ZANNETMEK - rahle.org

ZANNETMEK - rahle.org

ZANNETMEK


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Metin ÇELEBİ

Zan kelimesi Türkçede "sanmak, sezmek, zannetmek, sanıda bulunmak, itham ve töhmet altında bulunmak" şeklinde ifade edilmektedir.

Zan, kesin bilgi olmadan öyle veya böyle tahminde bulunmak ve buna daya¬narak hüküm vermek demektir. İyi tahmine hüsnü zan, kötü tahmin ve düşünce¬ye de sui zan denilmektedir.

Zan kelimesi, tereddüt edilen iki taraftan birisinin ağır basması, bir emare ve belirtiden meydana gelen bilgiyi de ifade eder. Bu belirti kuvvetlendikçe kelime¬nin manası kesinliğe doğru yükselir. Buna zannı galib denir. Bu belirti zayıflarsa, ve¬him derecesine düşer ki bu da Kuran da 'hars' diye isimlendirilir. Ragıb el-lsfeha- ni de bu kavramı şöyle izah eder "Zan, iki manada kullanılır biri yalan yani kesin¬lik ; diğeri ise şek ve şüphedir."

Kuran da zanla anlam bütünlüğü oluşturan, onu pekiştiren, güçlendiren ve za¬yıflatan kelimeler ise şunlardır hars, neyb, şek, heva, şüphe, ümniyye.

Zan, ihtimal üzere bir hüküm olduğundan bir kısmı hakka/gerçeğe hiç isabet etmez, etmeyince de başkasının hakkına tealluk eden hususlarda, aleyhe hüküm olunacağından büyük bir iftira olur ki, bu da vebalden (ceza gerektiren günah) başka bir şey olmaz, özellikle zannın menşei hiçbir delil değil de, sırf nefsi dürtü¬ler olunca, hata ve vebal daha da büyük olur.

"Ey o bütün iman edenleri Zannın bir çoğundan ictinab edin (uzak durun, zan beslemekten yahut onunla amel etmekten sakının). Çünkü zannın bazısı ağır gü¬nahtır." 49/12

Burada kişi mutlak zannetmekten değil, fazlaca zannetmekten ve her zannet¬tiğine tabi olmaktan menedilmiştir. Bunun sebebi olarak da zannın bir kısmının gü¬nah olması gösterilmiştir. Bu yasağı iyi kavrayabilmek için zannın kısımlannı ve ah¬laki boyutlannın ne olduğunu tahlil etmek gerekmektedir. 

"Zannın bazısı günahtır (ukubet gerektirir)" buyurulduğuna göre demek ki ba¬zısı günah değildir. Bir kısmı ahlaken beğenilmiş, ona yönlendirilmiş ve övülmüş¬tür. Bu, Allah'a, Peygambere ve müminlere hüsnü zan gibi vacib olan zandır ki. buna ‘hüsnü zan’ denir. Zannın bu çeşidi, bir kimsenin veya bir hadisenin iyiliği hakkında ki vicdani kanaati ifade eder, övülmüş bir haslet ve güzel bir ahlaktır. Hüsnü zan olgunluğun ve kalbteki temizliğin göstergesidir.

Efendimiz (sav): "Her biriniz Allah’a hüsnü zanda bulunarak", "hüsnü zan imandandır" ve "müminler hakkında güzel zan, güzel ibadetten sayılır" buyur¬muştur. Bir hadisi kudside de: "Ben kulumun bana zannı yanındayımdır" diye va- rid olmuştur.

Anlaşılıyor ki hüsnü zan beslemek, kişiye herhangi bir vebal yüklemeyeceği gi¬bi, çoğu zaman vacib olmaktadır. Sui zan beslemeye bir neden olmadığı müddet¬çe Müslümanlann, özellikle birbirlerine karşı hüsnü zanda bulunmalan, birbirleri hakkında güzel düşünmeleri ve güzel yorumlamalan esastır.

