Değişim Ekseni - rahle.org

Değişim Ekseni - rahle.org

Değişim Ekseni


Facebookta Paylaş
Tweetle

Abdullah Eğilmez 

 

Giriş

Tanımlama; herkesin kullandığı / bildiği ifadeleri orijinal kaynaklarında geçtiği şekilde (kendi ıstılahlarında) kullanmak, yanlış kullanılan ifadelere doğru bakış açısını yerleştirmektir. Kur’an’da aktarılan nebevî tarih aynı zamanda bir “tanımlama” mücadelesidir. Kendimizi tanımlamazsak, başkaları bizi tanımlarlar ve o tanım içinden ve / veya çerçevesinden kurtulamayız.

Takva Toplumunun kimliğini temel ilkelerle ifade edilir. Bu ilkeleri ortaya ışığında Takva Toplumu modeli bina edilir.

İnsanlar kelimelerle konuşurlar. Bu kelime ve kavramlarla da soyut değerleri tanımlarlar. Bir Müslüman imanı bu kelime ve kavramlarla algılar ve ifade eder. Kelime, kavramlar ve imanın ışığında algıladığı İslam'dan, anlayışları oluşur. Anlayışlar bir düşünme şeklidir. Anlayışlar ışığında hayatı tanzime yönelen Müslüman bunu bir usül dairesinde kurallaştırır: ilkelerini oluşturur. Aynı ilkeleri benimseyen insanlar bir toplumu yani cemaati oluştururlar. İslamî bir amaç için, Tevhid, Davet ve Adalet ekseninde ilay-ı Kelimetullah hedefi için bir araya gelen Cemaatin, bu uğurda nebevî geleneğe uygun olarak yaşadıkları zamanda yürüyüş şekli modeli oluşturur.

Kısaca: İman’ın düşünsel izdüşümü anlayışları; anlayışların kurallarla ifadesi ilkeleri oluşturur. İlkelerin ışığında meydana gelecek yapılanma modeli; zaman ve mekâna yerleştirilmesi stratejiyi oluşturur.

Bu bütünlükte iman “asla değişmezleri” oluşturur. Anlayışlar ve ilkeler değişmezleri, model ve strateji değişken alanı oluşturur ve bunlar birbirlerini etkileyen unsurlardır.

Bu bütünlükte iman ‘asla değişmezleri’ oluşturur”: Değişim küfre, şirke ve dalalete götürür.

Anlayış ve ilkeler değişmezleri oluşturur”: Anlayış ve ilkelerin değiştirilmesi cemaatin değişmesidir. Böyle bir değişimde, bireyin bu yeni oluşuma katılımı, iradesiyle olur.

Model ve strateji değişken alanı oluşturur”: Model ve strateji dinin maksadını çevresel şartlarla buluşturma çabasıdır. Allah’ın kitabı, Resulün sünneti ve Mekasıdü’ş-Şeria insanların bireysel etkisi ve modeli belirlemedeki özgürlüğünü sınırlar.

Strateji ve modelin “değişebilir”  nitelendirilmesinin nedeni; yapılan mücadelede yeni imkan ve durumları birikimler çerçevesinde değerlendirerek gerekli adımların atılması, aynı zamanda mücadele ortamını değerlendirirken beşer olmaktan kaynaklanacak olası eksikliklerin bulunmasıdır.

Bunlar birbirlerini etkileyen unsurlardır”: Etkileme, çift yönlüdür. Anlayışın değişmesi ilkeleri, ilkelerin değişmesi modeli ve stratejiyi değiştirdiği gibi, modelin değişmesi –zaman ve süreç içerisinde- ilkeleri, ilkelerin değişmesi de anlayışları değiştirebilir.

Anlayış ve ilkeler bir cemaatin varlığının temel referanslarını oluşturur. Temelini Kur’an ve Risaletin oluşturduğu bu anlayış ve ilkeler aynı zamanda kadim İslamî geçmişi de referans almakta ve ümmetin tüm birikimini sahiplenmektedir. Anlayış ve ilkeler mevcut ümmetin eksik veya tanımsız / teferruat olarak bıraktığı ama olmazsa olmaz olarak gördüğümüz şiarları da kapsamaktadır ve ümmetin içinde bu anlayış ve ilkeleri yaşayan ve yaşatan bir topluluk olma gayretidir. Elbette dinin tüm gereklerini gerek itikadî ve gerekse ameli olarak yaşamak ve yaşatmak faaliyet alanlarımızı ve gayemizi oluşturur. Ancak gücümüzün çoğunu bu anlayış ve ilkelerin ihyası için harcamak daha öncelikli olandır. 

