El-Hakim - rahle.org

El-Hakim - rahle.org

El-Hakim


Facebookta Paylaş
Tweetle

Muhammed Çobanoğlu 

 

EL-HAKÎM (cc)

 

1. Allah Teala, El-Hakîm’dir, El-Hakem’dir, Ahkemu’l-Hâkimîn’dir, Hayru’l-Hâkimîn’dir.

Hâkim’in en genel vasfı, zulmü önlemesidir. Birden fazla hüküm içinden doğru olanı seçip çıkarır, adaleti ihkam eder (hâkim kılar). Zıddı; “sefih”dir.

Hakîm’in hikmeti ise, saçmalığı, yanlışlığı engeller. Hakem, taraf tutma arzusunu men’etmiş olan kimsedir. Böylece tüm bu isimler, lafız ve anlam yönünden aynı asılda toplanır. 

El-Hakîm, hüküm ve hikmetin sahibidir. Bu konuda tüm kemal sıfatlarla muttasıf ve noksanlıklardan da münezzehdir.

El-Hakîm ism-i şerifini anlamaya çalışmadan evvel, “hüküm ve hikmet” kelimelerinin anlaşılması gerekir.

Hüküm; kelimenin aslı, “salâh kasdıyla men’etmek”dir. Kavramsal olarak; ilim, derin kavrayış, adil kaza, yargı anlamlarına gelir.

Hikmet kelimesi hakkında da şu tarifler yapılmıştır:

“İlim ve akılla gerçeği bulma.” (Râgib el-İsfahânî)

“Kur’an’da emir ve nehiy kipleriyle geçen öğütler; anlayış (fehm); ilim; Kur’an’ın tefsiri; bizzat Kur’an.” (Mukâtil b. Süleyman)

“Mânaları idrak etmek.” (İshak b. İbrahim el-Fârâbî)

“En değerli varlıkları, en üstün bilgiyle bilmek.” (İbn Manzûr)

“İnsanın, gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir.” (Seyyid Şerîf el-Cürcâni)

“Eşyanın hakikatini bilme, güzel ve isabetli işler yapma.” (Sadreddîn-i Şîrâzî)

“İlim ile amel uygunluğu.” (Zemahşerî, er-Râzî)

“İnsan iradesini, hayrın ifadesi olan faydalı amele sevkeden doğru bilgi.” (Reşîd Rızâ)

“Kur’an’ı anlamak.” (İbn Abbas)

“Sünneti anlamak ve yaşamak.” (Kurtubî)

“Söz ve fiilde isabet.” (Taberî)

Allah Teâlâ Hakîm’dir, mahlukatı arasında verdiği hükmün ve hikmetin kemaliyle muttasıftır. Hakîm, geniş ilmi olan, işlerin başlangıcı ve sonucunu bilen, her yönüyle övülen, eksiksiz güç ve kudret sahibi ve rahmeti bol olandır. O, her şeyi yerli yerine koyan, yaratması ve idare etmesinde her şeyi layık oldukları yere yerleştirendir. Ona hiçbir soru yöneltilemez, hikmetine laf edilemez.

Cenab-ı Hakk’ın bütün emirleri ve işleri yerli yerinde, buyrukları ve bütün işleri hikmetlidir. Her şeyi bir ölçüye göre yaratır, takdir eder ve tedbirini de en güzel şekilde yapar. Kaza ve kaderi, hikmetlidir.

El-Hakîm ism-i şerifi hakkında müelliflerin tanımları şu şekildedir:

“Her şeyin en iyi yönünü,  en üstün bir ilimle bilen.” (İmam Gazzâlî)

“Doğrudan başka bir şey söylemeyen ve yapmayan.” (Halîmî)

Halîmî, bu vasıfla sadece, evrende müşahede edilen son derece hassas denge ve ince nizamı isabetli takdir, fiil ve icraatıyla sağlayan yüce zâtın nitelenebileceğini vurgulamaktadır.

