Yakup YILMAZ
Duanın sözlere dökülmesi gerekmez her zaman. Karşılıksız kalmaz hiçbir dua . İlahi yardım herkesi kuşatmıştır, görmek isteyen almak isteyen için hep yanıbaşındadır.
Çocukluğu ve Rüya
4. Bir zamanlar Yusuf, babasına (Yakub’a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.
Deden Hz. İbrahim’de (as) sormuştu Yusuf’um “Sen ölüleri nasıl diriltirsin? Diye. Öğrenmeye sormaya açık ol. Sor ne olursa olsun. Sor nasıl sorarsan sor, eğer öğrenmek için soracaksan.
5. (Babası:) Yavrucuğum! Dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.
Kötülükler şeytandandır. Her nefis sahibinin günah işlemesi mümkündür. Kardeşlerini affet şeytan herkesi kandırabilir çünkü.
Sır saklamayı öğren olgunlaşma böyle başlar. Sırrı saklaman onun anlaşılmayacağı, hissedilmeyeceği manasına gelmez. Sabır olgunlaşmanın ilk basamağıdır.
Babacığım diye başla oğulcuğum diye cevapla ki eğitimin temeli sevgi olsun.
Evde başlamayan eğitim geç başlamıştır. Çocuk doğmadan çocuk eğitiminin temelleri atılmalıdır ki Yusuf olunabilsin, İsmail olunabil- sin.
6. İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
7. And olsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.
8. (Kardeşleri) dediler ki: Yusuf'la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz- Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.
Kalabalık olmamız haklı olmamız için yeterlidir veya bu kadar kalabalık haksızlıkta bir araya gelmez. Çoğulculuk yönetmeye daha layıktır yanlış anlayışı da buradan doğmuş olmalı. “Ne zaman çoğunluk benimle aynı fikirde olsa hatalı olduğumu düşünürüm” diyor bir yazar.
Eğitim Müslüman'ın günahsız kalmasını sağlamaz. Öğretmeniniz/ babanız peygamber bile olsa. Öyleyse eğitime hiç ara verilmemeli başarı/başarısızlık dikkate alınmadan sürekli devam edilmelidir. Öğrencinin kendinden beklenilmeyen davranışlar gösterebileceği unu-
tulmamalıdır. Eğitimin sonuçları hemen gö-rülmeyebilir bunun motivasyonu etkilemesine izin verilmemelidir.
9. (Aralarında dediler ki:) Yusuf 'u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!
On kardeşi rahatsız eden Yusuf tur. Gönül ile ruh arasındaki ilişkidir. Ruhu gönülden çıkaralım da babamızın gönlü bize kalsın. Yaptığımız yanlışlığın da farkındayız. Günah işlerken hala rahatsız oluyoruz öyleyse kendimizi sonra tevbe ederiz diye kandıralım.
10. Onlardan biri: Yusuf'u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün), dedi.
Toplumlar düşünmez, yapar. Aleni günahlar ruhu iyice güçsüzleştirir umursamazlığı/ cezayı önemsememeyi sağlar. İçinde bulunduğun cemaat senin düşünme ve hareket etme şeklini belirler. Yanlışlarını düzeltmek için içinde bulunduğun ekip ve çevre ile ay- nileşirsin.
11. Dediler ki: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysaki biz onun iyiliğini istemekteyiz.
12. Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz-"
13. (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.
“Bela dile vehildir” demişler. Öldürmesinler de kayboldu desinler diye mi düşünmüştür kutlu nebi bunu söylerken ya da bilmeden mi yapmıştır bilinmez ama “Batılı tasvir körpe dimağları zehirler” diyen Said Nursi gibi hayallerde, düşüncede başlayacak zararlı fikirleri dile getirmekten-tartışmaktan sakınıl- malıdır. Yoksa bunlar uygun zamanlarda Şeytan ve nefis tarafından körüklenerek alevlendirilir.
14- Dediler ki: Hakikaten biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse, o zaman biz gerçekten âciz kimseler sayılırız-
15. Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya
ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a: And olsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik-
Duanın sözlere dökülmesi gerekmez her zaman. Karşılıksız kalmaz hiçbir dua. İlahi yardım herkesi kuşatmıştır, görmek isteyen almak isteyen için hep yanı başındadır.
16. Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
17. Ey babamız! Dediler, bizyarışmak üzere uzaklaştık; Yusuf’u eşyamızın yanında bırak-mıştık. (Neyazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın.
18. Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah'tır.
