Davet ve Namaz - rahle.org

Davet ve Namaz - rahle.org

Davet ve Namaz


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ümit Şahin 

 

Davet; İslâm’ı yaşam nizamı kabullenen davetçinin nefsinden başlayarak, önce ailesi ve yakın arkadaşlarını, sonra komşu ve dostlarını içine alan, Müslümanları takvaya, Müslüman olmayanları İslâm nizamına çağıran, kula kulluktan Allah’a kulluk etmeyi hedef edinen, fert olarak bireysel, cemaat olarak toplumsal, siyasal ve sosyal değişimi ve dönüşümü ve her türlü kitlesel yönlendirmeyi hedef edinen, dökümantasyonel, örgütsel, eğitimsel ve psikolojik bir çalışmanın adıdır.

Davet; gece namazı ile başlayan ilmî ve bedenî hazırlıkla beraber, güçlü, zengin, güvenilir, genç yaşlı ve kadınlardan mütevellit, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik bir uyarı ve duyuru mekanizmasıdır. Bu anlamıyla bir çağrıdır, tüm nesillere ve çağlara…

Hz. Hatice (ra) annemize, ilk inanan ve teslim olarak destek veren kadın olma özelliğini kazandıran, Hz. Ali’yi, namaz kılan Muhammed’i (sav) görmesi sonucu olayın etkisi ile güvenilirlik ve sır saklama becerisini göstererek o yaşta bir çocuğun kendi kararlarını kendi alabilecek bir birey olarak yetiştiren, Hz. Ebûbekir’i (ra): “O (sav) dediyse bununla beraber diğer söyledikleri de doğrudur!” diyecek kadar sevdiği dostuna güvendiren ve malını gözü kapalı son kuruşuna kadar infak ettiren, Zeyd’in (ra) toplum tarafından ikinci sınıf bir fakir köle olarak görülmesine rağmen yükselten ve Kur’an’da bile ismini zikrettiren şey, davettir. Ve onlar hayatlarının inşasını namaz ile aralamışlardır. Namaz ile daveti sırtlanmış ve namaz ile gözlerini İslâm’a açmışlardır.

Kur’an’da namaz; muttakilerin, mü’minlerin akıllıların, mühtedilerin, Müslümanların, muhbitlerin, Muhsinlerin, abidlerin, müniblerin, huşu içinde olanların ve muslihlerin ortak özelliği olarak geçmektedir. (1)

Bu özellikler aynı zamanda bir İslâm davetçisinin üzerinde barındırdığı özellikleri de kapsadığından, her namaz kılan kimse, aynı zamanda bir davetçi veya davete muhatap bir davetlidir.

Namaz; Allah’a karşı yapılması gereken kulluk görevlerinin en önemlisidir. Çünkü imandan sonra namazdan daha üstün bir ibadet emredilmemiştir. Bu ibadet kalp, söz ve bedenle yapılan ibadetleri bir araya toplamakta inancı eyleme dönüştürmektedir. (2)

İnsana insanlık kazandıran namazdır. Cemadatı “cemaat” yapan, kişileri takva ve ihlâs süzgecinden geçirerek ulvî hedeflere hazırlayan namazdır.

Hikmetin sırrı, hakikatin kapısı, namazdaki huşu ile aralanır. İçsel bir inkişafın perdesi namazla açılır.

Toplumsal tevhidin zemini namazdır. Sosyal şirki ve münkeri yaşamdan silme ameliyesidir. Kesretten vahdete, bireyselleşmekten kardeşleşmeye uzanan yolun ismidir namaz. (3)

Namaz bir İslâm davetidir, İslâm olmanın göstergesidir; bireyselliği emreden modern dünyaya “biz bilinci” kazandırma ve toplumsal olarak ayağa kalkma davasının adıdır. Namaz, davet ışıklarını yakan bir bilinç sıçramasıdır. Bu anlamıyla toplumsal bir sorumluluktur.

Cemaat ile Namaz (Ümmet Bilinci)

Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (4)

İlk nazil olan sureler arasında zikredilen Fatiha Suresi, namazların her rekâtında okunması zorunlu olan bir suredir. Fatiha’nın özü ise “İyyake na’budu ve iyyake nestaîn”dir. İster dar anlamda isterse geniş anlamda olsun, mü’minler, cemaat adına Allah’a söz verir ve çoğul bir ifade kullanırlar: “Biz yalnız sana kulluk ederiz ve biz yalnız senden yardım dileriz.”