Ona göre; fiilde “itkân” (bir işi muhkem ve sağlam yapmak) ve “isabet”, ancak “hakim” olan bir zâttan sâdır olabilir.

Said el-Kahtani şöyle demiştir: “el-Hakîm” ismi bütün mahlukat ve şer’î hükümlerle ilgilidir. Bunların hepsi yerli yerincedir, hiçbirisinde bir fazlalık ve eksiklik yoktur.  Allah Teâlâ, kaderî hükümlerinde, şer’î hükümlerinde ve cezaî hükümlerinde “Hakîm”dir. 

Hakîm’in mânâsı: Geniş ilmi olan, işlerin önünü ve sonunu bilen, her şeyi yerli yerine koyan, rahmeti bol olan demektir.

Aşağıdaki âyette bu manada geçmektedir:

“O, Kâhir (kulları üzerinde kahredici) olandır. O, Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi olandır), Habîr (haberdar) olandır.” (En’am: 18)

El-Hakîm ism-i şerifinin “hüküm” kelimesinin anlam kaynağından beslenmesi göz önüne alındığında;

“İhkâm/hükm etmek” (işi sağlam ve düzgün yapmak) kavramının, “İtkânü’t-tedbir” (düzenlemenin sağlamlığı) ve “hüsnü’t-takdîr” (belirlemenin güzelliği) anlamına geldiği belirtilmektedir. (Ebû İshâk ez-Zeccâc, Ebû Süleyman el-Hattâbî, Fahreddin er-Râzî)

İlgili ayetlerde şöyle buyrulur:

“O ki yarattığı her şeyi en güzel bir biçimde yarattı ve insanı yaratmağa balçık şeklindeki bir çamurdan başladı.” (Secde: 7)

“Her şeyi yaratıp düzenlerini sağlayan, uyacakları yasaları belirleyen Allah, yüceler yücesidir.”  (Furkan: 2)

“Hakîm” kelimesi, bizzat Kur’an-ı Kerîm’ in bir sıfatı olarak da kullanılmıştır. Bu durumda; “Muhkem kılınmış, iyice açık­lanmış, hüküm ve hikmet ihtiva eden” şeklinde manalandırılır.

Kur’ân’daki bazı âyetlerde geçen;

“ez-Zikrü’l-hakîm” (3/58),

“el-Kitâbü’l-hakîm” (10/1, 31/2) ve

“el-Kur’ânü’l-hakîm” (36/2)

gibi nitelemeler, vahyin hüküm ve hikmet penceresinden anlaşılması gerekliliğini ifade eder.

“Bu sana indirilen, Hakîm ve Habir olan Allah tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış (uhkimet âyâtüh), sonra da açıklanmış bir kitaptır.” (Hud: 1)

Yarattığı her şeye hâkim olan Allah-u Teala, vermiş olduğu hükümlerde de hikmet sahibidir. Allah’ın emir ve yasaklarındaki hikmetler, hep insanoğlunun hayrınadır. Hiçbir emir ve yasak insan fıtratına ters düşmez. “Dedikodu, gıybet, hırsızlık ve zina haramdır” der; biraz düşünüldüğünde bu hükümlerin tamamen insanın faydasına olduğu görülür.

Allah’ın ‘El-Hakîm’ isminin tecellisini, tüm kanunlarında ve tabiattaki adaletinde görmek mümkündür. Tüm varlık âlemini dengede tutar, batıl ve abesiyetten uzak yaratır, boşunalık ve gereksizlik O’nun fiillerinde düşünülmez.Aklımız ve tasavvurumuzun “zulüm ve anlamsız” diye gördüğü her havadis ve eşyada, aslında adalet olduğu, sorunun kulların bakışı ve kavrayışında olduğu hakikatini şuur etmelidir. 