Değişim

Değişim; bir şeyin genetik kodları, varlık değeri referans alındığında referans ile müşahede edilen değeri arasındaki farklılığı demektir. Sosyal değişme; sosyal yapılar, alışkanlıklar ya da bir toplumun yapısının önceki durumlarından gözlemlenebilir bir farklılık arz etmesine işaret eden bir kavramdır. (Şener, S) Değişim kavramının değerinin anlaşılması için gelişim, dönüşüm, metamorfoz, devrim, ihtilal, inkılâp, ıslah, tecdid, reform(1) kavramlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Aksi halde doğumdan ölüme değin süren yaşam döngüsündeki bir hali tanımlıyor olmanın kimlik, varoluş ve mücadele alanında ifade edilmesinin bir anlamı olmayacaktır. Günümüzde kavramın gelişim ve dönüşüme dair izdüşümleri üzerine düşünmeyi anlamlı kılan boyutları olmaktadır.

Genellikle gelişim boyutu olumlu olanı, dönüşüm kavramı ise olumsuzu ifadelendirmektedir. Ne ki tırtılın kelebek formuna geçişindeki metamorfoz olarak adlandırılan süreci bile bir başkalaşma ve hatta gelişme değil, zamanın zorunlu bir sonucu olarak algılanmalıdır.

Bu çerçeveden bakıldığında değişimin kendi başına bir anlamı yoktur, öngörülen duruma karşı oluşan farklılaşmayı gösterir. Bir değişimin olumlulanması için değişimin bir başkalaşma ya da bir tekâmül olması önem arz etmektedir. (Bulaç, A/1)

Bir değişim eğer zaman içerisindeki biyolojik değişim çerçevesinde ise tartışma zemini fizyoloji ekseninde, zaman ve fiziksel ortama karşı yeniden konumlanma çerçevesinde ise değerlendirme taktik / strateji ekseninde, kimliğe ait bir değişme ise bu konudaki değerlendirme düzlemi de varoluş ve anlambilim perspektifinde olacaktır. İlk konu doktorlar gibi uzman bilim adamları tarafından çözüm üretilebilen alandadır. Zira tecrübî (ampirik) bilgi alanına tekabül etmektedir, etkileri hemen gözlemlenebilir uzaya aittir ve referans değerleri ve ortalama değişim miktarı eğrisi de bilinebilmektedir . Diğer başlıklar ise insanın varlığının anlamı ile ilgilidir. Bu nedenle kişinin sahip olduğu dünya görüşü, inanç ve değerlerine göre önerilen çözüm de değer kazanacaktır.

Burada yine hedef, strateji, taktik kavramları hatırlanmalıdır. Örneğin 50 yaşında Alim olmayı hedefleyen bir kişinin merhale merhale öğreneceği ilmi, hayatına aktarma ve etrafıyla paylaşma stratejisi içerisinde, 12 yaşında Arapça, ilmihal... öğrenmesini, 15 yaşında cerh ve tadil, tefsir, hadis, fıkıh vb ilimleri öğrenmesini, 20 yaşında çağdaş düşünceler üzerine çalışma yapmasını taktik olarak seçmesi anlaşılır bir şeydir. Hayatının bir döneminde tefsir okuyan bir kişinin başka bir döneminde çağdaş batı düşüncesi ile ilgileniyor olması değişim değil, yürüyüşünün bir gereği olarak okunmalı, kelebeğin kozasından çıkışı olarak algılanmalıdır. Bu süreç bir tekamül, kendini tamamlama sürecidir ve bu konuya vakıf olanlarca bir yaşam döngüsünün gereği olduğu, geçmişinden geleceğinin belli olduğu bilindiği anlamına gelir. Yani böyle bir değişim bir boyutuyla tarihseldir, cebrîdir, tebdil ve tahvildir. Burada da unutulmaması gereken husus; bir değişimin tekamül olarak ifadelendirilebilmesi için o konunun varlığın tekamül ağacında biliniyor ve bekleniyor olması gerekliliğidir, ilgili değişime öz bilinçle karar verilebilirlik önem arz etmektedir. “Felsefî ve politik arka planı kendi aklına dayanmayan her değişim projesi -liberal, milliyetçi / ulusalcı, sol, sosyalist, muhafazakâr, devrimci, evrimci- bu konsepte hizmet etmektedir. (Bulaç, A./2) Değişim ve gelişim kavramı ile değerlendirilmek istenen durumdaki anahtar kelime o mevzunun ilgili şartlarla birlikte açığa çıkması, beklenen olmasıdır. Mesela "kesinlikle bir Müslüman memur olarak çalışamaz" diyen, böyle bir anlayışı taşıyan kişinin memur hatta amir olması bir gelişim olarak tanımlanamaz. Yani "Müslümanlar şu dönemde bağımsızlıklarını koruma adına memurluk yapmamalıdır" diyen bir kişinin başka bir tarihte memurluğa başlamasını da normalleşir, gelişim olarak bile ifade edilebilir.

