Riya, lügat olarak 'rüyet' kökünden ‘görmek’ manasına gelir. "Hakikatte olmadığı halde iyi görünmek" manasındadır. Allah için yapılması gerekenleri başkalarına gösteriş için yapma, hava atma, göz(ler)e girme, üstünlük taslama, gibi basit çıkarlar uğruna yapma, samimiyetsizlik ve ciddiyetsizlik diye ifade edilir. Riyanın temelinde, insanlara en güzel hasletlerini göstermek suretiyle onların gönüllerinde taht kurma, beğenilme, tasdik edilme, arzusu vardır. Imam-ı Gazali en veciz ifade ile riyayı : "Allah'a yapılan ibadetlerde, kullan kastetmek (ve avlamak)tır."diye tanımlar. Hz. Ali (ra) da riyakar insanın üç vasfı olduğunu söyler ve şöyle sıralan
-
Tek olduğunda tembelleşir.
-
Halk arasında olduğunda çok faal olur.
-
Övüldüğünde fazla ibadet eder, zemmedildiğinde ibadetini azaltır.
Bu tür bir amel ve şahsiyet, sahih İslam anlayışı ve İbrahimce (as) bir teslimiyet pratiğine kesinlikle aykırı ve kulluğun gerekleriyle çelişen büyük bir hastalıktır. Zira yüce Rabbimiz, inançta nifakı (iki yüzlülüğü) asla bağışlamayacağı gibi, amellerdeki riyayı (gösterişi) da affetmeyecektir. Bunun içindir ki sevgili Efendimiz (sav): "Riyanın en azı da şirktir." buyurarak bizlere bunun ne denli büyük bir yakıcı ve yok edici bir maraz olduğunu öğretmiş ve şiddetle ondan sakındırmıştır. Yine bir başka sözlerinde de; "Kıyamet günü riyakar adama; ey facir, ey gaddar, nefsine gadreden, ey gösterişçi mürai, amelin mahvoldu, mükafatın kayboldu. Amelini kime gösteriş için yaptınsa, git ondan mükafatını al."denir, buyurdu.
Kendisiyle sadece Allah’ın rızası murat edilmeyen amelde hayır yoktur. Nice güzel görünen ameller vardır ki, riya ile yapıldığından sevap getirmediği gibi sahibini cehenneme atılmaktan da kurtaramaz. Tıpkı görünürde Allah yolunda öldürülmüş, malını sadaka olarak vermiş ve Allah'ın kitabını okumuş üç kişinin hakkında varit olan hadisteki gibi: Allah onların her birine "Yalan söyledin! Sen benim n- zam için değil, falanca ne yiğit kahramandır, ne cömerttir, ne güzel okuyucudur desinler diye bunları yaptın." diyecek ve cehenneme atılmalarını emredecektir. Riyadan gaye, kulların kalplerinde rütbe ve makam kazanmak olduğundan bu, ibadetlerle olabileceği gibi ibadetlerin dışındaki pratiklerle de elde edilebilir. Imam-ı Gazali bu hususta, en fazla şu beş şeyle riya yapılır der ve şöyle sıralan beden, kisve, söz, amel, etba (taraftarlar) ve harici şeyler.
Mesela namaz kılan birinin kıldığı namazla bililerinin dikkatini çekmek için uzun süre kıyamda, rükuda ve secdede kalması, tadili erkana dikkat etmesi... fakat tek başına kaldığında aynı hassasiyeti göstermeden alelacele tamamlaması, başkalarının takdirini toplamak için tuttuğu nafile orucundan, yaptığı infaktan bahsetmesi, ilmiyle, yaşıyla, tecrübesiyle, çok gezip dolaşmasıyla hava atması, darb-ı meselleri, şiirleri, edebi parçalan ezberleyerek ‘Ne beliğ konuşuyor.’ desinler diye lügat paralaması, giydiği marka elbiselerle, bindiği lüks arabalarla, oturduğu konforlu meskenlerle kendini, farklılığını hissettirmesi, işiyle, ortaya koyduğu ürünüyle, makamıyla, çevresiyle, grubuyla, cemaatiyle ve hizbiyle insanlığa, onura ve Müslümanlığa yakışmayacak söz ve fiillerde bulunması ancak Allah (cc) katında onu rezil eder ve hüsrana uğratır. Yapılan tüm ibadet ve hizmetleri boş çıkarır.
"Ey o bütün iman edenler I Sadakalarınızı başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin! O herif gibi ki insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah’a inanır, ne ahiret gününe... Artık onun meseli, bir kaya meseline benzer ki üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağanak inmiş de onu yap yalçın etmiş bırakıvermiş... öyleler kesblerinden (kazandıklarından) hiçbir şey istifade edemezler." Bakara (2) 264.
