ÖLÜMÜ YAŞAMAK - rahle.org

ÖLÜMÜ YAŞAMAK - rahle.org

ÖLÜMÜ YAŞAMAK


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

 

 

Şahbaz Sinanoğulları

 

Yazının başlığına bakıp birbiriyle ters iki kavramın birleştirilmesinin zorluğunu bilmediğimi sanmayın. Ne var ki bu iki kavramın hiçte birbirleriyle çelişmediği ka­naatindeyim. Tam aksine birbirinin mütemmimi, biri olmazsa diğerinin olmayaca­ğı veyahut biri olduğu için diğerinin de kaçınılmazlığı biz insanlar için söz konusu­dur diye düşünüyorum.

 

Haddi-zatında ölüm yaşayan bir olgudur. Varlığıyla aramızda gezip dolaşır. Ne­rede ne zaman kendini ortaya çıkartır bilemeyiz. Ama o, hep vardır. Her hayatın bir parçasıdır. Bizimle yaşar. Bizden sonrada yaşar. Hemen yanı başımızdadır. Ya o, bizim kollarımızda veya biz onun kollarındayız. Bazen biz, onu bekleriz yada beklediğimizi sanırız; bazen o, bizi bekler.

 

İnsan, fıtraten ölümü hiç yaşamamayı arzular. Hani şeytanın ilk aldatmasında da bu arzumuz, bir sebep değil miydi? Dememiş miydi şeytan: "Allah, size bu ağa­cı iki melek olmayasınız ya da ölümsüzlüğü tatmayasınız diye yasakladı." İşte o za­mandan beridir ki insan, ölümsüzlük ağacının -şecere el-huld- meyvesini arar du­rur, Bilmeyiz ya da farkında değiliz ki ölüm, ölümsüzlüğün başlangıcıdır.

 

Ölümden köşe bucak kaçarız. Belki de her insanın en gizli dileğidir, ölümle kar­şılaşmamak. Cenaze merasimleri istisna bir başkasının ölümü, bizim için ancak bir merasimdir. Ve merasimler şeklen farklı olsalar da merasim olma hasebiyle birdir. Doğum merasimi, düğün merasimi,... ölüm merasimi. Mutlaka bulunmaya çalışırız, merasimlerde de bu gayreti hatta bir ödev bir sorumluluk biliriz. Zira içimiz ra­hattır, biliriz ki başkasının ölümü asla bizim ölümümüz anlamına gelmez.

 

"Başka ölümler çeker bizi

 

Ve bazen başkalar

 

Ölümü çeker bizim için."

 

Bazen ölüm, karşımıza fatura olarak konur. Hatta biz, yaptığımız işin faturası­nın ölüm olabileceğini bilerek de bir şeyleri yaparız. Ne zaman ki bu fatura önü­müze konulur ve ödememiz istenir, yaptığımız şeylerin değeri o zaman karşımıza

 

 

çıkar. Ölümü göze almayı işte o zaman hayatın gerçek anlamını bilenler gerçek­leştirir. Bir de ölmeden önce ölenler, onlar bilirler ki suyun üstünde ki çerçöp ol­maktan, ancak ölümden korkmadıklarında kurtulabilirler.

 

Ölümden korkanlar aslında ‘hayat’tan da korkanlardır. Ve onlar nefes alıp ver­meyi hayat sanırlar, ölüm hep ürkütücü, hep korkutucudur onlar için. Ölümün yüzü hep soğuktur, korkaklar için.

 

'Hayat’tan korkmayanlar, ölümden de korkmazlar. Ölümü hep konuk eder­ler, hayatlarının baş köşesine oturturlar, ölümle muhabbet, onların en güzel mu­habbetidir. ölüme muhabbet ‘Mahbub'a muhabbetin nişanesidir, onlar için, ölü­mü sever ve ölümün güzel olduğunu bilirler; Çünkü bilirler ki ‘en iyiler hep ölüm­le kucaklaşmışlardır.

