Mehmet Kürşat
İnsanların zamanla birlikte inanç ve kanaatlerini değiştirdiğini gözlemlemekteyiz. Bu değişikliklerin pek azı anında gerçekleşen hızlı bir değişimdir. Önemli bir kısmı ise uzunca süre devam eden bir sorgulama ve değerlendirme sürecinin mahsulüdür. Bu değişikliklerin bir kısmı, inançlarla çelişen davranışların oluşturduğu çelişkileri ortadan kaldırmak için yapılır fakat bu değişimlerin tamamını bu şekilde değerlendirmek, davet ve tebliğ vazifelerinin tesirini ciddi manada ihmal etmeyi gerektirir. İnsanları mevcut inançlarını sorgular hale getirmenin (çelişki yaşamalarını sağlamak) en etkili yollarından birisi davettir.
Dünya tarihindeki bütün büyük değişimlerin arkasında, yeni ve bir o kadar da dışlanan bir davetin muvaffakiyeti mevcuttur. Bu değişimin irdelenmesi, davet faaliyetlerimizin planlanması ve icrası için çok değerli veriler sağlayacaktır. İnsanların sahip oldukları inançlarını terk etmeleri pek de kolay bir süreç değildir. Acaba bu zor işi başarmak için geçmiş davetçiler neleri doğru yaptılar? İnsanları, sahip oldukları inançları sorgular hale nasıl getirdiler?
İşte, bu soruların cevabını, “Sosyal Psikoloji” (S. Taylor—L. Anne Peplau—D. Sears, İmge Kitabevi Yay.) isimli eserin “Tutum Değişikliği” başlıklı bölümünü irdeleyerek vereceğiz.
Bugün insanların sürekli bir davete maruz kaldığını dikkate alırsak, yapacağımız tespitler sadece davet kılavuzu olmayacak, aynı zamanda menfi davetlere karşı koyma kılavuzu da olacaktır. Her ne kadar birileri gelip bizi yeni bir dine veya davranış biçimine açıkça çağırmasa da reklamlar, diziler, yayınlar, kitaplar, bilgisayar oyunları, internet ortamı, arkadaş çevresi, okul, iş yeri, sokak vb. çağırıcılar, sürekli olarak bizi, kendi öngördüğü hayata davet ediyorlar. Dolayısı ile ortaya koyacağımız prensipleri her iki açıdan da dikkatle değerlendirmeliyiz. Böylelikle hem yapacağımız davetin daha etkili ve sürekli olmasını sağlar hem de menfi davetlere karşı kendimizi ve çevremizi koruyabiliriz.
Davet faaliyetlerinde dört önemli unsur vardır. Birincisi davetçi (kaynak), ikincisi mesaj (ileti), üçüncüsü muhatap (hedef) ve dördüncüsü ise davet ortamıdır (durum). Bu dört hususun her biri davetin neticesini ayrı ayrı etkilemektedirler. Aynı kişi tarafından, aynı şeye çağrılan insanların farklı farklı tepkiler vermesinin arkasında bu dört husustan kaynaklanan farklılıklar vardır.
A. KAYNAK: İnsanlar ileti kaynağını ne kadar olumlu değerlendirirlerse tutumlarını ileti doğrultusunda o kadar değiştirmek eğilimindedirler. Davet edilen kişiler, davetçileri farklı açılardan değerlendirirler: İnanılabilirlik, uzmanlık, güvenilirlik, sevilebilirlik gibi farklı kriterler davetin etkili olup olmamasını doğrudan belirler.
1. İnanılabilirlik: İnsanlar, inanılabilirlikleri düşük olanlarla karşılaştırıldığında, inanılabilirlikleri yüksek kaynaklardan daha fazla etkilenmek ve dolayısıyla tutumlarını daha fazla değiştirmek eğilimindedirler. İnanılabilirliğin iki farklı bileşeni vardır. İlki uzmanlık, ikincisi güvenilirliktir...