Hayvanlar alemindeki hayat kanunları gösterir ki, rahmet ve hikmet tüm varlığı kuşatmıştır. Rabbu’l Âlemîn, Erhamu’r- Râhimîn’dir, Ahkemu’l-Hâkimîn’dir. Aynen böyle de, bu mükemmel kanunlar insanlar düzeyinde de evveliyetle caridir. Özellikle kaza ve kader konusunda insan aklını zorlayan her bir meseleye, bu perspektiften bakılması gereklidir. Zira kulların akıl  ve tasavuuru da sınırlıdır, ilmi ve müşahedesi de.. (Yusuf (as) ve Hızır-Musa (as) kıssaları düşünülmelidir...) Hakeza Cenab-ı Hakk’ın kıyameti takdir edip haşr’ı yaratması ve kullarını hesaba tabii tutması da elbette hem hikmete, hem de adalete muvafıktır.

En büyük ilim, zevali tasavvur olunmayan dâimi ve ezelî ilimdir. Gizlilik veya şüphenin uğrayamadığı, tastamam malûma (bilinene) mutabık olan ilimdir. Bu niteliği, Allah’ın (cc) ilmînden başka hangi ilim taşıyabilir? İnce sanatları iyi yapan, yaptığı işi temiz ve güzel yapana da, her ne kadar mecazî mânâda hakim denirse de gerçek ve mutlak hakîm Allah’tan başka kimse olamaz.

El-Hakem; hüküm verme yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olandır.

Allah Teâlâ’nın yegâne hâkim olduğunu, her şeyin hükmünü O’nun vereceğini, verdiği hükmün derhal ve tamamen icra edileceğini, O’nun hükmü olmadan hiç bir şeyin meydana gelmeyeceğini, O’nun hakemliğine müracaat edilmeden hiçbir sorunun çözümlenemeyeceğini, O’nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak veya infazına mâni olacak hiçbir makamın bulunmadığını ifade eden bu isim, Kur’an’daki bir âyette ve meşhur esmâ-i hüsnâ hadisinde Allah’ı nitelemektedir.

“De ki: Allah size o kitabı, içinde hak ile batıl birbirinden ayırt edilmiş tarzda açıklanmış olarak indirmişken, sizinle aramızdaki davâyı hükme bağlamak için Allah’tan başka bir hakem mi arayacakmışım? Kendilerine daha önce kitap verdiğimiz kimseler de bilirler ki bu kitap gerçekten Rabbin tarafından indirilmiştir. Sakın bundan şüphen olmasın!” (En’am: 114)

Dil bilginleri, “hkm” kökünün Arapça’da “salâh gayesiyle men etmek” şeklinde temel bir anlamının bulunduğunu kaydederler. Nitekim bu kökten türetilmiş olan “hâkim” kelimesinde bulunan “zulmü önleme”, “hakîm”de mevcut olan “saçmalığı ve yanlışlığı engelleme” şeklindeki anlamlar, bu kelimelerin türetildikleri “hkm” kökünün belirtilen “men etmek” şeklindeki temel anlamıyla ilişkilidir.

“Hakem” de “taraf tutma arzusuna mani olabilen kimse” anlamına gelmektedir. Bu ismi açıklarken, “hüküm” kelimesinin “düzensizliğe ve bozukluğa mani olma” şeklindeki mânasına işaret eden ve bu anlamdaki “hükmün ancak Allah’a ait olduğunu” vurgulayan âyete dikkat çeken Halimi, “O’nun bütün hükümlerinin kulların ıslâhına yönelik olduğunu” belirtir. 

İmam Gazzâlî ve bu konuda kendisinden istifade ettiği anlaşılan Fahreddin er-Râzî ise, bu isimle ilgili açıklamalarını daha çok “hikmet, ef’âl-i ibâd, kulların fiilleri ve kader” meseleleri çerçevesinde yapmışlardır.

