Mesele Bildiğin Gibi Değil - rahle.org

Mesele Bildiğin Gibi Değil - rahle.org

Mesele Bildiğin Gibi Değil


Facebookta Paylaş
Tweetle

Fikri Gülsoy 

 

Hayat içinde gerek insanla, gerek Türkiye’yle, gerekse de dünyadaki gelişmelerle ilgili konularda kendi bilgi ve aklımızla dışımızdaki faktörlerin etkisi sonucu bir kanaatimiz oluşuyor. Çoğumuz bu durumlarda kanaatimizi vazgeçilmez görmesek de nihai noktada iç ve dış dünyamızdan oluşturduğumuz şeylerle oluşan bir kanaatimiz var ve bu kanaat, yerleşik düşüncemiz oluyor genellikle. Kanaatimizi sorgulamıyoruz, değiştirmiyoruz. İster insanlar hakkında olsun, ister sosyal ve uluslar arası gelişmeler hakkında olsun meselelerin bir görünür tarafı var, bir de görünmeyen tarafı var. Herkesin ilk bakışta gördüğü şey çoğu zaman meselenin hakikatini ifade etmiyor. İlk bakışta gördüğümüz, ilk akla gelen şey veya harici unsurlar tarafından bize dayatılan bakış açısı, genellikle meseleyi olduğu gibi anlamayı ve görmeyi engelliyor. İnsan ilişkileri, toplumsal gelişmeler ve uluslararası gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda bahsettiğimiz basit, sığ, öyle bilinmesi istenen şeylerin insanların çoğunluğu tarafından öyle bilindiği, öyle algılandığını görüyoruz. Bu durumda ilk görünen duruma ve bizden öyle bilinmesi istenen şeylere farklı bakabilecek, bu farklı bakışla da çoğunluğun göremediği, ilk bakışta görülmeyen, bazılarının görmemizi de istemediği fakat görmezsek de meseleyi bilemeyeceğimiz şeyleri fark edebilecek bir yolu nasıl bulacağız?

Olaylar hakkında vardığımız ilk yargının meselenin gerçekliğini ifade etmediğini şu örnekle daha iyi anlayabiliriz: Diyelim ki tramvaya biniyorsunuz ve yerinize oturuyorsunuz. Sessiz bir ortam var, yolcular gazete, dergi ve kitap okuyor.  Tramvaya bir adam ve 3 çocuğu biniyor. Adam sessiz ve durgunken çocuklar tramvay içinde koşuyorlar, bağırıyorlar, gürültü yapıyorlar. Herkes durumdan rahatsız olurken adamın umurunda değil bu durum. Bu sebeple de herkes adam hakkında ne kadar duyarsız olduğu yönünde düşünmeye başlıyor, hatta birileri de şikâyet babında homurdanmaya başlıyor. Zaman geçtikçe çocukların gürültüsü dayanılamayacak raddeye varıyor ve birileri adama neden çocukları bu kadar gürültü yaptığı halde onları uyarmadığı yönünde sözler sarf ediyor. Adam hastaneden geldiklerini ve çocukların annelerinin öldüğünü söylüyor. Bu söz üzerine herkes çocukların yaramazlığını ve adamın vurdumduymazlığını önemsemez oluyor,  önceki duygu ve sözlerinden dolayı üzüntü duymaya başlıyor. İnsanlar ilk başta toplum içindeki davranışlar itibariyle kesin olarak hatalı bir davranış olarak düşündükleri bir olayı yeni bir bilgi ile olağan karşılamaya başlamışlardır. Yani mesele bildikleri gibi değildir. Eğer ilk haliyle bıraksalar meseleyi bilemeyeceklerdi. Çünkü mesele onların zannettikleri gibi değildi. Ne adam duyarsızdı, ne de çocuklar söz dinlemez çocuklardı aslında. Ne zaman ki babaya sorarak durumu öğrendiler, o anda mesele ortaya çıkmış oldu.