Yusuf un peşine düşmek diğerlerini de kaybetmek manasına gelmez mi? Böyle bir durumda yapılması en zor olan hiçbir şey yapmadan sabretmek değil midir? Ayrıca böylelikle ağabeylerin içinde günahın büyümesi ve pişman olmaları sağlanabilir. Zaten ayrılık ve hicret her peygamberin kaderi olmuştur.
19. Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf’u görünce) "Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.
20. (Kafile Mısır’a vardığında) onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer vermemişlerdi.
21. Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: "Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz." İşte böylece (Mısır da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf’u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
Bakmasını bilen görür. Gören ibret alırsa doğruyu bulur. Kervancılar bakmışlar ama görememiş vezir görmüş ama ibret alama-
mıştır. Züleyha ise (uzunca bir süre) ne bakmayı nede görmeyi becerebilmiştir. Yusuf ise kuyuya baktığında, Züleyha'ya baktığında zindana baktığında ve ilerde kardeşlerine baktığında hep İlahi takdiri görmüştür. Zor görevlerin insanının zor şartlarda yetiştirileceği bilinmeli yük ve taşıyıcısı doğru eşleşti- rilmelidir. Annesi/kardeşleri/babası/pey-
gamberi/kuyu/mısır/kölelik bütün bu imtihanlar lideri doğru karar veren /merhametli davranan /tevekkül eden /tavizsiz bir hale sokan araçlar haline gelmiş ve Hz. Yusuf ortaya çıkmıştır.
Gençliği ve İffet
22. Erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik,. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.
23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!” dedi. O da” (Hâşâ), Allah’a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazf' dedi.
Kötülüğün sembolü; İbrahim’e (as) Nemrut, Musa’ya (as) Firavun, Yusuf a (as) Züleyha. Nefsini ilah edinen erkek olsun kadın olsun aynı zalimlikte, aynı tuğyanda. Evlatlığına karşı Şeytanın ve nefsinin yanında. Yaptığından utanmayacak, bunu komplolar haline sokacak, vazgeçmeyecek türde bir kadın Züleyha.
Hz. Yusuf bunu kadına söyler gibi görünüyor ama kadın zaten sınırları çiğnemiş, nefsinin elinde oyuncak olmuş. Allah’tan korksa zaten Hz. Yusuf u günaha çağırmaz. O zaman Yusuf bunu kendine söylüyor olmalı. Öyle ya kendi kendine: “Yusuf. Allah’tan kork, bu kadınının kocası da senin efendin değil mi? Seni köle iken alıp oğlu gibi yetiştirmedi mi? Eğer ben Allah ’tan korkmazsam galim olurum ki zalimler kurtulamaz" demiş olmalı.
24. And olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.
Günaha karşı kendine güven olmaz. İş yerlerinde, ulaşım araçlarında, hastanede, sokakta, ya da İslami faaliyetlerde olsun tanıdıklarımızla ya da tanımadıklarımızla, İslami hassasiyet sahipleriyle veya Allah’tan hakkıyla korkmayanlarla kadın- erkek ilişkilerinde ölçümüz her zaman hayâ ve edep olmalıdır. Nefsimizin, şeytanın yanıbaşımızda beklediğini unutmamalı, Günahı işlemeyin yerine günaha yaklaşmayın emri İlahisindeki hikmetleri rehber edinmeliyiz.
25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında onun kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden başka ne olabilir!
26. Yusuf: "Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi" dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır."
27. "Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. Bu ise doğru söyleyenlerdendir.”
28. (Kocası, Yusuf’un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına): "Şüphesiz, dedi; bu, sizin tuzağınızdır. Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür."
29. "Ey Yusuf! Sen bundan (olanları söyle-mekten) vazgeç! (Ey kadın!) Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan oldun"
Günahlar sıradanlaşmış, “iyide herkes yapıyor” cümlesi mısır’da mazeret olmuştur. Günahtan kaçmalıyız. Durup onunla savaşmak cesaret değil ahmaklıktır. Günah işlenen ortamlardan uzak durmalı hiç değilse bu tür ortamlarda tek başımıza bulunmamalıyız.
30. Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: Af- zin karısı, delikanlısının nefsinden murat almak istiyormuş; Yusuf’un sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.
Sevda kalbe inmişse, akıl yerine kalp karar verir hale gelmiş ise nefis bu durumun sorumlusu ise ne hesap-kitap kalır ne kural ne de düzen. Sevda gözde başlar, öyle ise bakış-
larını yere indir. Sevda hayallerde büyür öyle ise bir işi bitirdiğinde ya da yorulduğunda başka bir işe sarıl boş kalma. Sevda şehvette azgınlaşır öyle ise ibadet ile zikir ile nefsini zayıflat.
