Pratik Yaşamda Tevhidi Mücadele - rahle.org

Pratik Yaşamda Tevhidi Mücadele - rahle.org

Pratik Yaşamda Tevhidi Mücadele


Facebookta Paylaş
Tweetle


Bekir   YOLCU

 

Âlemleri yaratan Allah (cc)’ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde birleyerek Allah’a inananların hayatlarının bütün alanlarında ilgilerini ve dikkatlerini Allah’a yöneltmeleri, Allah’a teslim olmaları, hiçbir yaratığı hiçbir konuda mutlak muktedir görmeyerek, karşılaştıkları her iş ve durumda mutlak muktedirin Allah (cc) olduğunu idrak etmeleri, Allah’ın gösterdiği yolda, Allah’ın emrettiği kişilikle sadece Allah’a kulluk etmeleri anlamına gelmektedir.

Tevhidi mücadele İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ile başlamış, kıyamete kadar da sürecektir. Tevhidin karşısında yer alan Küfür-batıl her dönemde –kıyamete kadar kendi misyonunu farklı duygu, düşünce ve eylem tarzını çeşitlendirerek, zaman ve mekânı şekillendirip tevhide (hakka) üstün gelmenin yollarını arayacaktır.

Batıl, farklı dönemlerde ibadet, duygu, düşünce, ticaret… gibi çeşitli alanlarda kendi tanımıyla tevhidin karşısında yer almış, bazen hayatın tamamını, bazen bir kesitini, bazen ibadet, ticaret, ahlak gibi parçaları tevhidi alanın dışına çıkararak kendine mahsus alanlar açma yada söz söyleme hakkı elde etme mücadelesine girmiştir.

Tevhidi Bilince Karşı Sapkın Çıkışlardan Örnekler “Yemin olsun ki onların hayat hikâyelerinde akıl sahipleri için çeşit çeşit ibretler vardır. Ve bu Kur’an uydurma bir söz değildir.” (1) Çok sevdikleri kişiler adına putlar dikip onların hatıralarını unutmamak, onları anmak, bağlılıklarını simgeleştirerek yüceltmek için adına Vedd, Süva, Yegus, Yeuk ve Nesr’in putlarını dikmek ve onları ilahlaştırarak putperestliği bir din kabul etmek Nuh (as)’ın kavminin çıkmazıydı.

“Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki:

"Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum." (2)

“1-De ki; O Allah bir tektir.

2-Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir)

3-Doğurmadı ve doğurulmadı

4-O'na bir denk de olmadı.” (İHLAS, 1-4)

Yüksek tepelere kurdukları yüksek binalarıyla övünen, iri yapılarını sert ve kaba mizaçlarıyla çirkinleştiren, güçlerini ezmek ve horlamak yolunda kullanan Ad kavmi “Kimdir bizden daha güçlü olan?..." (3) diyerek putlarından aldıklarına inandıkları güçlerini isyan yolunda kullanmaktalardı.

“Âd kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz." (4)

"Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır." (5)

Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere saraylar, ovalara köşkler kurarak, sanatta ilerleyip ve servetlerini kat kat artıran Semut kavmi de zevk ve sefâya düşüp daha önce kendilerine Hûd aleyhisselâm tarafından bildirilen hak dinden yavaş yavaş uzaklaşıp, ağaçtan ve taştan putlar yapıp, tapmaya başladılar. Saptıkları kötü yolda sürüklenerek, tevhid esasından, Allahü Teâlâya iman etmekten tamamen uzaklaştılar.

“Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir ilahınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder." (6)

Tabiat güçlerini, maddeyi kutsama, onlara kutsallık atfetme; yıldızlara, aya, güneşe tapma şeklin de ortaya çıktı. Göktekiler -yıldızlaradına putlar yapıp onlara tapınma anlayışı İbrahim (as)’ın kavminde ortaya çıkmıştı. Çünkü Nemrut’un ilahlığını sürdürmesi, hiçbir işe yaramayan; taştan, ağaçtan putların varlığına ve kutsallığına bağlıydı. Ancak bu şekilde uydurma ilahlar zulüm çarklarını çevirir şirk düzenlerini sürdürürlerdi.

"Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır? (7)

“O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim” (8)

Cinsel sapkınlıklarıyla; livata ( homoseksüellik) tanınan, hayvanlarda dahi görülmeyen bir sapkınlığı kendilerine ahlak olarak benimseyen ve yüzleri kızarmadan sapkınlıklarını putperestlikleriyle uyumlu hale getiren Sedum halkına Lut (as) tevhidi hatırlatıcı ve uyarıcı olarak gönderildi.

“Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."" (9)

Medyen halkı yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı. Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariplerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden alıyorlardı.

