ilk insan olarak yaratılmıştı Hz Adem (as), erkekti ve cins olarak evrende yalnızdı. "Sevgi" ve "merhamet" duygularının tezahürü(l) ve Adem'in (as) onda teskin bulması için(2) Allah (cc), onun cinsinden olmak üzere onun nefsinden de eşini yarattı.
Artık iki insan vardı evrende, biri erkek diğeri de dişi. Halifeliğin gerektirdiği tüm istidatlarına-güç ve yetkilerle- donatılmışlardı. Ve İblis gibi bir düşmanları vardı, uyarılmaya ihtiyaçtan vardı. Merhamet Sahibi Allah (cc), ikisini de cennette mesken sahibi kıldıktan sonra İblis e karşı uyanık olmaları hususunda uyardı (7/22- 20/1 17) ve hatta ondan ve zürriyyetinden, şeytana ibadet etmemelerine dair ahd aldı. (36/60) Taha suresindeki bölümde, ilk uyarının İblisin secdeden kaçınmasının hemen akabinde yapıldığını görüyoruz ki; böylece, Hakkın karşısındaki her bir oluşumun, hilafet misyonuyla doğal bir kavga sürecine eş zamanlı olarak başlayacağını söyleyebiliriz.
Allah cc, kıssada Hz Adem (as)’ı ve eşini imtihana tabii tuttuğu kısmı, "hilafet" bahsinin geçtiği Bakara suresinde anlatmaktadır. /"Beşer"- Sa’d suresinde, "Insan"- Hicr suresinde zikredilmektedir./
Bu tercih; imtihanın, yani "teklifin, hilafetin bir neticesi olduğunu ifade eder. Halife makamındaki insan, ki insan için fıkhın kullandığı kavram "mükelleftir- bir teklifler manzumesinin de muhatabıdır aynı zamanda. Ben-i Ademin beşeri yönü, teklife muhatab değildin bedeni-fıziki yapısının nasıl olması gerektiğine kendisi karar vermez. Cinsiyeti, organların hali, ne zaman ve hangi mekanda ve kimlerden doğacağı da dahil hiçbir beşeri yön, Allah’ın (cc) "mucazaat(3) hududuna girmez. Aynı şekilde, onun insan olmasının doğal sonucu olan tavırlar da böyledir. İnsan; düşünebilen, sevebilen, üzülen, umudu ve umutsuzluğu hissedebilen bir varlık
Bununla birlikte, yediklerinin artıklarını atabildiği, duyularının işler olduğu vb durumlar için şükretmesi-küfretmesi(4); organlarından bir kısmını kaybetmesi durumunda da hamdetmesi-küfretmesi vb; sevgisini ve nefretini Rabbinin veya nefsinin gösterdiği yöne hasretmesi, tefekkürünü zikre veya mefsedete dönüştürmesi vb "ameliyye"ler, hilafet sahasına dahildir. Bu durumlar; "teklife açıktır.
"Ve dedik ki: Ya Adem, sen ve zevcen, cenneti mesken edin, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın ki haddi aşan zalimlerden olmayasınız! Bunun üzerine şeytan onlan oradan kaydırdı, ikisini de bulunduktan yerden çıkardı." (2/35)
"Ve 'Ya Adem, mesken et o cenneti sen ve zevcenle de, ikiniz dilediğinizi yeyin ve şu ağaca yaklaşıp da zalimlerden olmayın" (7/19)
"Bunun üzerine biz de ‘Ya Adem!' dedik: ‘Haberin olsun bu, sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun. Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır ve sen orada susamazsın ve güneşte yanmazsın." (20/1 17-119)
Cennet; Ben-i Ademin ilk ve gerçek mekanı, özlem duyacağı ve ayrılığı gurbet olan. Gayretler oraya yönelik(5) Beşer için layıkı olan asli mekan. Ateş; bunlar için elbet zulüm. Halifeliğini, nefsini cennete götürecek tarzda tesis etmeyen her bir bireyin zulmü.(6) Hz Adem'in (as), imtihanı kaybetmesi neticesinde oradan çıkarılması, beşer-Adem değil, halife-Ademin maruz kaldığı bir durumdur.
