KADIN MERKEZLİ KALIP YARGILARDA HADİS (III) - rahle.org

KADIN MERKEZLİ KALIP YARGILARDA HADİS (III) - rahle.org

KADIN MERKEZLİ KALIP YARGILARDA HADİS (III)


Facebookta Paylaş
Tweetle



Şahbaz Sinanoğulları

Kadın:

Batıda modem sürecin başlamasıyla beraber, dogmatik dönemin varlık - ontolojik- meseleleri de yeni bir tartışma sürecine girdi. En temel anlamda, varlık - Allah'ın varlığı ve nasıllığından kainat içerisindeki pek çok olguya varıncaya dek- yeniden ele alınıyor ve yeni sürece uygun olarak yeniden anlamlandırıp konum­landırıyordu.

Kaçınılmaz tartışma alanlarından birisi de hiç şüphesiz kadın oldu. İnsan soyu­nun yarısını oluşturan bu olgu, vahiy bilincinden uzaklaşan tüm toplumlarda hep "karşı cins” olarak algılanmış ve sürekli varoluş problemlerinin başında yer almıştı. Genel anlamda cahiliye için o vahyin muhatap ve kulluk ile sorumlu konumundan ziyade erkek karşısındaki konumuyla önem arz ediyordu.

Haddizatında vahiy, kadın için bir konum biçmişti. Bu konum kadının varlık alanındaki yeri ve değeri değil kulluk alanındaki yeri ve değeri idi. Aynen erkek için biçilen konum gibi. Vahiy, hayat içerisinde erkeğe nasıl bir rol belirliyorsa kadına da bir rol belirliyordu. Her ikisinden de kendi rollerini kuşanmalarını ve en iyi -en muttaki- biçimde gerçekleştirilmelerini istiyordu: "Biz sizi bir erkekle kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık Allah katında en üstün olanınız en muttaki (Allah'tan sakınan) olanınızdır."(l)

Vahiy onların yaratılış orijinli konumlarını ifade ederken dikkatlerini kendilerini yaratan Allah'ın kudretine çekiyordu: “Ey insanlar, sizi tak bir nefisten (nefes alan canlıdan) yaratan ve ondan da eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun.”(2)

 

Yine vahiy, onların - kadın ve erkeğin - hayat içerisindeki konumlarına işaret ederken esas ilgi alanların bu konum olması gerektiğini vurgular "Onlar sizin için bir elbise, sizde onlar için bir elbisesiniz."(3)

Vahyin yüklediği sorumluluktan kaçan insan, girdiği her cahili süreçte, kendi başına ilmeklerini hurafelerden oluşturduğu bir ağ ördü. Bu ağın altındaki cehaletin geçici lezzetiyle ulaşan insan, kendisine zımnen bir sloganı da dünya hayatının temel ilkesi olarak belirlemiş oldu: "CAHALET MUTLULUKTUR."

H.z. Peygamber (as) ile başlayan vahyin yeni inkişaf süreci insanı tekrar asli ro­lüne döndürdü. Hem kadın ve hem de erkek için belirlenmiş konumlar tahsis edildi. Meselenin varlık açısından bir üstünlük değil ve fakat kulluk açısından bir konumlandırma olduğu apaçık bir şekilde vurgulandı.

H.z. Peygamber (as)'dan sonra uzun yüzyıllar boyunca İslam toplumunda ka­dın erkek ilişkileri varoluşsal probleme dönüşmeden devam etti. Bu yargı, mut­lak problemsizlik anlamında ifade edilmiyor. Tabii ki yaşanılan pek çok pratik problem söz konusu. Öte yandan çok geniş bir kitleye bir anda yayılan İslam da çok çeşitli hurafelerin taarruzuna maruz kaldı. Buna rağmen sahih kaynaklarını - kuran ve sahih sünnet - kaybetmemenin avantajı olarak Müslümanlar hiçbir za­man kadın erkek ilişkilerini toplumsal buhrana dönüştürmeden sürdürmeyi ba­şardı. Bununla beraber Müslümanlar arasında da özellikle selim aklın bir tarafa bı­rakıldığı kesimlerde geçmişten gelen hurafe tortulan varlığını ve etkisini bir anla­yış olarak ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkan bu anlayışlar bile İslam toplumunda pratik toplumsal problemleri doğurmam ıştır. Çoğu zaman söz konusu anlayışlar için kitap ve sünnet kaynaklı deliller öne çıkarılmış olsa da, bu iki kaynağın asıl hedeflediği yön olan pratik hayat içerisinde ki konumlandırma yani kulluk olgusu her daim baskın çıkmış ve İslam toplumlarında Batı da ki gibi gerek skolastik ve dogmatik dönemlerde ve gerekse modem zamanlarda ortaya çıkan problemler baş göstermemiştir.

 

                             Batıda süreç klasik zamanlan aşıp modem zamana evrildiğinde de durum değişmedi. Kadın-erkek ilişkileri için biçilen rol, batı toplumlarında sosyal bir problem olarak varlığını devam ettirdi. Geçmiş dönemlerde klasik Batıda yaşanılan varoluşsal sorun kadını, ‘erkeğin karşısında' yok mertebesine indirirken modem batıda kadını yine ‘erkeğin karşısında konumlandırdı ve çatışma içerisine sürükledi.

Son iki yüzyılını Batı karşısında sürekli gerilemeyle geçiren İslam dünyası, diren­mek için modem olmaktan başka bir yol göremeyince aynı handikapla karşı kar­şıya kaldı. Uzun süreli eğitimsizliğin getirdiği cehalet, bu handikapı daha da kolay­laştırdı. Bu karanlık içerisinde ışığını yitiren Müslüman aydın, modernizmin ezici baskısı altında daha fazla direnemedi. Gün geldi bu baskı onda aşağılık komplek­sine dönüştü. Batıda ‘aydınlanma1 sürecinde yaşanılan tahrifata uğramış dini kay­naklara dönük saldın ve reddetme mantığı, İslam âleminde de olmamış şeyler ol­muş gibi varsayılacak şekilde bir saldırı ve reddetme mantığı biçiminde karşımıza çıktı. Bu saldırının temel meselesi şüphesiz "kadın" oldu.

Dipnotlar I - 49/ Hucurat, 13

2-        4/ Nisa, I

3-        21 Bakara, 187


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