Metin ÇELEBİ
"Karun Musa'nın kavminden idi. Kavmine karşı böbürlenerek onlara zulmetmişti. Biz ona öyle hâzinelerden vermiş idik ki. anahtarlannı güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Onun kibirlendiğini gören kavmi kendisine şöyle demişti:
-Şımarma! Allah şımaranları sevmez! Allah'ın sana verdiği bu servetle ahiret yurdunu kazanmaya çalış. Dünyada ki nasibini de unutma. Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de başkalanna iyilik et Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışma. Allah fesatçı lan sevmez.
Karun da cevaben:
-Ben o serveti kendi bilgimle kazandım, dedi.
Karun bilmiyor mu ki, Allah daha önceki zamanlarda kendinden daha güçlü, taraftan daha fazla nice nesiller helak etti. (Neler yaptıklan bilindiği için) günahkarlardan günahtan sorulmaz bile.
Bir gün Karun, bütün debdebesiyle kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar
-Karun’a verilen keşke bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı adam, dediler.
İlmi olanlar ise:
-Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği sevap daha değerlidir. Bu mükafata ise ancak sabredenler kavuşur, dediler. Sonunda biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah’a karşı ona yardım edecek bir kimse bulunamadı. Kendisi de kendini savunup kurtaracak durumda değildi." 28/76-81
"BEN SERVETİMİ KENDİ BİLGİMLE KAZANDIM" ifadesiyle, sahip olduklarının tamamını kendi nefsine mal eden bu anlayış, konumuzun tanımını ve temasını oluşturuyor.
Elinde ve üstünde bulunanlann tamamına malik olanlan, bütün bunlan sadece kendi cehd ve gayretiyle elde ettiğini iddia ederek, bu üstün servet ve konumuy
la hava atması, böbürlenmesi ve başkalannı tahkir edecek söz ve davranışlarda bulunması dini ıstılahta "ucub" kavramıyla ifade edilir.
Çok çirkin bir ahlaki kimliği sergileyen bu yapıdaki insanlar, nimetlerin, Allah'tan geldiğini ve bir gün yok olup gideceğini asla düşünmezler. Sahip olmanın verdiği o tatlı(!) üstünlük ve hükmetmenin sarhoşluğu içerisinde ilelebet yaşaya- caklannı zannederler ve saygın konumlannın artarak devam edeceğini umarlar. Onların nazannda diğer insanlar zavallı, acınacak halleri olan zayıf yaratıklardır.
Ucub (kendini beğenme) hastalığına sebep olan çok değişik vesileler olmakla beraber bunlar. İmamı Gazalinin sıralaması ve sınıflandırmasıyla kısaca şöyle izah edebiliriz;
1. Suretinin güzelliği, kuvveti, sıhhati, heyeti, şekillerinin uygunluğu, sesinin tatlılığı, çekiciliği, bakışlan, kısacası yaratılışından gelen tüm güzellikleriyle kendini beğenmek
2. Güç, kuvvet ve kudretiyle ucbe kapılmak Bu, fertler için olabildiği kadar topluluklar için de böyledir.
3. Bilgi, akıl ve zekasını iyi kullandığından ileri görüşlü ve isabetli sezgileriyle ucbe kapılmak Bunun semeresi; kendi görüşünü beğenmek istişare ve danışmayı terk etmek kendisine ve görüşlerine muhalif olan kimseleri cehaletle itham etmektir. Bu tür kimseler ehl-i ilme az kulak verdiğinden ve kendini herkesten daha bilge kabul ettiğinden onlan rahatlıkla tahkir ve tezlil etmeye kadar varabilir.
4. Şerefli ve asil bir soyla veya ırkla ucbe kapılmak Hatta bu, bazılannda o kadar ileri boyutlara vanr ki, geçmişindeki asil ve kahraman kişilerin varlığıyla bütün sülalenin kurtulacağını iddia eder.
5. Devlet ricalinin, kariyer sahiplerinin zalim sultanlann ve yardımcılarının soyundan ve sopundan olmaklığıyta ucbe kapılmak
6. Etba, yardımcı, çete, akraba, aşiret hizmetkar, işçi ve evlatlannın çokluğuyla ucbe kapılmak Kafirlarin: "....Ey peygamber! Biz mallar ve çocuklar bakımından sizden daha fazlayız." ve müminlerin Huneyn gününde: "-Biz azlıktan bu gün mağlub olmayız" demeleri bu ucbe örnektir.