 

ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

 

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

 

Kimsenin planına göre hareket etmez, ölüm. Ama herkes onun planına uyar. Hatta uymak zorunda kalır. Çünkü ölümün planı, ‘ölümün Sahibinin planıdır da ondan. Bu, hiç şaşmaz bir plandır, ölüm de bu planı hiç şaşırmaz! Herkesin pla­nını altüst eder, ölüm. Umulmadık yerlerde, umulmadık şekillerde ortaya çıkar. Sürpriz yapmayı sever. İnsan, sürprizlerden genelde hoşlansa da ölümün sürpriz­lerinden hiç hoşlanmaz. Bundan dolayı "ölümü zamansız oldu" ifadesi sıklıkla du­yulur. Aslında ölüm tam zamanında gelmiştir.

 

ölüm, herkese uğrar. Dost, düşman ayırmaz. Cinsiyet gözetmez. Onun için; çocuk, genç, yaşlı fark etmez. Zengin-fakir, güçlü-güçsüz, zalim-mazlum, ayrımı yapmaz. Bütün ırklar birdir, onun için, lyi-kötü, sağcı-solcu, mümin-kafir, doğulu- batılı, herkese uğrar. Asla taraf tutmaz.

 

Ölüm, bazısı için yıkımdır. Kurulu düzenleri alt-üst eder. Hayalleri bozar, amelleri dağıtır, temelleri de. Başkalarının ölümü üzerine inşâ olunan her kurulu düzenin sahibi, bir gün mutlaka ama mutlaka kendiside karşılaşır ölümle. İşte o zaman 'o başkalarının' sevinme vaktidir. Ümitleri tazelenir ve ölümün ‘ümit’ an­lamı ortaya çıkar.

 

Bize düşen, burada durmak ve zalimlere haykırmak;

 

"Bekleyin!

 

Biz de bekliyoruz."

 

"Sizin yaşamı sevdiğiniz kadar, biz ölümü seviyoruz."

 

 

'Hayat’tan korkmayanlar, ölümden de korkmazlar. Ölümü hep konuk eder­ler, hayatlarının baş köşesine oturturlar, ölümle muhabbet, onların en güzel mu­habbetidir. ölüme muhabbet ‘Mahbub'a muhabbetin nişanesidir, onlar için, ölü­mü sever ve ölümün güzel olduğunu bilirler; Çünkü bilirler ki ‘en iyiler hep ölüm­le kucaklaşmışlardır.

ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

Kimsenin planına göre hareket etmez, ölüm. Ama herkes onun planına uyar. Hatta uymak zorunda kalır. Çünkü ölümün planı, ‘ölümün Sahibinin planıdır da ondan. Bu, hiç şaşmaz bir plandır, ölüm de bu planı hiç şaşırmaz! Herkesin pla­nını altüst eder, ölüm. Umulmadık yerlerde, umulmadık şekillerde ortaya çıkar. Sürpriz yapmayı sever. İnsan, sürprizlerden genelde hoşlansa da ölümün sürpriz­lerinden hiç hoşlanmaz. Bundan dolayı "ölümü zamansız oldu" ifadesi sıklıkla du­yulur. Aslında ölüm tam zamanında gelmiştir.

ölüm, herkese uğrar. Dost, düşman ayırmaz. Cinsiyet gözetmez. Onun için; çocuk, genç, yaşlı fark etmez. Zengin-fakir, güçlü-güçsüz, zalim-mazlum, ayrımı yapmaz. Bütün ırklar birdir, onun için, lyi-kötü, sağcı-solcu, mümin-kafir, doğulu- batılı, herkese uğrar. Asla taraf tutmaz.

Ölüm, bazısı için yıkımdır. Kurulu düzenleri alt-üst eder. Hayalleri bozar, amelleri dağıtır, temelleri de. Başkalarının ölümü üzerine inşâ olunan her kurulu düzenin sahibi, bir gün mutlaka ama mutlaka kendiside karşılaşır ölümle. İşte o zaman 'o başkalarının' sevinme vaktidir. Ümitleri tazelenir ve ölümün ‘ümit’ an­lamı ortaya çıkar.

Bize düşen, burada durmak ve zalimlere haykırmak;

"Bekleyin!

Biz de bekliyoruz."

"Sizin yaşamı sevdiğiniz kadar, biz ölümü seviyoruz."


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