Gazi ÇOBAN
"Gerçek [şu ki] Allah, Adem’i ve Nuh’u ve Al-i İbrahim’i ve Al-i Imran'ı süz¬dü; Alemin üzerine istifa buyurdu/süzüp seçti, bir zürriyet olarak ; birbirinden (hep tevhid dininden)... ve Allah Semi', Alim." 3/33-34
Hz Adem as ın eşi ile birlikte yeryüzüne inmesiyle, insanoğlunun nesli bura¬da neşet etmeye başladı. Yeryüzü uzun yıllar tevhidi solukladı. Ne ki Hz Adem’in temelini attığı Rabbani terbiyenin izlerinin ileriki nesillerde zayıflamasından fayda¬lanmak üzere İblis, tuzaklannı çoktan kurup-pusuya yatmıştı bile. İnsanoğlunun ve üzerinde yaşadığı evrenin ruhuna aykın olan şirk; sadece düşünceyi-inancı ifsadla kalmadı, sosyal hayatı ve maddeyi de fesada verdi. Böylesi bir dönemde, Rahman olan Allah (cc), onlara yine içlerinden bir "Nezir" ile merhamet buyurdu ve kar¬deşleri Hz Nuh'a as risalet verdi.
Hz Nuh'a as ait haberler, Kur'an-ı Mubin'in 28 yerinde zikredilmiştir, bunlar¬dan birisi kendi adında müstakil bir suredir ve kıssa toplam altı tabloyu kaplar. Biz bu tablolan, ana kıssanın ne tam olarak bir parçası ve ne de ondan kopuk bir hadise gibi ele almayacak, fakat -"Kuran Kıssalannın Karakteristiği" başlıklı yazıda da belirttiğimiz gibi- her bir tablonun, farklı bir mesajın taşınmasından sorumlu ol¬duğu düşüncesiyle hareket edeceğiz. İlk tabloya; A'raf/59 ile başlıyoruz:
59- Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünü¬ze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum."
60- Kavminden ileri gelenler dediler ki: "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde gö¬rüyoruz".
61- (Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok, ben Rabb’ul- alemin tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
62- "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum
ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
63- (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir(kitap-ihtar) gelmesine şaştınız mı?”
64- O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O’nunla beraber gemide bulunanlan kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanlan boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir kavim idiler.
Allah cc kıssaya başlamadan evvel, -7/57-58- de bir darb-ı mesel zikreder gi¬rizgah olarak. Bu meselde; Allah'ın cc rahmet yüklü bulutlannın kurak topraklara sevkedilip, onlara hayat verilmesinden bahsedilir. Rahmetin önünde, hayat men- baı yağmur bulutlarını taşıyan rüzgarlar vardır. Kendisinden daha ağır olan yağmur bulutlannı, Rahman’ın emriyle yüklenir ve üzerinde ot bitmez, kıraç topraklara doğru uçarlar. Biri onlara, bir yerlerde, kalbi çorak insanlann varlığını fısıldamıştır. Üzerine düşecek rahmet damlalanyla hemen yeşeriverecek sert tabiatler vardır, dağlann ötesinde. Yük; ağır, sorumluluk; kutsaL.Ve derken, serin bir rüzgann ar¬dından, gözleri semaya dikilmiş tohumlar hızla düşen damlalann ahenktar sesiyle uyanır bir sabah. Tam da toprağı yarma vaktidir. Tekrar canlanma, fıtrata dönme, rahmete şükr vaktidir. Şükr vaktidir; gelen azab yüklü bir bulut değildi, fıtratdan uzaklaşılmıştı zira... Hamd ve sena o Rahman'a, bir sonraki dirilişi de rahmetiyle yaratması kendisinden beklenilene...
Her türlüsünden nebatat, renk-koku-tat cümbüşünde nice meyva doldurmuş¬tur ortalığı. Hisleri, düşünceleri, tabiatlan farklı binlerce yürek, bozuk saatin yeni¬den çalışması misali tekdüze ve yeniden aynı ahenkte atmaya başlamıştır. Artık Rabb'lerinden gelen her bir uyan ve ayete, titreyerek cevab verecek kıvamdadır¬lar.
”... işittik ve itaat ettik...". Yaratıcının risaleti bundan böyle sinelerin özünde bir karşılık bulabilecektir kendisine.
