EL-MÜNTAKİM CC - rahle.org

EL-MÜNTAKİM CC - rahle.org

EL-MÜNTAKİM CC


Facebookta Paylaş
Tweetle

Gazi ÇOBAN

 

 “Suçluları lâyık ve müstahak oldukları şekilde cezalandıran.” 1

“Arapça ‘da “satvet, sulta ve otorite” anlamlarına gelen “nikme” köküyle bağlantılı olan “intikam” masdarı, “ukubetle karşılık vermek” anlamına gelmektedir. 2

Bu kelimenin özellikle Türkçe’ deki “cezalandırmak suretiyle ferahlama, öç ve hınç alma duygusu” şeklindeki anlamının, hiç bir şekilde Allah'a izafe olunamayacağı gayet açıktır. Kur'ân-ı Kerîm'de “intikam kavramının fiil ve sıfat olarak Allah'a nispet edildiği bütün ayetlerin muhtevasından, özellikle bazı ilkel(!) kavimlerin yanlış bir şekilde inandıkları gibi, öc alma duygusu ve öfke ile dolu bir ilah imajı hiç bir zaman çıkarılamaz. Allah'ın kullarından alacak hiç bir öc ve hıncı yoktur ki onları bu saik ile cezalandırarak ferahlasın. Kur'ân-ı Kerîm'de, Allah'ın “azamet cem'i” ile “müntakimûn” şeklinde tavsif edildiği, ayrıca “Aziz” vasfına bitişik olarak da “azîzün zü'ntikâm,” terkibiyle nitelendiği görülmektedir.” 3

İntikam, “nikme” kökünden türemiştir. Bir şeyin “inkarına” delalet eder. Burada inkar; beğenmeme, reddetme, iade etme ve geri çevirme anlamındadır. Bu, söz ile olduğunda “ayıplama”, fiil ile olduğunda “cezalandırmadır. Dolayısıyla Allah Teala’nın intikamı söz konusu olduğunda, O’nun, kulun amelini beğenmediği, razı olmadığı ve amelin hakkı olan cezanın kula iadesi ile geri çevrildiği anlaşılabilir.

İntikam; in’am/ni’met vermenin zıddıdır ki “nikmet” diye ifade edilir. Dolasıyısıyla, ni’met lütfedildiğinde meydana gelen “hal”, nikmette zıddıyla kaim olur.

Müntakim; kişiye, yaptığının acısını tattırandır. İnsanın, kötü eyleminin cezasının çektirilmesini ifade eder.

“Allah teala, müstehak olanı miktarınca cezalandırandır”- O cc, mağlubiyet veya bir zarardan dolayı intikam almaz. Aziz’dir, izzet ve hükümranlığına karşı durulamayacağı gibi, intikamının da önüne geçilemez.” 4

“Müntakim; zulüm etmeksizin intikam alan. Asilerin belini kıran, canileri cezalandıran.” 5

“Müntakim; bağışlanmayan ve hoş görülmeyen günahlardan dolayı sorguya çeken demektir”. 6

“Müntakim; kendine karşı geleni “temizlemek” için ondan intikam alandır. Bu; dünyada, hadleri, cezalandırmayı ve elemleri uygulamakla gerçekleşir. Ahirette ise, dilediği gibi intikam alır.” 7

“Vakta ki, bizi böylece gazaba davet ettiler; biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk." Zuhruf: 43/55.

Firavn ve azgın kavmi, isyanlarıyla “intikamı” davet ettiler, gadab-ı ilahiyeyi celb ettiler. Hiçbir davete kulak vermediler, mücizelere körleştiler de helak üzerlerine hakk oldu.

İntikamda” mükekabiliyyet” esasdır. Fiilin sahibi, merdud ameli işlemedikçe intikam cari olmaz. Cenab-ı Hakk hiçbir fiilinde “hakk ve adaletten” ayrılmaz. Kulları haddi aşmadıkça asla cezalandırmaz. O’nun intikamı da mahza “hayr” dır. Oysa kulun ilmi de ihatası da kısıtlı olup, zann ile hareket eder ve masum birilerinden öc alabilir. Böylelikle “şerri” irtikab ve hakkı zayi’ etmekten masun olmaz.