Aşk bahane olamaz ki Müslüman için. Efendimizin (sav) Hz. Ali’ye dediği gibi nasıl sığdırırsın bir kalbe bu kadar sevdayı? Aşkında ve nefretinde ölçülü olmalı, yalapçap güzele değil güzeller güzeline yönelmeli Müslüman.
31. Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Her birine bir bıçak verdi.
(Kadınlar meyveleri soyarken Yusuf’a): "Çık karşılarına!" dedi. Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. (Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer değil... Bu ancak üstün bir melektir!
32. Kadın dedi ki: İşte hakkında beni kınadı-ğınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. And olsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır!
Aşkını duyurma, sevdiğini duvarlara yazma günümüzde moda olduğu gibi eski Mısır’da da moda imiş. Hâlbuki sevdayı kendine bile itiraf edememek, içinde büyütmek. Sevileni varlığı ile rahatsız etmemek, sevilen için değil sırf sevda için var olmak aşkı dilden kalbe indirmenin tek yoludur. Sevda sevileni ele geçirmek ona sahip olmak gibi bir basitliğe indirgenirse Züleyha’nınki gibi kısır, her iki tarafa da zarar verici ve kolay bir iş haline dönüşüverir.
33. (Yusuf:) Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! Dedi.
İnsan acizdir. Acizliğinin farkına varan dua ederek bunu kabul eder. Dua eden başarının, korunmanın kendi elinde olmadığını anlamıştır.
34. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi işiten, pekiyi bilendir.
35. Sonunda (aziz ve arkadaşları) kesin delilleri görmelerine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
Seçmek, seçilmeyeni kaybetmeyi göze almaktır. Züleyha, kocası ve Mısır sosyetesi dünya’yı seçmiş Ahireti kaybetmişlerdir. Yusuf ise Ahireti seçmiş ve dünyayı kaybetmiştir. İmtihan-Dünya hayatı bir seçimler sürecidir. Yusuflara düşen vazgeçilebileceklerini belirlemektir. Seçim bazen seçmen olmakla meşrulaşmaktadır öyle ise Seçim bazen de seçmemektir.
Yakup’a yanlış bir seçimle karşılaştığında seçmemiş “ya Yusuf yâda öbür oğullarım” dememe cesaretini göstermiştir.
Allah Yusufu seçmiş, Kardeşleri kuyuyu seçmiştir. Yakup sabrı seçmiş. Züleyha Yusuf’u seçmiştir. Yusuf zindanı seçmiştir. Yusuf zindanda bile daveti omuzlamayı, içine kapanmamayı, vazgeçmemeyi seçmiştir.
Medrese-i Yusufiye
36. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de: Ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi.
37. (Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettik- lerindendir. Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir.
38. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz- Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
39. Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?
40. Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka
bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O sige kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
41. Ey gindan arkadaşlarım! (Rüyalarınıza gelince), biriniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir
Zindan her zaman kişinin aklında, kalbindedir. Müslüman için dini yaşayamadığı her yer zindandır, bazen Dünya zindandır. Allah’a dayanan için ise duvarların arasında olmak, tercihinin sonuçlarına katlanmak en geniş özgürlüktür. Ev, iş, aile, cemaat... Zindan olabileceği gibi özgürlüğe Rıza-ı İlahi’ye açılan birer kapıda olabilir.
Soru üslubu, cevapsız bırakılan sorularla muhatabın kendi kendine hakkı bulmasını sağlamak ferde tebliğ başlığında işlediğimiz konulardı. Sizi dinlemek zorunda olan insanları dini anlatmadan bırakmak davetçinin asla yapamayacağı şeylerdir.
42. Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı.
Her zindan’a bir Yusuf. Her Yusuf a bir zindan. Bilin ki Yusuf olacaksanız mutlaka zindan olacaktır. Seni seçimlerle susturamazlarsa duyulamayacağını sandıkları yerlere tıkacaklardır. Yine bilin ki zindanda değilseniz Yusuf değilsinizdir.
43. Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca,yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.
44. (Yorumcular) dediler ki: Bunlar karma-karışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.
45. (Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin.
46. (Yusufun yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.
47. Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz- Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız-
48. Sonra bunun ardından, saklayacakları-nızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.
49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve suyu ve yağ) sıkacaklar.
50. (Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi, Yusuf’a geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: "Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? Diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir."