a. Uzmanlık: İnsanlar, davetçinin çağırdığı şey hakkındaki bilgi seviyesini her zaman dikkate alırlar. Sağlıkla ilgili bir hususta doktorların tavsiyesi dikkate alınırken, hukukla ilgili bir konuda elbette avukatların telkinleri daha kıymetli olacaktır. Dolayısı ile davetçinin kendini yetiştirmesi ve anlattığı şeylere vukufiyeti çok önemlidir. Ders halkalarının takibi, kitap okumak, bilenlere sormak ve mümkünse akademik eğitim almak, din konusunda insanların bizleri inanılabilir olarak sınıflandırması için gereklidir. Bildikleri ile amel etmenin değerinin de altı çizilmelidir. Çağırdıkları şeylerin tersi davranışları sergileyen insanların uzman olarak değerlendirilmesi pek olası değildir. Bir davetçi her fırsatta kendini eğitmeye vakit ve emek harcamalı, bu vazifesini asla ihmal etmemelidir. Peygamberimizin gerek Daru’l Erkam’da, gerek mescitte gerekse de Suffa’da yürüttüğü eğitim faaliyetleri, farklı yerlere gönderilen davetçilerin yetiştirilmesinde çok önemli roller üstlenmiştir.
b. Güvenilirlik: Tartışmaları dikkatlice irdeleyemediğimiz veya buna güdülenmemiş olduğumuz durumlarda, kaynağın özellikleri yüzeysel ipucu olarak kullanılır. Çok az bilişsel çaba göstermeye güdülendiğimiz koşullar altında, güvenilir bir kaynağın görüşüne güvenebileceğimizi biliriz. Lider merkezli hareketlerde insanların liderden gelen farklı çağrılara direkt adapte olması, tam da bu sebepten gerçekleşmektedir.
Kişilerin güvenilir olarak algılanmasını sağlayan koşullar ve davranışlar dikkatlice irdelenmelidir. Güvenilirliğin tesisi kadar devamlılığı da önemlidir. Devamlılığın anahtarı ise bu hasletleri kuşanmak ve hal olarak ortaya koymaktır.
Benimsedikleri konumdan kazanç sağlamadıklarına inanılan kaynaklar daha güvenilir olarak algılanmaktadır. Savundukları konumdan çıkar sağladıkları, insanların tutumlarını değiştirmeyi kişisel kazançları için kullandıkları düşünülen kaynaklarsa güvenilirliklerinden kaybetmektedirler. Kur’an’da bütün peygamberlerin “Bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir…” dedikleri haber verilmektedir.
Benzer şekilde davetçilerin de muhataplarından bir beklentileri olmamalıdır. Gerek maddi, gerek siyasi gerekse de toplumsal bir menfaat temin edilmesi veya muhatapların bu yönde bir kanaate sahip olması, yapacağımız davet çalışmaların tesirsiz olmasına sebep olacaktır. Bu tür bir niyet, Rabbimizin rızasının ortadan kalkmasını sağlayacak ve ilahi yardımın kesilmesine vesile olacaktır.
Güvenilirlik, kişilerin genel hali ile de ilgilidir. İnsanlar, toplum içerisinde genel kabul gören, yalan söylemeyeceğine dair kanaat sahibi oldukları kişileri de güvenilir bulurlar. El-Emin olmak tam da bu hali ifade etmektedir. Safa Tepesinde insanlara “Şu dağın ardından bir ordu geliyor desem bana inanır mısınız?” diye sorduğunda, peygamberimizin aldığı “evet inanırız, sen Muhammedü’l Emin’sin” cevabı, İslam davetinin başarısının en önemli ipuçlarından birisidir.
İnsanlar sadece tanıdıkları kaynaklara güvenmez, bazen de hiç tanımadıkları birilerine de güvenebilirler. Bir iletiyi rastlantı eseri duyan bir insan, kaynağa daha fazla güvenmektedir. Çünkü insanlar direkt kendilerine yönelen bir çağrının, kendisini değiştirmeye veya ikna etmeye yönelik olduğunu bildiklerinden temkinli davranmayı tercih ederler. Kendisinden para isteyen dilenciye bir lira vermeyen insanların, otobüste kendisine gelen telefonla ağlamaya başlayan ve “Elektriği mi kestiler? Aman çocukları sıkı giyindir, buluruz bir çaresini!” diyen bir adama, istemediği halde yirmişer lira verebildiklerini gazetelerden okumuşsunuzdur. Bu dolandırıcılar, insanların bu eğilimini kullanarak kazanç elde etmenin yolunu bulmuşlardır.
