Yakup SELEN
Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. “Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler. “Musa'nın ve Harun'un Rabbine...” (Araf Suresi, 120-122)
Firavun: “Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz.” (Araf Suresi, 123)
...Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür... (Taha Suresi, 71)
...O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.” Dediler ki: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih edip-seçmeyiz. Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.” (Taha Suresi, 71-73)
Kafirlerin tuzakları her zaman boşa çıkar. Rabbimiz iman edenleri asla yanlız bırakmaz. Davetci bunları asla unutmamalıdır. Asla ümidini yitirmemelidir.
Muhatabın anlayacağı üslup ile konuşmak gerekir. Büyüden anlayanların iman etmeleri de bunun göstergesidir. Esası hiç değişmeyen davetin farklı yöntem ve seviyelere göre şekillenmesi gerekir. Tabi davetcide buna gereken donanıma sahip olmalıdır.
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: “Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.” (Tahrim Suresi, 11)
Davetin değeri iman edenlerin sayısı ile ölçülemez. Davetci her şeyi gerektiği gibi yapsa bile müslümanların sayısı artmayabilir. Unutulmamalıdır ki bu da bir imtihandır.
Bazen davetci veya çevresindekiler sayının azlığı nedeni ile yaptıkları işin doğruluğunu veya metodun doğruluğunu sorgular hale gelebilirler. Sonuçsuz çabaları onları yorar. Önemli olanın sırat-ı müstakimde yürümek olduğunu unutmamalıyız. Hidayeti veren Allah’tır.
Çoğunluğa uymak, kardeşlerimizin rızasını almak önemlidir elbette fakat hiç bir çoğunluk bizi din gününde kurtarmaya yetmez.
Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor” … (Mümin Suresi, 28-35)
Kardeşlik; kardeşleri yanında değilken de onu gözetmenin imanın gerekliliği olduğunu bilmektir. Kardeşlik önce kardeşim demektir. Kardeşlik benim yerimde peygamber olsaydı ne yapardı diye düşünüp gereğini yerine getirmektir. Yukarıda liderlik anlayışına ilaveten kardeşlik, bir zorluk gördüğünde herkesten önce kendi elini taşın altına koymaktır. kendi yapmadığım şeyi başkasından nasıl bekleyebilirim? Diyerek öne çıkmaktır.
Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi.
Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi. (Araf Suresi, 128-129)
Ne yapacağı/düşüneceği kendilerine öğretilmiş olan insanlara yeni bir özgürlük anlayışı vermeliyiz. Kendi kararlarının sonuçlarına katlanmayı istemez insan. Kendi yerine başkası düşünsün ister ki böylelikle suçlayacak birileri bulunsun.
Düzen sürekli liderler çıkarıp durur kitlelerin önüne ki; insanlar bunların peşine takılsında perde arkasındaki asıl zorbaları görmesinler. Bazılarını ödüllendirir, bazılarını cezalandırır kitleleri tatmin etmek için. Liderini seçtiğini zannetmesini sağlar kişinin.
Makam/mal/kadın/çocuk/cemaat/futbol… uzar gider bu liste.Kölelik hiç bitmez Allah’tan başka efendi arayan için.
Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele." (Yunus Suresi, 87)
Eğitim için uygun ortamlar hazırlanmalıdır. Dini yaşabildiğimiz, nefes alabildiğimiz ortamlar. Yeniden dolduğumuz, temizlendiğimiz yerler olmalıdır bu evler. Bu evlerin ihtiyaçları ailemizin evinden önce gelmelidir. Evlerimiz böyle evler haline gelmelidir.
Bu evlerin sakinleri ağır sorumluluklarının bilincinde olmalı ve ağır sorumluluğun büyük bir karşılığı olduğunu unutmamalıdır. Bu evler davetimiz içeriğinin/sonucunun somut bir göstergesidir. Bu eve gelen kişi islamın hayat tarzını görmelidir.
Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. (Şuara Suresi, 52)
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
"Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. (Şuara Suresi, 53-60)
Hicret imanın gereğidir. Hicret dünyayı terk etmek için Allah’a doğru yapılan yürüyüştür. Muhacir sadece memleketini terketmez bütün parçaları ile küfrün yaşam tarzını/değerlerini terkeder. Hicret her peygamberin sünnetidir.
İsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi.
Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir. (Araf Suresi, 138-139)
Kölelik ruhlarına işlemiş bir kavimle muhatap iseniz her adımda zorlanacağınızı unutmayın. Hele sadece iman edenlerle değil israiloğullarının tamamı ile yola çıkmışsanız işiniz daha da zor olacaktır. Bizim muhataplarımızda uzun bir öğretim süreci ile köleleştirilmiş -özellikle işin merkezine paranın oturtulduğu- ve buna karşı körleştirilmişlerdir. Bu nedenle davetin özümsenmesi zor ve uzun bir süreç olacaktır.
Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi. (Araf Suresi, 142)
Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O'nunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
Eğitim birebir işleyen bir süreçtir. Eğitilen ile beraber geçirilen sadece ona ayrılmış vakitler olması gerekir. Bu sürenin uzunluğu önemli değildir. Sadece eğitilene verdiğimiz önem için onunla beraber olduğumuzun bilinmesi yeterlidir. Sadece yüzünüzü görmek için ve gülümsemek için uzun bir yolculuğa katlanan birinin varlığının sizde oluşturacağı huzur ve mutluluktur bu.
Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi, 85)
Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. (Taha Suresi, 86-88)
Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız." (Taha Suresi, 90-91)
(Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. 'Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
"Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum." (Taha Suresi, 92-94)
...(ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf Suresi, 150-151)
(Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha Suresi, 95-97)
Bu bölümden çıkarılabilecek bazı başlıklar:
Ben onların görmediklerini gördüm diyen Samiri kibrinin kölesi olmuş, farklılığını putlaştırmış, kendini üstün görmüştür.
Yaptıklarının sorumluluğunu yüklenmek istemez insan. Suçlayacak birilerini arar tevbe etmemek için. Oysa tevbenin ilk şartı suçu kendinde görmektir. Samiri’yi suçlayanlar kendi akıl ve iradelerini yok sayanlardır.
İnsanları kandırmak için din/dini semboller/kişilikler sıkça kullanılabilir. Bu Musa’nın da ilahı sözünde olduğu gibi. Liderlerine tapan insanlar için bu küfrün sürekli kullandığı bir sapma/saptırma aracıdır. Bunun doğru olması bile gerekmez küfür cephesi için, lider etrafında şüphe oluşturması/iftira vs. yapıyı dağıtmak için kullanılabilir.
Güvenilen kişilere sert çıkılması eğitimde bir metottur. Eğitilende kendine daha çok değer verildiğinin hissedilmesini/anlaşılmasını sağlar.(Hz. Harun örneği)
Haklı olunduğunda bile bazen sessiz kalmak gerekir ki davet/kitle/eğitimci yara almasın. Lider/eğitimci hata yapabilir, zaten bize düşen Hz. Harun gibi affediciliğimizle onlara örnek olmak, yüklerini hafifletmektir. Bu uyarımız yapıcı, samimi ve alçakgönüllülükle değer kazanır ve etkili olabilir.
Liderlik ayrımcılık yapmamayı bir hata görüldüğünde kan ve din kardeşin bile olsa görmezden gelmemeyi gerektirir. Bazen kardeşlerinin hatalarını görmekte daha dikkatli olunması bile gerekir ki diğerlerine örnek olsun. Kitlemiz gösterilen hatalardan kendilerine pay çıkarsında düzeltme yoluna gitsin.
Hz. Musa kardeşinin verdiği dersi hemen anlamış ve samiriye yaptığı işin sebebini sormadan ceza verme yoluna gitmemiştir. Adaletli bir yargılama sonunda ise toplumun ifsadına sebep olacak davranışlara müsamaha gösterilemeyeceğini bize göstermiştir. Her suçun cezası vardır ama toplumu olumsuz etkileyen küfre/zulme/şirke götüren davranışlara asla müsaade edilemez. Bu davranış bütün parçalarıyla yasaklanır ve gerekirse insanların kafalarındaki sembolleri de yakmak için somut putlar yok edilir.
Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)
Davetci küsemez, vazgeçemez, hatayı gösterir, çözüm yolunu gösterir ve uğraşa devam eder. Davet bir süreçtir. Sonuç değil süreç önemlidir. Allah’ın bizi ne ile imtihan ettiğini bilemediğimizden her olyay imtihan bilinci ile yaklaşır ve tavrımızı belirleriz. Nefsin, küfür cephesinin, kardeşlerimizin birer imtihan aracı olabileceğini unutmamalıyız.
(Devam edecek inşaallah...)