" ...Hoş/tayyib memleketin nebatı, Rabbinin izniyle çıkar..." 7/58
Bir dokunuşun, bir seslenişin uyandırmadığı kalpler de vardır o kıraç topraklar¬da. Suyun İşleyemeyeceği kadar sık, sesin geçmeyeceği kadar kalın duvarlar. Sert¬liğin taşı geçtiği kalbler vardır artık ortada. Çıkardığı nebat kuru ve meyvesiz;
"... Fenasının/habis olanının maz.."7/58
A
Çevresindeki yeşerişe şahid olduğu halde, fıtratındaki tohumu tetikleyemey- cek kadar bozuk yürekler...
Bu bir sunumdu kıssaya girmeden evvel. Düşünülüp sonunda “El-hamdu lil- lah” denesi bir sunum. Şayet kalbinizin, yukanda birinci şıkta zikredilen münbit bir belde olduğuna kanii iseniz, hemencecik bir "şükr secdesi" sizi bekliyor kıssaya gir¬meden önce. Zira ayet; Nuh as ın kıssasına geçmeden böyle bir ameli saraha¬ten bizden beklemekte:
. .Şükredecek bir kavm için ayetleri böyle tasrih eder/açıklanz..7/58
• • •
İnsan; Kur'an’ın biricik muhatabıdır. Başından sonuna kadar tüm ifadesinde muhatabının "insan" oluşunu daima ön planda tutar. Ve prensib olarak şu iki ger¬çeği hiçbir surette, ne müstakillen düşünür, ne de tamamen gözardı eden
-İnsan; toprak ve ruh bedenden mürekkeb bir varlıktır.
-O ancak sosyal bir hayat içinde yaşayabilir.
Tüm emir ve yasaklarında, tarih-tabiat-evren-psikoloji vb ile ilgili tüm ifadele¬rinde bu prensibini korur. Yukanda zikredilen darb-ı mesele de, bir tabiat olayı¬nın hikayesi gözüyle bakmamız beklenemezdi. Meseli. Nuh as ın kıssasıyla örtüş- türdüğümüzde. Kur'an'ın sosyal ve birey hayatımıza sunduğu mesajı daha net an¬layabileceğiz
59- Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünü¬ze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum."
Ayet Hz Nuh as ın elçi olarak gönderilmesiyle, yağmur yüklü rüzgarların gön¬derilmesi fiilini aynı kelime ile ifadelendiriyor; "irsal"...Hz Nuh as ın onlann için¬den çıkması, rahmet yüklü rüzgarlann uzaklardan-semadan gelişiyle tenakuz ar- zetmiyor, üstelik onun getirdiği risaletin-vahyin "el-Aliyyu cc" olandan geldiği an¬lamını daha bir güzelleştiriyor.
Hz Nuh as; sırtında ağır bir sorumluluğu olan müjdeci bir rüzgardır. Beraber getirdiği şeyler/vahy ise tamamen rahmet içermekte. Azab kendilerine hakk ol¬muş olan bir kavme, önce müjde... Bir kez daha ve yeniden, dirilme fırsat sunul¬makta “ölü belde"ye. Kardeşleri Nuh as farkındadır olaylann, resmi ve zamanı
okuyabilmektedir. Gidişin nereye olduğunu görebilmektedir. Maddi bedenlerin¬deki elleriyle ittikleri hakk davetine, manevi bedendeki elleriyle alabildiğince uzan¬makta olduklarını çok iyi görmekte Allah’ın rasulü Nuh as. Hitabın ilk kelimesi, in¬sanlara yalnızca bedenlerini sesin geldiği yöne çevirmeye davetle kalmıyor, ölü kalblerin de o yöne dönmeleri için tüm ağırlığıyla geliyor "... ey benim kav- mim!...n
Ayetin, sözün muhatablannı neden "ölü" olarak gördüğünü, hitabın ikinci cüm¬lesinden çıkarabiliyoruz; zira onlar kulluğu, sadece Allah’a cc hasretmiyorlardı. Ha¬yat, insanlar ve tabiat tüm hareketliliğine rağmen "ölü/meyyit" vasfından kurtula¬mıyor ayetin gözünde. Fıtratın dışına çıkmanın, ölmekten farkı olmadığı ortada Fıtrata kodlanmış tevhidin, şirk virüsleriyle devre dışı bırakılması; onları sallanan kuru kütükler olarak bırakıvemnişti orta yerde. Yola koyulduklan dağın ardında, azab dolu bir gün onlan beklemekte idi. Hz Nuh as, bu endişe içinde yıllarca gay¬ret etti, onlan akibeti rahmet-cennnet olan bir yöne çevirmek için..Bu; mutlak ma¬nada insan sevgisinin belirgin bir ifadesidir.