Canlılar alemindeki metamorfozsal değişimin yanında diğer bir değişim türünden daha bahsedilmektedir. Tağyir olarak ifade edilebilecek bu değişimin en uç ifadesi evrimdir. Evrim yaşayabilmek için ortamla uyum kurmaya çalışan canlının yaşamak adına kendi formundan, kimliğinden tavizler vererek başka bir forma geçmesi sürecini anlatan bir tanımlamadır. Balıklardan sürüngenlere, oradan dinozorlara, diğer memelilere, vs bu geçişlerde hep başka bir canlı oluş sürecinin hikayesi, yani varlığın anlam değerinin yeniden inşası anlatılmaktadır. Batı düşüncesinin ürünü olan bu değişim teorisi evrim, terakki, ilerleme, aydınlanma nosyonuyla kendini bulmaktadır. Sahip olunan mevcut kimlik ve değerler koordinat sistemindeki değişim, kimliğin kaybı, özün yitirilmesi, mensubun bozucu bir şekilde yitirilmesi demektir.

İslam’ın Değişim Talebi

İlerlemeci değişimi; insanın kendini bir referans noktaya göre yeniden konumlandırması olarak değerlendirmek gerekir. Değişim konusunun işlendiği “Herhangi bir toplum kendinde bulunan özellikleri (tutumunu), değiştirmedikçe Allah onun konumunu değiştirmez. ” (13/Rad 11) ayetinin bir veçhesi bu durumu ifade eder. Yani bir insan Allah'a göre cahiliye kıta sahanlığında kaldığı sürece, gayr-i İslam kimliğinin karşılığını alacaktır, İman ve İslam yurdunda ise daru's-Selam vatandaşlığını devam ettirecektir. Ne zaman ki bu kişi konumunu yeniden tanımlar ve Allah ile ilişkisinde yeni bir zemin belirlerse, Allah da onun yeni durumuna karşılık gelecek şekilde muamele edecektir. Zira kişi kimliğini yeniden belirlemiş başka bir varlık olmuştur.

O halde insan kendini yeniden nasıl bir varlık olarak tanımlamışsa o andan itibaren yeni kimliğinin, kişiliğinin karşılığı vardır. Kişi bu kimliğine dair durumunu değiştirmediği sürece de onun statüsü değişmemektedir.

Sevgiyle, aşkla değişmeyi istemeli, ta ruhumuzun derinliklerinden bunun iştiyakını duymalıyız. Bu aşkı ve iştiyakı Aydınlanmanın veya Batının referans kaynaklarında bulamayız. Ne liberalizm ne Marksizm, ne muhafazakârlık yaramıza merhem olamaz. Sıhhatli bir değişimi İslam'ın kaynaklarında aramalıyız. İslam bize Hakikatin sevgisini öğretir; Hakikat de bizi kemale, iyiliğe, hakka, adalete, özgürlüğe, güzelliğe yöneltir. Adalet, hak, iyilik, özgürlük ve güzelliğe arzumuz yoksa, Hakikat sevgimiz de yoktur.” (Bulaç, A./3)

İslam’ın binasının temel vasıfları vardır: Tevhid, Adalet, Davet... Davet yaşayan bir insanın Allah'a karşı konumunu özgürce, bilerek, iradî olarak tanımlamasını sağlamak için gereken her şeyin yapılmasının adıdır. Yani kişinin kendini değiştirmesine yapılan bir çağrıdır. Bir insanın inşası, bir toplumun inşası bir değişim çağrısıdır. Toplumun mevcut değerleri kronik derecede fesada uğramışsa davet bunun tamamen hayatın dışına atılmasını ister ki bu durum devrim olarak nitelendirilebilir. İslam'ın temel vurgusu olan tevhidin zıddı şirktir ve şirk kurtulması gereken bir durumdur. (Ziya, A.) Günümüzde şirkin sistemleşmiş hali olan “globalizme ve evrensel diktatörlüğe karşı çıkış yolu, tüm tarih boyunca olduğu gibi yine dinin devrimci muhalefetinden beslenecektir” ve bu durumda peygamberler bir boyutuyla devrimcidirler. (2)

