“CEVDET BİR ŞEHİDİN HİKÂYESİ” - rahle.org

“CEVDET BİR ŞEHİDİN HİKÂYESİ” - rahle.org

“CEVDET BİR ŞEHİDİN HİKÂYESİ”


Facebookta Paylaş
Tweetle

Hikmet SÖNMEZ

           Evet, güzel Kardeşim! Sen Allah Teâla’ya istikametini hele bir göster, adım atıver biraz O’na doğru bakalım neler oluyor? Bir bakmışsın ki kalpleri evirip çeviren Rabbim önce hidayeti sonra da şehadeti nasip edip katındaki nimet verdiklerinin yanına alıvermiş seni. Zalim belki seni tam alnının şakından vurup kazandım zanneder ama Rabbim katında gül açan bir şehadet mührüne dönüştürüverir onu. Sonra senin şehadetini bereketlendirir ve nesilden nesile aktarılan en güzel örnekler arasına katıverir. Hamza (r.a.) gibi, Musab (r.a.) gibi önderlerin içinde adın zikredilir olur.

O kadar çok misali var ki bu durumun. İşte henüz çok taze yakınımızdan bir örnek Mavi Marmara şehidimiz Cevdet Kılıçlar. 90 yılının Eylül’ünde tanıdım Cevdet’i. O zaman için pek alışık olmadığımız omzuna kadar varan uzun simsiyah saçları, gür bıyığı, yakaları çiğdem sarısı açık mavi montuyla Şişli, Elmadağ durağından aşağı doğru merdivenli yokuş sokaklardan inerek vakur bir dönüşle Dolapdere’deki Marmara Basın Yayın’ın bulunduğu binaya ilerleyişi hala gözümün önünde. Benim okuldaki ilk onunsa ikinci yılıydı ama biz fark etmeden hidayetine giden yolda en güzel günlerine doğru ilerliyordu. Sonra sessiz hikâyesi sakal giyinmiş yüzü hidayetin nuruyla imrenilecek güzellikte bir çehreye dönüşüp içimden sevinçle kardeşim dediğim bir insana dönüşüvermişti.

İsterseniz bundan sonrasında günlüklerine yansıttığı duygularına da yer vererek devam edelim Cevdet’i anlatmaya. Günlükler derken Cevdet’in kitabı da çıktı. Şehidimizin günlüklerinden pasajların da bulunduğu Hanımı Derya Kılıçlar’ın adeta O’nun çocukluğundan şehadetine fotoğraflarını konuştururcasına duygu yüklü kaleme aldığı “Cevdet Bir Şehidin Hikâyesi” kitabı yeni geride bıraktığımız yıl Şule Yayınevi’nden çıktı. İtiraf edeyim kitapta şehadetinden daha çok hidayeti aradığı günlerdeki düştüğü notları okurken hem duygulandım hem de gözyaşımı tutamadım. Bu duygularla okurken kitabını diğer taraftan da arayışta olduğu o döneminde yan yana iken neden kendisiyle yakından dertleşemedim diye kınadım kendimi.

Taksim Yurdu’ndan Feriköy Öğrenci Yurdu’na hidayete yürürken...

“Bugünün en önemli olayı Feriköy Yurdu’na taşınmamdı. İnsan bir yere alışıp arkadaş edinince orayı bırakmak zor oluyor. Taksim Yurdu’ndan ayrılırken üzüldüm.” (05.03.1990)

Öncelikle Rabbim, Cevdet'in hidayetine vesile olan Kardeşlerimizi; Resûlullah (s.a.v.)'in “Allah’a yemin ederim ki, Allah Teâlâ’nın, senin sebebinle bir tek kişiye hidayet verip doğru yola iletmesi, senin için, kızıl develerin olmasından çok daha hayırlıdır.” (Buhârî, Fedâilu'l-Ashâb 9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 34.) müjdesine erdirsin.

