Bireyselleşme - rahle.org

Bireyselleşme - rahle.org

Bireyselleşme


Facebookta Paylaş
Tweetle

[Selahattin Palit]: Arkadaşlar, açık oturumumuza hoş geldiniz. Günümüzün göze çarpan arazlarından bireyselleşme konusu üzerinde müzakere edeceğiz. Bireyselleşmeyi anlamak için öncelikle birey ve aynı anlamda kullanılan kişi kelimelerini anlamak ta fayda var. Kişi ile birey arasındaki fark nedir?

[Abdullah Eğilmez]: Burada Türkçedeki kişi ve birey kelimesini ile batıdaki person ve individual kelimelerindeki farklılığa dikkat çekmek lazım. Bu kelimeler aynı kelimeler değil. Birey, varlık olarak insanı ifade eder. Bütün insanlar birer bireydir derken insanların ortak özellikleri şeklinde anlamak lazım bireyi; kişi ise kişilik kazandırılmış birey şeklinde anlaşılır. Bu iki kelimenin farklılığını gözden kaçırmamak gerektiğini ve birisinin bireyin şahsiyetinden arındırılmış bir varlık olarak değerlendirildiği, şahsiyetli ya da şahsiyetsiz diye bakılmadığı, onun; şahsiyetinin bir kenarda değerlendirildiği ve bir kelle olarak değerlendirildiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Bunu, olumlu ya da değil, bir fotoğraf çekmek anlamında söylüyoruz. Diğerinde (kişi) ise bir kişilik şahsiyet kazandırma anlamının onda olduğu vurgusu öne çıkıyor.

Bireycilik ile bireyselleşmeyi de birbirinden ayırt etmemiz gerekiyor. Zira aynı şeyi kastetmiyoruz. Bireycilikte felsefî bir düşünce tarzı, bireyselleşmede ise ahlakî bir eğilim var. Bireycilik ve toplumculuk denilen şeyle ilgili olarak İslam literatüründe herhangi bir karşılık yok. Bireyciliğin ideolojik bir çözümleme olduğunu, bunun kapitalizm ile ilişkilendirildiğini, temel olarak bireyin her şeyin temeline oturtulması gerektiğini, diğer varlıkların bireyin mutlu bir yaşamı için şekillenmesi gerektiğini söyleyen bir anlayış olarak hatırlayalım. Aydınlanma ile şekillenen anlayış, bir yönüyle kilise ve kralın tebaası olan insanlara kendi varlık değerlerini öne çıkararak bir isyan oluşturan ve bu otoritelerin boyunduruğundan insanları kurtaran, prangalarını kıran bu bireylere ikna (!) ile yeni hedefler sunan bir felsefenin hâsılasıdır ve özde bu süreç bir kıralı ikna etme yerine direk bireyle muhatap olarak pazarı tekelden kurtarma operasyonu idi.

[S.Palit]: Peki, bireyselleşme nedir?

[Ensar Kara]: Kişinin yaşadığı ortamı kenara bırakıp kendi dertlerine dönmesi, toplumsal işlerden / sorumluluklardan uzak durması, yaşadığı toplumdaki diğer insanlardan zihinsel olarak kopması durumu olarak ifade edilebilir. Bireyselleşme iradî ya da değil (çoğunlukla iradesiz - kontrolsüz) topluma karşı bigâne kalınmasıdır. Başkasının kendi hayatına yön vermesine karşı çıkıştır bireysellik. Bir topluluğun senin üzerinde hak sahibi olması, senin adına inisiyatif sahibi olması bireyselleşmenin karşıtıdır. Kendi iradesinin dışında bir olayın gelişmesini bireyselleşen kabul edemez mesela.

