar hep­si yüzlerini Kabe'ye çevirmişlerdin bir tek vücut gibiyizdir ve düşüncelerimizin merkezi de odur. Önce ayakta durarak Kur'an-ı Kerim'den okuruz, bunu yapar­ken, okuduğumuz kelamın, insana hayatta dimdik ayakta kalması, sebat etmesi için verilen Allah kelamı olduğu bilinci içindeyizdir. Sonra Allahü Ekber (Allah en büyük) deriz: bununla, Allah’tan başka kulluk etmeye değer başka hiç kimsenin, hiçbir şeyin olmadığını dile getirir ve bunun apaçık bir gerçek olduğunu bir daha duyar ve bu gerçeğe bir daha tanıklık ederiz. Sonra o her şeyden yüce olan Al­lah'a duyduğumuz saygıyı, bu yüceliğin önünde eğilerek gösterir, onun gücünü, celal ve azametini övgüyle anarız. Ve onun önünde bir toz zerresinden, yokluk­tan hiçlikten başka bir şey olmadığımızı, onunsa bizim yüceler yücesi yaratıcımız ve rabbimiz olduğunu duyarak alınlarımızın üzerine coşkuyla yerlere kapanırız. Sonra alınlarımızı yerden kaldırır ve oturup günahlarımızı bağışlaması, bizi rahme­tiyle bağışlaması, doğru yola yöneltmesi, bizi sağlık ve rızıkla nimetlendırmesi için dua ederiz. Onun haberini bize ulaştıran Muhammed (sav)’e ondan önceki pey-

 

gamberlere, bize, kendimize ve doğru yolu izleyen herkese Allah'ın selam ve rah­metini dileriz. Bize de bu dünyada da öteki dünyada da iyilik ve güzellik İhsan et­mesini niyaz ederiz Allah’tan. Ve sonunda da başımızı sağa ve sola çevirerek, ne­rede olursa olsun, doğru yolda olan herkese selam namazdan çıkarız. Peygambe­rimiz böyle namaz kıldı, böyle dua etti ve kendisini izleyenlere de böyle yapma­larını öğretti, bu onların kendilerini isteyerek ve ta yürekten Allao'a teslim edebil­melerini- ki İslam'ın anlamı da budur- ve onunla da, kendi kaderiyle de barış için­de yaşayabilmelerini sağlamak içindir."

Yıllar öncesinden gelen bu hatırada günümüz Müslümanları için ders alınacak birçok nokta var. Yorumlamadan böylece bırakıyoruz. Teşekkürler hacı amca ve teşekkürler Muhammed Esed ve sana sonsuz şükürler rabbimiz ki biz Müslüman­lar safını Esed'inle (esed=arslan) pekiştirdin, te'yid ettin ve yeryüzünü, dinini ha­kiki anlamda anlayan hacı amca gibi mütevazi kullarından mahrum bırakmadın.    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