Faruk Salim
Sunuşunu büyük düşünür Malik bin Nebi’nin yaptığı kitap, günümüz kuşakların değişim isteklerini harekete geçirmeye yönelik yasalardan -belki de- en temelini kendine eksen alarak adını koymuştur.
“Kuşkusuz Allah; onlar nefislerinde olanı değiştirmedikçe bir toplumun durumunu değiştirmez.” (Rad: 11)
Şüphesiz ki bu değişim hasta bünyeden sağlıklı bünyeye, ifsattan ihsana, laik seküler bünyeden İlahî sisteme, ulus devletten evrensel ıslaha geçiştir.
Cevdet Said bu noktada insanlığın sahip olduğu bilgi ve deneysel tecrübelerin psikolojik ve tarih algılarının kitleleri yönlendirme ve eğitmede araç olarak başvurulacak kaynaklar olarak sıralamaktadır. İslam alemindeki değişimci çevrelerin başarısızlıkları ya da kısa süren başarıları inceden inceye düşünülmelidir. O değişimci çevrelerin sahip oldukları kültürün üstüne bir adım daha ilerisine geçme yollarını tanıtmaktadır.
Şöyle demektedir: "İster bilinç planında olsun isterse de nefsin içerdiği, gözlenebilen ve unutulup kalmış alanda bulunsun, nefiste olanı değiştirmek insanın görevidir. Her ne zaman nefse ilişkin yasaları keşfederse değişimi gerçekleştirmeye o zaman güç yetirebilir. Bu yüzden psikolojik değişim yasalarını ortaya koyan bilimin tahsiline olan ihtiyaç zorunluluk halini almıştır.”
Her toplumda belirli oranda doğuştan seçkin ,orta ve alt kesimlere mensup bireyler vardır. Fakat bu bireysel farklılıkların ötesinde bir toplumun düzeyini yükselten şey, diğer toplumların düzeyini yükselten şeyle aynıdır. Toplumlar arasında fıtrat bakımından fark bulunmaz; farklar ancak kazanılmış kültür bakımındandır.
Müslüman dünyanın genç kuşağı, din uğrunda malını ve canını fedaya hazırdır; ne var ki, içlerinde yıllarını kapsamlı yapmaya, bir konuyu kotarmak ya da aydınlatmaya adamak isteyenler pek azdır. Gençlerin çoğu hamaset dönemlerinden birinde çalışmaya başlıyor, araştırmalarına koyuluyor. Ne var ki, birkaç celseden sonra başladığı işi yarıda bırakıveriyor, tıpkı yakıtı tükenen kandilin sönüvermesi gibi...
Bir yandan da Mevdudi, Seyyid Kutup, Muhammet İkbal vd. eserlerindeki alışılmışın dışındaki espri Müslüman gençler için çekici bir sır teşkil ediyor. İslam’ı yeni bir üslupla ele alan bu eserlerin asıl sırrı, arka planlarında yatan bakış açısı ve araştırma yöntemidir. Bu yöntem taklitçilerin başvurdukları kaynakları aşmak isteyen, araştırmayı yeryüzündeki gelişmelere paralel olarak sürdüren, etkisi altında bulunduğumuz çağdaş dünyayı hesaba katan bir yöntemdir. Onlar bunların yanı sıra taklidi fıkıh içinde yazılar, takrirler, haşiyeler yazmışlardır. Bu yazarlarla bu kadar cazip kılan diğer bir husus ise okuyucunun orijinallik hevesini tatmin etmesidir.
Uygulama alanı değişsin diye beklenir; oysa, değişim beklentilerden önce nefislerde gerçekleşmediği sürece bu bekleyiş asla gerçekleşmeyecektir.
Hepimiz nefislerimizde taşıdığımızdan hoşnutsuzdur. Oysa kavrayamıyoruz ki, bu taşıdıklarımızın çoğu; zeval bulmasını istediğimiz olgulara kalım hakkı vermektedir.
