GENÇ KARDEŞİM! - rahle.org

GENÇ KARDEŞİM! - rahle.org

GENÇ KARDEŞİM!


Facebookta Paylaş
Tweetle

Muammer TUFEYL

Bugün geldiğimiz durum ve yapmış olduğumuz ikili ilişkilerimizde gençlerimizin kulaklarına ister açık ister gizli, onların birer yarış atı olduklarını fısıldıyoruz... İlkokulda başarılı olmaları için 3 yaşından itibaren evden koparılan ve hayatın yalnızca sınavlardan ibaret olduğunu zannettirdiğimiz çocuklarımız, üniversite çağına geldiğinde hiçbir hayat gayesi ve amacı olmayan ve rabbinin emirlerini uygulamak şöyle dursun, beyninde bir ilah kavramı bile şekillenememiş birer nesneye dönüşüyor. Gelecek kaygısı ve açlık korkusuyla büyüttüğümüz göz bebeklerimizi sınavlarına çok çalışan, sınavlardaki netleri ondan daha yüksek olan öğrenci arkadaşıyla hatta kendinden iyi futbol oynayabilen bir genç ile bile kıyaslayabiliyoruz. Farkına varmadan onları bir imtihana sokuyoruz. Gelecek kaygısını beyinlerine pompalayıp dünyaya geliş amaçlarını onlara unutturuyor ve müstakim olan fıtri yollarının kenarlarından, yepyeni ve kendi istediğimiz gibi yollar açıp yollarını saptırıyoruz. Yaş ve dönem bakımından buna elverişli olan biz gençler ne olduğunun farkına bile varmadan kendini bu kargaşanın içinde buluyor. Sonrasında oturup ‘benim yavrum neden böyle oldu? Bırak beni dinlemeyi Allah’tan bile korkmuyor’ diye dert yanılıyor.

Hâlbuki aslında küçüklüğünden beri su dökmediğimiz bir fidandan büyüdüğünde meyve istiyoruz. Ne boş bir çaba...

            Genç Kardeşim. Kendisine karşı sorumlu olduğun, kendisinin emirlerine riayet etmen ve ondan hakkıyla korkman gereken bir Rabbin var... Çağın dayatmış olduğu prangalara takılıp da onu unutmamalısın.  Bütün geleceğimizin, planlarımızın, rızkımızın; hâsılı bütün hayatımızın sahibi O’dur. Ondan korkmalıyız ve tevekkül ile isteklerimizin gerçekleşmesini ve tevbe ettiğimiz hatalarımızı affedeceğini ümid etmeyi bilmeliyiz.

Beyne'l-havf ve'r-reca; ‘Korku ve Ümit arasında’ yaşamayı öğrenmek gerek.  Hayatımızın her anında bizim için hem fren mekanizması hem de sırtımızı yasladığımız bir dayanak gibi bir şey...

Kötü bir şey mi yapacaksın? Allahtan kork ve vazgeç... Gelecek kaygısından dolayı onu ihmal mi edeceksin? Allah’tan kork, ona yönel...  Haram bir teklif mi aldın, ya da birisini harama düşecek kadar çok mu seviyorsun? Allah’tan kork, onun hudutlarına riayet et... Anne baban ile sorun mu yaşıyorsun? ‘Onlara öf bile deme...’ ayetini hatırla, Allahtan kork ve ondan yardım dile...

Ya ümit? Ümit hayatımızın neresinde? Sen, günah işlemiş de olsan ondan kork ve tevbe et.. Hata mı ettin, yanlışa mı düştün?  O’nun çok bağışlayan olduğunu, rahman ve rahim olduğunu unutma... Tevbe et, hemen  tekrar ona yönel ve ümitvar ol.. Sen bir fidansın, solmana izin verme.. Ona karşı olan korkundan beslen ve güç al, kendine sınırlar çiz ve bu sınırlar içinde güçlü ol. Ancak sınırları aştığında da yıkılıp her şeyi bir kenara bırakma. Tekrar yeşermeye bak... 

 

Korkmuştu Yusuf.

Ona göre asırlar süren bu birkaç dakikalık rüyanın gerçek olmadığına inandırmaya çalışıyordu kendini şimdi. Yatakta kıpırdamadan duruyor ve nefesini kontrol altına almaya çalışıyordu. Hiçbir annenin ‘ah keşke evladım böyle olsa’ demeyeceği şekilde yaşıyordu Yusuf. Birçok hata ediyor, günah işliyor; Ve bunlara bile bile devam ediyordu... Lakin bütün bunlara rağmen annesi, bir ana şefkatiyle her gece su koyardı başına ve şimdi titreyen eli Yusuf’un, o bardağa uzanıyordu…

Doğruldu yatağında, biraz kendine gelince, bu halinin nedenini hatırlamaya çalıştı... Bir rüya gördüğünü biliyordu ancak daha önceki rüyalarının aksine bu, gerçeğin ta kendisi gibiydi... Ondan biraz uzakta bir alan görmüştü Yusuf, kocaman bir alan. İçinde onun yaşlarında, belki biraz büyük belki biraz küçük gençler gayet hoş bir muhabbetin içinde, mutlulukla zamanlarını geçiriyorlardı. 