Cennet; acımanın, susamanın, üryan lığın, güneşte yanmanın olmadığı nimetler yurdu.(7) Geçinmek için gayrete gerek yok orada, ölümüm uğramadığı durak. Peki ya dünya; tüm bunların "sıkıntı" kelimesiyle yan yana anıldığı geçimlik evi, düşmanlık sahası, nefse ve şeytanlara karşı.(8)
Rabb Teala cc, halife adayı Hz Adem (as)’ın bir süre cennette mekan tutmasını murad etti. O böylelikle, cennet ile dünyanın kıyasını yapabilecek, dünya hayatının bir misafirlikten ibaret ve ahiretin ebedi yurt oluşunu kavrayabilecekti,(9) . Ya halifeliğe halel getirmek; cennetin mahrumiyetiyle kalmayacak, bir azab yurduna yollanış olacaktı.[Allah (cc). Adem (as)'a cenneti tanıtırken nimetleri değil, külfetlerin yokluğunu kullanmıştır.](10)
O ve neslinin halifeliği fnutlak değil, mukayyed idi. Cennetten çıkarılmasının ihtimal dahilinde olduğunu da biliyordu.( 12) Hududullaha dikkat etmeli, amansız düşmanı İblise karşı uyanık olmalıydı.
Meleklerin hilafete adaylıkları, teklifin halife olmanın bir şartı olduğunu bilmemelerinden kaynaklanmakta idi. Ve onlar, gazab ve şehvet kuvvetleriyle bezenmiş bir varlığın hilafet vazifesini yerine getiremeyeceğini zannettiler. Fakat, tehzib ve terbiye edilmesi durumunda bu varlığın "ahlak-ı hamidiyye"( 11) sahibi olacağını bilemediler. Bu gerçeği öğrendikten sonra, hemencecik adaylıktan çekildikleri gibi ilmi de Rabbe izaf ettiler. Evet halife olan kendisine verilen "isimlendirme(2/3l)- beyan etme (55/4)" kaabiliyeti ile sürekli bir yol ayınmında duracak ve kendisinden "tercih"te bulunması istenecekti. Bu da; mecnun ve temyiz çağına ulaşmamış çocuklann tekliften masum olmalarından dolayı tercihin mahiyetini kavramamızı sağlamaktadır. Teklif için "akıl", yeterli olmamakla birlikte gerekli bir şarttır. Çocuklar, yanan bir sobaya dokunmaları halinde ne olacağını bilmeden dokunma seçeneğini kolaylıkla tercih edebilirler. Bu bilginin kendilerine öğretilmesi durumunda da bir şey değişmeyecek ve çocuk aynı şeyi yapabilecektir. Bir yetişkinin elini ataşe sokmamasının sebebi; ateşi anlamlandırabilmesi, yani beyan edebilmesidir.
Tüm genişliğine rağmen cennette Hz Adem (as) için yaklaşmaması taleb edilen bir sınır mevcuttu. (14)
"Ağaca yaklaşmama"; meyvesinden yememesi yönünde bir sınırlama idi. Halife olan, kendisine çizilen sınırlar içinde nefsini tutmakla sorumludur. Bu ameliyyenin ıstılahta karşılığı; SABR dır. Halife, hem sabredendir, hem de tavsiye eden.(l 3)
Allah (cc) emri, men' değil nehy usulünde tevcih etti. [7/22] Yani emn hikmeti ve vasıfları belli bir fiil şeklinde, anlaşılır bir mahiyette sunulmuştu Hz Adem (as) 'a.:
-Yasak ağacın meyvesinden yemesi durumunda zalimlerden olacaktı. Akıl, "Bu yasak niye?" şeklinde bir soru ile gelmemeliydi.
-Iblis'in vesveselerine karşı uyarılmışlardı.
Ne yazık ki İblis, aklın zayıf noktalarını iyi tesbit etmiş, yaklaşacağı menfezleri ölçüp biçmişti bile.
"Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları yerden çıkardı." (2/35)
Derken Adem rabbinden birtakım kelimeler telakki etti(l), yalvardı; O da tövbesini kabul buyurup, yine ona baktı. Hakikat O'dur ancak öyle tevvab, öyle rahim.” (2/37)
Dedik İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir hidayetçi gelir de kim o hidayetçinin izince giderse, onlara bir korku yoktur ve mahzun olacak onlar değildir. Küfre saplananlar ve ayetlerimize yalan diyenler ise, işte bunlar ateş arkadaştandır, onlar onda ebedi kalacaklardır." (2/38-39)
"Derken şeytan bunlara kendilerinden, örtülmüş olan çirkin yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve ‘Sizi rabbiniz başka bir şey için değil, sırf melek olacağınız yahut ebediyyen kalanlardan olacağınız için bu ağaçtan nehyetti" dedi ve ‘Her halde ben sizin hayrınızı isteyenlerdenim' diye ikisine de yemin etti." (7/20-21)
" Bu suretle kandırarak ikisini de sarkıttı, onun üzerine vakta ki o ağacı tattılar. ikisine de çirkin yerleri açılıverdi ve başladılar cennet yapraklarından üst üste yamıyorlardı. Rabbleri de onlara nida etti: ‘Ben sizi bu ağaçtan nehyetmedim mi ve size 'haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır ‘ demedim mi?" 7/22
" ‘Rabbena’ dediler' nefislerimize zulmettik eğer sen bize mağfiret etmez, merhamet buyurmazsan, şübhe yok ki hüsrana düşenlerden oluruz." 7/23
" -Allah cc- buyurdu ki: İniniz bazınız bazınıza düşman olarak Size bir zamana kadar arzda bir karargah tutmak ve bir nasib almak mukadder" 7/24
"Buyurdu: Onda yaşayacaksınız ve onda öleceksiniz ve ondan çıkanlacaksınız." 7/25
"Ey Ademoğullan! Bakın size çirkin yerlerinizi örtecek elbise indirdik fakat takva elbisesi, o hepsinden hayırlı. Bu, işte Allah'ın ayetlerinden, gerektir ki düşünür ibret alırlar.” 7/26
"Ey Ademoğullan! Babanızla ananızı- çirkin yerlerini kendilerine göstermek için- şeytan cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de belaya uğratmasın; çünkü o ve kabilesi, sizi sizin kendilerini göremeyeceğiniz cihetten görürler. Biz o şeytanları, o kimselere veli kılmışızdır ki imana gelmezler." 7/27
"Derken şeytan ona vesvese verdi; 'Ey Adem, sana kılavuzluk edeyim mi huld(ebediyyet) ağacına ve çürümez mülke' dedi." 20/120
"Bunun üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıver- di ve üzerlerine cennet yaprağından yamamaya başladılar ve Adem rabbine asi oldu da şaşkın düştü, sonra rabbi onu ictiba etti/süzüp şefti de tevbesini kabul buyurdu ve yol gösterdi." 20/121-122
"Buyurdu ki: İniniz ikiniz de oradan hepiniz, bazınız bazınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa, işte o dalalete düşmez ve bedbaht olmaz. Her kim de zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır ve kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz." 20/123-124
Iblis’in cennetten kovulmasına rağmen Hz Adem (as) ve eşine vesvese verebilmişti ki bu; yerden cennete[Hasen-i Basri] veya cennetin kapısından oldu [Ebu Müslim Isfahani].
Amacını gizleyerek -ki çirkin yerlerini kendilerine göstermek içindi- nasihat edici bir hayırhah edasıyla kendilerine yaklaştı da vesvesesini akıtıverdi; "Bu ağaç; ölümsüzlük ağacıdır."