Kur’an’ın insana öğretmek istediği şey işte budur ve değişim probleminin çözümünü neftse aramak / arınmak gerektiğini açıkça vurgular. İnsanı hariçten kuşatan zulüm yoktu; (!) Kur ‘ an beyan etmiştir. İnsanın nefsine ettiği en büyük zulüm; kendisi, toplum ve evren arasında, kısaca afak ve enfüs arasındaki egemenlik ilişkisini görememesidir.
Asıl mesele, ayrıca ispata gerek bırakmayacak biçimde toplumun inançlarıyla uygun biçimde yaşayamamasıdır. Bu toplumsal hastalığın belirtisi kendini hasta üzerinde gösteriyor. Hastalığın bağlı olduğu her iki varlık alanını bilecek olanlar ise uzmanlardır.
Peygamber (sav) nübüvvetinin başından sonuna dek zihinlere şunu yerleştirmeye çalışmıştı: Belli yasalara uymak bakımından hayat, toplum ve madde arasında bir benzeşme vardır. Yani cismin doğal konumunu nasıl koruduğunu açıklayan, canlının sağlık üzerine olmasını sağlayan ve toplumu çözülmekten koruyan yasalar karşılıklı olarak benzeşirler. Bu yüzdendir ki, Allah Resulü (sav) yaptığı maddi bir örneklemeyi toplumsal plana uyarlamakta : ‘Müminler bir kısmı diğer kısmına destek olan gibidir’, Müminleri birbirlerine karşı merhamet, sevgi ve temayülde bir organı şikayetçi olduğunda diğer organları sabah akşam bu şikayete karşılık verdiği bir beden gibi görürsün.’ Ben inanıyorum ki Müslümanlar, problemin bağlı oldukları yasaları kavradıkları an, içinde bulundukları derbederlik ortadan kalkacak ve yerine , bu kavrayıştan çıkardıkları kararlı bir tavır gelecektir.
İnsanlığın Genel Yasası
‘’Kuşkusuz Allah onlar nefislerinde olanı değiştirmedikçe, bir toplumun durumunu değiştiremez.’’ (Ra’d: 2 )
Ayet-i kerimede ifadesini bulan yasa , insanlığa uygulanabilecek bir yasadır. ‘Kavm’ teriminin nekre kullanılması bu yorumun dayanağıdır. Bu bakış açısını edindiğimiz zaman , problemi kehanet ve esrar alanından çıkarıp, insani bir problem olarak görebiliyoruz. Kur ‘an insanlığın maddi ilerleme ve gerilme sorununu dinî ve akidevî olarak değil de genel bir problem olarak ele alır, ancak tüm insanlığı ilgilendiren bu problemin dinle ve ilgisi vardır. İşte burada psikolojik değişim yasalarını bilmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu değişim ister eskiden bu yana oluşan ağır seyirli değişim olsun, isterse şimdiki zaman içinde hızlı gerçekleşsin fark etmez.
1. Psikolojik (ma bi nefsin) değişim yasalarını bilmek kaçınılmazdır.
2. Değiştirmemiz gereken şeyi bilmek zorunludur. Değiştirmemiz gereken vehimleri ve tespit etmemiz gereken gerçekleri yani.
3. Bu değişime tabi tutacağımız kimseleri psikolojik durumlarını bilmek gerekmektedir. Ayette zikredilen köklü değişim sürecini başlatmak için tüm bunları bilmek zorunludur. Ayet uhrevi bir probleme, ahirete ilişkin bir hesaba değil , ‘içtimai / dünyevi’ bir muhasebeye yöneliktir. Çünkü dünyadaki muhasebe toplumsal, ahiretteki muhasebe ise bireyseldir.
Gramer kurallarınca ayet metinindeki birinci değişimin öznesi Allah, ikinci değişimin öznesi kavim / toplumdur. İkinci değişime ait dinamiklerin kaynaklandığı güç, Allah’ın toplumu değişime yetenekli kılmasıdır. Değişim sürecindeki bu bölünmeyi gözden kaçırmamalıyız. İlk değişim, Allah’ın topluma görev ve yükümlülük olarak verdiği değişimdir. Ayet metnindeki takdimi-tehiri önemsememek ayetin yaptırım gücünü ortadan kaldıracak, orada anılan yasanın faydasını yok edecektir.