Allah daha İslâm’ın ilk yıllarında Müslümanlara artık “ben” değil, “biz” olmaları gerektiğini ifade etmiştir. Bu ayet, cemaat fikrini, namaz kılan her mü’minin kafasına sadece teorik olarak değil, aynı zamanda pratik olarak da yerleştirmektedir. Çünkü cemaat, müşterek bir ruha ve ictimaî bir misaka dayanır. (5)

İslâm cemaatinin evrensel adı “ümmet”tir. Bu genel ifade hiçbir ayrım gözetmeksizin “Ben Müslümanlardanım” diyen tüm İslâm erlerini kapsar. Doğudaki ile batıyı, Arabıyla Acemi, Kürdüyle Türkü farklı kategorize etmemesiyle, ırkçılığın ve Turancılığın reddini ifade eden Ümmet Bilinci, namazda cemaat olmak ile her gün tekrarlanan ve hatırlatılan bir ameliyedir. Çünkü İslâm olmak, ümmet olmayı zorunlu olarak içinde barındırır.

Namaz bir cemaat eylemidir. Birlikte ve topluca hareket etmeyi özendiren bir diriliş provasıdır. Saf düzeni durmak; aynı kıbleye yönelme bilinciyle birlikte, fikirsel birlikteliğin amelî birlikteliğe dönüşmesini ifade ederken, safların sık tutulması; omuz omuza vererek mücadelede kenetlenmeyi ifade eder. Bu kenetleniş sabır ve namaz ile devam eden, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden, iyiliği emredip kötülükten meneden “muvahhitler cemaati”ni kurmayla sonuçlanır.

Huşu ile kılınan toplu namaz, namazla Allah’a davetin olmazsa olmazıdır. Nefis terbiyesi olmadan, insanlara nefislerini ıslah etmelerini emretmek; yüzme bilmeyen birinin boğulan birisi için suya kendini atması ve birlikte ikisinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanmasına benzer. Islah olmadan ıslah edilemez, Müslîm olmadan mü’min olunamaz; kendi gidişatımızı değiştirmeden toplumun gidişatını değiştirmesini bekleyemeyiz.

Safını belirleyen saffet ve samimiyetini koruyabilir. Cemaatle kılınan namazla safları düz ve sık tutarak savunma mekanizmalarını güçlendiriyoruz. İblisin askeri ve milislerine en üst seviyede alarm durumuna geçiyoruz. Bu bağlamda ayartıcı benliğe, saptırıcı içgüdüye, baştan çıkarıcı hırsa, esir edici şehvete karşı bir şey yapmamız gerekiyor ise bu da, saflarda yerimizi almamıza bağlıdır.

Cemaatle namaz bir kardeşlik platformudur. Kardeşliğin beslendiği en güçlü damar burasıdır.  Hicretten sonra Medine’de yapılan ilk icraat, mescid inşasından sonra, Ensar ve Muhacir kardeşliğidir. Kardeşleri secde birlikteliğinden sefer birlikteliğine hazırlayan en güzel prova namazdır. Evrensel İslâm kardeşliğinin parolası da bu anlamıyla ezandır. Namaz ümmette baş gösteren zihinsel, sosyal ve siyasal dağınıklığa müdahaledir.

Bir zamanlar camiye küsen bir İslâm anlayışı baş göstermişti ki, bu şeytanın bizim üzerimizde belki de başarı elde ettiği ender sahalardan bir tanesiydi. Resulullah (sav) Mekke’de en zor şartlar altında bile, içi dışı putlarla istila edilmiş olan Kâbe’den kopmuyordu. Put galerisi haline getirilen o yüce mabette kendi inancını ve duruşunu sürdürüyordu. O engellenmek istendikçe buna direniyordu. O zaman alanı kime terk etmiş oluyoruz?

Önemli olan engelleyici güçlerle mücadeleyi göze almaktır! (6) Bir davetçi olarak, cami cemaatleri bizim ilk ilgi alanımızı oluşturmak zorundadır. Onlara sistemin öğrettiği yanlış bilgiler ancak, İslâm’ı özümsemiş İslâm davetçilerince anlatılabilir. Bizler onlara ümmet bilinci kazandırılmalı, şirkten, tuğyandan ve dayatmacı tağuttan arındırma sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.

Asr-ı Saadette camiler bir ibadethane olmalarının yanı sıra, ekonomik, siyasî, kültürel ve sosyal konuların görüşüldüğü çok fonksiyonel bir toplantı yeri olma özelliğine de sahipti. İmamlar sadece namazı kıldıran bir görevli değil, bulundukları bölgenin ekonomi, siyaset, eğitim ve öğretiminden sorumlu adeta bir valisi gibiydiler.