Esasen 13/Rad Suresi 11. (aynı zamanda 8/Enfal 53) ayeti bir toplumun değişimine vurgu yapmaktadır. Kimlikteki değişim eğer Allah'a doğru ise ona göre bir muamele, Allah’tan uzaklaşma ve fesada doğru ise ona göre farklı bir muamele, durum / statü belirlenmesi boyutu öne çıkmaktadır. Toplumsal değişimin bireylerin kendilerini, özellikle iç dünyalarını ıslah etme yada fesada uğratma boyutundan hareketle bireysel değişimin toplamıyla da ilgili bir durum olduğu unutulmamalıdır. (Said, C.) Değişimin kendine has yasaları vardır. (3) bu kanunlara uygun olmayan değişim; faydadan çok zarar getirir. (Halim Paşa, S.)

Kur’an davet sorumluluğunu yüklerken ana çerçeveyi şöyle çizmektedir.

“Sizi vasat (ortada yürüyen) bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız.” (2/Bakara 143)

Burada değişimin bir ümmet olma (cemaat olma) hedefi vurgulanmaktadır. Diğer yandan bütün insanlığı İslam'a davet edip toptan değişimini talep eden bir dinin izleyicileri bu zorlu süreci kırıp dökmeden, bir denge ve ahenk içinde yürütebilmenin dikkat ve gayretinde olmak durumundadır. Adalet, mizan kavramları, “ölçüyü tam yapın” (26/Şuara 181) vb emirler denge anlayışı ile ilgilidir ki İslam toplumunun inşası için bir denge unsuru olan “sosyal adalet” önemli yer tutar. İslam toplumunda bu ve benzeri denge oluşturan kaynaklardaki bozulmalar toplumunda gelişimini olumsuz etkiler.(4) Orta yolun yolcuları yeryüzünde Tevhid ve adaleti hakim kılma mücadelesi veren öncülerin bizzat yok etmeye çalıştıkları kargaşanın kaynağı olmaktan kaçınmaları gerekmektedir.

“Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” (26/Şuara 183)

Bu nedenle de kimliklerinde, davetlerinde, hayat adına sundukları her şeyde net olmaları gerekir. Bu netlik şirk ile tevhidin karışmasına mahal vermemelidir. Bu nedenle çağrılar net olmalıdır (M. Murat), ahlakî olmalıdır. (Irmak, N.)

Toplumun ve genel bağlamda İnsanlığın İslamlaştırılması davetinin nihai hali arzın Allah'ın halifeleri tarafından imar edilmesi olacaktır, yani meyvesi bir İslam Medeniyetidir. Bu medeniyet tebaasına ve bütün bir insanlığa sunduğu sosyal nizam ile denge oluşturacaktır. Bu denge her türlü saike müsavi bir çözümü barındıracaktır, yani yaşanılan zaman ve mekanın durumunu da ihtiva edecektir. Bu medeniyetin taşıyıcıları kendilerini sürekli olarak besleyecekler ve yenileyeceklerdir. İslam’ın değişim taleplerinden bir diğeri strateji, taktik anlamında çevresel faktörlere uyum yada gelişim yaşam döngüsündeki bir hal olarak değerlendirebileceğimiz ortamın fıkhı olarak ifade ettiğimiz başlıktır. Batılıların reform olarak tanımladığı bu değer İslam kültüründe “tecdid” olarak ifade edilir. (Karaman, H.)(5) Bu İslam’ı ve insanı buluşturma ameliyesi çaplı bir iştir ve dikkatlice, denge içinde yürütülmelidir. "Her değişikliğin iyilik olduğuna dair düşünce gaflettir. Çünkü gerileme ve çöküşler, örf ve adetlerin değişmesiyle olmaktadır. Adetlerin değişmesi, ancak değişiklikler manevi ve fikri hallerin neticesi olursa mümkündür. Adetlerin yenileşmesi, fikirlerin yenileşmesinden önce değil, sonra olmalıdır." (Halim Paşa, S.)

Toplumsal Değişim

Bireyin değişimi ile sistemin değişimi birbirinden farklıdır. Zira Kur'anî ifadeyle birey genel anlamda dünyayı, peşinen elde edebileceğini, “olan”ı sevdiğinden (75/Kıyamet 20 ) karşılaştığı her duruma uyum sağlayabilme, değişebilme yeteneğine sahiptir. Değişim imkanları karşısında insanı sınırlayan şey kendisidir, vicdanıyla, vicdanını şekillendiren inanç değerleriyle kararını verir ve kişiliğine müsavi bir menfaati elde etmek için gereken değişimi kendinde gerçekleyebilir.

