Fikri Gülsoy
Hayatımız terk ettiklerimiz ve yöneldiklerimizle anlamını buluyor. Neyi terk ettiğimiz, ne olduğumuzla ilgili işaretler verir bize. Neye yöneldiğimiz, yönümüzün ne tarafa olduğu da bizi tanımlayan durumlardan biridir. Neyi niçin terk ettiğimiz ve neyi niçin tercih ettiğimiz bizim hayata bakışımızı ifade eder.
İnsan dünya gözüyle değerli gördüğü hedefler için bin bir şeyi terk etmekten geri durmuyor. Bugün insanoğlu sürekli terklerle, hırsla, disiplinle çalışarak çok sayıda dünya harikasının üstesinden gelebilmiştir. İyi bir çay demlemek gibi çok gündelik ve sıradan bir işten tutunuz da uzay, genetik, bilgi teknolojileri, siyaset, ulaşım ve şehircilik gibi karmaşık çalışmalara kadar hiçbir işi terk etmeden başaramıyor. Basit bir çay demleme işi bile içinde en az birkaç terk barındırıyor. Eğer meseleyi dünya işlerinin karmaşık olanlarına hamlederseniz söz konusu terklerin çok daha fazla ve şiddetli olduğu görülecektir.
Söz konusu karmaşık ve çapı büyük işler aynı oranda terkleri de beraberinde getiriyor. Mesela; genetik alanındaki bir buluş için kaç kişinin kaç gece uykusunu terk ederek sabahladığını, kimlerin ne sıkıntılar çektiğini, bu çalışmaların kimlerin psikolojisinde hangi dalgalanmaları ortaya çıkardığını bilmiyoruz. Bu insanların söz konusu çalışmalar için kaç öğün yemek yemeyi terk ettikleri, kaç kez sağlık problemlerini ertelediklerini, kaç kez ailelerini ve çocuklarını ihmal ettiklerini, kaç kez yakın veya uzak çevresiyle görüşmeyi terk ederek ihmal etmek zorunda kaldıklarını; en önemlisi de bu insanların kaç kez kendilerini bile unutup dünyadan bihaber yaşadıklarını düşünmüyoruz.
İnsan süfli olan şeyleri terk ederek ancak beşerilikten kurtulup insanlığa yükselebiliyor. Beşerilik aleladelik iken, insanlık yüceliği temsil ediyor. Beşer; nefsinden, şeytandan ve vesveseleriyle ortaya çıkan bayağı isteklerini terk etmedikçe insan olamıyor. Beşer, sorunlu istekleri terk ederek insan olmakla beraber vahiyle, ruhla, kalple, uhrevi olanla irtibata geçebiliyor. En önemlisi; beşer, insan olmakla Allah (cc) ile arasındaki duvarları da yıkmış oluyor. Böylece insan kendisini yüceltici esintilere açık ve duyarlı hale geliyor.
Beşerilikten insanlığa yükseliş sonrasında insanın serüveni yükseliş veya düşüşle devam eder. Eğer insan, süreci, iyi insan olma, iyi ahlaklı olma yönünde sürdürmeye azimli ise, yol boyunca hayat içinde kötüler tarafından değerli görülen şeyleri terk ederek devam etmelidir. İyilerin aksine kötülerin kötülükleri -onlar terk etmedikleri için- günden güne artmıştır. İyiler ve iyi ahlaklılar insanlara iyi davranırken, komşuluk-akrabalık-cemaat hukukunu gözetirken, hasta ziyareti yaparken, ihtiyaç sahiplerine yardım ederken, ibadet ederken hep kendi içinden ve dışından gelen tazyikleri, talepleri terk ederek bu iyilikleri seçebildikleri için iyi olabilmişlerdir.
Küfürden İslam’a girebilmek için insanın Allah (cc) dışındaki her türlü ilahı terk etmesi gerekiyor. İnsan La ilahe illallah diyerek nefsinin isteklerini, şeytanın isteklerini, vesveselerinin yönlendirmesini, putları, insanların isteklerini, tahakküm sahibi putların/tağutların taleplerini terk edip Allah’a (cc) yöneliyor. Müslüman olmakla İslam dairesine giren insan, önünde sonsuzluk mertebesinde çeşitliliği olan bir yollar yumağı içine girmiş oluyor. Bu dairede de insan, terklerine göre yolunu seçiyor ve terkleri nispetinde yolun sonunda nimetlere erişiyor.