Ayrıca birçok kişi aynı şeyi söylediğinde de kaynağın güvenilirliği artmaktadır. İnsanlar, birçok insanın kişisel fayda için aynı şeyleri söyleyemeyeceğini düşünmektedirler. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, davet çalışmaları, neye çağırdığının farkında olan, ücretini Allah’tan bekleyen, kendisine itimat edilen insanlar tarafından, bulundukları her ortamda yapılması gereken bir ibadet olarak tanımlanabilir.
2. Sevilebilirlik: Sevdiğimiz insanlarla aynı fikirde olmak için tutumlarımızı değiştirmek eğilimindeyiz. Kişi sevdiği ile beraberdir düsturu bu hususu gayet iyi özetlemiştir. Davetin etkin bir şekilde ulaşması için, sevilen bir şahsiyet olmanın önemi de aşikârdır. Toplum tarafından öcü olarak algılanan, kendisinden kuşku duyulan fertlerin, ben daveti layığınca yaptım demesi abestir. Eğilmeden dik durmak ile toplumla çatışmak birbiri ile karıştırılmaktadır. “Şu şeriatçıların hepsini kesmek lazım, ama sen farklısın, diğerlerine benzemiyorsun.” denilen bir şahıs bu hikmeti yakalamış ve gereği gibi amel edebilmiştir. Her bir birey kendi çevresinde sevilen ve saygı duyulan bir fert olmak azmi içinde olmalıdır. Peygamberin hicret yolculuğuna çıkarken yanındaki emanetleri dağıtması için Hz. Ali’yi geride bırakması hadisesi incelendiğinde, son güne kadar müşriklerin hala emanet bırakmak için onu tercih ettiklerine hayretle şahit oluruz. Bir yandan küfürden teberri ederken diğer yandan bir Mekkeli gibi yaşayan peygamber, davetin hiçbir gününde karşısındakilerin güvenini yitirmemiştir.
Sevilebilirliğin bir diğer boyutu ise özdeşleşmek istediğimiz gruplarla ilgilidir. İnsanlar, bir görüş veya konum, özdeşleştirdikleri bir grup tarafından benimsendiğinde, tutumlarını değiştirmek eğilimindedirler. “Ey iman edenler Yahudi ve Hristiyanları dostlar edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.” (Maide: 51) ayeti bu konuyu açıkça ortaya koymuştur. Gayrıya beslenen muhabbet, gayrılaşmanın ilk adımıdır. Belki ilk günden değil ama zamanla benzeşme ve dönüşme kaçınılmaz olacaktır.
Bununla birlikte insanların, Müslümanlardan oluşan topluluklara gıpta ile bakmaları, Müslümanlaşmalarına vesile olacaktır. Malezya’nın İslam’ı kabul sürecinde tüccarların oynadığı rol dikkate alındığında bu husus daha da iyi anlaşılacaktır. İnsanların imrendiği ve dâhil olmak istediği bir topluluk olabilmek, tek başına ciddi bir davet faaliyetidir. Böyle bir topluluk olmak, Kur’an’ın ifadesi ile insanların fevç fevç Allah’ın dinine girdiği zamanlara şahit olmak elbette büyük bir nimettir. Böylesi bir durumda yapılması gereken, ilgi odağı olmanın büyüsüne kapılmadan “Hamd ile Rabbini tesbih et ve günahlardan bağışlanma dile! Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir.” (Nasr: 3) ayeti mucibince, bunun açık bir yardım olduğu, bizden değil rabbimizden geldiği bilinci ile davranmak, gerisin geriye gidişe mani olacak bir yapıyı tesis etmektir.
Varı yok saymak, yok olmanın ilk adımıdır. Gelişen ve değişen dünyada, insanların, özellikle gençlerin beklentileri ve özlemleri değişmektedir. Bu beklentileri karşılayan topluluklara öykünme ve onların parçası haline gelme arzusu yok sayılamaz. İçinde bulunduğumuz topluluğun bu beklentileri karşılar hale getirilmesi, davet çalışmalarımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Böylesi bir planlama haramların meşrulaştırılması gibi bir neticeyi doğurmamalıdır. Helal keyfe kâfidir. Helal dairesi içerisinde bir çözüm bulmak her zaman mümkündür. Örneğin internet çağında, kardeşlerini internette kuşatamayan bir davet faaliyeti ne kadar kapsayıcı olabilir? Davetçiler bu ve benzer platformlara dönük çözümleri muhakkak geliştirmelidir.