İlahi intikamda kerahet söz konusudur; Allah’ın hoşuna giden bir fiil değildir. Bu yüzden olsa gerek Allah Teala, Kitab-ı Keriminde Zat-ı Ali’sini “el-Müntekim” şeklinde müfred ve doğrudan bir isim değil, fakat “müntekimun” şeklinde çoğul, Zü’ntikam şeklinde isim tamlaması ve “intekame” şeklinde fiil haliyle zikreder.

“İntikam; nikmette/cezalandırmanın zirvesidir.” der Kuşeyri..

Allah Teala, intikamı şedid olandır. O’nun intikamının şiddeti yanında kulların “intikam” diye ifade ettikleri fiilleri, bu kelime ile isimlendirilemez bile. Bu yüzden Kur’an, “intikam” fiilini sadece Allah T. için kullanır, kulların ceza ile mukabelesine “nikme” der. Kullar, öc almak için niyetlenip harekete geçtiklerinde, Allah’ın takdir ve yaratmasının ötesine asla zarar veremezler. (ed-Darr ve en-Nafi’ cc esmalarına bkz). Ne fazla, ne eksik, Aziz olan Allah T. nın “verdiği” kadarıyla. 8

“Allah Teala’nın intikamı, isyanları baskı üzere cezalandırmasıdır. Allah Teala’nın vasfı olarak, kulların niteliğinde olduğu gibi nefsin nefret etmesi ve meşakkatin erişmesi değil, failin yerilmesi ve cezalandırma ile ona hükmetmesidir. Allah Teala, kendi nefsi için gadaba gelmemekte, mahlukat ve kulları için gadaba gelip intikam almaktadır.” 9

“Rahmetim gadabımı geçmiştir.” muktezasınca, Müntakim’in intikamı da “rahmet”ten hali kalmaz. (Hz. Ebü Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resülullah (as) buyurdular ki: "Allah cc mahlukâtın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivâyetinde: "Allah mahlükâtı yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arş'ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı: "Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır." Buhâri, Tevhid 15, 22, 28, 55, Bedi'ül'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizi, Daavat 109, (3537).) Buhâri nin bir diğer rivâyetinde: "Rahmetim gazabıma galebe çaldı" denmiştir. Buhâri ve Müslim'in bir rivâyetlerinde: "(Rahmetim) gazabımı geçti" denmiştir.

Dolayısıyla, kendisinden intikam alınana bir yönüyle de rahmet erişir. Bu da, dünyada iken zalimin zülmünün kesilip vebalinin daha fazla ağırlaşmaması, ahirette ise mazlumun üzerinde zalime ait yükün kendisine iadesiyle olur.

“Zira kul, öfkelenip intikam aldığında, bununla kendi nefsine merhamet etmiş, böylece öfkenin eleminden hissetmiş olduğu sıkıntıya karşı kendisi için “şifa” meydana gelmiştir.

Buna göre Hakkın rahmeti, cezalandırması pek şiddetli olmakla beraber, intikamından farklı olarak “genel ve mutlak”tır. Çünkü Allah Teala, intikamıyla beraber bir rahmet bulunmaksızın kulundan intikam almaz. İntikamın varlığı bile bir rahmettir. Oysa insan, bir başkasından intikam alsa, bu içinde merhamet barındırmaz. Veya, merhameti olduğu halde bir başkasından öc alamaz. . “ 10

Evvelen, kulların kendi aralarında nasıl ve ne sebeplerle öc almaya yeltendiklerine dair ayetlerden misallerle izaha çalışalım..

(Onlara) şöyle de: Ey kitap ehli! Yalnızca Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz/(tenkimune)? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz. “ maide 5/59

Ehl-i Kitabın, mü’minlerden öc alma sebebinin salt “iman”a bağlanması, kalplerindeki nefretin yüzlerine vurmasıyla ortaya çıkan bir “hased”den dolayı idi. Nübüvvetin kendi aralarından birisine gelmemiş olmasını kaldıramadılar da, kuvvet toplayana dek bu şekilde öc almayı tercih ettiler.

“(Sihirbazlar); -Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bize kızıp öc alıyorsun/tenkimu-. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler.” Araf 7/126

Aynı şekilde Firavn da iman eden sahirlerden bu yüzden öc almakta idi. Kuvvet Firavn da olduğundan, bu sefer akıbet gayet şedid, el ve ayakların çapraz kesilmesi oldu. Ve burada “taze mü’minlerin” dilinden, zulme bir karşı-duruş hediye edilmekte; sabr ve şehadet duası..

