SOSYALLEŞME KRİZİ - rahle.org

SOSYALLEŞME KRİZİ - rahle.org

SOSYALLEŞME KRİZİ


Facebookta Paylaş
Tweetle



Abdullah Eğilmez

Muhitinde alternatifleri bulunmayan kültürler, genellikle, yoğun şehirleşme özelliği gösterirler. Talep edilen toplum hayatının her tarafını kuşatırlar. Bu ne­denle toplum üyeleri bu yaşam alanında, beşeri zaaf ve hezeyanlann dışında, proplematik taleplerde bulunmazlar. Zira kültür bunun karşılığını tanımlamıştır. Birey ve kültürün bu uyumu yaşam alanında her türlü üretimi ve getirisini daha da etkinleştirmiştir. Kültürün bu altematifsizliği onu kuşatıcılık makamında güçlü göstermektedir.


Ancak gürültü etkenlerinden korunmuş bir kültürün sağlamlığı, aslında, kendi dimağındaki kavramlann genişliği kadardır. Alternatif kültürlerle yüzleşip hala ay­nı performansını sergileyemeyen kültürler, muanzlannın savlannı ve taleplerini tecrübe edememenin getirdiği bir sonuçla yüzleşmek durumundadır. Dolayısıyla karşılaştığı taleplere verdiği cevaplann ikna edebilirliği nispetinde, kendi tutarlılığı­nı ve yapısını korumaya devam edecektir. Yani kendi kavramsal dünyasını karşı talepler gelmeden önce kemale erdirmiş bir kültür açısından bir performans kay­bı olmayacaktır.

Diğer yandan kimlik tanımlama gibi bir süreci, ihtiyari veya gayri ihtiyari, mo- demist platform üzerinde tanımlamış bir kültürün izleyicilerinin, modemizmin ya­pısı gereği ortama sürekli şekilde saldığı, tenakuz içeren kavram dizgelerinin hep­sini tecrübe etmeleri mümkün olmayacaktır.

Henüz münekkitleri ile karşılaşmamış bir kültür, sürecini kendi yapısını gere­ğince kurmanın şemsiyesi altında işletirken, muanzlan ile karşılaşırsa ne olur? Kül­türler arasındaki ilişki burada önemlidir. Çünkü söz konusu kültür, âli bir konum­da ise kavramsal gücü nispetinde cevap verecek; ortak bir zeminde buluşulamaz- sa bu durumda, muhatabıyla etkileşime kapalı, sadece mekanik, ilişkilere girecek­tir.

Münekkit kültür ile arasında eş seviyeli bir ilişki var ise, kavramsal gücüyle orantılı olarak cevap verecek, verilen cevaplann tatmin ediciliği oranında ondan bir şeyler alacak yada ona bir şeyler katacaktır.

 

Münekkit kültürün hakim olması durumunda yine karşı cevaplar hazırlanıp su­nulacak, velâkin bu cevaplann tatmin gücüne inandırıcılığı noktasında kendisi bile zaafa düşecektir. Burada kendi cevaplanna güveniyorsa, ilişkiyi kesme ve tecrit ol­ma sürecini başlatması da mümkündür. Lâkin aralanndaki ilişkiye izleyiciler muh­taçsa -ki bu ihtiyacı çoğu zaman ekonomik gerçekler oluşturur- karşı kültürden tecrit olma, kapılan kapatma mümkün olamayacaktır. Zaman zaman dozajı artan, zaman zaman iddiasını kaybeden cılız cevap verişler sürecektir. Bu da kültür izle­yicilerinin kültür ile ilişkide olduktan kültürü kıyaslamalanna, hatta tabiisi olduklan kültürü sorgulamalanna yol açar.

Üyenin içerisinde var olduğu süreci sorgulayıp makul çözümler araması tabi­idir. Ancak muanz kültürle yüzleşme zamanı gelmeden önceki hayatında, ait ol­duğu kültürü bütün olarak algılamadan, kamil olarak tecrübe edememenin doğu­racağı netice hezeyan/buhrandan öte bir duruni değildir.

Kültür izleyicisinin muanz kültürle "seviyeli" ve "muhatablara insan olduğunu” 'çağrıştıran' bir ilişkiye girmesi; sosyal çevresini "medeniyetten bihaberi1, "kendini kapalı kutuya hapsetmiş", "yanlış yaşanmış zamanların insanlan gibi bir tanımlama­ya iter. Bu süreç genellikle "perspektifi geniş" 'elitlerden müteşekkil' cemiyetler, demekler, iletişim gruplan gibi sivil toplum örgütlerine meyli üretir. Böylece bu si­vil toplum örgütleri aracılığı ile geçmişin sığ dünyası kınlıp, kültürler arası bir tanı­şıklık köprüsü kurulmasına aracılık edilebilecek, "marjinallik"ten ve "zaafından" im­tina edilerek "sosyalleşme" yönünde adım atılacak, hatta bu yapı aracılığı ile mev­cut kültürler arenasında "güç" elde edilebilecektir.