Davetin kaynak (davetçi) ile ilgili bir diğer yönü ise mesajın değersizleştirilmesinde kullanılmasıdır. Kaynağın kötülenmesi, çağrının etkisizleştirilmesi için birebirdir. Safa tepesinde yapılan, “O halde ben sizi gelmesi kesin olan bir güne karşı uyarıyorum.” davetinden sonra, tam da herkes acaba diye düşünmeye başlamışken, Ebu Leheb’in “Hay eli kuruyası! Bizi bunun için mi çağırdın?” demesi, tüm düşünce bulutlarını dağıtmıştır. Aynı şekilde Hz. İbrahim tüm putları kırıp, baltayı büyük olanın boynuna taktığında ve “sen mi kırdın” diye sorulduğunda “Şu en büyüklerine sorun, belki o kırmıştır.” Dediği zaman, düşünceye dalıp “Siz hakikaten zalim bir toplumsunuz!” diyen insanları da çağrının tesirinden çıkaran “Atın bunu ateşe!” nidası olmuştur. Her devirde hak çağrının susturulmasında, kaynağın kötülenmesi muhakkak kullanılmıştır. Müslümanların bu gayretleri boşa çıkarmasının yolu, insanlarla iletişim halinde olmak ve ferden onların itimadını kazanmaktır.
Müslümanların dışarıdan gelen çağrıları etkisiz kılmak için, kaynağı kötülemek üzere gerçeği çarpıtmaları asla düşünülemez. Elbette saptırmak kastı ile dolaşan kâfir, münafık ve facirlere karşı ümmeti ikaz etmek gereklidir. Bununla birlikte asıl önemli olan kişilerin bu saptırıcıları tanır hale gelmesi ve imanın kalplere kazınmasıdır. İmanın kalbe kazındığı durumlarda, çağrının kaynağı etkisiz hale gelir. Özellikle bir hususta kişisel deneyimleriniz var ise davetçi kim olursa olsun, tutum değişikliği için ipuçları kullanılmaz. Kişiler, deneyimsel olarak öğrendikleri hakikatleri, sadece güvenilir bir kaynaktan gelen çağrı dolayısıyla terk etmezler. İmanın yakin hale getirilmesi bu yüzden önemlidir. Sürekli tefekkür, tezekkür, teakkul ve ibadet ile pekiştirilmiş bir iman, kaynağı güvenilir (!) bile olsa, dışarıdan gelen çağrılar ile sarsılmaz.
B. İLETİ: İnanç değişiminde kaynağa ek olarak iletinin kendisi de önemlidir. İnsanların önemli inançlarının zıddını içeren iletilerin kabul görme olasılığı çok düşüktür. İçeriğin kabulü kolaylaştıracak şekilde hazırlanması ve sunulması kabul sürecini kolaylaştıracaktır. Bir başka deyişle söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı atasözü çerçevesinde muhataplar, davetçiler, ortam vb. diğer etkiler dikkate alınarak hazırlanacak bir ileti daha tesirli olacaktır. İçeriğin muhataba göre ayarlanması, hakikatin değiştirilmesi, gevşetilmesi veya yok sayılması değil, tıpkı vahyin ilk yıllarında iman esaslarının ağırlıklı olması, ameli sorumlulukların belli başlı ibadetlerle sınırlı kalması gibi önceliklerin ve üslubun ayarlanmasıdır.
1. Görüş Farkı: İletide savunulan ile hedefin başlangıçtaki inancı arasındaki farka, görüş farkı denir. Bu fark arttıkça hedefin yaşayacağı gerginlik de artacaktır. Aşırı farklı tezler inançları değiştirmekten çok kaynağın inanılabilirliğinden kuşku duymamıza sebep olur. Görüş farkı az veya çok olan iletiler insanların görüşlerinde küçük değişikliklere sebep olurlar. Bununla birlikte orta derecede farklılıklar daha ciddi dönüşümleri mümkün kılar. Bu husus dikkate alındığında tedrici yaklaşımın önemi daha iyi anlaşılacaktır. İlk günden insanları 180° döndürmeye çalışmak ve hayatlarını yeniden yapılandırmaktansa zaman içerisinde gerçekleşecek bir dönüşümü planlamak ve buna uygun bir yol izlemek daha isabetli olacaktır. Bununla birlikte tedrici davranış ile takıyyeci davranışı birbirine karıştırmamak gerekir. Hakikatin gizlenmesi ve yokmuş gibi sunulması ile muhatabın durumuna göre zamanın ve mekânın gözetilmesi birbirleri ile tamamen farklı yöntemlerdir.