7. Mal, servet ve zenginliğiyle ucbe kapılmak Peygamberimizin şu hadisinde
bu. daha iyi anlaşılacaktır "Bir kişi nefsini beğendiği halde bir süs elbisesine bürünerek sallana saltana yürürken Cenab-ı Hak, o anda arza emir verdi ve arz onu yuttu. O, kıyamet gününe kadar arzda batmaktadır."
8. Birkaç yöne muhtemel olan meselelerde, kendi görüş ve düşüncesiyle uc- be kapılmak. Hevasının, nefsinin, şehvetinin ve çıkarlannın kendisini sürüklediği hedefi hak zannettiğinden, açık ve berrak delillere yaklaşmayandan, çeşitli fırka ve hiziplerin oluşması misali.
Malın, servetin, güzelliğin, ilmin hülasa insanlann hayran kalıp alkışladığı bütün bu imkanlann birer emanet olduğunu düşünemeyen kimseler, bu cazip nimetleri kendi elleriyle kazandıklannı veya doğuştan sahip olduklannı ileri sürerler. Karun misali, bunlann, ellerinden çekilip alınacağını hiç hesaba katmadıklanndan sürekli aynı durumda kalacaklannı vehmederler ve bu hayalle daima kendilerini üstün görmeye çalışırlar. Kendileri gibi olanlarla düşüp kalkarlar, diğerlerini ise küçük, seviyesiz ve önemsiz bulurlar. Bir zamanlar aynı mahalleyi, aynı caddeyi, aynı okulu paylaşan ve aynı hayalleri kuran eski dostlar, zaman gelip imkanlan değiştiğinde, artık birbirlerini tanımaz olurlar. Kibir ve cehalet hastalığının doğurduğu ucub sayesinde en yakın dostluklar bile tarihe gömülür. Tabi bütün bunlar kendini bilmeyen, fıtratı tanımayan, insan unsurunu kavramamış ve kulluk bilinci ciddi manada dumura uğramış zavallı insanlann ahlakı olabilir ancak.
Allah'ın tamamen kendi katından verdiği nimetleri, kulun veya kullann kendi nefislerine mal etmeleri kadar iğrenç ve çirkin bir şey olabilir mi? Bu konuda Allah (cc) sürekli müminleri uyarmakta, Müslümanlann ve kafirlerin bazı hallerini önümüze koyarak bizi ikaz etmektedir
"And olsun ki Allah size birçok yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanıza döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti. Bozgundan sonra Allah, peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve görmediğiniz askerler indirdi; inkar edenleri azaba uğrattı. Inkarcılann cezası budur." 9/25-26
Bu ayetlerde anlatılan Huneyn savaşında, Müslümanlar o zamana kadar sahip oldukları en kalabalık asker sayısına ulaşmışlardı. Düşmanın sayısı ise daha azdı. Ordu içinde bulunan bazı kişiler, düşmanın azlığı, kendilerinin çokluğu sebebiyle böbürlenmişler ve bir an için, gerçek kuvvet ve kudret sahibi olan Allah'ı unutmuşlardı. Bu düşüncelerle savaşa başlayan ordu ilk anda yenilgiye uğramış ve sonrasında Rasulullah’ın gayreti ve Allah’ın yardımıyla yenilgiden kurtulmuşlardı.
Anlaşılan şu ki; insan ne kadar büyük imkan ve nimetlere kavuşursa kavuşsun, insanlar nezdinde ki değer ve itibarı artarsa artsın, bütün bunlann muhafaza ve faydası asla insanın kendi elinde değildir ve olmayacaktır. Şimdiye kadar nice Firavunlar, Hamanlar, Karunlar, sultanlar, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, güçlü yiğitler ve nice güçlü devletler, imparatorluklar geldi ve geçti. Hangileri sahip ol- duklannı muhafaza ettiler ve ediyorlar. Hani nerede o övünüp durdukları, böbürlendikleri, hava attıklar kendilerinden menkul o güzellikleri ve imkanlan...
Siz, siz olun dostlar, bir damla sudan yaratıldığınızı ve bedeninizin kurtlara yem olacağını asla unutmayın. Tabi, sahip olduğunuz her şeyin Allah’ın bir ikramı olduğunu da. Asla...