            Baktığı zaman Yusuf, ucu bucağı görünmeyen bu vadiye ve içinde rahatça duran gençlere hayran kalıyordu, çünkü kendisi terliyordu. İçinde bulunduğu ortamı yavaş yavaş fark ediyordu. Kendisinin yorulduğunu, sıcaktan yanıp piştiğini ve dizlerindeki bağın artık tükenmek üzere olduğunu işte o an anladı. Hemen dönüp az önceki gençlere baktı, o yüzlerinde ne bir damla ter ne bir parça korku belirtisi olmayan, o serin yerde yaşayan gençlere. Kendi durumuyla onların durumunu karşılaştırdı ve işte o an, onlara karşı duymuş olduğu hayranlık yavaş yavaş şaşkınlık ve korkuya dönüşüyordu. Gerçeği idrak edince Yusuf büyük bir dehşetin içinde buldu kendini… Hiçbir gölgeliğin ve serin bir yerin olmadığı bu vadide, bu gençler bir gölgeliğin altında mesud idiler. Her yer kavurucu sıcağın saldırısı altındayken onlar adeta arştan gölgeleniyorlardı. Peki, bunca güzel şeyin içinde neden sadece Yusuf acı çekiyordu? O an çevresindeki insanları fark etti... Sıcaktan belleri bükülmüş, susuzluktan dolayı yorgun ve bitap düşmüş o insanları fark etti… Bunlar kendisinin durumunda olan akranları idi. Ve içlerinde,  beraber günahlara düştüğü kendisiyle onlar arasında çıkarlar haricinde aslında hiçbir gönül bağı olmayan arkadaşları da vardı.

Sonra döndü gölge altındakilere. Uzaktan, şöyle böyle tanıdığı; camiye düşkün, hiçbir kötü hareketini görmediği ve dün ailesiyle tartışıp evden çıkmak zorunda kaldığında sokakta karşılaştığı, kendisinin bir derdi olduğunu anlayınca onunla biraz yürüyen ve kendisine birkaç nasihatte bulunan o genci gördü.  -Sonradan onun isminin İbrahim olduğunu öğrenecekti-  İşte o an da kulakları sağır eden bir ses duyuldu.. Kendi çevresi korku içinde etrafa kaçışırken, bir yardım dilerken; karşılarındaki gençler sanki o sesi bile duymamış gibiydiler, Yusuf gözlerinin yuvalarından fırlayacak kadar açıldığını hissetti...’’

            İşte tam bu an da uyanmıştı. Rüyasını tüm ana hatlarıyla hatırlayınca vücudunun neden bu kadar terlediğine olan şaşkınlığını gereksiz buldu... Evet... Bu rüyayı görmesinin bir amacı vardı, bu rüya, dün akşam İbrahim’in ona anlattığı bir hadise çok benziyordu... Dünya küçüktü ve İbrahim, Yusuf’un sergilediği davranışları ve ahlakını biliyor gibiydi o akşam. Ona daha önce kimsenin anlatmadığı kadar kibar ve onu kırmadan Allah’tan korkmayı anlatmıştı İbrahim. Ve birkaç kısım insandan bahseden bir Hadis’i anlatmıştı ona...  Dünya’da Kıyamet gününün getireceği zorluklardan hiç etkilenmeyen ve o anı bir rahatlık içinde geçiren 7 sınıf insanın Hadisi...  Evet, Yusuf rüyasında mahşer gününü görmüştü... Ve rüya da çektiği sıkıntıların, onun hiçbir zümreye dâhil olmadığını ve ileride çekeceği azaba ve acılara bir ön hazırlık olduğunu fark etti. Onun bu idraki, rüyasından daha yıkıcıydı. O an, uyandığında okunan sabah ezanını hatırladı ve içinde biriken korkuyu gidermenin namaz ile olacağını söylüyordu ona kalbi. 22 yıllık nefes alış verişinde, ilk kez nefesinin Rabbinden korktuğunu hissediyordu Yusuf...  Hemen kalktı, ilkokul çağlarında zorla gittiği Kur’an Kursundan hatırladığı sureler kadarıyla namazını kıldı. Şimdi kalbindeki sıcaklık, dışarıda yağan kar’ın soğuğuna galip geliyordu. Evet, bir Yusuf daha kuyudan kurtuluyordu…

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