Görüş farkının az olması durumunda insanlar, anlatılanları olduğundan daha yakın olarak algılarlar. Böylelikle verilmek istenen asıl mesaj karşı tarafça algılanmaz ve bir değişim de söz konusu olmaz. Özellikle belirli anlayışlar etrafında toplanmış olan toplulukların, iç iletişimlerinde bu risk ortaya çıkmaktadır. Gelen mesajın içeriği bir hatırlatma olarak tasnif edilmekte ve temel mesaj göz ardı edilebilmektedir. Bu tür durumlarda mesajı hazırlayan kişinin, muhataplarının durumunu dikkate alarak, uyarıcı ve ayırt ettirici öğeleri muhakkak kullanması gerekir.
2. Tartışmanın Gücü: Sunulan mesajların içeriği ve doğruluğu dikkate alındığında bazıları güçlü, bazıları ise zayıf olarak tasnif edilebilir. İlk bakışta güçlü iletilerin daha fazla davranış değişikliğine sebep olacağı düşünülebilir. Bununla birlikte safsataların taraftar topladığı bir dünyada yaşadığımızı düşündüğümüzde, bu sav çok da sağlıklı değildir. Bunun temel sebebi, insanların genellikle konuları derinlemesine ya da dikkatle irdelemekten kaçınmalarıdır. Bu yüzden aşikâr bir hakikatin, tek seferlik dillendirilmesindense, tekrar tekrar dillendirilmesi çok daha etkili olmaktadır. İnsanların iletiye dikkat etmek için zamanları ve istekleri varsa, güçlü tartışmalar açık bir biçimde daha etkili olmaktadır. Güçlü tartışmaların yokluğunda veya isteksizlik veya vakitsizlik hallerinde, kaynağın (davetçinin) özellikleri ve tartışma sayısı gibi yüzeysel ipuçları daha etkili hale gelmektedir. Davet için özel bir zaman veya mekân oluşturulamıyorsa, mesajın içeriğinden çok sürekliliği değer kazanmaktadır.
3. Tekrar: Tekrara dayalı aşinalık, sevgiyi arttırmaktadır. Bir mesajın sürekli olarak iletilmesi karşı tarafın ilgi duymasına ve davranışlarını değiştirmesine sebep olmaktadır. Özellikle güçlü mesajların tekrar tekrar iletilmesi, kişilerin bu yönde davranış değiştirmelerine sebep olmaktadır. Tekrar ile ilgili en önemli sorun, sıkıcılıktır. Sıkıcılık, sunuş şeklinin ve içeriğin çeşitlendirilmesi ve muhataba göre şekillendirme ile engellenebilmektedir. Zikir, sadece bir mesajın, muhatabında değişiklik oluşturmasına değil, bu değişikliğin sürekliliği konusunda da sebep olmaktadır. Ankebut suresi 45. ayette “Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” buyrularak, zikrin ehemmiyeti açıkça ilan edilmiştir. İnsanların kötülüklerden alıkonulması konusunda en önemli amel, şüphesiz zikirdir. Bunun arkasında yatan hakikat ise, tekrarın insanların davranışlarını değiştirme ve bu davranışları sürdürmelerini sağlamadaki katkısıdır.