2. Kur’ân-ı Kerîm’deki 97 âyette vârid olan “hakîm” vasfı, bunların 91’inde Allah’ı nitelemektedir. Bu âyetlerde münferid olarak vârid olmayıp, mutlaka esmâ-i hüsnâdan biriyle terkip oluşturan bu ismin, “azîz”, “alîm”, “habir”, “alî”, “hamîd”, “vâsi” ve “tevvâb” gibi isimlerle birlikte kullanıldığı görülmekte­dir. Bu tarzda gelen terkibleri, her iki ismin anlam bütünlüğü içinde anlamaya çalışmalıdır.

Cenab-ı Hakk’ın “Aziz” olması için bütünüyle hükmün sahibi - Hakîm olması da zorunludur. Hikmetin mutlak anlamda kaynağı olması da,  her şeyi noksansız bilmesi - Alîm olmasıyla mümkündür. Bunun için de hamd, bütünüyle Allah’a (cc) aittir.

3. Allah Teâlâ’dan daha hikmetli kim olabilir? Allah Teâlâ’nın emirleri ve nehiyleri hep hikmettir.  Nur, hayır ve menfaat kaynağıdır. Bir kul, Allah’ın emirlerinde sebat etsin de ziyana uğrasın; görülmemiştir! Bir diğeri de isyanda, hüsranda bulunsun da, sonunda nedametle başına topraklar saçmasın; mümkün değildir!

Bir kul ibâdet kastiyle, Allah Teâlâ’nın bu sonsuz hikmet deryalarını düşünür, sezebildiği kadar görür, görebildiği kadar îmânı kuvvetlenir, parlaklığı artar. Meselâ, vücûdumuzun devamı için alacağımız gıda methaliyle (girişiyle) vücûdumuza zararlı maddeleri atacağımız mahrecin yaradılış tarzını düşünmek bile insanı: “Yâ Rabbi! Ne büyüksün, ne hâkimsin!” demeğe mecbur eder. Öyle ya, evvelkisi gözlerimize ve burnumuza yakın yaratılmıştır. Çünkü yemeğin nefasetini görelim, duyalım, iştahımız artsın. Bir de, şayet yemekte muzır bir madde varsa veya ekşimiş ise atalım. Fakat iğrendiğimiz mevadd-ı gaitanın mahreci de (dışkı maddelerinin çıkışı da), his kuvvetlerimize mümkün olduğu kadar uzak yaratılmıştır.

El-Hakîm’e iman eden bir mü’min; yaratılan her şeyin bir hikmete binaen yaratıldığını bilir ve hiç bir şeyi israf ve imha etmez. Yaptığı her şeyin sağlam, güzel ve faydalı olmasına dikkat eder.

Allah Teâlâ’nın hiç bir işi hikmetsiz ve faydasız değildir. Fakat gerek emir ve nehiylerdeki, gerek işlerdeki hikmet ve faidelerin gayesi kâinatın intizamı ve mukadder olan vakte kadar devamıdır. Yoksa kendi zatına ait bir menfaat değildir. 

Çünkü Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur ve hiç bir beklediği de yoktur. Kâinatın küçük bir modeli olan vücudumuza şöyle bir ibret gözü ile bakarsak görürüz ki, varlığımızdan her uzvun bir hikmeti vardır ve her şey yapacağı hizmete uygun olarak yaratılmıştır. Hiç bir şey hizmetinde aksaklık göstermez. Suiistimal yapmaz.

İsm-i Hakem ve Hakîm, aşikâr bir derecede, Resul-i Ekrem’in aleyhissalâtü vesselâm risaletine delâlet ve istilzam etmektedir. Cenab-ı Hakîm, rahmetiyle gönderdiği Kitab-ı Hakîmin’i ders verip beyan edecek bir “Muallimi”, “Rahmeten lil-âlemin” olarak göndermiştir. Rabbimiz, Hakim-i Hamîd dir. Cenab-ı Hakk’ı “Hakîm” olarak bilen bir kulun hayata ve nefsine bakışında hikmet ve rıza penceresi her daim açık kalır.□

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