"Büyük günün azabı" da ne? Sizin cahili olduğunuz gün. Yaptıklannıza mukabil ansızın üzerinize doğuverecek azab dolu bir gün; bir helak, kıyamet veya hesap günü..Gün büyük olunca, azabının şiddetini vann siz düşünün. "Endişelerimin yer¬sizliğini düşünmeyin sakın, tüm gayretimin; Rabbinizin size olan merhametinden olduğunu bilin."
60- Kavminden ileri gelenler/mele' dediler ki: "Biz seni apaçık bir sapıklık için¬de görüyoruz".
Sınıflara aynlmış her toplumda, görüş beyan yetkisini kendisinde gören hakim zümre yine işbaşında. Herhangi bir şeyin kabul veya reddi, ancak onlann onayın¬dan geçtikten sonra olabilecektir. O şeyin doğru veya yanlışlığına, hakk veya bati oluşuna, toplumun geniş kesiminin karar verme yetkisi dahi yoktur.( I)
Onlar, kendilerini "toplumun sahibi" gibi görürler. Onlar; "efendi", halk; "işçi/kö- le"dir. Kurallar hep kendi düşünce yapılanndan -dolayısı ile hevalanndan- neşet eder.. Genel-geçer ahlak kurallannı bile toplumun kültürüne/inancına bırakılması özgürlüğü yoktur bu toplumlarda.. Güzel ahlak kötü ahlak ile değerce yer değiş¬tirebilir. Aydın ve olgun, mürteci ve yobaz ile; kahraman ve cesur, hain ve korkak ile...
Toplum adına konuşur ve karar verirler. Kullandıkları bu yetkiyi, zorla/gasben veya toplumun kendi eliyle almış olmalarının bir farkı yoktur. Zira bu yetkiyi-ken-
dilerinin devredil kalmalanna neden olacak yetkiyi- halka iade etmeye hiç mi hiç niyetleri olmayacaktır bundan böyle.
“Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz".
Mutlak, sahih ve dosdoğru ölçü/ölçeğin tesbrtinde problem olan toplumlanda, dalalet ve hakkın tesbitinin de sıhhatli olamayacağı görülmektedir.
"Bizim değer yargılanmıza göre sen; ey Nuh, dalalet içindesin. Hakkındaki gö¬rüşümüz budur, senin için. Bahsettiğin düşüncelerden soyutlanmadıkça, aramız¬da sana asla yer yok"
Burada dikkat-i calib nokta; düşüncelerini sadece rey sadetinde itiraf etmele¬ri, selim aklın kabul edebileceği bir temele bağlayamamalandır. Zira; muhatabla- n Nuh'un as davet ettiklerinde, "hayat verici" esaslann varlığı inkar edilemezdi. Onlann gayesi; geniş halk kesimlerinin -ki onlann gözünde yığınlardan ibarettiler- onu, bu önyargı ile tanımlamalannı sağlamaktı. Davet esaslannı gizleyip, dikkatle¬ri davetçinin şahsında yoğunlaştırmak onlann adetlerindendi.
61- (Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok ben Rabb'ul- alemin tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
Hitab sırası Hz Nuh'a as gelmişti; itham, direkt kendisine yöneltilmişti ve ce¬vap hakkını kullanacaktı...Ve o ul'ul-azm peygamber, kendisini sapıklıkla itham edenlere, aynı seviyede cevap vermekten ictinab etti de onlan dışlamadan baş¬ladı konuşmasına:" Ey kavmim, dinleyin beni!... Bende hiçbir dalalet yok"(2)
Hitabın bundan sonraki kısmından; ileri gelenlerin(!) kendisini neden sapık gördüklerini anlıyoruz:
62- "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
63- (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir(krtap-ihtar) gelmesine şaştınız mı?
• »"Benim bu çıkışım; kendi reyimle-nefsi mülahazalarla olmuş değil. Ben sadece bir rasulüm, Kainatın Sahibi tarafından görevlendirilen..Sahibi olduğu mülkünde nasıl isterse öyle tasarruf eder o. İsteseydi bir meleği elçi olarak gönderirdi."
Konuşmanın bundan sonraki kısmında: ayet hz Nuh'un as dilinden iki hususu ilan ediyor;
I -Rasul olan şahsın fonksiyonu, ki onlar;
-Allah'dan cc aldığı vahyi/risaleti insanlara tebliğ,
-Risaletin nasıl yaşanacağının pratikteki örnekliği, yani nasihat etme( 3) -Büşr/nuzr rasulün, Allah cc tarafından ve izniyle, gelecek ve ölüm sonrası konulannda bazı gaybi gerçeklere muttali olması hasebiyle, yaşanılan ana uyarıcı ve müjdeleci vasfıyla ışık tutmasıdır.