4. İletiyi Çarpıtma: Mesajların beklenen değişiklikleri yapmasının engellenmesi için, iletinin kendisi önemli bir rol oynamaktadır. İletinin çarpıtılması en bilinen yöntemlerden biridir. Safa tepesinde peygamberin çağrısına “Kahrolası bizi bunun için mi çağırdın?” diyen Ebu Leheb’in yapmaya çalıştığı tam da buydu. İletinin çarpıtılması özellikle direkt erişilemeyen muhataplar için daha da önem kazanmaktadır. Söyledikleriniz ve yaptıklarınız insanlara başkaları aracılığı ile ulaşılıyor ise çarptırma çok daha kolay olmaktadır. Davetçi, insanlara direkt ulaşmanın bir yolunu bulmalıdır. Böylelikle kendisini daha rahat ifade edebilir. Bununla birlikte, çarptırılmaya müsait davranışlar ve söylemlerden sakınmak, iletiye uygun davranışı sergilemek ve örneklik yapmak, içinde bulunduğumuz toplumun algılarını ve duyarlılıklarını bilmek ve uygun davranışlar sergilemek gibi hassasiyetler geliştirerek saptırmanın ve çarptırmanın önüne geçmek gerekmektedir. Her şeye rağmen, insanların bir iletiyi reddetmesi için illa da bir gerekçeleri olması gerekmez. Mesajı daha baştan reddedebilirler. Bu tür insanlara mesajı iletmek meşakkatli ve bir o kadar da zordur. Bununla birlikte imkânsız diye bir şey yoktur, ta ki ölüm gelene kadar…
C. HEDEF (DİNLEYİCİ): Belirli bir kaynaktan çıkan bir ileti hedefe ulaştıktan sonra bile, tutum değişikliğine ilişkin sorunlar bitmiş değildir. Bireyin değişik özellikleri, şimdiki ve geçmiş deneyimlerindeki etmenler iletiye karşı gösterilen tepkinin önemli belirleyicileridir. Bu etmenler temelde, iletiye ya da kaynağa güvenme eğilimini, iletiye karşı çıkabilme yeteneğini, tutum değiştirmeye isteklilik derecesini ve kişinin görüşüne güvenini etkiler. Hedef kişiler, yani tutumları değiştirilmek istenen insanlar tutum değişikliğini de etkileyen bir dizi bakımdan farklılıklar gösterirler. Her ne kadar kişiler içinde yaşadıkları toplumun genel karakteristiklerine sahip olsalar da ferdi ayrılıklar her zaman vardır ve dikkate alınmalıdır. Ferdi davette kişisel farklılıkların dikkate alınması esastır. İletilmek istenen mesajın karşı tarafa sağlıklı iletilmesi için ya karşıdaki kişi verilecek mesajı almaya uygun hale getirilir ya da mesaj karşıdakinin daha rahat kabul edeceği bir halde sunulur. Hedefin tutum değişikliğine hazır halde olması/getirilmesi konusunda farklı hususlar öne çıkar.
1. Saldırganlık Uyandırma: İleti saldırgan bir konumu savunduğunda, saldırganlık uyandırma, tutum değişikliğinde etkili olmaktadır. Afganistan işgali veya küresel işgallerin başlangıcında meydana gelen 11 Eylül olaylarının en önemli sonucu, kamuoyunun savaşa ve işgale açık destek vermesini sağlaması olmuştur. Benzer şekilde PKK eylemleri de Kürt nüfusa uygulanan zulmün iç direnç görmesine mani olmuştur. Benzer örnekler oldukça çoğaltılabilir. Müslüman bireylerin benzer yönlendirmelere karşı uyanık olması gerekir. Yaşanan olayları okurken, hedeflenen eylemleri analiz edebilmek ve asıl maksadı kavramaya çalışmak gerekir. Böylesi bir yöntem ile bireylerin verilmek istenen mesaja hazırlanması, hele ki tamamen manipülasyona dayalı yöntemlerin kullanılması her ne kadar ahlaki değilse de her zaman var olacaktır. Korku imparatorlukları güçlerini insanların bu vasfından alır.
2. Korku Uyandırma: Korku insanlarda tutum değişikliğine sebep olur. Davet sürecince korku ve ümit beraberce yer alır. Korkunun insanlarda tutum değişikliğine sebep olması için üç temel unsurun bir arada olması gerekmektedir. Bunlar, korkulan olayın doğası, hedefin korkudan etkilenebilirlik düzeyi ve korkudan kurtulma için önerilen yolların etkinlik derecesidir. Hedefin gerçekten korkması ve korkudan kurtulmanın gerçekten etkili yollarının önerilmiş olması tutum değişikliğini mümkün kılarken, kişi korkmuyor veya kurtulmanın yolu yoksa tutum değişikliği mümkün olmamaktadır. İman ehli bir kişiye Cehennemin hatırlatılması belirli tutum değişikliklerini tetiklerken, aynı etki ateist bir kişide gözlenmeyecektir. Bu durumda karşıdaki kişiye iletilecek ileti özenle seçilmelidir.