Söz konusu durum "sosyalleşme krizi" şeklinde tanımlanabilir. Bu durum özet­le öngördüğü dünya modeliyle yaşamak zorunda olduğu dünyanın uyumsuzluğu yada sahip olduğu medeni cesaret/kariyer ile kendisinden girmeyi hedeflediği sos­yal ortamlarca talep edilen bazı davranış kalıplan ve vizyon uyumsuzluğu sonucu ortaya çıkar.

Kültürlerin münekkit kültürlerle ilişkilere girmesinden önce, sınırlannı koruma, kendi sürecini ve hedeflerini gütme vs. gibi bir çok parametreyi tanımlayıp sürdü­rüyor olması gerekmektedir. Ancak üyeleri bu süreci tam paylaşmadığı zaman, üye ile kültür arasına soğuk hava dalgası girecektir.

Üyenin bireyselleşip kendini sivil toplum örgütleri üzerinden tanımlaması, üye­nin kültürle hesaplaşması olarak da görülebilir. Bir yönüyle bu durum, kendini ke­miren kurt görünümü verse de, diğer taraftan, eğer yelkenler yakılmamışsa, birey­selleşen insanın hala çözüm arayışının ifadesi olarak değerlendirilebilir.

 

Sosyalleşme krizine tutulmuş bireylerin mesnet noktalan "değişmeyen tek şey değişim", "kültür evrensel hâkimiyeti hedeflediğine göre, üretiminin de evrensel değerlerde/boyutta olması gerekir", "kültür üyeleri kariyerleri içinde en iyi olmak­la mükelleftir”, "kendini muhataplanna ispatlayamayan kültürler yok olmaya mah­kumdur", "değerler münekkitlerin diliyle ifade edilmelidir”, "21. Yüzyılda bedevi toplum hareketiyle varlık iddiasında bulunulamaz" gibi cümlelerde kendini bulan sloganik dizgelerdir. Bir veçhesiyle dünyevi nimetlerle yüzleşmenin meşruluğu doğrultusunda üretilmiş aksiyomlar gibi görünen bu çıkış noktalan, tümden ge- limci bir sürecin beklenen davranış kalıplarını üretmek yerine, vanlması arzulanan tüm için başlangıç noktası üretme özelliği taşımaktadır. Çünkü yukanda da ifade edildiği gibi kültür gerek kendi iç döngüsü ve gerekse kendinden olmayanlarla üyelerinin ilişkilerinin ne şekilde olması gerektiğini tanımlamakla mükelleftir. Üye­nin, bu tanımlara vakıf olmadan sürece intibak edip, daha sonra bu tür kınlıma noktalanndan geçmesi durumunda kapıldığı vehimler katma değerden yoksun bi­reyselleşme süreci üretecektir.

Bu şekildeki bir süreçle "sosyalleşme krizi" menşeli sivil toplum örgütleri tipi oluşumlar kuruculannı aşıp evrim göstermezlerse atıllaşmaya mahkumdur. Atıl­laşma evresinden sonra üyeler artık toplumsal iddialanndan vazgeçmiş, beklenen klişeleşmiş davranış kalıplannın dışında katılımdan yoksun dünyevileşmiş bireyler olacaktır. Artık kültür çözülmüş durumdadır.

Üyeleri arasında aşkın cemiyetsel bağlan kalmamış toplumlann evrensel iddi- alan da kalmaz, dünyayı sadece izlerler ve hatta kendisi de çözülmeye başlar. Ev­rensel taleplerden çözülmüş yalnız bireylere uzanan bir süreçtir bu. Diğer yan­dan üyeleriyle karşılıklı ve tam bir sözbirliğine ulaşmış kültürler süreğenliğini ko­rurlar. Zaten üyeleri daha az kınlıma noktalanndan geçen toplumlann bu aşama- lan daha az performans kaybıyla geçmeleri doğal bir sonuç olacaktır.

Sivil toplum örgütleri içerikleriyle örtüşen davranış kalıplan da gerek tanımlı oluşumlar olarak, gerekse tanımlanmaksam ama amelleşen tezahürlerle toplum hayatında yaşam bulacaktır. Yukanda bazılan zikredilen sloganik dizgeler ise altı­nın çizilmesine gerek kalmadan ama neticeleri uygulamada görülen birer durum olacaktır.    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