“(Münafıklar) Allaha yemin ediyorlar: (güya o sözleri ) söylememişler. Kasem olsun o kelime-i küfrü söylediler, islâma geldikten sonra yine kâfirlik ettiler ve o muvaffak olamadıkları cinayeti kurdular(peygambere suikast girişimi). Halbuki öc almağa kalkmaları/nekamuu- için kendilerini Allahın Resuliyle fadlı ilâhîsinden zenginleştirmiş olmasından başka bir sebeb de yoktu, bunun üzerine tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur, yok yan çizerlerse Allah onları Dünya ve Âhırette elîm bir azab ile ta'zib eder ve yer yüzünde onlar için ne himaye, ne imdad edecek kimse bulunmaz.” Tevbe 9/74

Bu kez sahnede münafıklar var; mü’minlere olan kızgınlıkları ve nefretlerinin sebebini ayet ifşa etmekte: Allah’ın cc müminleri Medine’de hem devlet ve mülkle ve hem de bizzat Rasulullah as ile zenginleştirmesiydi. Şimdilik büyükçe kuvvetleri yoktu, kaypak ve sinsi oynuyorlardı.

“Rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygamber, Tebük seferinde iki ay kalmış idi. Bu sırada Kur'ân âyetleri iniyor ve sefere katılmayan münafıkları ayıplıyordu. Bu âyetleri ordu içinde bulunan münafıklar da işitiyorlardı. Bunlardan biri olan Cülas b. Süveyd;

-Eğer Muhammed'in Medine'de bıraktığımız kardeşlerimiz, büyüklerimiz ve ileri gelenlerimiz hakkında söyledikleri bu sözleri doğru ise biz eşşeklerden de kötüyüz." diye bir söz kaçırmıştı. O mecliste hazır bulunan Âmir b. Kays el-Ensari:

"-Evet, vallahi Muhammed elbette doğrudur, sen de gerçekten eşşekten betersin." demişti ve tartışma hemen Peygamber Efendimiz'e ulaşmıştı. Bunun üzerine Cülas'ı huzuruna getirtti, Cülas da "-Vallahi söylemedim." diyerek yemin etti. Âmir ra de iftiracı durumuna düşmüştü, ellerini kaldırarak:

"-Allah'ım! Kulun ve Peygamberin olan Muhammed'e doğruyu tasdik edecek, yalancıyı belli edecek âyet indir!" diye dua etti. Bu sebeple bu âyet nazil oldu. Cülas da "Allah Teâlâ, bu âyette tevbeyi zikrediyor. Gerçekten de ben o sözü söylemiştim." dedi ve cidden tevbekâr oldu. Ve İslâmlarından sonra küfrettiler. Yani açıkça müslüman olduklarını söyledikten sonra, içlerindeki küfrü ortaya koydular. Ve nail olamadıkları bir kasıtta bulundular. Tebük'ten Medine'ye dönüşte münafıklardan onbeş kişi, geceleyin karanlıkta bir yamacın kıvrıldığı bir tepede Hz. Peygamber'i bineği üzerinde vurup uçuruma itmeye ittifakla karar vermişlerdi. Ammar b. Yasir ra bineğin yularından çekiyordu, Huzeyfe ibnil-Yeman ra da arkasından sürüyordu. Tam o sırada Huzeyfe ra develerin ayak seslerini ve bir silah şakırtısı işitti, döndü baktı ki, yüzleri örtülü bir grup üzerlerine doğru geliyor. Bunun üzerine Huzeyfe ra yüksek sesle "Kendinize gelin, Ey Allah düşmanları, kendinize!" diye bağırınca, onlar da korkup kaçtılar.” 11

“Onlardan, sırf, Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman ettikleri için öc aldılar/nekamuu.” Buruc 85/8

Ashab-ı Uhdud, küçük bir topluluğu sırf iman etmiş olmalarından dolayı ateşli hendeklere atarak öc almaya kalkdılar. Müminleri görmek, tahammül edecekleri şey değildi, fakat görmedikleri; “Allah Aziz ve Hamid” hakikati idi. “İntikam” neymiş, yakında tadacaksınız ve külleriyle eğlendiklerinize nasıl bir cennet hazırlandığına siz de şahid olacaksınız..