Ne var ki sistemlerdeki değişimi bu kolaylıkta beklemek mümkün değildir. Değişim organizma için çok gerekli ve hayatî bile olsa bu değişim oldukça uzun bir zaman gerektirir. Büyük organizmalarda yüzyıllara dayanan değişim süreçleri yoğun enerji ve odaklanma ile bu süre bir miktar kısaltılabilir; bu sürece devrim denir ve burada organizma sahip olduğu gücü talep edilen değişim sürecini kısaltmak için kullanmak zorunda kalır. Bu yöntem bile değişim sürecini bir neslin ömründen daha kısa yapamaz. Gerek son yüzyıldaki ulusal devrimleri, gerek Hz. Musa'nın kavminin Filistin'e giriş öncesi çöl deneyimini bu şekilde okumak doğru olacaktır.

Bireylerden gelen değişim taleplerinin organizmayı, sistemi, toplumu kuşatması ise çoğu kez çok zor olacaktır. Çünkü öncelikle söz konusu bireyce çok doğru olan talep, toplumca da geçerli olarak değerlendirilebilecek ortak fikrî birlik her zaman oluşamaz, bu tip talepler ademe mahkum kalır. Bu durum karşısında talep sahibinin ısrarlı talepleri sosyal dengeyi bozarak fikrin yanında olanlarla olmayanlar arasında gerilim üretecektir. Bu gerilimin kaosa dönüşmesi ise anarşi oluşturur. Ne var ki birey ve kendisi gibi düşünen alt toplum grubu ana organizmayı oluşturan kurucu düşünceyi içselleştiremiyor, kendi kimliklerinin yansıması olarak göremiyorlarsa, bu durumda da kesintisiz olarak taleplerini yinelemeleri,  bu talebin hayat bulması için sürekli baskı uygulamaları, toplumun diğer kesimlerini de ikna çabaları devam edecektir.

Toplumsal fikrî birlik olmadan hakim erkin inisiyatifi dışında toplumun değişim çabaları genel anlamda anarşi, kargaşa, kaos oluşturur. Değişim talebi sahipleri de bu süreçte inisiyatif kullanamıyorlarsa bu sonuç kaçınılmazdır. Sisteme dönük talebi olanların, karşısında oldukları olgunun yerine en az onun kadar işlevsel bir çözümü olmadıkça mevcudu ifsat etmeleri bu kaosun adıdır. İnsanlık tarihi bu tip durumlardan alınan dersleri ihtiva etmektedir(6); Meşrutiyet sürecinde Osmanlı değişim projesinin aktörlerinin de yaşadığı pişmanlıklar bu çerçevede okunmalıdır (Alkan, N,(7) Turan M.(8) ). Binlerce örnek gösteriyor ki; dünya böyle çabuk iyileşme aramaktan hep zarar görmüştür: "Durumunda genel bir iyileşme olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşmesi demek değildir.(9) Keza Mecelle’nin “Def’-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır.”, “Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur.”, “İki fesad teâruz ettikde ehaffi irtikâb ile a’zamının çaresine bakılır”, “Zarar-ı âmmı def’ için zarar-ı hâs ihtiyar olunur”, “Zarûretler memnu’ olan şeyleri mübah kılar” gibi maddeleri de aynı şekilde ortaya çıkan değişiklik durumunun toplumsal izdüşümlerinin sınırlayan hükümlerdendir.

Nasıl Bir Değişim

Bilginin kaynağı vahiydir. Kur’an-ı Kerim’in bir ayeti veya Resulullah’ın (sav) bir hadisi karşısında, her şeyi bırakıp ona kulak kesilen ve kendi düşünce ve konumumu yeniden değerlendiren bir anlayış esastır.

Kaynakları kendine uydurma değil; kendini kaynaklara tâbi kılma anlayış ve gayreti olmalıdır.

Kaynakları doğru okumak, kaynakların kendileri kadar değerlidir. Doğru okuyabilmek ancak doğru yaklaşımlarla mümkün olabilir.

Temel kaynakların (Kur’an ve Sünnetin) bir bütün olduğu ve birbirini tamamladığı, nakzetmediği ve tek bir kaynaktan neşet ettikleri bir vakıadır.

Ulemanın kitap ve sünnetten özümseyerek sunduğu değerlendirmeler Müslümanların önünü aydınlatan ışıklardandır. İnsanlık Tarihi, Müslümanların tecrübesi, Ulemanın usulü ufuk açıcı unsurlardandır.