Zannın ikinci kısmı, fiilen başka çıkış yolu olamadığı durumlardaki zandır. Me¬sela mahkemelerde davalı hakkında gerekli deliller ve incelemeler yapıldıktan sonra, zannı galibe göre hüküm verilir. Çünkü mutlak gerçeği bilmek mümkün ol¬madığından şahitlerin ifâdesi ve delillerin yeterliliğine göre bir karar verilmek zo¬rundadır ve galip zanna göre karar verilir. Bu yönüyle insanlar arasındaki bir çok muamelatta zannı galibe göre hüküm vermek zorunluluğu vardır ve bu gayet do¬ğaldır.

Zannın üçüncü kısmı da her ne kadar sui zan ise de günah sayılmayan, caiz olma özelliğini taşıyan zandır. Mesela, bir kimse veya grubun yaşayış ve hareket¬lerinde yahut davranışlannda ve başkalanyla olan muamelelerinde hüsnü zanna layık olmayan görüntüler varsa ve buna sui zan duymak için makul sebepler var¬sa, işte o zaman bu zan günah değildir. Böyle bir durumda din, mutlaka o hare¬ketlere hüsnü zan gösterilmesini emretmiyor. Fakat bu caiz görülen sui zannın son sının, onun mümkün olan kötülüklerinden kurtulmak için ihtiyatla hareket et¬mekle yetinilmesi kaydıyladır. Daha ileri giderek sırf zan üzerinde durarak o kişi¬ye herhangi bir muamelede bulunmak doğru değildir.

Dördüncü çeşit ise, "bazısı ağır günah" olan kısma giren sui zandır. Hüsnü zan- nın vacib olduğu her alanda sui zan haramdır. Burada kaçınılması vacib olan zan- nı diğer zanlardan ayıracak en belirgin gösterge olarak şu söylenebilin zahirde bir sebebi ve sahih emaresi bulunmayan zan haramdır, kaçınmak zorunludur. Kişinin başka birisine sebepsiz yere sui zan beslemesi veya başkalanyla ilgili düşünce ve  

kanaatlerinde daima sui zannı ön plana alması yahut dış görünüşü ve hareketleri temiz bir insan olduğunu gösteren kişilere sui zan beslemesi de böyledir. Herhan¬gi bir kimsenin bir sözünde veya hareketinde iyilik ve kötülük ihtimali eşit olduğu halde, sırf sui zandan hareket edilerek onun kötülüğe yorumlanması da haramdır. Mesela, iyi bir insan bir topluluktan kalkıp giderken başka birisinin ayakkabısını gi¬yip gitse, diğerinin de hemen, onun mutlaka çalmak niyetiyle yaptığına karar ver¬mesi gibi. Halbuki bu hareket dalgınlıktan olabilir... İyi ihtimalleri bırakıp da çirkin ihtimale tabi olmak sui zan dan başka bir şey değildir.

Allah (cc), insanlann çoğunun hidayete tabi olmayıp sapkınlık içinde olmalan- nın nedeni olarak zanlanna tabi olmalannı göstermektedir: "Onlann çoğu zanna uyarlar, gerçekte ise zan, hakikat karşısında bir şey ifade etmez..." 10/36.

"İnananlara yardım etmez diye Allah'a kötü zanda bulunan münafık erkek ve kadınlara, şirk koşan erkek ve kadınlara Allah azab etsin, kötü zanlan kendi başla- nna gelsin! "48/6

Nebi (sav): "Allah teala müslümandan kanını, ırzını ve kendisine sui zanda bulunulmasını haram kılmıştır." buyurmuştur.

Ömer lbnü-1 Hattab (ra): "Müslüman kardeşinin ağzından çıkan bir kelime hak¬kında sadece hayır düşün. Sen onun için mutlaka bir hayır tarafı bulabilirsin." de¬miştir.

Müslümanın müslümana sui zannı yasaklandığı gibi, yanlış anlamalara ve düşün¬celere sebep olabilecek söz ve davranışlardan da kaçınılması tavsiye edilmiştir.