“Kaffâl de tefsirinde şöyle der: Ashab-ı Uhdud kıssasında değişik rivayetler zikredilmiştir. Bununla beraber içlerinde sahih denecek derecede bir şey yoktur. Ancak bu rivayetler şu noktada birleşmişlerdir ki müminlerden bir topluluk, kavimlerine karşı yahut kendilerine hakim olan kâfir bir krala muhalefet etmişler, o da bunları içi ateş dolu hendeğe attırmıştır. Bu olay Kureyşliler arasında meşhur idi. Yüce Allah bunu Resulünün ashabına anlatarak dinleri hakkında karşı karşıya kaldıkları eziyetlere sabır ve tahammül etmeleri gerektiğine dikkat çekmiştir. Çünkü haberlerde meşhur olduğu üzere Kureyş müşrikleri müminlere eziyet ediyorlardı." 12

Şimdi de Rabbimizin intikamı ile ilgili ayetleri sunalım;

“Şu da muhakkak ki onlara o en büyük azâbdan beride, o yakın azabdan da tattıracağız, gerek ki rücu' edeler.” Secde 32/21

Allah Teala, fasıklar belki hidayete dönerler diye cehennem ateşinden önce dünyada bir sıkıntı ve azab ile fırsat vermekte. Bu; mahza rahmettir ki Rahim Allah, intikamını rahmetinin gölgesinde muhafaza ediyor.

“Rabbının âyetleriyle nasihat edilib de sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir, muhakkak ki biz mücrimlerden biz intikam alırız.” Secde/22

Davete burun kıvıran mücrimler, intikamdan nasib toplamakta olduklarını bir bilseler! “Ancak bu, intikamdır” denilebilecek bir intikamla yüzleşmek için ne suç işlediniz, bakar mısınız? umursamaz bir omuz silkmenin ardından, bir “sana ne” bakışı…Cürmünüz büyük, sizi bekleyen acı da.. “Biz Müntakimun/İntikam alıcıyız.

“Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile, onlardan(şeytanı yoldaş edinen sapıklardan) intikam alırız/ Müntakimun. Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter..” Zuhruf 43/41-42

Allah’ın intikamını celb eden bir tuğyan için artık “emniyet” yok. Azabın ne zaman/nerede ve ne kadar olacağına O cc hükmeder. Dünyada veya ahirette, “kaçış yok”;

“eyne’l-meferr?” , “kaçış nereye?” 75/10

“fefirru ila’llah!”, “Allah’a kaçın!” 51/50

“Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.” Duhan 44/16

Dirilmekten şüphe içinde olanlar, hesab için perçemlerinden tutulduğu gün, “tutulmanın” ne olduğunu görecekler; aldırış etmedikleri uyarılar geldiğinde duyarsız ve umarsızlıklarını hatırlasınlar diye; “hakikat, Rabbinin tutuşu, şediddir.” 85/12

Bu şiddetli intikam niçin? Çünkü siz, davet karşısında nazlanıyor, müminlerin ısrarından zevk alıp eğleniyor, üstüne bir de burunlarınızı kıvırıp salına salına caka satıyordunuz. Aklınızca müminlerden böylelikle “öc” alıyordunuz. Hesabı, El-Müntakim’e vereceksiniz.

Bizler, davetimize bu tavırla cevap veren insanlara kalplerimizde “nefret/öc “ değil “merhamet “ biriktirelim; zira “önlerindekini” göremiyorlar. Kendilerini nasıl bir “dehşetin” beklediğini, Kime hesab vereceklerini anlamış değiller./Kitab-ı Kerim, “öc alma” fiilini müminlerin değil, münkirlerin bir eylemi olarak zikrediyor.