Bulunulan halden başka bir hale geçiş değişimdir, mutlak olumluluğu ifade etmez.

Değişim talebi her Müslüman'ın hakkıdır. Değişim talebi, anlayış ve ilkeler hakkında olacaksa bu, “şartlar böyle gerektiriyor” gibi bir dünyevî gerekçeyle temellendirilemez. O güne kadar ki anlayış / ilke ya da davranışın temeli olan kaynak ifadeleri (ayet, hadis) yeniden ele alınarak değişime izin verilip verilmediği incelenir.

Şartlar sadece strateji, model ve bunların biçimlendirdiği davranışları değiştirir.

Diğer taraftan “Günümüzde sünnetin illet ve mekasıdı nasıl bir uygulama ile gerçekleştirilebilir? Ya da ‘Peygamber bugün yaşasaydı bu konuda ne yapardı?’ sorularının cevabı aranmalıdır. Sünnet, bütüncül bir anlayışla arka planına yerleştirildikten sonra, genel ilkeleri çıkarmak, araçlardan amaçlara, değişkenlerden değişmezlere gitmek gerekir. Bundan sonra yapılacak olan, bu ilkelerin günümüz şartlarında nasıl gerçekleştirileceğine cevap aramaktadır. O ilkeler doğrultusunda yapılacak her uygulama sünnetten sayılır ve sünneti ihya etmek olur.” (Polat,S.)

Unutulmamalıdır ki “İstikamet Allah ve Resulün bildirdiği (Siyer ve resullerin kıssaları) kurallara göre doğrularımızı belirlemektir. İstikamet, hem yönün hem de yürüyüşün doğru olmasını gerektirir. Herhangi bir yolda azimle ilerlemek başarı getirir, fakat yürüyeceğimiz yolun seçimi bize bırakılmadığı için başarı veya başarısızlığa kanmadan sabırla yürüyüşe devam etmek gerekir” (Eğilmez, A.) İstikamet değişmeyen bir yöne yürüyüşün adıdır.

"Müslüman milletler mütemâdiyen değişmekte olan zamanın zarûretlerini dikkate almamış, bu değişmeyle meydana çıkan yeni ihtiyaçların, ancak dinlerini daha yüksek ve daha verimli bir tarzda tefsir ve tatbik etmeleriyle karşılanabileceğini anlayamamışlar, bu yüzden de gerileyip çökmüşlerdir..." (Halim Paşa, S). Bu nedenle medeniyetler muvazenesinde zamanın ve ortamın durumunu hedefe giden yolda usülî olarak strateji ve taktik ekseninde değerlendirip fıkhını çıkarma ve bu fıkhın gereğine uygun donanıma sahip olarak gerekli organizasyonlarla yürüme bu'du cemaatin şahs-ı manevisinin karakteri olmalıdır.

Dipnotlar  

1) Değişim: Bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü, biyoloji olarak Yeni nesillerin atalarına tıpatıp benzememesini sağlayan özelliklerin tümü, varyasyon ve matematik olarak da bir niceliğin birbirinden ayrı değerler alması veya böyle iki değer arasındaki ayrım.

Gelişim: İlerleme, inkişaf, tekâmül Devrim: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.

İhtilal: Bir ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetim düzenini değiştirmek amacıyla kanunlara uymaksızın cebir ve kuvvet kullanarak yapılan geniş halk hareketi, köklü değişim.

İnkılap: Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirme, eskimiş. Bir durumdan başka bir duruma geçiş, dönüşüm.

Islah: Düzeltme, iyileştirme. Genel olarak herhangi bir kuruluşta, devlet düzeninde eskimiş ya da bozulmuş olan yanları düzeltmek.

Dönüşüm: Olduğundan başka bir biçime girme, başka bir durum alma, şekil değiştirme, tahavvül, inkılap, transformasyon.

Metamorfoz: Başkalaşma.

Reform: Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, iyileştirme, düzeltme, ıslahat.

Tecdid: Yenilenme, Tazelenme. (TDK)

2) “Tarihe ideal fikrini sokan,toplumsalı yeknesak bir tekrarlardan oluşan doğallıktan devrimci bir geleceğin inşasına yöneltenlerde peygamberlerdir.” (Aktaş, Ü.)