Dünyadaki gelişmelerden Ortadoğu’da son bir yılda yaşanan ve adına “Arap Baharı” denen gelişmeleri değerlendirirken meselenin özüne nasıl vakıf olacağız örneğin? Medyanın neredeyse tamamına bakılırsa bu meselede inanmamız istenen şey gelişmelerin pek güzel olduğu yönünde. Meseleye ilk bakışta akla gelen Mısır, Tunus, Libya gibi on yıllardır zulüm gören tek adamlık diktatörlüklerin yıkılmasının getirdiği memnuniyetle gelişmeleri hoş karşılamak mümkün. Fakat konu irdelendiğinde karşımıza farklı yönler çıkmaktadır ve bu durum meselenin algılanışını da değiştirmektedir. Yıllarca süren zulüm dönemi sonrasında yaşanan gelişmeler batıya ait siyasetin, ekonominin, eğitimin, hukukun, kültürün ve ahlakın empoze edilmesiyle zulümden sonra küfre geçişin işareti olabilecektir. Bu bakımdan;  “Ortadoğu [Arap Baharı] ekonomik olarak batının büyümesindeki doygunluğa ulaşma nedeniyle borç alma ihtiyacı, Borca Dayalı Piyasa Sistemi  (BDPS) asalağının kan emecek başka vücutlar araması demektir. Bu vücutlara aranan kan Ortadoğu ülkeleridir. Arap Baharının özü budur.” (1) düşüncesi olay hakkındaki yeni bir bilgiyle meselenin anlaşılma yönünü değiştiren bir durumdur.

Yine yeni dönemde söz konuş ülkelerdeki yer altı ve yer üstü kaynaklarının kontrolünün kimde olacağı meselesi de meselenin rengini değiştirecek bir noktadır. (2)

Gelişmeleri halkların isyanıyla izah etmeye meyilliyseniz size önceki yıllarda da azımsanmayacak sayıda ve azımsanmayacak kişi ciddi çabalar sarf ettiği halde neden bu yönetimlerin yıkılmadığı sorusunu sorarız. Bu sorunun cevabı da ilk defa bu isyanı batının desteklemiş olmasıdır. Söz konusu ülkelerdeki isyanın başat unsuru olarak sunulan sosyal medya aktörlerinin ABD’de bu isyanlardan çok zaman önce bir araya geldikleri ve toplantılara önde gelen internet arama motoru yöneticileri ve ABD istihbaratıyla ilişkili kişilerin katıldığı ortaya çıktı. (3) Yine muhalefet sanal iletişim ağıyla organize olurken eski yönetimin faaliyetleri muhaliflere verilirken muhaliflerin faaliyetlerinin de diktatörlere iletildiği -ikili oynandığı- ayrıca muhaliflerin batı istihbarat ve bilişim alt yapısı da kullanılarak fişlendiği ortay çıkmıştır. Bütün bu bilgiler ağzımızın tadını kaçırıyor aslında. Fakat “bahar” olarak nitelen şeyin uzun vadede batı Medenîyetine tam entegrasyon anlamına geldiğini görmemiz gerekiyor. (4) Bu süreçle birlikte eğitim başta olmak üzere, medya, moda, hukuk, ekonomi, sosyal ve kültürel alandaki değişimlerle bu ülkelere özgün bir Müslümandan, giyim kuşamdan, yemek kültüründen, seyahat kültüründen, ahlaktan, sanayiden, eğitimden, medya dilinden, hukuktan ve pazardan bahsetmemiz mümkün olmayacak. Tüm bunlar batı toplumlarından bu ülkelerin en ücra köşelerine kadar yayılacaktır.

Görüldüğü gibi meseleye farklı bakışımızı sürdürdükçe işin rengi de değişiyor. Acaba bu “Arap Baharı” denen meselenin gerçek durumu nedir?

2006 yılının Mayıs ayında Ankara’da Danıştay’a Alparslan Arslan isimli kişinin saldırısı sonrasında 2. daire üyesi 5 kişi yaralanmış, bir üye de hayatını kaybetmişti. Danıştay saldırısı sonrasında Danıştay’ın başörtüsü aleyhine verdiği kararlar sonrasında Vakit gazetesinin “İşte O Üyeler” şeklinde manşet atması ve kararı veren üyelerin resmini de yayınlayarak halkı üyelere karşı tahrik etmesi, her ne kadar sonradan yalanlansa da Danıştay Başkan Vekili'nin saldırganın “Allah'ın askeriyim, Allah-u ekber!” diyerek ateş ettiğini ileri sürmesi gibi durumlarla kamuoyu Müslümanlara karşı provoke edilmişti. Bunlara saldırganın aracında Vakit gazetesinin “İşte O Üyeler” manşetli baskısının çıkmasıyla saldırının Vakit’in provokasyonuyla gerçekleştiği kuşkuları iyiden iyiye artmış oldu. Saldırı sonrasında “Laikliğe Kurşun”, “Laik Cumhuriyet'e Savaş Açtılar” gibi manşetler (5) köşe yazıları saldırıyı laiklik karşıtlarının yaptığı kanaatini iyice pekiştirdi. Mesele gayet açıktı, anlamayacak bir şey yoktu: Danıştay 2. daire üyeleri başörtüsü karşıtı bir karara imza atmışlardı; İslamcı Vakit gazetesi, üyeleri manşetine taşımıştı; bu manşetten etkilenen bir kişi de Danıştay saldırısını gerçekleştirmişti. Sonraki gelişmelerden anlaşıldı ki mesele göründüğü gibi değil. Saldırgan Alparslan Arslan’ın devam etmekte olan Ergenekon davası sanıklarından Veli Küçük ve Muzaffer Tekin’le irtibatlı olduğu, hatta saldırı emrini bu kişilerden aldığı ortaya çıktı. Nihayetinde Yargıtay Danıştay dosyasının Ergenekon dosyasıyla birleştirilmesine hükmetti.