-Melek olacaksınız,
-Cennette ebediyyen kalabileceksiniz,
-Çürümez mülke ulaşacaksınız,
Iblis'in "zann" ifade eden cümlesi, Adem'in (as) dikkatini çekmedi.( 15) İblisten söylediklerinin doğruluğuna yemin istedi[7/2i] Ki Allah (cc) adına yalan yere yemin edilemeyeceği sanmıştı. Derken yasak sınır aşıldı, ağaçtan tadıverdiler, yediler. Ve derhal çirkin yerleri kendilerine açılıverdi. Artık İblis yoktu ortalıkta , hemencecik savuşuverdi. Cennet yapraklarıyla bedenlerini örtmek için çabalıyordu Hz Adem (as) ve eşi. İmtihan, başarısızlıkla neticelenmişti. Allah (cc), bu hareketin sebebini sordu, daha önce de İblise sormuştu isyanın sebebini. Fiil ortada idi, olan da olmuştu. Bundan sonra Rabbe yöneliş, en güzel şekliyle olmalı, afv yolu tercih edilmeli, yardım O'ndan istenmeliydi. Bu bir tavırdır, halifede bulunması gereken. Iblis'in tavnna karşılık Adem'in (as) tavrı. Şeytana karşı, insan...
Adem (as), beş şeyle bahtiyar oldu:
-Muhalefeti itiraf; yaptıkları üzerinde hiçbir mantık yürütmeden.. -Nedamet derin bir pişmanlık..
-Nefsi levm; kendilerini kınadılar..
-Tevbeye atılım; süratle tevbe kapısını çaldılar..
-Rahmetten ümid kesmemek.
İblis ise beş şeyle bedbaht oldu;
-Günahını ikrar etmedi..
-Pişmanlık duymadı..
-Kendini kınamadığı gibi azgınlığını Allaha (cc) nisbet etti
-Rahmetten ümidini kesti.
Ve Hz Adem (as) dan bir usul sünnet olarak kaldı bizlere, yaptıklarımızı an be an muhasebesini yapıp insanca bir duruş sergileyebilmek için. Tevbe ve istiğfarda bu usul, tüm peygamberlerin ortak sünnetidir de aynı zamanda.
Allah (cc), Onu istifa etti-ictiba etti, süzdü, temizledi, şefti. Tevbesini kabul eyledi ve hidayete şevketti.
Mamafih, atanın mağfur olması bile sahibini mutlak nezahet mertebesinden inmesine mani olmadı.
O ve eşi, artık yere yeryüzüne ineceklerdi, kıyamete kadar gelecek bir neslin atalan olarak.
Selam onlara ve hidayete tabi olanlara.
1- 30/21
2- 7/89
3- Hesaba çekip karşılığını verme
4- Küfr,; en geniş manasıyla nankörlüğü ifade eder
5- 9/111-26/85
6- 2/165-3/135-5/51 -10/44-16/33-49/11
7- 20/i 19
8- 20/124
9- 42/20
10- 20/1 17-119
11 - övgüye layık bir ahlak
12- Bu konudaki delilerden bazıları;
-2/30 Allah Teala"Ben YERDE bir halife Kılıcıyım" buyurdu.
-20/117-119 "Ey Adem! Haberin olsun bu -şeytan- sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi cennetten ÇIKARMASIN kİ sonra bedbaht olursun." Ve devam eden ayette zikredilen cennet dışı bir hayatın nitelikleri..
-17/61 İblis dedi; "Yemin ederim ki beni kıyamet gününe kadar tehir edersen, ben onun ZÜRRİYYETİNl-pek azı müstesna olmak üzere- mutlak kumandam altına alınm."
13- Asr suresi bkz
14- lnsanın, teklifler karşısında üç çeşit fiili mevcuttur -Bedeni hareketler gitme, gelme, elle yapılanlar vs -Lisani; dilin söyledikleri
-Ağız yolu İle, yani yeme türü fiiller. Burada yasağın, üçüncü tür bir fiilde gerçekleştiğini okuyoruz kİ bu; lokmanın helal- haram cihetiyle insanoğlunun bedeni ve aklına tesirlerini zahir kılıyor.(Hz Adem as, yasak meyveden yemesiyle avret noktalan kendisine açılıvermişti.)
"veya" kelimesi, zann İfade eder.7/20-2I