Ayrıca sâhip oldukları pek çok nimetin şükrünü yapmayıp, nankörlük ediyorlardı.

“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"(10)

İsrailoğulları’nın Hz. Musa (as)’ın öncülüğünde Firavun'un zulmünden kurtulmasından sonraki halleri ibrete şayandır. Firavunun tarafından köleleştirilmiş, nesilleri yok edilmek için çocukları öldürülmüş bir toplum daha Mısır'da iken Kıbtilerin çekirge, kurbağa, bataklık, haşere imtihanlarında Allah’ın lütfuna ermiş, sihirbazların imanına şahit olup, Allah’ın lütfuyla Kızıldeniz'in onlara yol olduğunu Firavun ve askerlerinin azgın dalgalarda boğulduğunu gözleriyle görmüşlerdi. Onlar ineğe tapan insanlar arasında yaşamışlardı. İneğe tapmanın ne olduğunu, putperestliğin sapkınlığını biliyorlardı. Fakat bunca lütufa karşı istekleri çok ilginç ve nankörce idi.

“Ve İsrailoğulları’nın denizden geçmelerini sağladık? Derken bir kavme vardılar ki, onlar, kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki; Ey Musa! Onların tanrıları gibi, sen de bize bir tanrı yap! Musa da onlara dedi ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz.” (11)

Terk edilemeyen put kültürü, vazgeçilemeyen putperestlik… Kutsalı sembolleştirerek ona sahip olma anlayışı… inancın soyuttan somuta indirgenmesi…Ona hakim olunup, onun yerine

onun adına hayatı inşa edip ona hizmet etme mantığı…Peygambere putperestliği öğretme, sevdirme cahilliği….Samiri’nin öncülüğünde madenden yapılmış inek önünde söylenen son söz!

“…işte sizin ilahınız ve Musa’nın da ilahı olan gerçek tanrı budur. Fakat Musa, ilahının bu olduğunu unuttu." (12)

Tevhidin karşısına putlaşanlarla, put yapıp ona tapanlar olarak ortaya çıkan şirk daha sonraki dönemlerde Allah (cc) iftiraya dönüşerek devam etti. “Hâşâ” Allah (cc)’na evlatlık isnat edenler, Allah (cc) adına söz söyleme ve karar verme mercisinde olduklarını söyleyenler oldu. Din adamlarını, bilim adamlarını, siyasetçilerini ilah edinenler olduğu gibi sistemlerini, rejimlerini dinin önüne geçirerek dine yol gösterme adına şirke yeni bir tanım getirdiler: Kendilerini ıslah ediciler olarak tanımlamayı da unutmadılar…

“Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar! Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.”(13)

Bir olan Allaha imanı terk ederek ona ortaklar koşmaya başlayan, Allah’ın hakimiyetini, tek ilah oluşunu hiçe sayan; bazen önemli şahıslar adına, yıldızlar yada inekler adına putlar yapıp Allah'ın hükümranlığını kendi elleriyle yaptıkları putlara izafe edip; zorba, ahlaksız, adaletsiz anlayışlarıyla putperest anlayışlarını örtüştürerek bir inanç sistemi oluşturmaya çalışmış-lardır. Fakat Allah (cc) peygamberler göndererek tevhidi mücadelenin kıyamete kadar sürmesini sağlamıştır.

“Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da .... Hepsini âlemlere üstün kıldık."(14)

“Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.” (15)

Cahiliye pratiğinde tevhidi anlayış "(Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız

(söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?" "Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de.

"Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor. "(Onlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de.

"Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor. "Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?" de.

Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar. Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir. Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.”(16)

Allaha inanan Mekkeli müşrikler kendilerini Allaha yaklaştırsın diye putlar edinmiş, Allah adına onlara kutsallık atfetmiş ve onlara tapınır hale gelmişlerdi. Onlar Allah’ı inkâr etmiyorlar ama kutsalı belirleme hakkını kendi inisiyatiflerinde görüyorlardı. Onlar "La İlahe İllallah" dediklerinde hayatın bütün alanlarına (siyasi, ekonomik, ticari, fikri, ahlaki….) kendilerinin arzu ve isteklerinin hakim olamayacağını, ibadetleriyle birlikte yaşamlarının bütün alanlarının kendi kontrollerinden çıkarak tek ilah olan Allah (cc) ya bağlanacağını biliyorlardı.

“Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez." (17)

İlah belirleme hakkını ellerinde bulundurmaları, ilahlarının sayılarını, konumlarını, artırma ve eksiltmeleri sayesinde hem dini alanı kontrol etmiş oluyorlar, hem de dini alanı dahi belirleyenin hayatın bütün alanı hakkın da söz söyleme yetkisini de –tartışmasız elde etmiş oluyorlardı. Putperestlerin genel ahlakı olan hayatı putlarıyla uyumlu hale getirme anlayışı Mekkeli müşriklerde de ortaya çıkmıştı. Değer yargılarını onlar belirleyecek, üstünlük yada kazanç, ticari ilkeler, sevinç ve hüzün, liderlik…. putlarla uyumlu olarak onların elinde Allah (cc)’dan uzak bir şekilde kullanılabilecekti.