3. İçselleştirme: Benlikle iyice içi içe geçmiş, onu saran tutumlar değişikliğe karşı çok dirençlidir. İçselleştirme üç farklı şekilde sınıflandırılabilir: Bağlanma, kişisel ilişkilendirme ve davranışsal bağlanma.
a. Bağlanma: Bağlanma tutum değişikliğini engelleyen önemli bir duygudur. Belirli bir inanca bağlanmış olan kişiler, kendilerini ondan koparacak çağrıları daha kolay reddederler. İman eden bir kişinin küfre direnmesinde bağlanma olumlu sonuç verirken, küfre bağlanma ise sonucu itibari ile bir kişinin hüsranını hazırlamaktadır. Kişilerin bir inanca bağlanmasını sağlayan unsurlardan en önemlisi, o inanca uygun davranışların yapılmasıdır. Salih amel ve iman arasındaki bağın gücü buradan gelmektedir. Amel her ne kadar imandan bir cüz değilse de imana uygun davranışlar terk edildiğinde bağlanma da zayıflayacaktır. Bu ise inancın değişime karşı açık hale gelmesine sebep olacaktır. Bağlanmayı sağlayan bir diğer husus ise inançların ifade edilmesidir. Kişi açıkça savunduğu ve farklı ortamlarda dile getirdiği inançlarına daha sıkı bağlanırlar. Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki davet ibadeti, karşıdakinden çok davetçiye fayda sağlamaktadır. Aynı şekilde kişiler bir sorunla doğrudan bir deneyim yaşadığında, o soruna ilişkin inanca daha sıkı bağlanırlar. Sadece başını örttüğü için zulme uğrayan bir kişi, tağutu ret ve ona karşı mücadele konusundaki inancına daha sıkı bağlanacaktır. Son olarak bir konumu özgürce seçme, seçmeye zorlanmış olmaktan daha büyük bir bağlanmaya sebep olmaktadır. Baskı veya menfaatleri icabı bir inanca sahip çıkanların, şartlar değişir değişmez farklı kimliklere bürünmesi, bağlılıkları ile ilgili zaaflarından kaynaklanmaktadır.
Davetin başarılı olması için kişinin mevcut inancına bağlılığının zayıflatılması gerekmektedir. Son maddede de görüldüğü üzere bu zorlama temelli değil gönüllülük temelli olduğunda daha başarılı sonuçlar alınacaktır. Kişilerin günah ile yüz yüze geldikleri ortamlardan uzak tutulmaları, günahı hatırlatan veya ona davet eden unsurlardan yalıtılmaları, mevcut inançlarına olan bağlanmışlıklarını azaltacaktır. Böylelikle daveti reddetme ihtimali azalacaktır. Nihayetinde mevcut inançlarını değiştirmeleri ve ona yüklediği manayı olumludan olumsuza çevirmeleri mümkün olacaktır.
b. Kişisel İlişkilendirme: Bir olayın veya kararın neticesi bizi direkt olarak ilgilendiriyor ve etkiliyor ise, o olayla kendimizi ilişkilendiririz. Kendini bir konu ile ilişkilendiren kişiler tüm tartışma ve gelişmeleri takip ederler. Bu durumda kuvvetli tartışmalar daha ikna edici olacaktır. Bu şekilde olayla kendisini ilişkilendirmiş kişilere iletilecek mesajın içeriği ve sunumu efradını cami ağyarını mani olmalıdır ki kişi daha kolay ikna olabilsin. Bu ise ancak inancımıza dair eleştiri ve bunlara karşı verilmesi gereken cevapları bilmek ile mümkün olur.
c. Davranışsal Bağlanma: İnançlarına bağlılıkları zayıf olan kişiler, çevreden gelecek taltif ve tenkitleri dikkate alarak davranışlara bağlanırlar. Davranışına bağlanan kişi çevre tarafından onaylanıp onaylanmayacağı ile ilgilidir, inancına bağlanan kişi ise tartışmanın kalitesi ile ilgilidir. Bir müminden beklenen davranışlarına değil, inancına bağlanmasıdır. Diğerlerinin ne diyeceğinden ziyade kendisinden bekleneni öncelemelidir. Öyle veya böyle çevremizde davranışlarına bağlanmış kişilerin mevcut olması kaçınılmazdır. Bu tür kardeşlerin, yönlendirme, bilgilendirme ve kuşatma yöntemi ile inançlarına bağlı hale getirilmesi elzemdir.