Temelinde ciddi ve samimi bir iman bulunmadan yapılan harcamalar ve infaklar, bililerine duyurma veya gösteriş için yapılmış iyilikler bir hiç uğruna heba edilmiş emek ve imkanlardır. Aynen ayette ifade edilen yalçın kaya üzerinde görünen ama sağanak yağmurla yok olup giden toprak misali. Sevgili Efendimiz (sav) de riyakar insanın gizli hallerinin insanlara gösterileceğini şu sözlerinde beyan ediyorlar:
"Kim işlediği hayrı şöhret kazanmak için halka duyurursa, Allah da onun gizli işlerini duyurur. Kim de işlediği hayrı halkın takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakarlığını açığa vurur.”
Karıncanın izinden bile daha gizli olabilen riya, insanı çoğu zaman çepeçevre kuşatır. "Riyanın en açık alameti, şahsın ibadetine muttali olmasına sevinmesidir." der İmamı Gazali. Veya kişi, kimsenin amelini, yapıp ettiği hayırları bilmesini istemez ve ibadetinin bilinmesiyle de sevinmez. Fakat bununla beraber halkı gördüğünde ister ki, ona selam versinler, kendisini övsünler, alış-verişte müsamaha göstersinler, meclislerde yer versinler... Eğer bu hususlarda kusur eden birisi olursa kalbine ağır gelir.
Kişi, ilk başta amelini halis niyetlerle yapıp daha sonra da "Ben dün gece şu kadar namaz kıldım veya Kuran okudum." derse o amelin yok olup gitmesine kendisi sebep olacaktır. "Bütün sene o ruf tuttum." diyen birisine Efendimiz (sav):
"Sen ne oruç tutmuşsun, ne de iftar etmişsindir." buyurdu.
Riya olmadığı halde riya zannedilen durumlar da vardır.
Amelleri gizlemede, riyadan uzak durma isteği, ihlas ve samimiyet olduğu halde, amellerin aşikar yapılmasında da kendisine uyulmak, insanları hayra teşvik etmek, açılan güzel bir yoldan yürümelerinin getireceği müspet neticeler vardır.
"Sadakalarınızı açık verirseniz, o ne iyi ve eğer onları gizler de fukaraya öyle verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır..." (Bakara, 2/271)
Ebu Zer (ra)'dan rivayetle Efendimiz (sav): "Bir kimse bir hayır yapar da halk bu sebeple onu överse, buna ne buyurursunuz?" dediler.
O da: Bu, mümin için peşin bir müjdedir," buyurdu.
Allah rızası için yapılmış herhangi bir iyilik veya hayır, bu kimsenin isteği dışında diğer Müslümanlar tarafından takdir edilebilir ve methiyeler dizilebilir. Bu tür bir takdir elbette her iki taraf için de güzeldir. Çünkü o işi yapanın niyetinde, ileride insanların beğenisini kazanma, reklam ve propaganda yapma hiç aklından geçmemiş, sadece, Allah rızası için yaptığından Allah da onu, o topluma sevdirmiştir. İyinin, hayrın, hizmetin takdirle karşılanması ve ödüllendirilmesi o toplumun olgunluğu adına iyi bir göstergedir.
Kişi, konumu veya başka durumları sebebiyle, başkalarının kendisine uyacağını biliyor veya zannediyorsa amelini açıkça yapmasında fayda vardır. Resulüllah’ın önüne para kesesini getiren ve Allah için hepsini infak ettiğini söyleyen bir kişiye Efendimiz (sav): "Kim ki güzel bir yol açarsa ve onunla amel ederse, hem o yolun ecri, hem de ona tabi olanların ecri kadar da ona ecir yazılır." buyurdu. Çünkü burada diğer insanları hayra teşvik etme, örnek olma vardır.
Eğer sadakayı belirtmek, sadakayı alana eziyet veriyorsa ve aynı zamanda halkı da sadakaya teşvik etmek söz konusu ise gizlemek daha faziletlidir. Çünkü bunda riya kokusu vardır. Başkasının kendisine uyması menfaatini sağlamadığı gibi kazancı da, zararını karşılamaz Bu nedenle amel sahibi daima kalbini murakabe ve muhasebe altına almalı, amelini bu tür hastalıklardan uzak tutmalıdır.
Allah’ın seveceği ve kendisinden razı olacağı insanlar, başkalarının övgüsüne ve yenmesine aldırış etmezler. Allah’tan geldiklerine, onun istediği şekilde yaşa- malan gerektiğine ve tekrar ona dönüp her anlarından hesap vereceklerine iman ederler. Gizlediklerini de sakladıklarını da en iyi bilenin Allah olduğunu, onun her an gözetleme yerinde onları gözetlediğini çok iyi bilirler ve daima salih ameller işlemek için çaba sarf ederler.