FASIK, BİR HABERLE GELİRSE - rahle.org

FASIK, BİR HABERLE GELİRSE - rahle.org

FASIK, BİR HABERLE GELİRSE


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

 

Hakan ERDEM

'Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştınn. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınızda yaptığınıza pişman olursunuz!.' (49/6)

Bir çok müfessir. bu ayetin. Velid bin Ukbe bin Ebi Muayt hakkında nazil olduğunu beyan etmiştir. Hadise şöyle cereyan eder HzPeygamber (SAV), Beni Mustalik kabilesi müslüman olduktan sonra, zekat tahsil etmek için Velid bin Ukbe'yi onlara gönderir. Velid oraya gider ama onlardan korktuğu için geri döner ve HzPeygambene, onlann zekat vermeyi reddettiklerini ve kendisini öldürmeye çalıştıklannı söyler. Bu haberi duyan HzPeygember(SAV) öfkelenir ve onlan cezalandırmak amacıyla, bir ordu göndermeye niyetlenir. Bazı rivayetler, bu ordunun saldırmak için harekete bile geçtiğini, bazı rivayetler ise sadece harekete hazır halde beklediklerini bildirirler. Fakat tam bu esnada, Benu Musta- lik'in reisi, Haris Bin Dırar'ın yanında bir heyetle Hz.Peygambere geldiğini ve 'Allah'a yemin ederiz ki değil zekat vermeyi reddetmek ve onu öldürmeyi düşünmek bir yana, biz Velid'i görmedik bile. Biz iman üzereyiz.' dediği ve bunun üzerine söz konusu ayetin nazil olduğu hususunda görüş birliği vardır.

Nazik bir dönemde, böylesine asılsız bir habere dayanılarak, büyük bir faciaya yol açılabilirdi. Bu bakımdan Allah Teala, önemli bir konuda, getirililen bir habere hemen güvenmemelerini; haberi getiren şahsın itimada layık olup olmadığını araştımnalannı istemiştir. Bu şahsın fasık ve zahiren, itimada layık bir kişi olmadığı anlaşılırsa, getirdiği haber doğrultusunda, harekete geçmeden önce, haberin doğruluğunu tahkik etmelerini müslümanlara bir ilke olarak ortaya koymuştur. Bu ilke ışığında bir İslam toplumunun (cemaatin) güvenilir olmayan bir kimsenin getirdiği bir habere dayanarak, bir şahıs, grup veya millete savaş açmasının caiz olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak alimler arasında günlük hayatta sıradan haber ve haberleri veren şahıslar hakkında araştırma yapılmasına gerek olmadığı hususun¬da görüş birliği vardır. Zira ayette geçen 'nebe' (haber) kelimesi her haber için değil, sadece önemli konulardaki habere atfen kullanılır. Şimdi ayette geçen bazı kavramlann üzerinde biraz duralım:

Ayette geçen FASIK kelimesi, genel olarak şeriatin hükümlerinin bazılarını

36 

ihlal eden kimse demektir, 'nebe' (haber) kelimesi ise, kendisiyle ilim (bilgi) ya da zannı gelip anlaşılacak önemli bir haberdir. Rastgele, önemsiz bir haber ve bilgi ayette geçen 'nebe' kelimesinin içine girmez. Fasık ve nebe kelimelerinin ayette nekre olarak gelmelerinin sebebi; herhangi bir fasık, olursa olsun araştırmak, habere şüphe ile yaklaşmak, temkinli davranmamız içindir. Fasıkın getirdiği haber araştınlmalıdır, ancak salih kimselerin getirdikleri haberleri araştırmaya gerek yok¬tur. Çünkü haberin kaynağı salihtir. Her haberden ve her kaynaktan şüphe duy¬mak. İslam cemaatinin ve müslüman topluluğun arasındaki hakim bulunan güven prensibine de aylandır.' Çünkü, bir bilgisizlikle, hallerini bilmeyerek bir kavmi musibete uğratırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz.' Zira haber yanlış olunca, sonra temiz olduklan ortaya çıkar da telafisi mümkün olmayan bir üzün¬tü çekilir. İmanlı bir kimsenin vicdanı, öyle bir haksızlığa karşı devamlı olarak sızlar. Zemahşeri derki; Nedamet (Pişmanlık), bir çeşit üzüntüdür ki; meydana gelen şeyin olmamasını dileyerek gamlanmaktır. Böyle bir üzüntü ve gam ise devamlı olarak etkisini sürdürür. Akla geldikçe pişmanlık duyulur ve insanı yer bitirir.

Günümüzde basın-yayın organlannın çoğunun İslam ahkamına ve müslüman- lara karşı yaklaşımlan malumunuzdur. Fasık statüsüne girebilecek bazı basın-yayın organlannın, önemli hususlardaki haberlerine ihtiyatla yaklaşmak ve şüphe ile karşılamak, eğer gerekiyorsa iyice tahkik edip araştırmak lazımdır. Aksi takdirde gelişecek olaylardan dolayı büyük bir pişmanlık duymak kuvvetle muhtemeldir.