2- Allah'ın cc rasul göndermedeki gayesi.
"Rahmete, kurtuluşa ermeniz ümidiyle sizi takvaya çağıran, içinizden-sizden bi¬rinin, yanında "zikr-vahy-krtab” ile gelmesine niçin şaşınyorsunuz?"
Şayet yeryüzünde iki ayağı üzerinde yürüyenler insan değil de melek olsaydı¬lar, Allah cc onlara elçi olarak bir meleği gönderirdi. Cinsin cinse yol göstericiliği¬nin, eğitimin tabiatına en uygun usûl olduğunu idrak edemediler. Bunun böyle ol¬masını, Yaratıcı katındaki değerlerinin yüksekliğine hamledemediler. De:
64- O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O’nunla beraber gemide bulunanlan kurtardık âyetlerimizi yalanlayanlan boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir kavim idiler.
Hz Nun as ı da yalanladılar, onunla gelen ayatı da...Bu yüzden, gemide bulu¬nup necata erenlerden olmadılar.
Müjdeci rüzgarlar, onlar için rahmeti değil azabı taşıdı. Rahmet damlalannın et¬kilemediği kalbleri, tufan yutuverdi. Bu gün yeryüzünde aynldıklan gibi, ahinette de aynlacaklardı hakir gördükleri müminlerden. Selim olan yerde idi gerçek necat; gemide, Nuh'un as yanında olmakta idi...
Neticede; onlar birer tarih oldular. Ve siz, ey Mekke halkı! Bu gün; sizin günü¬nüz. Bayram edin!. İşte, Allah cc size de merhamet etti ve içinizden birini, sevdi¬ğinizi size elçi olarak seçti. Nuh kavminin yaşadığı görüntüden sonra düşünün ve karannızı verin. Seçiminizi yapın, tarafınızı belirleyin. Gemi kalkmadan evvel yeri¬nizi almakta acele edin.
A'raf suresinde zikri geçen bu paragraf, ana kıssanın tüm iskeletini içermesine rağmen, içinden sadece bir bölümünü, ama mesajını yüklemek istediği bölümü seçti ve müstakil bir kıssa gibi sundu. Ne kavmin şirk yapısından-putlanndan, ne
geminin yapışlından ve ne de etrafı yıkan tufandan bahsetmedi. Okuyucuya, bu üşülün özelliklerine dikkatle eğilmesini tavsiye ediyorum.
Ayetin gerçek muhatablan; Rasulullah as ve iman eden/etmeyen etrafındaki insanlardı. Hz Peygamber sav, Nuh as ın şahsında kendisine ait çok şey buldu; sabn, metaneti gördü. Insanlann yalnızca ruhlannın kabzıyla ölmediklerini, yürü¬yen ölülerin varlığından haberdar oldu. Risaletini ancak duyulan körelmemiş, his¬leri dumura uğramamış insanlara ulaştırabileceğini anladı.
Ve Kuran, insanlık tarihinin karşılaştığı ilk şirk depreminin izlerini günümüze taşıyarak onun mantığı ve tavn üzerinde bizleri derin bir düşünceye davet et¬mekte; kendimizi/nefsimizi bu davetin işiticileri olarak nerede görüyoruz, alıcılan- mız onu net olarak hissedebiliyor mu, yoksa hevanın cızırtılanndan dolayı duyma problemimiz mevcut mu? Vaadda telsiye, vaidde titreme ile mi karşılıyoruz risa- let-i Nebiyi?
21. yüzyıl insanının ihtiyacı olan diriliş, üzerinize düşen rahmet damlalannda gizli, gönebiliyorsanız...
I -Fir’avn, iman eden sihirbazlara
"-Ben, size izin vermeden iman etiniz ha!?" demişti.
2- ”Ben sapıklık içinde değilim" cümlesi ile, "Bende sapıklık yok" cümlesi arasın¬daki anlam farkı için "Safvetü-t Tefasir" ilgili ayete bkz
3- Nasihat dilimizde her ne kadar "sözlü öğüt" anlamında kullanılıyor olsa da, fiil ve sözün birlikteliği ile ortaya çıkan bir tavn içerir. Bunun için, dinin nasihatten ibaret olduğu, hz Peygamber as tarafından ısrarla vurgulanmıştır.