[Faruk Salim]: Kişinin yalnızca kendini ve çıkarını düşünmesidir, egemen sömürü güçlerinin insanlığa örnek olarak sunmaya çalıştığı ve örnek olarak ortaya çıkardığı model budur, böylece her hücre kendi alanında özgürmüş gibi davranarak yönetilmeye ve sömürüye açık konuma getirilir. Laik -Materyalist ahlak/sızlık sistemlerinin vazgeçilmez unsurudur. Reklamlardan sanata sinemadan ekonomiye veya eğitim siteminden dine kadar etkilerini görmekteyiz/yaşamaktayız.

[Harun Emre]: Burada bireyselleşmeyi toplumdan kopuş, bireyin toplum dertlerinden, menfaatlerinden veya gelecek beklentilerinden uzaklaşması olarak da düşünebiliriz. Öte yandan kendi hayatına başka hiçbir gücün yön vermesine izin vermemesi olarak da özetleyebiliriz. Mesela Hz. İbrahim'in yaptığı bireysellikten değildir, gerektiğinde birey (fert) olarak hareket edebilmektir sadece. Çünkü birlikte hareket edebileceği bir toplumu yoktur.

[S.Palit]: İrade kelimesi iki kez kullanıldı. O halde irade nerede duruyor?

[H.Emre]: Belki başlangıçta iradî ya da kasıtlı değildi, olsa idi bu felsefik bir tercih olurdu. Bireyselleşmenin öne çıkarıldığı toplumlarda (meseleye tersten bakınca), bireylerin bağımsız hareket edebilmesi olarak servis ediliyor ve bu açısından gayet olumlu bir imaj çiziliyor.

[F.Salim]: Bireyselleşme eğer toplumsal değerlerden kopuş şeklinde olursa, mutlak kötüdür. Çevresel şartların ya da insanın içine düştüğü olumsuz ya da olumlu olaylarının etkileri olabilir. Nihai olarak kişi yapıp ettiklerinden kendisi mesuldür. Yani çevresel şartlar sizi bireyselliğe itebilir. Ama bu olumsuz durumsa karşı konulmalıdır. İradenizle nerede olmanız gerektiğine siz karar verirsiniz.

[H.Emre]: Diğer yandan kapitalizmde tükettiğin kadar mutlusun, tüketebildiğin kadar insansın, kominizmde de paylaşabildiğin kadar mutlusun. Dolayısıyla kapitalizm her bütçeye uygun, her ferdin tüketebildiği bir şeyler icat ediyor. Mesela adamın hiç parası yoksa futbol takımları var, futbol takımının kazanmasıyla seviniyor veya kaybetmesi ile üzülüyor, topluluğun bir parçası gibi hissediyor, sosyalleşiyor. Böylece zevk ihtiyacı karşılanmış bir insan da ne yapıyor, toplumdan beklentisi kalmıyor, düzene başkaldırmıyor, kötü gidişe hayır diyebilme anlamında da bir takım özelliklerini (istek - ihtiyaç) kaybediyor. Bir anlamda tatmin edilmiş oluyor ve duyarsızlaştırılıyor.

[S.Palit]: Bu durumda bireyselleştirme bir kimliksizleştirme aracıdır diyebilir miyiz?

[H.Emre]: Bence olmayabilir. Kimliksizleştirme bence kapitalizm toplumun tüketimi beceremeyen (tüketme yeteneğine sahip olmayan) insanlarına / topluluklularına karşı uyguladığı bir politikadır. Ama tüketme yeteneğine sahip, maddi anlamda yeterlilik kazanmış insanlar üzerinde ise böyle bir şeyi uygulama ihtiyacı hissetmiyor, çünkü onlar zaten buna hizmet ediyor.

[F.Salim]: Bireyselleştirmenin sonucu kimliksizleştirmedir. Toplum ağırlıklı olarak kimliksizleşiyor, modern hayat insanları topraktan kopardı, aileden kopardı, köyden kente göçlerle metro kentler oluşturdu. İnsanlar teknoloji sayesinde, kendilerine yeterli hale geldiler. Bu, toplumsal hakları talep etmede insanların birlik oluşturma bilincini ortadan kaldırdı. Bugün büyük kitleler, bu anlayışla kolayca yönetebilir hale dönüştürüldü. Bütün batı toplumlarında böyle, Türkiye gibi ara toplumlarda da böyle. Bir kimse hakkı söylediğinde toplumun genelinden destek görmüyorsa kimliksizleştirme işlemi gerçekleşmiştir ya da toplum omurgasızlaştırılmıştır.