Rasulullah (sav) kureyş müşriklerine “La İlahe İllallah” deyiniz dediğinde müşriklerin cevabı “İlahları tek bir İlah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey” (18)

Çünkü tek ilah olan Allah otoriteyi, gücü, hayatın bütün alanlarını yönlendirme ve düzenleme hakkını paylaşmayı ve pazarlığı kabul etmiyor, kesin itaat istiyordu. Eğer "La İlahe İllallah" derlerse hayatın parçalanmadan (ibadet, ticaret, siyaset, aile, toplum, ahlak…) Allah'a (cc) bağlanacağını biliyorlardı.

"Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? ….." (19)

Atalar dini ve atalar bir kenara atılmış, putlar ağaç yada taşa dönüşmüş, üstünlüğü belirleme hakkı ellerinden çıkmış, maddeyi ve manayı ilahi olana tevdi etmiş olacaklardı.

“Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.” (20)

Hâlbuki kişi, “La ilahe İllallah” dediğinde Allah (cc)'den başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, yargılayıcı, ahiretin meliki, hüküm verici, kudret sahibi, her şeye kadir olanın Allah-u Teala olduğunu kabul edip; hakimiyetin, güç ve otoritenin Allah'a ait olduğunu, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen bütün âlemlere, Allah'ın yön verdiğini, gücünün bir ortağının olmadığını, gücüne bir ortakta kabul etmediğini ve tam manasıyla teslimiyet istendiğini bilerek ona iman etmeliydi. Bütün peygamberler gönderildikleri toplumları bu akideye çağırmış ve Hz. Peygamber (sav)de bu zincirin son halkası olarak gönderilmişti. Tevhidi mücadele Allah’ın emri ve Hz. Muhammed (sav) emaneti olarak kıyamete kadar sürecektir.

Pratik Yaşamda Tevhid

a) Akidede Tevhid

Hayatı çepeçevre saran, zaman ve

mekanı şekillendiren, yaşamın bütün inceliklerini kendi çevresinde toplayan pazarlıksız, ortaksız kesin itaati isteyen anlayış itikadi anlayışı oluşturur. İslam İtikadi, Allahın bütün hükümlerini tartışmasız ve pazarlıksız kabul ve imanı ister.

“Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, mü’min bir erkekle mü’min bir kadın için, kendi işlerinde muhayyerlik hakları yoktur. Allah ve Rasulüne asi olan muhakkak açık bir sapıklık etmiş olur.” (21)

İslam itikadını benimseyen kişi Allah'ın zati ve sübuti sıfatlarını kabul ile birlikte, kulluğun yalnız Allaha ait olduğunu, Allah’ın koyduğu kanunların, emir ve yasakların değişmeyeceğini her çağ ve mekânın bu hükümlerle şekilleneceğini, Allah'ın hükümlerine aykırı hiçbir hükmün kabul edilemeyeceğini hiçbir güç ve otoritenin de Allah’ın önüne geçirilemeyeceğini kabul edip ona iman etmeyi gerektirir.

“Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır.”(22)

“Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.” (23)

b) Ahlakda Tevhid

Hz. Aişe (r.a.)’ye Hz. Peygamberin ahlakı sorulduğunda :-“O’nun ahlakı Kur’an-ı Kerimdir” cevabını vermiştir. Resulullah (sav):“ Beni Rabbim terbiye etti. Ne güzel terbiye etti.” Derken ilahi eğitimden geçtiğini bildiriyordu. Kuranı Kerimde Hz. Peygamber (sav.) için “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (24) buyrulmaktadır.

Kuran-ı Kerime inanan ve onu yaşamak isteyen Müslümanlar Hz. Peygamberi her haliyle adım adım takip etmek mecburiyetindedirler. Hz. Muhammedsiz İslam yaşanmaz ve pratikten uzaklaştırılmış olur. Mü’minler, Hz. Peygamberin sadece din ve maneviyatla ilgili emirlerine uymakla mükellef değildirler; aksine ziraat, ticaret, siyaset ve eğitim… gibi çok değişik konularda bile verdiği emre itaatte mecburdurlar. Hiçbir konuda itiraz hakları yoktur. Çünkü peygambere itaat Allahın emridir. Peygambere itaat eden de Allaha itaat etmiş olur.

“Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik….” (25)

“Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.” (26)

“De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.” (27)

Allah Resulü (sav) güzel ahlakı tanımlamış güzel ahlaklılığı överek örnek alınmasını tavsiye etmiştir. Bu sözlerden bazıları şöyledir:

“Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”

“Bir adam, Allah Resulü’ne güzel ahlakın ne olduğunu sordu. Allah Resulü (sav) cevap olmak üzer, “ Af ve kolaylık yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. A’RAF 199” ayetini okudu ve şunu ekledi: “ Güzel ahlak; seni terk eden akrabanı gözetmek, seni mahrum bırakana vermek ve sana zulmedeni affetmektir.”

“Kulun terazisine konulan en ağır amel, takva ve güzel ahlaktır.”

“Siz bütün insanları malınızla memnun edemezsiniz. Onun için onları güzel ahlakınızla memnun ediniz.”

“Hz. Peygamber (sav) şu duayı çok yapardı: “Allah’ım senden sağlık, afiyet ve güzel ahlak isterim”

“Hz. Peygamber (sav) “ İçinizden en çok sevdiğim, kıyamet gününde bana en yakın olanınız, ahlakı en güzel olanınızdır.” buyurdu.

“Bir hayır iş yapınca memnun oluyor kötülük yaptıktan sonra pişman oluyorsan sen mü’minsin”

“Dostluğun ve düşmanlığın Allah içinse, dilinde Allah’ın adı geçiyorsa, kendin için beğendiklerini başkaları için beğeniyor ve kendin için beğenmediklerini onlarda beğenmiyorsan, bu, iman ve inancın en güzelidir.”

“Mü’min hiçbir zaman kimseye hakaret etmez, kimse ile alay etmez, kimseyi lanetlemez, küfür etmez ve başkalarına dil uzatmaz”

c) Yaşamda Tevhid

Hayatın bütününü Allah ve Resulünün emir ve hükümlerine göre yaşamak tevhidin pratik yaşama indirgenmesi olur. Temel belirleyici ve şekillendirici tartışmasız ve pazarlıksız Allah ve Resulü olmalıdır. Kur’an ve Sünnet-i Seniyye hayatın içinde her haliyle yaşanılır olmalıdır. Özellikle Kuran-ı Kerimin hayatın içinde belirleyici olması için sünnetin çok iyi anlaşılması ve bütünüyle yaşama aktarılması gerekir ki tevhidin belirleyiciliği oluşmuş olsun.

“De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (28)

Hayatın bütün alanı Allah ve Resulüne açıktır. Hz. Peygamber (s.a.v.), “iman ile ahlak” ; “ahlak ile hayatın” bütün bölümleri arasında bağ kurmuştur. Çünkü İslam hayatı her haliyle kuşatan bir dindir. Allah Resulü’nün sözleriyle bu kuşatılmışlığın bir bölümünü örneklendirecek olursak;

“Malları, fiyatları yükselsin diye stok eden esnaf ve tüccar Mel’undur.”

“Bizi aldatan bizden değildir.” “Emrinde olanlara sert davranan amir cennete giremeyecektir.”

“Ben size, oruç, sadaka ve namazı yok eden bir şey söyleyeyim mi? Bu, anlaşmayı bozmak ve huzur varken kavga çıkarmaktır. İnsanlar arasındaki ilişkileri bozmak, bir insanın bütün iyiliklerini yok eden bir fiildir.”

“Bozuk ve çürük malı satan ve müşteriye kötü tarafını söylemeyenin üzerine Allah’ın öfkesi artar ve melekler onu lanetler.”

“Mü’min her şey olabilir, ama yalancı ve hain olmaz”

“Allaha ve ahirete iman eden şahsın kendi misafirine hürmet etmesi, komşusunu rahatsız etmemesi, dili açılınca iyi şeyler söylemesi ya da susup durması gerekir.”

 Kaynakça

1. 12 Yusuf, 111

2. 07 A’raf, 59

3. 41 Fussilet, 15

4. 11 Hud, 50

5. 11 Hud, 56

6. 11 Hud, 61

7. 06 En’am, 81

8. 21 Enbiya, 56

9. 26 Şuara, 16,163

10. 07 A’raf, 85

11. 07 A’raf, 138

12. 20 Ta-ha, 88

13. 09 Tevbe, 30,31

14. 06 En’am, 84..86

15. 04 Nisa, 48

16.23 Mü’minun, 84-92 17. 04 Nisa, 36

18. 38 Sad, 5

19. 42 Şura, 21

20. 37 Saffat, 35,36

21. 33 Ahzap, 36

22. 42 Şura, 21

23. 04 Nisa, 14

24. 68 Kalem 4

25. 04 Nisa, 64

26. 04 Nisa, 80

27. 03 Al-i İmran, 31

28. 06 En’am, 162

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