Şimdi tekrar Danıştay saldırısına dönüp bir daha bakalım: Saldırı, Türkiye’de yürütülen büyük bir projenin adımlarındandır. Saldırıyla laik, anti laik gerilimi tırmandırılacak, belki çatışmalar tertip edilecek, ölümler ve kaos olacak. Saldırıyı algılama biçimimiz tramvaydaki yolcularınkinden daha az değişmedi her halde.

PKK nedir ne değildir? Türkiye’nin Kürt ağırlıklı nüfusu olan güneydoğusunu Türkiye’den ayırıp bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyen sol bir örgüt. Bu amacı için 30 yıldır çoğunluğu asker olmak üzere binlerce insanı öldürdü. Bu yönüyle örgüt Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolluk kuvvetlerini öncelikli hedef almak üzere ülke içinde etkin olarak eylem yapan bir iç sorundan ibaret. Bu kanaatler ilk akla gelen, genelin bu biçimde düşündüğü ortak görüşleri oluşturuyor. Fakat meseleyi biraz irdelediğimizde bakışımızı değiştirecek oldukça fazla durum çıkmaktadır: İki buçuk yıl önce Bingöl’ün Genç ilçesinde, 55555 sefer sayılı trene sabotaj yapılmıştı. PKK’nın sabotajıyla devrilen trene yardım için gelen güvenlik kuvvetleri inanılmaz bir manzarayla karşılaştılar. Devrilen vagonlardan çevreye roket mermileri saçılmıştı. Saydılar: 300 roket mermisi. Bir o kadar da mühimmat. Trendeki roket mermilerinin bulunduğu konteyner İran’dan yüklenmişti. Van Gölü üzerinden Tatvan’a gelmiş ve tam Genç ilçesinin Burgu Mevkii’nden geçerken sabotaja uğramıştı. İran’dan yüklenen roketler nereye gidiyordu? Van, Malatya, İslahiye güzergâhı üzerinden Suriye’ye... Oradan da Hizbullah’a... Peki bu sabotaj bir rastlantı mıydı? O vagondaki roket mermilerini PKK biliyor muydu? İsrail istihbaratı roketlerin Suriye’ye oradan da Hizbullah’a gönderildiğini öğrenmiş. Sonuçta PKK’yı taşeron olarak kullanıp treni devirdiler... Roketler de açığa çıktı... (6)

Yine 1,5 yıl önce 30 Mayıs 2010’da İskenderun’da PKK tarafından yapılan saldırı tarihi itibariyle üzerinde düşünülmeye değerdi. İsrail’in Mavi Marmara baskınından bir gün öncesine geliyordu baskın. Bu durum PKK’nın İsrail tarafından kullanıldığı şüphelerini oluşturmuştu. Kasım 2011’de İskenderun saldırısını yapanlar yakalandı ve bunlardan birisinin İsrail’e gidip geldiği ortaya çıktı. (7) 2011 Ekim ayında Hakkari Çukurca’da PKK tarafından gerçekleştirilen 25 kayıp verilen saldırı emrini 'Bahoz' kod adlı Suriyeli Fehman Hüseyin’in verdiği ortaya çıktı. (8) Saldırı sırasında ilçenin tam bir abluka altına alındığının ortaya çıkmasıyla insanların kafasında çaresizlik etkisi oluşturuldu. Fehman Hüseyin’in Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın sınıf arkadaşı olduğu biliniyor. (9)  Türkiye’nin Suriye devletinin son aylarda halka uyguladığı baskı, şiddet, katliam ve zulümler sonrasında Suriye ile arasının açılmasıyla PKK görüntüsü altında Esad’ın sınıf arkadaşı Fehman Hüseyin’in talimatıyla Suriye odaklı PKK saldırılarıyla karşılaşılmış oluyor.