İslam dairesi içindeki yolculukta hicret emri vaki olunca Medine’ye koşanların terki bir başka, Bedir ashabının terki bir başka, Tebük’ten geri kalanların tercihi bir başka, peygambere (sa) uzaktan seslenen bedevilerin tercihi bir başka zaviyeyi ifade ediyor.
Yine, günümüzde bizim gibi ya hiç ya da az mesabesinde terkleri olan avam bir tarafta, iman davasını kalplere yerleştirme uğrunda dünyayı handiyse bütünüyle terk eden Said Nursi, Anadolu insanına Kur’an öğretme sevdasıyla her türlü zevki terk eden Süleyman Hilmi Tunahan ve yirmili yaşlarından itibaren terk ettiği şeylerin bir daha yüzüne bakmadan ellili yaşlarda bir zirvede hayatını noktalayana kadar terkinde süreklilik gösteren Bahaddin Yıldız gibi kametler diğer yanda, farklı terk zaviyelerini işaret ediyor.
İslam dairesi içinde Müslüman olmakla başlayıp mü’min, ashab-ı yemin, orta yolcu (muktesid), salih, muttaki, mühlis, muhsin, şehid, sıddık, öncü olanlara (mukerreb) kadar -sadece Allah (cc) için terk ettiklerinin boyutuna göre- farklı dereceler vardır.
Bu güzel derecelerden şehidlik için dikkatimizi çeken en önemli nokta, şehidin Allah (cc) için her şeyi terk etmiş olmasıdır. Şehid, sadece Allah’a (cc) yönelip diğer bütün her şeyden ilgi ve alakasını kesebildiğinden -mutlak terki yaşadığından - yüksek dereceye ulaşabilmiştir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Sakın Allah yolunda öldürülenleri 'ölüler' sanma. Doğrusu onlar rableri katında diridirler. Cennet meyvelerinden rızıklanırlar. Onlar Allah'ın kendilerine verdiği ihsandan dolayı neşeli hâldedirler ve arkalarından kendilerine şehadet rütbesiyle katılamayan mücahidler hakkında şunu müjdelemek isterler. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Ali İmran, 3/169-170)
İmam Gazali (ö. 505/1111) İhyau Ulumi’d-Dîn adlı eserinde ayet hakkında şunları söylüyor:
“Allah Teâlâ'nın zikr-i ilâhîsinin şerefi için şehadet mertebesi bu kadar yüceldi. Zira hedef hâtime ve sonuçtur. Hâtime ve sonuçtan gayemiz dünyaya vedâ edip kalbin Allah ile müstağrak olduğu hâlde onun huzuruna varmak ve ondan başka her şeyden bütün ilgileri kesmektir.
Bu bakımdan eğer bir kul himmetini tamamen Allah Teâlâ'ya hasredebiliyorsa, bilmiş olsun ki bu hâl üzere ölmeyi ancak muharebe saflarında elde edebilir. Zira bu saffa iştirâk eden bir kimse, canından, malından, ailesinden ve evlâdından vazgeçmiştir. Hatta bütün dünyadan vazgeçmiştir. Çünkü böyle bir kimse dünyayı ahiret için ister...
Böyle bir yere katılmakla Allah sevgisi yolunda hayatını hiçe saymış ve ancak onun rızasını taleb etmiştir. Allah Teâlâ için her şeyinden tecerrüd etmekten daha büyük bir şey düşünülemez ve bundandır ki, şehidlik mertebesi Allah tarafından üstün kılınmıştır.”¹
İnsan terklerini Allah için yaptığında yüceliyor, kalıcı faydalar elde ediyor. Eğer insanın terki geçici şeyler için olursa semeresi de geçici oluyor; insan bundan kalıcı fayda göremiyor. Belki de kıyamette azap görüyor. Her terk ediş bir külfet olduğundan insanın her terki Allah için yaparak ebedileştirmesi kendi çıkarınadır. Bu terk alelade bir şey dahi olsa, insan terk niyetini Allah için yaparak bu değersiz şeyi ebedîleştirebilir. Kaldı ki değerli bir şey dahi -mesela can- Allah için verilmemişse, insanı kurtarmıyor. Kurtuluş, terklerin Allah için yapılmasıyla başlıyor, terk de şehidin yaptığı gibi Allah için her şeyin terk edilmesi derecesiyle zirveye ulaşıyor.
•
Dipnot:
1. İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Dîn, I, 870. Merve Yay.