Olayları değerlendirmede basiret, izzet ve vakar sahibi ol-malı aceleci davranılmamalı- dır. Hz. Yusuf (a.s.) ileride suçlu olduğu ve suçu sebebiyle zindana konulduğu şeklinde itham edilmemesi için suçsuzluğu ilân edilmeden, manevî temizliği kabul edilmeden ve şerefli olduğu ortaya çıkmadan zindandan ayrılmak istemedi. Davetçi gerçekten bir günah işlemiş veya iftiraya uğramış olabilir. Bu durum davetin önünde engel ise Hz. Musa veya Hz. Yusuf gibi bunu temizlemek gerekir. Temizlik zindanda kalmayı uzatacak veya devamlı hale getirecek olsa bile.
51. (Kral kadınlara) dedi ki: Yusuf'un nefsin-den murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."
52. (Yusuf dedi ki): Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin
hilesini başarıya ulaştırmayacağını (herkesin) bilmesi içindir.
53. (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüp-hesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
Bütün suçsuzluğuna ve günahsızlığına rağmen insanın kendini tezkiye etmesi doğru değildir. Çünkü nefsin daima kötüyü emredeceği ilke olarak bu sûrede konmaktadır. Bunun istisnası ancak, Yüce Allah'ın merhamet edeceği nefistir.
Müslüman'ın kişiliği, canından daha değerlidir. Şerefi, canından ileridir. Yûsuf’un bu olgunluğunu belirtmek için Peygamberimiz:
"Şayet ben, Yûsuf un kaldığı kadar zindanda kalmış olsaydım, krala götürmek için gelen kişinin sözünü hemen kabul edip giderdim!" demiştir. Ayrıca Yusuf iyiliğini gördüğü ve gerçekten kendisini seven Züleyhâ'nın adını tasrîh etmeyip, kadınlar topluluğunun kendisini suçlamasının araştırılmasını istemesidir. Burada Yûsuf, kendisine iyilik yapan efendisinin şerefine saygısı yanında, Züleyhâ'ya da acıyarak onun adını anmamıştır.
Olgunluğu ve Hikmet
54. Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim. Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi.
55. "Beni ülkenin hazînelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim" dedi.
56. Ve böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik.. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz- Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
57. İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.
58. Yusuf’un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler, (Yusuf onları tanıdı, onlar onu tanı-mıyorlardı.
59. (Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam
dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.
60. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek bir ölçek (erzak) yoktur, bana hiç yaklaşmayın!"'
61. Dediler ki: Onu babasından istemeye çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız-
62. (Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler.
63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: Ey babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle beraber gönder de (onun sayesinde) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız-
64. Yakub dedi ki: Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! (Ben onu sadece Allah’a emanet ediyorum); Allah en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en merhametlisidir.
65. Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne istiyoruz- İşte sermâyemiz de bize geri verilmiş. (Onunla yine) ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Çünkü bu (seferki aldığımız) az bir miktardır.
66. (Yakub) dedi ki: Kuşatılmanız (ve çaresiz kalma durumunuz) hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem!" Ona (istediği şekilde) teminatlarını verdiklerinde dedi ki: Söylediklerimize Allah şahittir.
67. Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah’tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O’na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O ’na dayansınlar.
68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler. Fakat bu tedbir) Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak
Yakub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler. Hüküm Allah’ındır. O dilediği hakkında dilediği hükmü verir. Ancak bu hüküm bize gizli olduğu için biz üzerimize düşeni yapmakla yükümlüyüz. Bir işe kalkıştığımızda o işle alakalı bütün şartları yerine getirip, sebepleri tamamlamamız gerekir. Hz. Yakub, oğullarını Mısır’a gönderirken tedbir yollarını göstermiş ve gerçek tevekkülün de bu olduğunu ifade etmiştir. Gerçek tevekkül, her tür tedbiri aldıktan sonra takdirin Allah’a ait olduğunu bilmek ve ona göre davran-maktır. Âyette "insanların çoğunun bilmediği" şeklinde ifade edilen husus, Hz. Yakub (a.s.) "tedbir ile Allah'a tevekkül" asa-sında kurduğu dengedir. O, Allah'ın kendisine verdiği gerçek bilgi sayesinde akl-ı selimin gerektirdiği bütün tedbirlere başvurmuş; önceden Hz. Yusuf (a.s.)'a yap-tıklarını hatırlatarak, onları Bünyamin hakkında aynı şeyi yapmaktan sakındırmış ve onu koruyacaklarına dair kesin bir söz almıştır.
69. Yusuf’un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve "Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme" dedi.
70. (Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.
71. (Yusuf’un kardeşleri) onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? Dediler.
72. Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var dediler. (içlerinden biri:) Ben buna kefilim, dedi.
73. Allah’a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz- Biz hırsız da değiliz, dediler.
74. (Yusuf’un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?
75. "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o(şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler
76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı.
işte biz Yusuf’a böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah’ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
77. (Kardeşleri) dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. (Kendi kendine) dedi ki: Siz daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlattığınızı çok iyi bilir.
78. Dediler ki: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine biçim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.
79. Dedi ki: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah’a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!
80. Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.
81. Babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Şüphesiç oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
82. (istersen) içinde bulunduğumuz şehire (Mısır halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz."
83. (Babaları) dedi ki: "Hayır, nefisleriniz sizi (böyle) bir işe sürükledi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
84. Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yusuf’um ah!" diye sızlandı ve kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi.
Kederini içine gömmek onu yok saymak mıdır? Görmezden gelmek midir? Değil elbette keder ne olursa olsun vazifeyi terk etmemek sorumluluğunun bilince olmaktır. İster günahtan doğan keder olsun ister yaşanan sıkıntılardan kaynaklı keder davete eğiti-
me mücadeleye devam etmektir kederi içine gömmek.
85. (Oğullan:) "Allah’a andolsun ki sen hâlâ Yusuf u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!" dediler.
86. (Yakub:) Ben sadece gam ve kederimi Allah’a arg ediyorum. Ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum, dedi.
87. Ey oğullarım! Gidin de Yusuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez-
Vuslat
Ümit etmek, Kur’an'da müminlerin önemli bir vasfı olarak bildirilmiştir. Aynı zamanda kişinin imanının da bir göstergesidir. Samimi iman sahibi bir mümin; Her olayın yalnızca Allah'ın dilemesi ile gerçekleştiğini bildiği için hiçbir konuda üzüntüye, karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmez. Allah'ın müminlerin dualarına icabet ettiğinin şuurunda olduğu için, en kötü görünen bir olayın bile imtihan ortamının bir parçası olduğundan ve müminler için mutlaka hayra dönüşeceğinden kuşku duymaz.
88. Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki: Ey aziz! Bizi ve ailemizi katlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır.
89. Yusuf dedi ki: Siz, cahilliğinizyüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?
90. Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun? Dediler. O da: (Evet) ben Yusuf’um, bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah’tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi.
91. (Kardeşleri) dediler ki: Allah’a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.
92. (Yusuf) dedi ki: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sigi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir."
Geç de olsa gerçeği itiraf etmek fazilettir. Hakkı itiraf eden, hatâsını kabul eden kimseleri mahcûb etmemeli, artık hatâlarını anıp onları ma'nen yıkmamalıdır. Affedici olmak, kin tutmamak. Yusuf güçlü iken affettiği gibi güçsüz iken de affetmiş böylece seçimini kardeşlerini kazanmaktan yana kullanmıştır. Davet’e muhatap olanlar zaten kendilerinden bekleneni yapıyorlar nefislerine hoş görüneni affediyor kendinden olmayanı kendinin olmayanı affetmiyorlar. Oysa biz “belki onların soyundan iman eden biri çıkar” diyen bir Rasulün ümmetiyiz. Zulmü affetmemeli ama zalimi affetmeye ve kardeşimiz olmasını sağlamaya çalışmalıyız.
93. "Şu benim gömleğimi götürün de onu ba-bamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin."
94. Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere): Eğer bana bunamış demezseniz^ inanın ben Yusuf un kokusunu alıyorum! dedi.
Derler ki: Yakup’a sormuşlar burnunun dibinde iken Yusuf’u bilemedin de Mısır’dan kokusunu nasıl aldın? “Ben Allah’ın gör dediğini görürüm, görme dediğini göre- mem”.. .demiş oda.
95. (Onlar da:) Vallahi sen hâlâ eski şaşkın- lığındasın, dediler.
96. Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Yakub) görür oldu. Ben size:
"Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim" demedim mi! dedi.
Ah! Yusuf'um eskisi gibi kokuyor hala. Değişmemiş, bozulmamış. Kuyu/Züleyha/ zindan bozmamış benim oğlumu saltanatta değiştirmemiş. Eski Yusuf kokusu, bu nebevi zincirin değişmez kokusu.
97. (Oğullan) dediler ki: Ey babamız! (Allah’tan) bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik.
98. (Yakub:) Sizin için Rabbimden af dileye-ceğim. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir, dedi.
99. (Hep beraber Mısır'a gidip) Yusuf’un yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, "Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!" dedi.
100. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: ”Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
101. ”Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!”