“Bir de ayırd eden fürkan indirdi. Allah’ın âyetlerini tanımıyanlar/kafirler, şüphesiz onlara şiddetli bir azab var, öyle ya Allahın izzeti var, intikamı var.” 3/4

Vahyi inkar edenleri azabın en şiddetlisi beklemekte. Öyle şedid ki, kelimelerin ifade ettiğinden öte malumat verilenlerin tasavvurundan uzak… Zira o azabı, Aziz ve Zü’ntikam cc hazırladı. Yaptıklarından sorulamayan bir izzet ve karşılık vermede kahr sahibi bir Zat-ı Kibriya…”Azab” kelimesinin kendisiyle karşılık bulduğu bir azab ile. “İntikam almak” fiili, sadece O’nun cc şanından. Yaratılmışlar için olsa olsa “öc aldı, nefret etti, misilleme yaptı” denir. /K. Kerim kullar için “nekame-öc aldı” fiilini kullanıyor. “İntekame”; El-Aziz cc e aid bir fiil olarak gelmekte…

“Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır tâ ki bu suretle ettiğinin vebalini tatsın. Allah geçmişi affetmiştir. , fakat kim bir daha yaparsa Allah ondan onun intikamını alacak, Allah azizdir, intikamı vardır” Maide/95

Bu ayet, Allah t. nın intikamının mü’minler için de cari olduğunu ifade eden tek ayettir. Bu yüzden üzerinde biraz daha fazlaca durmak gerek. Üstelik “intikam” iadesi fiil ve isim olarak iki kez Allah’a izafe edilmiş ayette. Daha önceki ayetlerde kimlerin/hangi amellerden “intikam”ın sathına dahil olduklarını gördük. Bu ayette, mü’minleri buna dahil eden ameli/hikmet ve illeti ile birlikte anlamalı, sonra da nefsi böylesi tavr ve eyleme götüren tüm kapıları kapamayı üzerimize almalıyız.

İhramlının av hayvanlarından katletmesi, ayetle haram kılınmakta. Harem, eminlik mekanı. Orada av hayvanları Allah’ın özel emaneti mesabesinde, dokunulmazlıkları var. Bu bir “şiar” ve Allah’ın şeairi, ta’zimi gerekli kılar. 13

Eğer Allah’ın bir emri çiğneniyorsa, bunun dünya ve ahirette bir karşılığı vardır elbette. Bu; mü’minleri de kapsayan bir durumdur. Fakat konu haramın işlenmesinin ötesinde “ta’zime riayetsizlik” ise, bu “iman”ın sınırlarını zorlayan bir yola girer. Maide/2 de de ifade edildiği gibi ta’zimin zıddı olan “hürmetsizlik”; “lâ tuhillû” kelimesiyle gelmektedir.

Maide/95 de ihramlının, yasak olan avlanmayı ilk kez işlemesi kefaretle cezalandırılıyor. Konuyu “Allah’ın intikamına” taşıyan tavır, bu suçun ikinci kez işlenmesiyle, “şiara ta’zimin” ortadan kalkması, hürmetsizlik ile gelmektedir. Zira böylesi bir tavr; tam da “Allah’a isyan” demek olan “bağy” ile vasıflanmıştır. 14

“O halde sakın Allah’ı, Peygamberlerine olan va'dinden cayacağını sanma, şüphesiz Allah Azîzdir, intikamı vardır.” İbrahim 14/47

Allah T. nın zalimlere dünya ve ahirette va’dettikleri “hakk” tır, şübhen olmasın. Vahyin inzar ettiği konuları apaçık söylemekten çekinme. Kimse sana “hani, söylediklerin havada kaldı, değişen bi şey yok!” diyemez. Derlerse de aldırma. Kulları Rabblerine havale et, sana düşen, sadece “davet”.

Merhameti hiçbir zaman terketme. Şayet Zü’n-tikam cc, o zalimlere bir yönelirse kimse O’nun katında şefaate söz bulamaz. Kimse O’na yaptıklarından sual edemez.

“Allah kime de hidayet ederse, artık onu saptıracak yoktur. Allah, Aziz ve intikam sahibi değil midir?” zümer 39/37

Allah T. kuluna “kâfi” iken o zalimlerin korkutmalarına aldırma! Hidayete erdiren de O, dalalette bırakan da. Davete aldırış etmeyen zalimlerin sana yapıp ettikleri kalbini incitmesin. Ama sen davetten geri kalma bu yüzden. Allah cc , “El-Hâdi” dir. Hidayet için de, intikam için de “ne zaman?” diye sorma. O’na bırak! “Ama!” diye sızlanmayasın, “ferdler” hep “vechullaha” bakmaktalar. Allah T. öyle “Aziz”, öyle “Hakim” ki... Hidayette olan da, dalalette kalan da bir “hikmet” ile öyledir.