Tevhidî bilinçlenme evresinden geçmiş davetçiler, cami cemaatlerini boş bırakmamalı, minberlerde yerlerini almalıdır.

Cuma Namazı (Toplum-Siyaset Bilinci)

İslâm’ın sosyal, siyasal ve aktüel bir yapısının olması; bu anlamıyla toplumun inşasındaki her aşamaya birebir müdahale etmesi cuma namazının siyasî bir namaz olduğu anlayışını ortaya çıkarmaktadır.

Siyasal olmayışı iddia edilmesine rağmen (7) farz oluşu ve daru’l-harp’te kılınıp kılınmaması gibi konuları mevzu dışı tutacak olursak, cami siyasî bir merkez, cuma namazı da kanaatimizce siyasal bir namaz özelliği taşır.

İslâm’da cemaat şuuru büyük ölçüde cuma namazıyla ortaya çıkar. Cuma, kelime manası itibariyle “toplamak” demektir. Cemaat ve cami kelimeleri de aynı kökten gelmektedir. Cuma namazı okunan hutbe, hem bir tebliğ ve davet, hem de siyasal şuurlanmayı içine alan haftalık halka toplantısı, aktüel konular hakkında istişare ve direktifler bütünüdür.

Cuma hutbeleri asr-ı saadetten günümüze gelinceye dek çok darbe yemiş ve çoğu İslâm ülkesinde minberler, resmi ideolojilerin alkışlandığı İslâm dışı görüş ve anlayışların aşılandığı, batıl ve hurafelerin yayıldığı alanlar haline gelmiştir. Oysa İslâm Daveti çerçevesinden bakıldığında, cuma; toplumun üzerindeki miskinliği atan, mücadeleye ivme kazandıran ve uluslararası arenada İslâmî yapılanmanın geleceği hakkında görüşlerin söylendiği, İslâm’ın âlemşümûl hale gelmesi için nelerin yapılacağının karara bağlanıldığı bir miting alanı halini alması gerekmektedir. Bunun için çalışmak da yine Müslümanların çaba göstermesi gereken görevidir.

 Camileri ve cemaatleri sahipsiz bırakmayıp, davetin yakın dönem davetçilerinin, Hasan el-Benna’ların, Said-i Nursî’lerin yaptığı gibi yayılması gerekmektedir. Bu bağlamda camilerde haftalık dersler ve devamlı, caminin fonksiyonunu anlatan konferans ve seminerler verilmelidir.

İslâm medeniyeti mescit merkezlidir. İslâm toplumunda şehrin kalbi, mescittir. Orada tüm yollar camiye çıkar. Her mahallenin bir camisi vardır.

Cami İslâm’ın şiarı, namaz Müslümanın şuurudur.  Her cami Kâbe’nin birer şubesidir. Minareler tevhidin nişanesi, camiler yeryüzüne İslâm’ın imzasıdır. Yeryüzüne Allah’ın mührüdür. Hiçbir çatı, caminin çatısı kadar kuşatıcı, kucaklayıcı ve toparlayıcı değildir. (8) En önemlisi de bu mekânlar, egemen güçlere bırakılmayacak kadar değerli ve kıymetlidir.

Beş Vakit Namaz (Zaman Bilinci)

Vahyi sürekli gündeminde tutmanın ve Allah’ın istediği gibi bir yaşamı kendine şiar edinmenin bir ölçütü de devamlı kılınan ve beş vakit tekrar edilen namazdır. Namazın terki düşünülemeyeceği gibi 4 vakit kılınıp 5. vaktin kılınmadığı bir namaz bilinci, Müslüman bireyin daveti açısından kabul edilmeyen bir durumdur.

Davetçiler gece hazırlıkları yaparak beş vakit namazında ötesinde teheccüdü -kendine farz kılar derecede- önemsemeli; yapılabiliyor ise gece namazında bir araya gelerek vahiyden bir parça ders yapılmalıdır. Bu, davaya verilen önemi, samimiyeti ve zorluklara karşı sabrı tetikleyen bir eylem olacaktır. Gününü ve gündemini sığlaşmış resmî bir takvime indirgeyen; gazete ve dergilerin, hatta İslâmî yaşantıya sahip olmayan köşe yazarlarının oluşturduğu olaylar ve konularla özdeşleştiren bir davetçinin gündemi olamayacağı gibi, bu gündemlere gereğinden fazla ehemmiyet göstermekle de istenen değişim gerçekleştirilemez!

 

 

 

 

 

 

 

 

Zamanında kılınan namaz, kişiye plan ve program oluşturma bilinci de kazandırır. Bu, daveti yüklenen bireylere, önündeki engelleri aşmak ve basiretli bir bakış kazanması için yardımcı olacaktır.

