Mücella Yılmaz
Çok uzaklarda, ta dağların tepelerinde küçük çelimsiz bir kiraz ağacı varmış. Henüz çok gençmiş ve bu yüzden de içi içine sığmazmış. Bazen etrafında bulunan yaşlı ağaçların farkında olmadan kalplerini kırarmış. Yaşlı ağaçlar üzülseler de onun gençliğine verir, pek aldırış etmezlermiş ona.
Genç kiraz ağacının canı sıkılınca etrafındaki yaşlı ağaçlar hatıralarını anlatarak onun can sıkıntısını gidermeye çalışır, çoğu zaman da bunda başarılı olurlarmış.
Yaşlı ağaçlar, gençliklerinde yakınlarında bulunan bir köyden bahsederlermiş. Kuşlar gibi cıvıl cıvıl ses çıkaran çocukların, dallarına tırmanmalarından, meyvelerinden koparıp yemelerinden, dallarına kurulan salıncaklarla sallanmalarından, yaşlıların onların gölgesinde oturup sohbet etmelerinden...
Yıllar ilerledikçe her şey değişmiş. Köy yavaş yavaş boşalmış. Hareketlilik, yerini gittikçe artan bir sükunete bırakmış. İnsanları ve çocukları gitgide daha az görmeye başlamışlar ve daha sonra hiç göremez olmuşlar. Yaşlı ağaçların her birinin böyle hikayeleri varmış.
Genç kiraz ağacı bunları dinlemekten çok hoşlanılmış. Aynı hikayeleri hiç bunalmadan ve sıkılmadan tekrar tekrar anlattırırmış. Genç kiraz ağacı hikayeleri dinlerken, hep aynı şeylerin kendi başına geldiğini hayal edip dururmuş. Mevsimler birbirini kovalamış.
İlkbaharla beraber genç kiraz ağacı iyice büyümüş, serpilmiş ve çiçekler açmış. Yaşlı ağaçlar birbirlerine genç kiraz ağacının ne kadar güzelleştiğini fısıldıyorlarmış. İlkbahar, yerini yaza bırakmış, genç kiraz ağacı meyveye dunmuş.
Yazla beraber içi kıpır kıpır olan kiraz ağacı, devamlı, çocukların gelip de onun o güzel kirazlarından yemelerini, dallarına kurulacak salıncaklarda sallanmalarını hayal ederken bir sabah bir de ne görsün, içi çocuklarla dolu bir otobüs onlara yakın bir yerde durdu. Bütün çocuklar itişe kakışa ona doğru koşmaya başladı. Bu manzara karşısında yaşlı ağaçların kendisine anlattıklarını hatırladı ve büyük bir heyecan duydu. Tıpkı onlar gibi kendisi de misafirleri ağırlayacak, onları eğlendirecekti. Ama çocuklar kiraz ağacına öyle bir saldırmışlardı ki kiraz ağacı şaşırıp kalmıştı. Kimi, ağacın dallarındaki kirazları düşürmeye çalışıyor ellerindeki sopalarla ve dallarını kırıyor, kimi de üzerine çıkmış elleriyle, ayaklarıyla dallarını kırıp hoyratça kopardıkları kirazları arkadaşlarına atıp oyun oynuyordu. Genç kiraz ağacının canı çok yanıyordu. Yaşlı ağaçlar da bu manzara karşısında gizlice genç kiraz ağacı için gözyaşı döküyorlardı.
Yaz tatiline girmek üzere olan bir okulun pikniği, genç kiraz ağacının bütün güzel hayallerinin yıkılmasına sebep olmuştu.
Otobüs gittiğinde geride yıkılmış ve canı yanmış bir kiraz ağacı kalmıştı. Her zamanki gibi genç kiraz ağacını sakinleştirmek vazifesi yaşlı ağaçlara düşmüştü.
Yaşlı ağaçlar ona ne diyeceklerini bilemediler, büyük bir şaşkınlık yaşıyorlardı. Yıllar öncesindeki çocukların çok daha farklı olduğunu ve bu çocukların neden böyle davrandıklarına akıl sır erdiremediklerinden bahsettiler.
Genç kiraz ağacı bütün bunlardan sonra zamanın insanları değiştirdiğine kanaat getirdi. Kendisi için üzülmeyi bırakıp onlar için üzülmeye ve kendisine anlatılan bir zamanların çocukları gibi olmaları için onlara dua etmeye başladı.