“Biz de âyetlerimizi tekzib ettikleri ve onlara kulak asmadıkları için kendilerinden/firavnun kavmi -intikam aldık da hepsini denizde boğduk.” Araf 7/136

Firavn ve yaranının suda boğularak helak edilmelerinin temelinde, vahye karşı tavrları var; tekzib ve kulak asmamak. Vahyi hayatın dışına itip(!) yokmuş gibi davranmak, Allah’ın cc intikamını celbeden bir amel. Firavn bunu kendi saltanatının boyutlarında tezahür ettirdi ve helak hakk oldu. Herkesin, bunu kendi istidatında hesab ve tedebbür etmesi elzem.

“Hakikaten Ashabı Eyke de zalimler idi-15/78

Onlardan da(Eyke halkı-hz Şuaybın as kavmi) intikam aldık, ikisi de(Eyke ve Medyen) apaçık önde bulunuyor./ Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de açık bir yol üzerinde/gözler önünde bulunmakta.” Hicr 15/79

Hz. Şuayb as kavmini şirkten uzaklaştırıp tevhide çağırmış; ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak, ülkede bozgunculuk çıkarmak, tehditle insanları Allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemişti. Ayette geçen “zulm” ile bu tür ameller kasdedilmekte. (A‘râf 7/85-86; Hûd 11/84-87). Ancak kavminin önde gelenleri Şuayb’ı as yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş, kendisini ve ümmetini ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştu. Bunun üzerine hz Şuayb as onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir. (A‘râf 7/85-92; Hûd 11/84-95).

Şimdi onlar gelip-geçti ama siz, ey nâs! Onların helak olduğu mevkilere şahidsiniz. Aynı akibeti test etmek akla ziyan olur, ibret alın!

“Celâlim hakkı için senden evvel birçok Resulleri kavmlerine gönderdik de onlara beyyinelerle vardılar, onun üzerine cürm işliyenlerden intikam aldık, mü'minlere ise nusrat uhdemizde bir hakk oldu.” Rum 30/47

Mücrimlerden intikam aldık, ama apaçık beyyineleri ulaştırdıktan sonra 15. Biz onlara zulmetmedik, onlar nefslerine zulmettiler. Bunu niçin yaptık? Onlar mü’min kullarımıza çok yüklenmişlerdi, eziyet etmekte haddi aşmışlardı. Böylelikle mümin kullarımıza zafer lütfettik ki kalbleri itmi’nana ersin.

“Onun üzerine biz de onlardan intikamını aldık da bak o tekzib edenlerin akıbeti nasıl oldu?” zuhruf 43/25

Onlar, her davete “biz atalarımızı bunun üzerine bulduk” diye karşılayan elitler, “tekzib” etmelerine karşılık üzerlerine “intikam” hakk ü vaki oldu. Onların memleketlerine uğradığında bir bak, akıbetlerinin izlerini görüp düşün! Onlar “hakikati” görmezden geldiler, sen gelme!.Onlar “bahane” nazariyeler attılar ortaya, sen atma.! “Hakk” senin yanında iken sakın “zayii” etme!

“Böyle vaktâ ki bizi gadaba da'vet ettiler biz de kendilerinden intikam aldık, hepsini birden gark ediverdik.” Zuhruf 43/55

Firavnun hafife alıp küçük düşürdüğü, dinlerini fesad ettiği kavmi varya… Onlar davete değer vermeyerek Allah’ın cc gazabını davet ettiler. Bu meydan okumalarına karşılık “intikam” onları denizde yakaladı, topu şaşıp kaldı. Bunu ısrarla kendileri istemişti.

Dipnot

 

1-Metin Yurdagür

2-Ebû İshâk ez-Zeccâc, s. 62; Ebû Süleyman el-Hattâbî, s. 90; Halimi, I, 208.