Benim güzel Davetçi Kardeşim şu tarihi notu oku da muhataplarına ne gözle bakman ve onlara nasıl davranman gerektiğini iyi anla;

“Taksim Öğrenci Yurdu’nu, Feriköy Öğrenci Yurdu’ndan daha çok seviyorum. Bir haftadır buradayım ve ikinci kavgamı yaptım. Odamda iki üç çember sakallı ve birkaçı hariç diğerleri dindar olan insanlarla kalıyorum. Çember sakallı deyince onları yermek için değil, onların İslamcı olduklarını belirleyen bir işaret olup öyle anıldıkları için söylüyorum. Şu anda bana zararları yok ama saçlarım (uzun saçına atıf) veya davranışlarım yüzünden aramızda bir diyalog da yok.” (11.03.1990)

Fıtratına dönmek isteyene Rabbim yollarını açar.

          “Okula geldiğimden beri ideolojiler ve inançlar kafamı kurcalıyor. Kaos içindeyim. Bazen arkadaşlarla saatlerce siyaset tartışıyoruz. İnançsızlara karşı İslamiyet’i, faşistlere karşı sosyalizmi savunuyorum. Aslında bu konuda güvendiğim kişilerle konuşmalıyım ama arada bir dozu kaçırıp olmadık yerlerle tartışıyorum. Bu yüzden bir gün başım derde girebilir. Çünkü okulda mit, gizli polis ve işbirlikçi var.” (21.03.1990)

 “Kendimi boşlukta hissediyorum. İnanç ve ibadet eksikliğini buruk bir şekilde duyuyorum. Ama bunu gidermek için bir şeyler yapamıyorum. Belki gururuma yediremiyorum. Belki de arkadaşlarım arasında sosyalist bir insan olarak tanınmam ya da kendimi ona yakın düşüncelerle tanıtmam ve onlara bu değişikliği anlatmaktaki güçlük beni İslam’dan uzak tutuyor. Oysa Allah’ın birliğine, onun kitabı ve peygamberine inancım sonsuz. Eksiklik ibadette, işte bunu bir türlü başaramıyorum. Tabii bir de alevi olmam meselesi var. Temelde aleviler de Müslüman. Galiba benimkisi biraz da körü körüne, kulaktan dolma misali. Boşluk içindeyim. Çevremdekilerle bu konuları tartışıp bir şeyler öğrenmek azmindeyim. Umarım başarırım. Daha gencim ve ömrümün geri kalanını ileride pişman olacağım bir yolda harcamak istemiyorum.” (10.04.1990)

Cevdet, Eşini de hidayete hazırlıyor.

Lise yılarından tanışıp uzakta olmasına rağmen üniversite yıllarında da devam ettirdiği aşka sadakatle sonradan mutlu bir aile kurdukları Derya Hanım’a duygularını yazarken belki farkında değildi ama O’nu da hidayete hazırlıyordu.

“Derya’ya mektup attım. Şu anda sıkıntısını çektiğim ideolojik boşluğumdan bahsettim.” (28.05.1990)

Bundan sonrasını Hanım’ının anlatımıyla, Cevdet kitabından devam edelim:

“Sonraları anladım ki sevdikleri uğruna sıkıntılara göğüs gerenler, inançları uğruna ölümü göze alıyorlar... ‘Hayatımda hep bir şey eksikti.’ diye başlamıştın söze. Dünyaya bakışının değiştiğini, Kur’an’ın kalbine dokunduğunu, huzur bulduğunu, sıkıntılarını namazla giderdiğini, Allah’ın varlığını, bizi yaratma amacını, ölümü ve hayatı coşkuyla anlatıyordun. Daha evvel içinde bulunduğun boşluktan bahsetmiş olsan da bunun geçici olduğunu düşünerek ciddiye almamıştım. Dirseğin masada, elin yanağında hiç kıpırdamadan öylece bakıyordun. Otursam mı kalksam mı diye tereddüt ettiğim bir an göz göze gelmiştik. Bakışlarımı kaçırmıştım. Söylediklerinin etkisinden biraz olsun kurtulmak istiyordum.”