Bildiklerimize yeni şeyler eklemeye devam edelim: PKK ile mücadelenin asıl aktörü olan TSK’nın bir generali Ergenekon ana davasının alt davalarından biri niteliğindeki Balyoz davasında iki subay arasında geçen konuşmada adı geçtiği için tutuklandı. İddiaya göre iki subay konuşmalarda PKK’lılardan “adamlarımız” diye bahsediyor ve Heron’ların düşürülmesi ya da koordinatlarının değiştirilmesini istiyordu. (10) Devletin baş düşmanı konumundaki örgüt elemanlarından devletin en önemli koruyucusu rolündeki ordu mensupları “adamlarımız” diye bahsediyor. Bu durumda PKK devletin düşmanıdır iddiası devletten önemli birilerinin el altından desteği ortaya çıktığında başka bir mesele haline geliyor. Diğer bir bilgi ise Ergenekon’un CIA tarafından kurulmuş olması gerçeğidir. (11) Bu durumda PKK-devlet mücadelesinin anlamını değiştiren üçüncü bir boyut olarak ABD-CIA etkisi karşımıza çıkıyor.

Bu olay ve düşüncelerin bizi getirdiği nokta öyle bir noktadır ki bu meseleler sandığımızdan daha karmaşık ve daha büyük bir oyunun parçası mesabesindedir. Kendi başına önemsiz bir olay gibi görünen birçok mesele büyük bir planın alt aşamalarından birisi olabilir. Birbiriyle alakasız veya düşman kimi yapılar, oluşumlar, örgütler, gizli servisler veya devletler arka planda işbirliği içinde olabilirler. Bu sebeple 6-7 Eylül olayları fanatik gayri Müslim düşmanlarınca yapılmadı (12), darbeleri TSK yapmadı (13), Hrant Dink Ogün Samast tarafından öldürülmedi, Çetin Emeç İran istihbaratı tarafından öldürülmedi, Danıştay saldırısı dindarlar tarafından gerçekleştirilmedi, devletle savaşan sadece PKK değil, TSK PKK’yla ölümüne mücadele etmiyor, Ergenekon devleti korumuyor, Ergenekon ABD düşmanı değil, Çukurca ve İskenderun saldırısını PKK yapmadı, Arap Baharı halkları özgürleştirmeyecek…

Gözümüze sokulan zahiri görüntünün aksine gördüklerimiz görünen ve işaret edilen açık hedefin ötesinde ya içerde hükümet düşürmek, çıkar hesaplaşmaları gibi bir durumun dışa vurumu ya da ülke dışındaki güç odaklarının ülkeye müdahalesi biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Devletin düşmanı olarak görünen PKK’nın arka planda İsrail, ABD ve son günlerde görüldüğü gibi Suriye ile işbirliği yaptığını görmekteyiz. Görünürde PKK ile mücadele eden Ergenekon yapılanması ise arka palanda kontrollü bir enstrüman olarak ülke içi siyasi yapıyı değiştirmenin aracı olarak PKK’yı kullanabiliyor. Arap Baharı olarak anılan şey aslında batının kontrolünde ve istediği bir dönüşün adı olarak karşımıza çıkabiliyor. Türkiye’de ülke içinde PKK ile mücadele eden gücün ABD kontrolünde olduğu yönünde önemli bulgular 12 Eylül belgeleriyle sabittir. PKK ile mücadelede heronların koordinatlarının değiştirilmesi örneğinde görüldüğü gibi Ergenekon’un müdahalesi karşımıza çıkmaktadır. Yine Ergenekon yapısının CIA ile ilişkisi ise ülke adına ve meselenin geldiği nokta adına çok düşündürücüdür. Ülkeyi savunanlar da ülkeyi parçalamak isteyenler de ABD ile kuşkulu ilişkiler içindeler. Aynı şekilde Arap Baharı sürecinde sosyal paylaşım ağları önde gelenlerinin 2008’de ABD’de bir araya gelip süreç hakkında bilgi edinmeleri de benzer bir üzücü olaydır. Ortaya çıkan büyük resim ise meselenin hiç de güzel olmayan bir durum arz ettiğini göstermektedir.