Gece Namazı (Ahlâk Bilinci)

Hiçbir azık ve hazırlık gece namazının yerini tutmaz. O, davetçiyi Allah’a bağlı, ruhu aydın, kalp gözü açık, zihni parlak, düşüncesi ateşli bir hale getirir. Rabbanî bir kul olmaya hazırlanan davetçinin, gelecek ağır emirlerin icrasına kabiliyet ve istidat kesbetmek üzere, nefislerin terbiyesi ve mücadele kuvvetlerinin kazanılması için, Cenabı Hakk’ın bir lütfü ve ihsanı idi.

Şüphesiz kalbi yaratan Allah, onun girdisini çıktısını, gizlilik ve sırlarını tesir altında kalacağı an ve durumları en iyi bilendi. Ve O, Resülüne şöyle emrediyordu:

Gecenin bir kısmında da uyanıp sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere onunla (Kur’an ile) gece namazı kıl.” (9)

Resûlü de aynını ashaba tavsiye ediyordu:

Size gece namazını tavsiye ediyorum. Şüphesiz o, sizden önceki salih kulların âdetidir. Sizin için de Rabbinize yakınlık, günahlarınıza kefaret, hatalardan selamet ve hatalardan koruma vesilesidir.” (10)

Ruhî hazırlığı sağlayan unsurlar olarak belirttiğimiz bu hususların yanında, hiç şüphe ve tartışma götürmez bir gerçektir ki, farz olan ibadetlerin dosdoğru, yerli yerince, zamanında, eksiksiz ve ihlâsla ifası en başta gelen şarttır. Henüz ibadetlerin ruhuna, cemaat şuuruna varamamış, üzerine farz olan hususları bile tam bilmeyen ve vecibelerini ifada gevşeklik ve ihmalkârlık gösterenlerin, (günümüzde olduğu gibi) hemen acele ile İslâmî davet yükünü taşıma ve cihad bayrağını çekme gibi büyük iddialarla ortaya çıkmaları ne hazindir! Elbette bu sahayı onlara sorumsuzca ve idraksizce dolduruvermek üzere boş bırakan Müslümanlar vebal altındadır ve davet vazifesini samimiyet ve ihlâsla yürütecek takva ehli, hâl ehli, ilim ve ahlâk sahibi, davete her yönüyle hazır davetçi elemanlar yetiştirmekle mükelleftirler.

Namaza Devam (Sabır ve Sebat Bilinci)

Devam, aslen sakin ve huzurlu olmak, sükûn bulmak, sakinleşmek, dinmek, yatışmak manasında 'sükûn' demektir. (11) Hz. Aişe (ra), Hz. Peygamber'in günlük ibadetinden bahsederken Allah Resulünün günlük ibadetini, “O'nun ibadeti sakin bir şekilde hafif ama sürekli yağan bir yağmur gibi devamlıydı…” diye tarif etmiştir. (12)

Onlar ki namazlarına devam ederler” ifadesi ile ilgili olarak namazlarına devam edenlerin kimler olduğuyla alakalı şunlar söylenmiştir: Onlar, namazın edası noktasında ikâmet edicidirler, ondan hiçbir şeyi zayi etmezler, Allah’ın kendilerine farz kıldığı namazı eda edip ona kesintisiz olarak devam ederler. Buradaki namaz, farz kılınan beş vakit namazdır.

Devamlı namaz kılma ameliyesi; bir duruşu, var oluşu ve güven duyuşu içine alan bir eylemdir. İnsanda hedefe kilitlenme ve direnme azmini harekete geçirir ki, bu bir davetçinin basiretini, dirayetini ve samimiyetini artırır.

Namaz bir alışkanlıktır ve alışkanlıkların terki kişide psikolojik sorunlar doğurur. Kendine güvensizlik başta olmak üzere önüne gelen en küçük problemde pes etmeyi ve hiçbir işin sonunu getirmeme ahlâkını oluşturur. Allah’a olan güveni yitirerek, Allah’ın da kişiye güvenmeyeceği hissiyatı uyanır. Mü’minler o kimselerdir ki namazlarında devamlıdırlar.