3)  “İnsanlar niyetlerini bozmadıkları, davranışlarını değiştirmedikleri, konumlarını terk etmedikleri sürece yüce Allah onlara bahşettiği nimetini geri almaz. Böyle bir durumda, imtihan ve deneme için kendilerine bahşedilen nimetin değerini bilmedikleri, bu nimete karşılık şükretmedikleri için kendilerinden nimetin geri alınmasını hak ediyorlar... Bir açıdan da bu ayet, insan denen yaratığa verilen en büyük onura işaret etmektedir. Yüce Allah, kaderinin uygulanışını insanın hareketlerine ve davranışlarına göre ayarlamakla bu lütfu bahşetmiştir insana. Yüce Allah, insan hayatındaki takdiri değişikliği, onların gönüllerinde, niyetlerinde, davranışlarında, hareketlerinde ve kendileri için seçtikleri hayat tarzlarında meydana gelen pratik değişikliğe dayandırmıştır. Bir diğer açıdan da insan denen varlığa -kendisine verilen bu büyük onura denk düşecek- büyük bir sorumluluk yüklemektedir. İnsan, nimetin değerini bilip, şükrettiği sürece, Allah'ın kendisine verdiği bir nimeti kalıcı kılabilir, arttırabilir de. Aynı zamanda nimete karşılık nankörlük yaptığı zaman, şımardığı zaman, niyeti ve hayat tarzı bozulduğu zaman bu nimeti kendi eliyle giderebilir, yok edebilir. İşte bu önemli gerçek, insanın hayatında ve çalışmasında, iş ve karşılığı arasındaki bu gerekliliği bu şekilde tasvir etmektedir. Aynı zamanda bu gerekliliği kaderi doğrultusunda yürürlüğe giren evrensel yasalarından biri haline getiren yüce Allah'ın mutlak adaletini de dile getirmektedir. Bu yasanın uygulanışında Allah'ın kullarından herhangi birine haksızlık yapılmaz.” (Kutup, S.) Hem Rad 11 ayeti hem de Enfal 53 ayetinde değişim kelimesini ĞYR (gayrileşme, başkasılaşma) kelimesi ifade etmektedir. Buradan özellikle değişimin kimliksel olmasıyla başkalaşılmasına vurgu anlaşılmaktadır.

Diğer yandan toplumsal değişimin görünür hali şehirde binalar, toplumda kadınlardır.  Bu nedenle bütün değişim tartışmalarında kadınların tema veya  gereklilik alanı olarak gündeme gelmesi olağanlaşmıştır.

4) “İslam toplumlarında gelişme sorununun 5 kaynağı vardır: Hükümranlık, devlet kavramının anlaşılması, bilgi kavramına bakış, değer çatışmaları ve sosyal adalet.” (Hüseyin , A.)

5) "Tecdîd, esasını bozmadan dini korumak, toplumun ihtiyaçlarını, onun katkısız ve tükenmez kaynaklarından karşılamak, ilâhî nizamdan sapmaları düzeltmek ve önlemek, İslâm'ı asrın anlayışına söyletmektir. Tecdîd toplumun kalkınması ve dünyada refahı, âhirette felâhı için gereken her tedbirin alınması; nazarî, fikrî, amelî faaliyetlerin icrâsıdır... Reform tâbirini ise, İslâm ile bağdaşmayan bir ıslâhâtı ve protestanlığın doğmasını sağlayan hareketleri andırdığı, yanlış anlamalara meydan verdiği için tecdîd mânâsında kullanılmamalıdır" (Karaman, H.)

6) “Osmanlı ordusunda gerçekleştirilen yenileşme çabaları bir toplumsal gelişmeye dayanmıyordu; tepeden inme idari tedbirlerin sonucuydu. Toplumsal planda bu tedbirler Osmanlı toplumunu güçlendirmek yerine zayıflatacak, geleneksel Osmanlı düzenini yıkarken yerine daha iyisini kuramayacaktı. Bu yüzden bir süre sonra Osmanlı toplumunun mali gücü Alman ordusuyla başa çıkabilecek, toplumsal dönüşümün organik bir sonucu olmayan, idari tedbirlere dayanan Osmanlı askeri rönesansı 17. yüzyıl sonunda Viyana kapılarında son nefesini verecekti.” (Somçağ, S.)

7)  “Devleti müstebit bir padişahın keyfi yönetiminden , dolayısıyla da dağılmaktan kurtarmak için, bütün bunları yapan Jöntürkler, istediklerine ulaşmışlar ve sonunda iktidarı ellerine almışlardır. Fakat bu iktidar değişikliği devleti kurtaramadığı gibi tam tersine devletin dağılma ve çözülme sürecini hızlandırmıştır.” (Alkan, N.)