[E.Kırmızılı]: Son cümleye katılmamakla birlikte, bu bence bir kimliksizleştirme değil de daha ziyade özünden koparak ona kendi istediği kimliği kazandırma eylemidir. Örneğin kapitalizm bir ülkeye geldiğinde onu tamamen kimliksizleştirmiyor, fakat kendi atasal, geleneksel olan bir takım inançlarından, duygu ve düşüncelerinden koparıyor, yozlaştırıyor; onu farklı bir hâle ve yeni bir kimliğe bürüyor: "Siz Türk milletisiniz, bundan sonra şöyle düşünüyorsunuz." vs. Burada özünden koparma ve yeni kimlik kazandırma süreci söz konusu bence. Dolayısıyla kimliksizleştirmekten kastımız, önce mevcut kimliğini dejenere etmek, bozmak, sonra yeni kimlik kazandırmak olmalı.

[S.Palit]: O halde böyle bir operasyon için bireyselleşme burada argüman mıdır, diye soralım?

[H.Emre]: Böyle bakarsak Müslümanlık da kişiyi kimliksizleştirir. Bugün mesela sanatta olsun, ticarete olsun, vs birçok batılı insan özgün eserler, kendini gerçekleştirmiş insan diye tabir edilen insanların ortaya koyabileceği ürünler ortaya koyuyor. Tamamen kimliksizleşmiş bir insanın bu anlamda bir şeyler başarması bana pek inandırıcı gelmiyor. Kimliksizleştirme yapmıyor, kişiye kendi toplumunun (kapitalist düzenin) geleceği veya nefsin hâkimiyeti anlamında bir takım özellikler kazandırıyor. Ama bu kimliksizleştirme değildir. Ben kimliksizleştirmeden şunu anlıyorum: bu özelliklere sahip olamayan, kapitalist toplum içinde çarkın işlemesi için gerekli olan çoğunluk, halk dediğimiz, aşağı gösterilen, köle vazifesi gören ve yahut toplumun geri hizmet anlamında vazifeli insanlara uyguladığı şeydir, kimliksizleştirme. Çünkü kimliksizleştirilen insanların talepleri, beklentileri, geleceğe ait umutları olmuyor, kendini gerçekleştirmek için potansiyelini ortaya koyamıyor. Sadece var olan düzenin devam etmesi için çarkın dişleri arasında eriyen, kendisini o çarkın dönmesi için feda eden insanlar ortaya çıkıyor. Batı bu insanlara karşı bir kimliksizleştirme politikası uyguluyor. Ve bunu uygulamaması da zaten söz konusu olamaz. Çünkü yaşayamaz. Kişi, fert ve bireyselleşmenin birbiri ile zıt anlaşılmayacağını, kişi olma, kişi olma özelliğini kazanmış bir insanın da bireyselleşebileceğini ifade ediyorum. Yani ferdin bir takım donanımlara sahip olması bireyselleşmediği anlamına gelmiyor. Bireyselleşen kişi de bir takım üstün kişilik özelliklerine sahip olabilir, yani bizim kişilik sahibi dediğimiz insan da bu özellikleri kazanmış olabilir. Bu onun bireyleşerek kimliksizleşip hiç olduğu anlamına gelmiyor, yani bireyleşme kötü bir şey ama “bireyselleşmiş insan kişiliksizdir” demek de yanlış olur.