“İstanbul’a döndükten sonraki ilk mektubunu pişmanlık ve sevgi dolu cümlelerini düşünüp defalarca okumanın hayalini kurarak sabırsızlıkla açtım. Hangi erkek sevdiği kıza besmeleye başlayan bir mektup gönderir! Kâğıdı kızgınlıkla avuçlarımın arasına buruşturduğumu hatırlıyorum. Hayır, asıl sinir bozucu olan sen değildin. Daha düne kadar benden vazgeçmen için uğraşırken bu halim neyin nesiydi? Seviyor muydum? Belki! Etkileniyor muydum? Evet! Peki neden? Seni bu kadar değiştiren, olgunlaştıran şey miydi beni kendine çeken? O zaman niye kızıyordum ki sana”

“Öfkeliydim ama bu durum beni düşünmeye sevk etmişti. Allah’a, peygambere ve ahirete inanıyordum ancak inancını amellerine yansıtmayanlardan pek farklı değildi halim. Neye, nasıl ve niçin inandığımı sorguladığımda hakikatin ne olduğunu araştırmaya karar verdim.”

“Üniversiteye başlayınca okuldaki başörtülülerle arkadaşlık kurdum. Onlara her bakışımda senin anlattıklarını düşünerek Yaradan’ı dana çok hatırlıyordum. Birbirlerini sadece Allah için seviyor, inançlarından taviz vermeden sürekli okuyup araştırıyorlar. Tanımadıkları insanlar için menfaat beklemeden yardım etmelerini, fedakârlıklarını, nezaketlerini, zorluklar karşısında sabırlarını gördükçe önyargılarım birer birer yıkılmaya başlamıştı. Hiçbir şey anlatıldığı gibi değildi. Onlarla vakit geçirdikçe sana olan kızgınlığım azalmıştı. Aytaç’la bana kitap gönderiyordun. Tevhidin Hakikati, Kur’an’ı Nasıl Anlayalım, İnsanın Dört Zindanı, Kur’an’a Göre Dört Terim... Hem kızlardan aldığım, hem de bana ulaştırdığın kitapları merakla okurken zihnime takılan soruları biriktirip mektupla gönderiyor, bir yandan da hayatımı, yaşadıklarımı ve çevremdekileri sorguluyordum...”  (Cevdet, Sayfa 63-65)

“Telefonda “Son kez soruyorum, benimle evlenir misin?” derken Bosna Savaşı’na katılmak için imzaladığın kâğıt elindeydi. Cevabımı hemen o anda istiyor, kabul etmediğim takdirde ayetleri hatırlatarak gitmek istediğini söylüyordun.”

“Sakın gitme, kabul ediyorum, dediğimde buruk bir mutlulukmuş hissettiğin. Tercihinin vicdani yükünü, yıllar sonra “Bir seni, bir de şehadeti sevdim. Ama seni seçtim, Allah beni affetsin.” derken gözlerin buğulandığında anlamıştım şehadetle nihayetlenen bir ömrü ne çok istediğini.” (Cevdet, Sayfa 69-70)

1972 yılında Kayseri’de doğan Cevdet Kılıçlar; Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Selam, Millî Gazete ve Vakit gazetelerinde muhabir ve foto muhabiri olarak çalıştı. İHH İnsani Yardım Vakfı’nda görev yaptı.

İHH’nın Mayıs 2010’da İsrail ablukası altındaki Gazze’ye insani yardım göndermek amacıyla düzenlediği Mavi Marmara Gazze filosuna katılarak oluşturulan Basın Masası’nı yönetti. İsrail’in zorbalığını canlı yayınlarla dünyaya duyurdu. Ve ona şehadet İsrailli deniz komandolarının filoya saldırısı şeklinde geldi. Fotoğraf çekerken alnından vurulmuştu. Tarih 31 Mayıs 2010, Gazze yolunda uluslararası sularda.

Cevdet Kılıçlar, 4 Haziran 2010’da Beyazıt Camii’nde cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi.

 

KİTAP KÜNYESİ:

CEVDET Bir Şehidin Hikâyesi

Derya Kılıçlar

Şule Yayınları, Kasım 2018

165 Sayfa

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