8) Rıza Tevfik: "Meşrutiyet'in ilanından beri maarifimiz ilerleyeceğine bilakis geriledi. Şimdi Sultan Abdülhamid ' in o beğenmediğimiz maarifi seviyesine yetişmek için hiç olmazsa on sene çalışmamız lazım." (Turan, M.)

9)  “Bir devleti hiçbir şey yenilik kadar rahatsız etmez: Değişiklik hep kötülüğe ve zorbalığa yol açar. Bir tek parça bozulunca düzeltilebilir: Her şeyin özündeki bozulma ve çürüme eğiliminin bizi ilkelerimizden uzaklaştırmasına da karşı koyabiliriz; ama koca toplumu yeniden kalıba dökmeye, bu kadar büyük bir yapının temellerini değiştirmeye kalkmak, düzeltecek yerde silip süpürmek, ufak tefek kusurları toptan bir kargaşalıkla düzeltmek, hastalıkları ölümle iyi etmek, «Devlet değiştirmekten çok yıkmak isteyen» (Cicero) kimselerin işidir. Dünyanın birden düzeleceği yoktur; ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. Binlerce örnek de gösteriyor ki dünya böyle çabuk iyileşme aramaktan hep zarar görmüştür: Durumunda genel bir iyileşme olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşmesi demek değildir.” (Montaigne, M.)

 

Kaynaklar:

1.  Aktaş, Ü. “Tarihin Devrimci Yüzü ve İslamî Devrim", Bengisu Yayınları.

2.  Alkan, M. "Mutlakiyetten Meşruiyete II. Abdülhamit ve Jön Türkler", Selis Kitaplar, 2009.

3.  Bulaç, A./1 “Değişim Parametreleri“ (Zaman Gazetesi) alıntı : http://www.rahle.org>>Makaleler>>28803. Erişim tarihi: 17.12.2009.

4.  Bulaç, A./2 “Değişim Üzerine” (Zaman Gazetesi) alıntı : http://www.rahle.org>>Makaleler>>28774. Erişim tarihi 03.01.2010.

5.  Bulaç, A./3 "Yeni bir değişim felsefesi" (Zaman Gazetesi) alıntı: http://www.rahle.org>>Makaleler>>28845. Erişim tarihi 20.12.2009.

6.  Eğilmez, A., “İlay-ı Kelimetullah için Mücadele”, Rahle Eğitim ve Kültür Dergisi, Mücadele/35 Yaz 2009.

7.  Halim Paşa, S., "Buhranlarımız", İz Yayıncılık, Yayına Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul, 2009.

8.  Hüseyin, A. “İslamî Radikalizmin Ötesi, İman ve Amelin Sosyolojisi” Yöneliş Yay.

9.  Irmak,N., "Mücadelenin Usul-i Selasesi",Rahle Eğitim ve Kültür Dergisi,Sayı 36, 2009 - Güz.

10.  Karaman, H., "İslam'ın Işığında Günün meselelerine Çözümler" İz Yay.

11.  Kutup, S, Fizilal'il-Kur’an, 8/Enfal 53 Ayeti Tefsiri.

12.  M. Murat "Red Mantığı (Bakara/256; Nisa/60)", Rahle Eğitim ve Kültür Dergisi,Sayı 25, 2005 - Güz.

13.  Mecelle, Mecelle ilk 99 Madde, Madde 20-29, Rahle Dergisi İnternet Sitesi : http://rahle.org/>>Makaleler>>18430. Erişim tarihi: 01/12/2009.

14.  Montaigne, M, Denemeler, Sonsuz Kitap Y., 2009.

15.  Polat,S. , Hadis Araştırmaları, İnsan Yay. 2003 ve s. 285-293.

16.  Said, C. "Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları" İnsan Yay.,1986

17.  Somçağ, S., Osmanlı ve Batı- (metin http://www.karakutu.com>>Forum >>10750 adresinden alınmıştır. Erişim tarihi: 12/01/2010)

18.  Şener, S. "Medeniyet anlayışı ve Sosyal değişme", 24-27 EYLÜL 2009 ULUSLARARASI DAVRAZ KONGRESİ Bildiri Kitabı, 3112-3128.

19.  TDK : TDK Sözlüğü, http://tdk.gov.tr/ Erişim tarihi 28 Aralık 2009.

20.  Turan,M. , " II. Abdülhamit Han Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı?", Elit Kültür, 2008.

21. Ziya A, “Küfür Şirk Nifak” kavramı , Rahle Dergisi, Güz 2008 Tevhid sayısı

 

 

 

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