Çocuğumun Adı Namaz - rahle.org

Çocuğumun Adı Namaz - rahle.org

Çocuğumun Adı Namaz


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ayşe Baş 

 

Namaz, sonuçları toplumsal değerlere dönüşen, bireysel bir eylemdir…

Özgürlüğe yürüyüştür namaz. Dünyadan bizi koparabilen yegâne zamandır. Meşgalelerimiz domino taşı gibi etrafımıza dizilir. Ve namaz kılmak için kalktığımızda bir sille ile yıkıveririz tüm taşları.

İşte namaza duruyoruz; tüm aklımızla kalbimizle kıbleye yöneliyoruz. Allah-u Ekber… Allah o kadar büyüktür ki…

Öyle ki Allah’tan başka her şey küçülüyor gözümüzde. Eğer yeterince hissedebilirseniz, Kâbe’deki imamla birlikte haykırdığınızı duyabilirsiniz. Sizinle birlikte milyonlar Allah-u Ekber derken yerden kuşlar havalanıyordur, yüreğinizden kopan günahlar gibi…

Bir tekbirle koparız hayattan ve yine bir tekbirle hayata bağlanırız. Çocuğunu kucağına alan babanın sevincinden getirdiği tekbirle aynıdır namazdaki Tekbir.

Allah-u Ekber! derken bir çocuk gibi doğar namaz… Bizi Allah’a bağlar. Dünyada yaşayan milyonlarca farklı karakterdeki ve düşüncedeki insanla beraber kıyama dururuz. Aynı Rabbin huzurunda, aynı varoluşla, aynı niyet ile namaz kılarız.

Her Fatiha’da yüreklerimize huşu kapıları açılır, içimize saadet huzmeleri dolar. Besler ruhumuzu Fatihaların ardındaki ayetler...

 Rükû ile eğilir, secdelerde yoğruluruz; biraz daha iman, biraz daha İslâm ve biraz daha insanlık katılır hamurumuza…

Namazda saadet ve huzur buluruz. Öteki dünyaya dair imgeler buluruz. Biz namaz kılarız, namaz da bizi insan kılar. Namaz ile yakınlaşırız Allah’a. Şehâdetler getiririz: Ya Rabbi! Senin emrindeyiz. Senden gayrısına bakmıyoruz, aldanmıyoruz dünya nimetlerine… Rabbim! Ancak ve ancak senden yardım dileriz, diye dua ederiz.

İlahî huzura çıkmış olmanın tedirginliğini, Rabbimin rahmet rüzgârı dindirir. Muhabbet ile, aşk ile bir namazı daha tamamlayıveririz. Hasretle beklediğimiz yeni vaktin dolmasına kadar dünya ile meşgul oluruz. Her namaz vakti bir sonraki namazı, yüreğimizin bir köşesinde seccademizi özleriz. Namaz kılanın halidir bu.

Şimdi filmi geri saralım. Gerçeği kendi penceremizden görmeye çalışalım. Bence asıl marifet gerçeklerle yüzleşmektir.

Hani annemizin bin kere seslenişine kulaklarımız kapalıdır da içimizdeki “hadi” diyen ruhumuzun ıstırabını da yok sayıyoruz ya, pes yani… İnsanlığın fıtratı gereği namaz kılmayı ister, arzular. Fakat sevdiğimiz çiçeklerimizi susuz bıraktığımız gibi ruhumuzu da namazsız bırakmayı alışkanlık edinmişizdir.

Seccadeyi elimize aldığımızda içimiz titrer, her tespih tanesini öperiz, severiz içtenlikle. Ama yine de inadına gençlik mi dersiniz, insafsızlık mı, yaklaşmayız namaza… Deli değiliz, çocukluk çağını atlatalı birkaç yıl olmuştur mutlaka… Devrik cümle kurmayı biliyoruzdur, devirdiğimiz ömrümüz gibi! Namazsız devriliyor öz benliğimiz; bardağın yarısı dolu diyoruz, ruhumuzun ıstırabla dolu olduğunu bile bile; dünya ile dolduruyoruz ömür bardağını… Oysa taşan tek şey iç huzurumuzun eksikliğidir. Ciyak ciyak bağıran çocuk bizim aç ve susuz bıraktığımız ruhumuzun ta kendisi.

Aslında namazı kendi çocuğumuzu tanıdığımız gibi tanıyor, biliyor ve seviyoruz. Ne ondan ayrılabiliyoruz ne de kucağımıza alıp bütünleşebiliyoruz. Hani namazı hayatının her evresine sindirmişlerden bahsetmiyorum, minareyi uzaktan bile taşlayanlardan da bahsetmiyorum. Ben bambaşka bir şeyden bahsediyorum; öz evladını, ciğeri gibi yakın tutup benimsediği, sevdiği sevgilisini kendinden zoraki uzak tutandan bahsediyorum. Namazı kendine üvey kılandan bahsediyorum ben. İman zayıflığı tehlikesi ve mutsuzluk dolduruyoruz heybemizi.

Namaz kılan insan hemen toplumda belli eder kendini. Yüzünde bir nur ve abdestli dolaşmanın telaşı vardır üstünde. Namaz vaktini kollar sürekli.

Namaz kılmayanın yüzü ancak namaz kılanların anlayabileceği bir karaltı ile kaplanmıştır. Namaz vakti gelince yüreği sıkışır. Paslı bir menteşe gibi ötmeye başlar vicdanı. Namaz kılanı görünce içi ürperir. Düşman nefsine sımsıkı yapışır. Nasılsa kılarım der. Bir sonraki vakti bekliyorum diye…

Herkes nasihatler etse de eğer rızkında yoksa namaz nimeti, ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin kâfi gelmez hiçbir nasihat dahi. Eğer biraz zorlayacak olsa kendini, bir adım dahi atsa, secdede uyanacak ertesi sabah. Aslında o da biliyor kendisini. Suçu şeytana atsak da kulağımıza fısıldayan nefsimizin ta kendisi...

Müslüman olmaya cesaretiniz, bir sonraki namaz vakti için de yeterli nefesiniz varsa, namaz kılmak için iyi bir zaman. Sadece bir adım, bir nefes yeter size… Korkmayın, namaz birçok şey kazandırdığı gibi, hiç bir şey de almıyor; Allah’a yakın olabilme imkânı, iman lezzeti, güven, cesaret, imtihanlarla baş edebilme gücü, sağlık, nezaket, temizlik… Kazandırdıklarının da en önemlisi namaz kılan bir mü’min sıfatı kazandırıyor.

Bir babanın nasırlı ellerinde eriyen korkunuz gibi, tespih taneleri de size güven verir. Kadife seccade, annenizin simsiyah saçları gibi sizi şefkatle sarar. Seccademiz; “Kurtlara kuşlara yem etmem” der, günahlardan uzak kalabilme basireti verir tıpkı anne sevgisi gibi…

Namaz benim için çok şey ifade eder; Annem ne zaman benden uzakta olsa seccademe sarılırdım; hasretimle beraber gözyaşlarım da dinerdi. Şimdi babam uzakta; onun hacdan getirdiği tüm tespihleri topluyor zaman zaman öpüyorum; onun nasırlı ellerini hatırıma getiriyor tüm taneler. Onun nasihatleri gibi sıralanıyor ipe…

Namaz size ne anlam katıyor; neler kazandırıyor, namaz kılmak için kendinize ait hangi nedenleriniz var. Tüm bunları düşününce namaz çok değerli oluyor. Namaz bizi insan kılıyor; daha insanî bakıyoruz tüm dünyaya…

* * *

Zekeriyya mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler. “ (Âl-i İmran: 39)

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