Namazda Kunut Okumak (Cihad Bilinci)

Allah’a isyan edip aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin!” (13)

Sana isyan edip fasıklık yapanı yalnız bırakır ve terk ederiz…” (14)

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Resulullah öğle namazının son rekâtında, yatsı namazının sonunda ve sabah namazında kunut okuyordu. Mü’minlere dua ve kâfirlere lanet ediyordu. (15)

 “Allahım! Kâfirlere ve müşriklere azap et. Kalblerine korku sal. Onların sözleri arasına ihtilaf sok. Ceza ve azabını onlar üzerine indir. Allahım! Ehl-i Kitabın kâfirlerine azap et ki onlar senin Resulünü yalanlamakta ve senin yolundan (insanları) alıkoymaktadırlar.” (16)

Her gün vitir namazı kılan ve kunut (17) okuyan bir mü’minin, facir ve fasıklarla uzlaşması onlara empati veya duygudaşlık ile bakması mümkün değildir. Zira davetçinin; kâfir, facir, zalim ve fasıklara karşı tavır alması onlardan kopup uzaklaşması emredilmektedir. Namazlarda kunut okumak davetçiye düşmanını hatırlatarak ona karşı duyması gereken kin ve öfkeyi hatırlatır. Ancak bu onların İslâm’dan ürkütülecekleri anlamına gelmez; onlarla en güzel bir tarzda mücadele etmek (18) mü’minlerin en temel görevlerindendir.

Aynı zamanda kunut, davetçiye Ashab-ı Suffa’dan pusuya düşürülen 70 sahabe için Resulullah’ın (sav) 1 ay boyunca yaptığı bedduayı hatırlatır ki, o günler çok zor bir dönemdi ve üst üste bir daha bu şekilde kâfirlere beddua etmemiştir. Kunutun diğer bir bölümü tevbe, istiğfar ve yardım dilemeye ayrılmıştır. Bu bağlamda namazdaki kunut, baştan sona bir cihâd ve muharebedir; nefse, şeytana ve tağuta karşı… Namazda nefsini yenemeyen, nefislerin hâkimiyeti esasına dayanan cahiliye düzenini nasıl yenebilir? Namazda şeytanı yenemeyen, şeytanın yeryüzündeki ordularını nasıl yenebilir?

Sözün Özü: Allah’a davet ile namaz, birbirine paralellik arz eden iki önemli ibadettir. İkisinin de kötülüklerden alıkoyucu, kişiyi ahiret merkezli bir yaşantıya yönlendirmek için ortaya konulan, toplumsal refahı önceleyen ve toplumun Allah’a karşı sorumluluklarını birlikte gerçekleştirmesi gerektiğini vurgulayan ibadetlerdir. Bu anlamıyla namaz da, davet de bireyden topluma ilerleyişi ifade eder. Davet kişisel duyarlılıkla söz, fiil ve buğz eksenli başlayıp, toplumu hak, hukuk ve adalet ile davranmaya yönlendirirken; namaz, kişinin birey olarak mü’min olma vasfını kazanması ile başlayıp cemaatleşmeyle toplumsallık özelliği kazanarak sonuçlanır. Diğer bir deyişle namaza davet, namazın nefiste huşu ile ikame edilmesiyle başlar, toplumsal değişim için cemaatsel çalışmayla sonuçlanır. Bu da her namaz kılan mü’minin vazifesi ve görevidir.

 

Dipnotlar:

(1) Recep Toraman,  Kur’an’da Salât Kavramı, Selçuk Ü. Tefsir Ana Bilimdalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2005.

(2) Cemil Oruç, Kur’an’ı Kerim Açısından İbadetlerin İnsan Davranışlarına Etkisi, Fırat Ü. Y. Lisans Tezi, Elazığ, 2005, 90.

(3) Ramazan Kayan, Namaza Çağrı, Çıra Yay. İstanbul, 2010, 96.

(4) Bakara: 43.

(5) Abdullah Yıldız, Namaz Bir Tevhid Eylemi, Pınar Yay. İstanbul, 2009, 176.

(6) R. Kayan, age.

(7) Recep Çetintaş, Devlet Siyaset İbadet üçgeninde Cuma Namazı, Usul Yay.  Kayseri, 1995.

(8) R. Kayan, age.

(9) Ahmet Önkal, Resulullah’a İslâm’a Davet Metodu, 126-127.

(10) Tirmizî, Davet, 101.

(11) Ragıb el-Isfahanî, Müfredat: Kur'an Istılahları Sözlüğü, Çıra Yay. İstanbul, 2006.

(12) Buhârî, Savm, 64.

(13) Şuara: 151.

(14) Kunut Duaları.

(15) Ebû Dâvud, Salât, 10.

(16) Abdürrezzak, Musannef, III, 116.

(17) Kunut: İtaatte bulunmak, dua etmek ve herhangi bir şerden kurtulmak ya da hayrı elde etmek için namazda Allah’a sığınmak, demektir. Bkz. Diyanet İslâm Ans. “kunut” md.

(18) Nahl: 125.

 

 

 

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