4. Kişilik Ve İnanç Değişikliği: Hedef açısından bakıldığında inanç değişimi konusunda en önemli unsurlardan birisi de kişisel özelliklerdir. Ben merkezli bir kişi ile diğerkâm bir kişinin aynı davete farklı yanıtlar vermesi kaçınılmazdır. Muhataplarımızın iyi tanınması, tahlil edilmesi, güçlü ve zayıf yönlerinin tespit edilmesi, mesajın doğru şekilde iletilmesi için elbette önemlidir. Ferdi tebliğ çalışmalarında, muhatabın kişisel özellikleri muhakkak dikkate alınmalıdır.
D. İLETİM ORTAMI: Son olarak iletinin ortamı da inanç değişikliğinde önemli bir yer tutmaktadır.
1. Önceden Uyarma: Kişilerin belirli bir konuda ikna edilmek üzere olduklarını bilmesi, mevcut inanca bağlı iseler mesajın reddedilmesini kolaylaştıracaktır. Kendi dogmaları içerisine hapsolmuş kitlelerin, dışarıdaki davetçilere karşı uyarılmaları neticesinde, hakikati dahi dinlemekten içtinap eder hale gelmelerinin arkasında bu hakikat vardır. Önceden uyarma dediğimiz bu hal kişilerin korunmasında tesirli olduğu kadar, batılın köklenmesinde de rol almaktadır. Böyle önceden uyarılma durumlarında davetçinin, muhatabının mevcut fikirlerine ciddi derecede muhalif konulara değinmesi, iletişimin tamamen kopmasına sebep olur. Bunun yerine üzerinde fikir birliği olan konuları merkeze almak ve bu ön yargıları izale edecek bir etkileşim sağlamak daha isabetli olacaktır.
2. Dikkat Dağınıklığı: İnançlarına saldırılan birisi genellikle tutumunu, özelliklede ona bağlanmışsa, değiştirmemek için direnir. Karşı tartışmaya girer, kaynağı kötüler ve genellikle inancını savunmak için güçlerini birleştirir. Bu tür durumlarda hafif dikkat dağınıklığı inanç değişikliğini kolaylaştırır. Dikkat dağınıklığı iletinin tamamen duyulmasını engellememeli, sadece savunmaya hazır bekleyen kişinin, savunmaya geçmesini engelleyecek kadar olmalıdır. Eğer etrafta tartışma neticesinde etkilenmesini umduğunuz birileri yoksa hararetli tartışmalar netice üretmekten çok, muhatabın fikrine daha çok sahip çıkmasına sebep olacaktır.
3. Aşılama: Değişikliğe önemli bir direniş kaynağı, o konudaki geçmiş deneyimlerdir. Kişiler genelde kendileri ile özdeş fikirlere sahip insanlardan oluşan bir çevrede yaşarlar. Tamamen zıt bir görüşün dillendirildiği bir ortamda, güçlü bir tartışmaya muhatap olmuşlarsa, fikirlerini temelden sarsacak ifadeler karşısında bocalayıp, boşa düşebilirler. Kişilerin karşılaşmaları olası reddiyeler veya sorunlarla daha kontrollü ortamlarda karşılaşmaları ve olası soru işaretlerinin bu ortamlarda izale edilmesi çalışmasına aşılama denir. Kişilerin sarsılmaz hakikat olarak kabul ettiği bir konuda tamamen aykırı görüşleri, güçlü argümanlar eşliğinde duyma olasılığı ihmal edilmemeli ve gerekli açılamalar yapılarak getirilmesi muhtemel argümanların açmazları insanlarla paylaşılmalıdır.
* * *
Rabbimiz; inancımızı amele dönüştürmeyi, kendisini çokça zikretmeyi, Din-i Mübin’e sıkıca bağlanmayı ve bize lütfedilen iman nurunu başkalarına taşımayı nasip eylesin. Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl. Âmin. □