Ali lbnü-1 Hüseyn anlatıyor Safiyye (ra) buyurdu ki: "Hz Peygamber (sav) iti¬katta iken ziyaret maksadıyla geceleyin yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak üzere o da kalktı. Kapıya kadar gel¬mişti ki, Ensar’dan iki kişi oradan geçiyordu. Hz Peygamberi (sav) görünce hızlan¬dılar. Rasulullah (sav): "Ağır olun dedi, şu yanımdaki Huyey'in kızı Safıyye’dir." On¬lar "Subhanallah, bu da ne demek ey Allah’ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav): "Şeytan, insana, damarlanndaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından korkanım" buyurdu.

Allahrasulü’nün bu titiz düşüncesinden ve pratiğinden anlaşılıyor ki, insanlann kafalannda şüpheler oluşturacak, sui zanna sebep olabilecek her türlü hal ve ka¬vilden mutlaka kaçınmak gerekmektedir. Şeytanın ve insanlann tuzağına düşme¬mek için zanna sebep olabilecek her konuda dikkatli olmak ve hatta gerekirse 

özür beyan edilmelidir, özellikle bütün gözlerin üzerlerinde olduğu, örnek ittihaz edilen alimler, imamlar, liderler vb erkek ve kadın müslüman şahsiyetler daha zi¬yade dikkat etmek zorundadırlar. Her ne kadar bazı şeylerde, hak ve imkan sa¬hibi olsalar bile, haklarında sui zanna sebep olabilecek davranışlarda bulunmalan asla caiz değildir. Kız, kadın, para, makam gibi nefse cazip gelen büyük imtihan ve¬sileleriyle baş başa kalıp da, bunlan aşamayan öncülerin veya öncü görünümün¬de olanlann, bugün, nedenli tahribatlara sebep olduklan ortadır. Bunlann fatura¬larını elbette sadece kendileri değil, bütün ümmet ödemektedir. Kimin buna hak¬lı sebebi olabilir.

Akıllı insan feraset sahibi olur, önüne sürülen veya gelen her türlü imkan ve imtihan karşısında nasıl davranacağını gayet iyi bilir ve bilmelidir. Küçücük zevkle¬ri ve çıkarları uğruna ümmeti ve ahiretini sıkıntıya düşürecek çirkinliklerden kaçı¬nır.

Sonuç olarak şu anlaşılıyor ki; zan bazı durumlarda vacib ve güzel, bazı du¬rumlarda kaçınılmaz, bazı durumlarda bir dereceye kadar caiz olup daha fazlası caiz olmayandır. Bazı durumlarda da tamamen caiz değil ve yasaktır. Bu bakım¬dan zandan veya sui zandan mutlaka sakınınız buyurulmamış, ama çok fazla zan beslemekten sakının buyurulmuştur.

Burada şu vurguyu yapmak da kaçınılmaz olmaktadır:

"Müslüman sui zan yapmamalı ve sakınmalı" ifadesiyle "müslüman kılıklı zalim¬lerin, din ve tüm mukaddesatımızın karşısında olanlann, fısk ve fücuru aleni kim¬selerin de sui zanlannı yapmayalım, onlara da hüsnü zan besleyelim. Takva anla¬yışı ve yaşantısı bunu bize öğretiyor" anlayışıyla hareket etmek de imcin ve iman mücadelesinin yozlaşması ve yanlış yönlere doğru gitmesi açısından tehlikelidir. Bu düşünceyle ahlak abidesi kesilenler, zalimlerin en büyük destekçisi ve her yap¬tı klannın en iyi hüsnü zanlıcılan olmaktadırlar.

Bu durumda kişinin zanna dayalı bir kanaat elde etmeye çalışırken veya bir kimse hakkında karar vermek için harekete geçerken bunlan düşünüp taşınıp ölç¬mesi ve bu zan tahmininin günah olup olmayacağını göz önüne alması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Hakikaten bu zan gerekli midir? Böyle bir zan için makul se¬bepler var mıdır? Bu zan yapıldığında kul hakkının ihlali söz konusu mudur? Bu zanla hangi faydalar sağlanmaktadır? Veya bu zanla hangi yıkımlara sebep olun¬maktadır?

Insanlann tavır ve davranışlannı zan ile belirlemesini Allah (cc) yasaklamıştır. O halde "zannın bazısı ağır günahtır. Sakının..."49/12

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