3-Metin yurdagür

4-Ali Büyükçapar

5-Alaaddin Başar

6-İ.Arabi

7-Sadreddin Konevi

8- Bu esma kuranda sadece el-Aziz ismi şerifiyle beraber zikredilir./Türkçede “nikme” kelimesinin kullanılmaması ve yukarda izah edilen inceliğin farkında olunması şartıyla mahlûkat için “intikam” kelimesini kullanmaya devam

Benzer bir tesbit, “rahmet ve merhamet” kelimelerinde de vardır; “rahmet” kelimesi sadece Allah t. için kullanılırken, kulların bu fiilden nasipleri “merhamet” kelimesiyle ifade edilir. Zira” rahmet etmek” Cenab-ı Hakka aiddir, kullar olsa olsa O’nun âlemlere inzal ettiği rahmetin bir cüz’ünden nasiplenirler ki bu da mahza “rahmet” olmadığından “merhamet” ile ifade edilebilir. /rahmeti anlatan hadis “Allah Tealâ rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün canlılar birbirine merhamet ederler. Hatta kısrak (emzirirken) yavrusuna basıp da zarar verir korkusuyla ayağını kaldırır. (Buhâri, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 21)”

9-Kuşeyri

10- S.konevi

11-Elmalı H.Y

12-Elmalı H.Y

13-Şiar; Allah’a kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller /maide-2, hacc-32

14- İhramlı kimse karada yaşayan her hangi bir av hayvanını avlasa;

a) Bu hayvanın kıymeti takdir edilir.

b) Belirlenen meblağ her birine bir fitre miktarı olmak üzere Harem’deki fakirlere dağıtılır.

c) Veya her fitre miktarı için bir gün oruç tutulur.

d) Veya bu meblağ ile bir hedy satın alınabiliyorsa, Harem bölgesinde bir hedy kesilir.

e) Takdir edilen meblağ hedy bedelinden fazla ise, artan kısmın sadaka olarak dağıtılması gerekmez.

İhramlı olsun olmasın bir kimsenin; yılan, akrep, kuduz köpek ve fare gibi zararlı hayvanları öldürmesi, kurumuş ot ve ağaçları kesip koparması yasak değildir.(Müslim, Hacc, 66-72, I, 856-857. Abdülğanî el-Mekkî, 412-429.)

İster Harem bölgesi içinde isterse dışında olsun, ister eti yensin isterse yenmesin her çeşit kara avı avlamak, avcıya göstermek ve yardımcı olmak, av hayvanlarına zarar vermek (yuvasını bozmak, yumurtalarını kırmak vb.), hatta bazı fakihlere göre av etinden yemek ihramlıya yasaktır (el-Mâide 5/95-96). Bu konuda kasıtlı davranışla dalgınlık, unutkanlık veya yanlışlık sonucu meydana gelen davranış arasında fark yoktur. Avlanma yasağı, sadece bölgedeki eti yenen av hayvanlarını korumayı değil bölgenin tabii dengesini ve güzelliğini de korumayı, ayrıca ihramlıyı kalp katılığına yol açan, merhamet duygularını rencide eden işlerden uzak tutmayı da amaçlamaktadır. Hanefî, Mâlikî, Zeydiyye ve İmâmiyye fakihleri dahil olmak üzere çoğunluğun eti yenmeyen yırtıcı hayvanların öldürülmesini de haram sayması bu sebepledir. Aynı anlayışın etkisiyle, bu yasağın sadece eti yenen av hayvanlarını kapsadığını ileri süren Şâfiî ve Hanbelî fakihleri de savunma ve zararını önleme gerekliliği bulunmadığı sürece eti yenmeyen hayvanların avlanılmasını doğru bulmamışlardır. Tavuk, koyun, sığır, deve gibi evcil hayvanları kesmek ve deniz hayvanları avlamak ihramlıya yasak değildir. İhram yasaklarının bilgisizlik, yanılma, unutma gibi mazeretlerden dolayı çiğnenmesi uhrevî sorumluluğu kaldırabilirse de bu cezaları düşürmez. Ancak hastalık gibi haklı mazeretlerin bulunması veya ihlâlin başkasının fiilinden kaynaklanması gibi gayri iradî olması halinde ilgili şahsa kurban kesme, fidye ödeme veya oruç tutma arasında seçim hakkı tanınır / islam ansiklopedisi-ihram maddesi

15-Sözlükte “kesmek; günah ve suç işlemek” anlamlarındaki cürm kökünden türemiş bir sıfat olan mücrim “ağır günah işleyen kişi” demektir. Ebü’l-Bekā el-Kefevî, genelde “günah” mânasına gelen çeşitli kavramları izah ederken cürmü “ağır günah” ve mücrimi “kâfir” diye açıklamıştır (el-Külliyyât, s. 40-41; krş. Lisânü’l-ʿArab, “crm” md.).

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