" Ve biliniz ki içinizde Allah'ın Rasülü vardır. Pek çok işlerde o (sözünüzü din¬leyip) size uysa idi sıkıntıya düşerdiniz.” Bir çok müfessir Hz. Peygamberin (SAV) Benu Mustalik hakkında Velid' ın haberine dayanarak onlann üzerine orduyu gön¬derme hususunda mütereddit davrandığı görüşündedirler. Ordu gönderme hususunda ısrar eden kimseler şu şekilde uyanlmışlardır

"Sizler Allah'ın elçisinin aranızda bulunduğunu, hakkınızda en hayırlı olana onun karar vereceğini unutuyorsunuz. Hz. Peygamberin (SAV) sizlerin görüşüne göre hareket etmesi hususundaki ısrannız uygun değildir ve bu davranışınız yer¬siz bir cesaret gösterisidir. Şayet Hz. Peygamber (SAV) sizin görüşlerinize göre hareket edecek olursa, bir çok hatalar yapar ve bunun sorumlusu da sizler olur-sunuz. Fakat Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi. İmansızlığı, isyanı, fasıklığı size çirkin gösterdi. İşte onlar kemale erenler (olgun kişilerdir. (Bütün bunlar) Allah'tan bir nimet ve lütüfdur. Allah çok iyi bilen ve hikmet sahibi olandır" (49/7)

İman etmek için yalnız bilgi yeterli değildin bir iradenin fiil olabilmesi için sevmek te gereklidir. Bundan dolayı dinin başı muhabbettir, sevgidir. Nitekim bir hadis-i şerifte "Kişi dostunun dini üzeredir. Onun için her biriniz iyi bakın kimle dostluk ediyor, kimle muhabbet ediyor." buyurulmuştur. Sevginin kendisi bir okul işi değil, doğrudan doğruya Allah Tealanın verdiği bir iütuftur. İşte bu yüzden

imanın esası sevgidir. Sevgi Allah'ın vergisi olduğuna dair ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur. 'Allah size imanı sevdirdi.'

Yani o sayede Rasululah (SAV)' a iman ettiniz ve onu. (o imanı) kalbinizde güzelleştirdi. Gereğince amel edip, peygambere itaat ettiniz ve küfrü, fısk ve isyanı size çirkin, iğrenç kıldı. Onun için ondan sakınınız. (49/7)

Ancak şu bir gerçektir ki; insanoğlu acelecidir. Adımının arkasında neler olduğunu bilmez. Nerede hayır, nerede şer olduğunu bilmeden, kendisi için ve başkalan için isteklerde bulunur. "Ve insanoğlu hayır istediği gibi, şerde ister ve insanoğlu aceleci oldu." Ama Allah'a teslim olupta her yönden selamete girerse, Allah'ın kendisi için seçtiği minnetlere nza gösterirse, Allah'ın tercihinin kendi ter¬cihlerinden üstün olduğuna güvenirse, Hak Teala'nın kendileri için daha mer¬hametli ve daha çok hayır dilediğini bilirse rahat edecek huzur bulacak sükûna erecek ve bu küçük gezegendeki yolculuğunda, güven ve huzurla yoluna devam edecektir. Ancak bütün bunlar, Allah'ın bir lütfü ve keremidir ki; onu ancak dile¬diğine verir.

Sonuç olarak ayetten şu ibretleri çıkarmak mümkündür;

I -Kur’an-ı Kerim bize öğretmektedir ki; Fasık ve yalancı kimselerin haberleri ile ilgili durumlarda şüpheli ve ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. İyice araştınp tahkik etmeden, habere inanıp harekete geçmemek lazımdır.

2-Ayetler bizim için yalanın, yalan haberin ne kadar çirkin olduğunu ve toplumda ne kadar önemli ve tehlikeli sonuçlar doğuracağını anlatmaktadır. Dolayısıyla bu tür durumlardan şiddetle kaçınılması gerektiğini ayet, ortaya koy¬maktadır.

3- Herhangi bir yere, önemli bir haber alması, ya da mesaj getirip götürmesi için yollanan elçinin mutlak surette güvenilir, emin, sahih iman ve salih amel sahibi kimseler olması gerektiği anlaşılmaktadır.

 

4- Hz. Peygamber (SAV) "Mü'min bir yuvadan (delikten) iki defa ısırılmaz" buyurmuşlardır. Eğer müslümanlar buna benzer durumlara düşmüşlerse, hemen tevbe etmeliler ve bir daha asla böylesine önemli mevzularda yanlışlıklar içerisine düşmemelidirler.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