EHLİYET (1) - rahle.org

EHLİYET (1) - rahle.org

EHLİYET (1)


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

 
M. Murat tarafından yazıldı.

Her dünyevi sistem, düşünce, akım, ideoloji, bilim, sanat.. kendi ehliyet kriterlerini koymuştur. Bu kriterler, basamaklar halinde giriş seviyesinden üstadlık seviyesine doğru yükselir. Her dünyevi sistem, düşünce, akım, ideoloji, bilim, sanat.. kendi ehliyet kriterlerini koymuştur. Bu kriterler, basamaklar halinde giriş seviyesinden üstadlık seviyesine doğru yükselir.


 

1.

"Muhakkak ki Allah, sizi emanetleri ehline tevdi etmekle emrediyor"(2)

****

Varlık aleminde insanla ilgili her şey, bir ehliyet imtihanı ile başlamıştı. Yüce Mevla, kendisine halifeliğe ehil gördüğü bir varlık olarak Hz. Adem'i meleklerin karşısına çıkarmıştı.

Melekler, tesbih, tahmid ve tekbir gibi Allah (cc)'yü zikretme konusunda ehliyet sahibi idiler. Bıkıp usanmadan, ara vermeden ve isyan etmeden kendilerine tevdi edilen bu vazifeyi yerine getiriyorlardı. Ellerindeki vazifeleri bi-hakkin ifa etmeleri, onlarda başka emanetlere de ehil olduklarına dair bir zan oluşturmuştu -belki de-.

Halbuki, Allah (cc)'ın "yeryüzünün halifesi" olarak nitelendirdiği varlığın sahip olması gereken kriterler, meleklerin sahip olduklarından çok farklı idi. Bu farklılık, meleklere gösterildiğinde, bütün melekler, yine melek ehliyeti ile şöyle dediler: "sübhanallah.. biz senin bildirdiğinden başka bir şey bilmeyiz.."

Kulluğa ehil meleklere halifeliğe ehil Adem'e secde etmeleri emredildi. Melekler, kulluk ehliyetlerine zerre miktar zeval getirmeden secdeye kapandılar.

İçlerinden sadece biri, zahiren kul görünen ama esasta kulluk ehliyetinden mahrum biri, bu secde emrine karşı geldi. Kendince mazeretler ileri sürdü. Emr-i İlahi'ye karşı kendi yolunu seçti ve yeteneklerini o yolda kullanmayı tercih etti.

****

Hz. Adem halifeliğe de ehil, cennete ehil ehil olduğunu göstermişti ve O'na cennette istediği gibi gezip dolaşma; yaşama nimeti bahşedilmişti. Herkes cennete giremezdi; cennete girmek için "cennet ehliyeti" sahibi olmak gerekiyordu. Henüz bir imtihandan geçmemiş olan Hz. Adem'e bu ehliyet, sahibi olduğu hilafet vasfı vesilesiyle lütfen verilmişti.

Cennet ehliyeti, her dönemde Allah (c.c)'nün gönderdiği Rasuller tarafından hazırlanacak ve ümmetine verilecek; ancak üzerindeki son mühür bizzat mülkün mutlak Maliki tarafından mahşer günü vurulacak bir berat gibiydi.

O'na cennet ehli olmak bahşedilirken; İblis de cehennem'e ehliyet kazanmış; cehennem ehli olanların efendisi olarak yola çıkmıştı. Cehenneme herkes de giremezdi. Cehenneme girmek için "cehennem ehliyeti" sahibi olmak gerekiyordu. İblis'e bu ehliyet, Allah (c.c)'ye karşı ortaya koyduğu benlik davası yüzünden adlen verilmişti.

Cehennem ehliyeti, İblisle başlayan yolda şeytanlar tarafından hazırlanıyor, süslenip onurlandırılıyor ve mülkün sahibi Allah (c.c) tarafından daha dünyada iken mühürleniyordu.

***

2.

"Muhakkak ki Allah, sizi emanetleri ehline tevdi etmekle emrediyor"

 

Ehliyet, belirlenmiş kriterleri sağlıyor olmak demek.

En önce, ehliyet kriterlerini kimin koyduğu sorusu gündeme gelmeli. Bu kriterleri kimin belirlediği; sizin kim tarafından ehil görüldüğünüzü belirler. Daha doğrusu kim nezdinde ehliyet sahibi olmaya gayret ettiğinizi ortaya çıkarır.

Bu noktada her dünyevi sistem, düşünce, akım, ideoloji, bilim, sanat.. kendi ehliyet kriterlerini koymuştur. Bu kriterler, basamaklar halinde giriş seviyesinden üstadlık seviyesine doğru yükselir. Her bir basamağa ehliyet kesbedenler, bir sonraki basamak için çalışmaya, daha üstteki sahiplerine kendilerini beğendirmek için çabalamaya başlarlar.

Her basamak tamamlandığında bir ehliyet sınavı yapılır. Kendisinin o makama, mevkiye, mansıba, mertebeye her ne ise- ehil olduğunu iddia eden kişi, bu sınavlardan geçirilir ve eğer başarabilirse ehliyet almaya hak kazanır.

Aldığınız her ehliyet payesi, sizin biraz daha onlardan olduğunuzu, onlarla aynileştiğinizi, o sistemin, düşüncenin, akımın, ideolojinin, bilimin, sanatın.. öncülerinden olmaya doğru yükseldiğinizi gösterir. Eğer ehliyet kesbetmeye çalışılan alanın en üst mertebesinde İblis bulunuyorsa, bu durumda kişinin alacağı en kıdemli ehliyet, "cehennem ehliyeti" olacaktır.