Bütün bunlar bizi şu noktaya getiriyor: Bizlere medya aracılığıyla sunulan birçok mesele bize sunulduğu gibi değil, dolayısıyla da mesele bildiğimiz gibi değil. Fert ve cemaat olarak meselelerin künhüne varmaya çalışmamız zorunluluk arz ediyor. Ama bu çaba da mutlak doğru neticeyi vermeyebilecektir. Görüldüğü gibi her bir farklı bakış meseleyi farklı bir boyuta taşımaktadır. Bu sebeple de her hangi bir mesele de mutlak neticeyi elde edemesek dahi en azından ilk akla gelen düşünceyi de doğru kabul edip olayı geçiştirmeyerek araştırmayı, anlamayı, düşünmeyi, şüpheyi sürdürmemizi gerektiriyor. Yoksa meseleyi bildiğimizi zannedeceğiz, hâlbuki mesele bildiğimiz gibi olmayacak.

Dipnotlar:

1. http://www.facebook.com/prof.cetiner/posts/218040294935579 “BDPS [Borca Dayalı Para Sistemi], ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin sömürgeci ihtirası üzerinde yaşayan asalak bir sistemdir. Bu ülkeler büyüyecek ve yaşayacak ki BDPS ve onların sahipleri olan küresel bankacıların sömürüsü devam etsin. BDPS'de büyüme ve borç mutlaka birliktedir. Ülke büyümek için sürekli borç almak durumundadır. Borç demek faiz demektir. Aynen sandalye kapmaca gibi büyüme devam ettiği sürece sorun yok..”

2. http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=28697& y=AkifEmre “Ortadoğu'da pek çok sorundan özellikle ikisi önemli. Biri, ülke yönetimlerinin meşruiyet sorunları ve buna bağlı olarak halkların özgürlük sorunu; ikincisi ise bu topraklardan çıkarılan petrol, doğal gaz gibi enerji kaynaklarının kullanımı ve bunun paylaşımı sorunudur.”

3. http://demokrathabertr.wordpress.com/ 2011/11/05/cia-cok-sosyal “New York Times, Mısır’daki protestolarda etkin rol alan bazı gençlerin 2008 yılında New York’ta bir teknoloji toplantısına katıldıkları ve burada demokratikleşme mücadelesinde sosyal ağların kullanımına dair eğitim aldıklarını yazmıştı.”

4. http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=28268&y=AkifEmre “Arap Baharının panayıra dönüştüğü gün küresel sistem karşılıklı bağımlılık ilişkisini gerçekleştirecek, bölgenin küresel pazara eklemleneceği momentum tamamlanmış olacaktır.”

5. http://www.postmedya.com/news_ detail.php?id=21994) ve “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” içerikli (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id= 4432836&yazarid=10 _Ertuğrul Özkök

6. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ 18657329.asp _Fatih Çekirge

7. http://www.sabah.com.tr/Gundem/ 2011/11/20/pkkli-tetikcinin-israille-iliskisi-mercek-altinda

8. http://gundem.milliyet.com.tr/hedef-ilceyi-zaptetmekti/gundem/gundemdetay/ 21.10.2011/ 1453353/default.htm

9. http://www.kanalahaber.com/fehman-huseyin-bessar-esadin-sinif-arkadasi--haberi-88571.htm “Nereden mi biliyorum bu bilgiyi? 1988 yılında Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan 150 doktordan bir kısmı Amerika’da doktorluk yapıyor. Konuştuğum doktorlar arkadaşlık ilişkisini doğruluyor da oradan biliyorum.”

10. http://haber.gazetevatan.com/guney-deniz-saha-komutanina-tutuklama-istemi/399739/1/Haber

11. http://habermerkezi.wordpress.com/ 2010/06/30/ergenekon-cia/ “P2 Mason Locası’nın gizli ordusu Gladyo’nun Türkiye uzantısı Ergenekon, CIA desteği ile kuruldu Kuzey Kıbrıs’ta faaliyete geçen illegal örgüt, başta suikastler olmak üzere birçok eyleme imza attı.”

12. http://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_Eyl%C3%BCl_Olaylar%C4%B1 “Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında şu demeci vermiştir: 6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. (Bu sözleri Sabri Yirmibeşoğlu 21.09.2010 da bir televizyon kanalındaki röportajında yalanlamıştır.)”

13. http://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eyl%C3%BCl_04.00 “12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Merkezi Haberalma Ajansı CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze'in askerî müdahaleyi haber alırken haberi ulaştıran diplomatın [y]our boys have done it -- seninkiler yaptı/bizim çocuklar işi bitirdi anlamındaki konuşması, 12 Eylül Darbesi içinde ABD'nin rolü konusunda tartışmalara neden olmuştur.”

 

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