Allah’ın doğrudan müdahale ettiği değişimin alanı toplumsal alandır. O’nun topluma isnat ettiği değişimin alanı ise toplumu oluşturan bireyler alanı, toplumun ‘enfüsi’ planıdır. İlk durum ayette şöyle geçer: "Şüphesiz Allah bir kavmin durumunu (ma bi kavmin )" Durumunu yani toplumsal şartları… Bu şartlar, zenginlik - yoksulluk, iktidar olup muktedir olamama, izzet - zillet gibi olguları bir bir kapsamaktır. Ra’d suresindeki ayette ‘ma’ olan sözcüğe karşılık, Enfal suresindeki başka bir ayette ‘Nimet’ sözcüğü geçer.
‘Bu, bir kavmin durumunu değiştirmedikçe Allah’ın o kavme bağışladığı ‘nimeti’ değiştirmeyecek olmasından ötürüdür.’ (Enfal 53)
‘Ma’ sözcüğü nimeti de cezayı da kapsar. Nimet sözcüğü ise daha dar olan kapsamına rağmen tüm nimet türlerini kapsayacak şekilde (nekre) kullanılmıştır.
Toplumun Kendini Değiştirmesi
Dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken mesele, bir kavim bir toplum olarak bize özgü değişimin gereğidir.
Allah insana ‘nefsinde olanı’ değiştirme ve bir durumdan diğerine geçebilme yeteneği vermiştir. Aşağı durumdan yüksek duruma geçiş Allahın şu kelamında geçen ‘emanet’ sözcüğüyle kastedilen şeydir :
‘Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler; ondan korktular da emaneti insan yüklendi. İnsan cidden çok zalim, çok cahildir.’ (Ahzap: 72)
Çok zalim çünkü bunu bildi de gereğini yapmadı; çok cahil çünkü öğrenmek yerine tutup cehline kanaat etti; oysa isteseydi öğrenebilirdi.
Topluma, kendine özgü bir varoluşu, bir zekâsı ve muhakemesi olan bir varlık gözüyle bakmak zorundayız. Çünkü onun bir toplum olarak bu hayat içinde bir geleceği ve kaderi vardır ve bu onun, kendini (nefsini) bu önemli göreve; nefislerde olanı değiştirmesi görevine hazırlamasıyla ilgilidir. İyi ama nedir bu nefisler denen şey? Kur’an nefsin mahiyeti üzerinde pek durmaz ama uygulama alanı olan nefislerde olanı değiştirme üzerinde durur.
Yasa Fikri Nasıl Benimsenebilir
Yasa fikrinin Müslümanlar nezdinde işlerlik kazanabilmesi için , değişime ilişkin bütün yasa ve örneklemelerin Kur’an ‘a dayanması gerekir .
İnsan oğlunun geçmişte edindiği derin tecrübelerin tümü ve onun yeryüzünün her yanına dağılmış bulunması ibret almak isteyen her insan için yeterli mirastır. Geçmiştekilerin yanlışlarından ötürü başlarına geleni düşünmeyenler , cehaletlerin bedelini dünya hayatında toplumsal olarak , ahirette de nefs hüsranı olarak öderler. İşte o zaman şöyle derler: "Evvelkiler hakkında da aynı yasa uygulamışken Kur’an’a inanmazlar."( Hicr – 13 ) ayetinde evvelkilere uygulanan yasa veya izledikleri yol ( senet’ul–evvelin) yalnızca evvelkilere özgü değildir ; aynı zaman da , bu ayetlerin indirilişlerinden de sonra gelip bizden önce yaşamış olanların tümünü kapsadığı gibi , bizi de içine alır . Bir gün biz de bizden sonrakiler için kendilerine aynı yasanın uyguladığı ‘evvelkiler’ olacağız.
"Umulur ki dünya ve ahiret konusunda düşünürsünüz.” (Bakara: 219-220)