****

Bahsi geçen ehliyetin dünyevi değil de İlahi bir alanda alınmaya çalışılması; hem ehliyet sahibinin beklentilerini, hem de ehliyet kriterlerini bir anda farklılaştırır.

Hz. Peygamber as'ın vefatı üzerine halife seçilmeye çalışılırken, Hz. Ömer, doğru ismin Hz. Ebubekir olduğunu söylemişti. Nedenini soranlara şu cevabı vermişti: "aramızda en muttakimiz O da, ondan. Rasul as'a en yakın olan O da, ondan".

En zenginimiz, en şereflimiz, en akıllımız, en  değil; Rasul as'a en yakın olanımız; en müttaki olanımız; bizim en ehliyetlimiz odur.

Dünyada Allah (c.c)'nün halifesi olarak bulunduğunu bilen ve kabul eden inancın çocuklarının temel ehliyet kriterleri budur: en ehil olanımız, en müttaki olanımız.

Çünkü imam, ümmeti bir yere götürecek; hayatlarına renk verecek; dünyalarını şekillendirecek. En müttaki başa geçerse, ümmet takvada yarışacak; en zengin başa geçerse malda, mülkte; en akıllı başa geçerse felsefede, düşüncede..

Bu yüzdendir ki İslam inancının "cennet ehliyetli" çocukları, "en müttakimiz, Rasul as'a en yakın olanımız, en ehil olanımızdır" diyorlardı. Böylece Allah (c.c) ve Rasul as ile aynı yolda yürümeyi ve ahireti garantiye almış oluyorlardı. Dünya hayatı isteyerek ya da istemeyerek, onların peşinden geliyordu.

Hz. Ebubekir, vefat ederken bir çömlek ve bir yazı bırakmıştı. Yazıda şöyle diyordu: "halifeliğim süresince beytülmalden aldığım para bu çömlektedir; onu beyte iade ediyorum."

İlahi ehliyetin kişiyi nasıl inşa ettiğini bu olaydan okursanız; riyaset ve imamet namına hiçbir beklentisi olmadığı gibi, geçimlik olarak aldığı üç-beş kuruştan dahi ictinab edecek kadar ulvi bir ehliyeti görürüsünüz. Bunu okuyan Hz. Ömer, gözyaşlarını tutamamış, "bize yaşayacak bir şey bırakmadın.." diye inlemiştir.

***

Hz. Ömer ra; ümmetin "Allah'tan en çok korkanı" olarak imameti devr aldığında aynı ehliyet kriterlerinin korunduğunu görürüz. O, hesap endişesi ile geceleri uykusu kaçacak kadar O'na karşı huşu ve haşyet doluydu.

Günün birinde birileri "Halid'in başında olduğu ordu yenilmez" türünden laflar ettiğinde, hemen Hz. Halid'i görevden aldı. Hz. Halid'in komutanlık ehliyetinde zerre kadar sorun yoktu; ama ümmetin kulluk ehliyetinde bir çatlak oluşuyordu: zaferi Allah (c.c)'den bilen/bilmesi gereken kullar; bir komutanın zafer sebebi olduğunu düşünmeye başlıyorlardı.

Halife, ümmetin iman ehliyetini koruyordu, imamete ehliyetini gösteriyordu; kumandan hiç itirazsız görevi teslim edip sıradan bir asker olmakla itaat ehliyetini koruyordu; kumandanlığa ehliyetini gösteriyordu.

***

İlahi ehliyetle ilgili verdiğimiz misaller, şunu gösterir:

Mü'min kul, "cennet ehliyeti" ni alacağı ana kadar, kendini zorlamalı; imanına ehil mü'min, islamına ehil Müslüman ve davasına ehil mücahid olma yolunda olmalı.

O'nun davasını taşıma ehliyeti.. sevda ve derd başlar, ihlas ve fedakarlıkla beslenir; gayret ve hasbilikle sürer.. bir gün adı Nuh as olur, bir gün Hasan el-Benna; bir gün İbrahim as olur, bir gün Said Nursi.. bir gün Musa as olur, bir gün Ömer Muhtar.. hep aynı cümleyi terennüm ederler: "sizden hiçbir karşılık beklemiyoruz; yeter ki O'nun yoluna gelin.."

Bu ehliyettir ki emanetleri taşıyanları hesap endişesiyle tir tir titretir.. Ömer b. Abdülaziz gibi defaatle hutbeye çıkıp; "ben bu hilafet görevinden istifa ediyorum. Bu emaneti benden alınız, kim istiyorsa, kimi istiyorsanız ona veriniz. Ben de ona beyat edeyim." diye inler durur..

****

Bütün bunlarla birlikte ehliyeti sarih olan noktada geri durmamalı; Allah (c.c)'nün işlerinin na-ehil ellerde heba olmasına göz yummamalı.. Hz. Yusuf gibi "ben bu işin hakkını veririm" diyerek yükü sırtlamalı.

Bunu yaparken şunu unutmamalı: Kendisinin "ehliyetim var" diyerek yürüdüğü yolda ehliyetinin olup olmadığı, mahşerde ortaya çıkacak; gerçekten ehliyeti var idiyse, "cennet ehliyetidir" diye mühürlenecek. Aksi halde Allah korusun- "Müslümanları kandırmıştır. Cehennem ehliyetlidir" denilecek.

 

 

 

 

 

 

 


1- Bu yazı, Liyakat (Takva Toplumu İnsanı) (Rahle Dergisi, 2006 Bahar sayısı) ve Emniyet (Takva Toplumu İnsanı) (Rahle Dergisi, 2006 Yaz sayısı)yazılarıyla birlikte okunmalıdır. 2- 4 / Nisa / 58

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