[E.Kara]: Bireyselleştirme çabaları ile kimliksizleştirme çabaları arasında açıkça bir paralellik var. Fiilen İslam ülkelerini işgal altında tutmasa da kültürel olarak etkilemiş durumda. Başka ülkeler de böyle, mesela, Çin, Japonya, Kore. Kendi kültürlerinden hızla uzaklaşıp batının normlarına göre yaşıyorlar. Mesela Japonları törelerine bağlı, büyüklerine karşı saygılı biliriz, şimdi yaşlılarını öldürüp öldürmemeyi konuşuyorlar, gençlerinde batı sevdası var, ABD iki atom bombası atmasına rağmen, yine de onun yaşam tarzını takip etmeye çalışrak onu yüceltiyorlar. Kendi ideolojisini kazandırmak için önce onları öz kimliğinden uzaklaştırıyorlar.

[A.Ziya] Batıda iki tip kimlik var. Dışarıya karşı sundukları bir kimlik; kadına verilen haklar kadını, bir takım kahramanlık hikâyeleri ile de erkeğini modelleyerek dünyaya pazarlıyorlar. Diğer yandan arka planda insanları yönetebilmek için, onların mümkün mertebede fert olarak kalabilmeleri için başka bir kimlik veriyorlar.

[F.Salim]: Batı düşüncesinin eşyaya bakış açısında bireyselleşmeye yönelik bir şey yok. Ama sanayisinin ve teknolojisinin ilerlemesi ile seküler bir anlayışa yöneliyor. Mesela kişi 18 yaşına gelince toplumsal tüm değerleri ve yönlendirmeleri yadsıyarak tamamen bireysel, özgür bir kimliği sahipleniyor. Batı bundan rahatsız işte kişisel yöneliş filan. Dine yönelme var. Batıdaki bu illetin aynısı Doğu'da da var. Çünkü fenni alırken batıdaki ahlakı da aldık.

[S.Palit]: Batı bireyselleşmeyi direkt bir amaç değil de araç olarak kullanıyor, sonuçta kimliksizlik diye gayesi yok. Bu ortaya çıkan bir sonuç. Kimliksiz bir toplum ve fert ortaya çıkması hedef değil. Batının sadece ekonomik gayesi var, siyasi ya da ideolojik değil bence... Belki ABD veya İsrail'in armagedon uğruna olabilir ama batı dersek, Rönesans ile öne çıkan batıyı kastediyorum, bireyselleşmeyi araç olarak kullanırken sonucunda ekonomik bir amaca ulaşmak istiyor, modernizm ile süslüyor bunu, üretimini satabilmek istiyor. Bireye kendi ürettiğini satması amacıdır.

[H.Emre]: Kimliksizleştirme kendi kimliğimizden uzaklaşma da değildir, bu ikisi farklı şeyler. Burada biz belki kendi özümüzden kopuyoruz ama bu kimliksizleştirme değildir. Bireyselleşme batının hedeflediği birey değil aslında, tüketim toplumunun getirmiş olduğu bir süreç. Dolayısıyla modernizm ve kapitalizmin hâkim olduğu tüm coğrafyada bununla karşılaşıyoruz. Evet, bireyselleşen toplumları kontrol altında tutmak yönlendirmek kolay ama ya kendi topluluklarının geleceği. Bireyselleşen milletler zamanla yok olmaya yüz tutacaktır ve dışarıdan gelen yıkıcı tehditlere açık hale gelecektir. Kendi ideolojisini yıpratan yönü de var yani. Batının bireyselleşen bireylerden oluşması, onun gücünü de kıran bir şey. Bunu farklı argümanlarla ortaya çıkarması (mesela demokrasi) herkesin kabulleneceği bir kavramı ortaya atması kendi dünyasında çözüm bulduğu meselelerden birisi. Bence kurtulma çabaları var, bireyselleşmeden de kimliksizleştirmeden de, mesela şimdi batının çevirdiği filmlere bakıyorsunuz, daha önceden toplumdan tamamen dışladığı şeyleri şimdi getirmeye çalışıyor. Mistik inanışlar üzerine bir sürü film var mesela.

[A.Ziya]: Gündüz işinde çalışan, akşam evine gelip yatan, bara giden, hafta sonu bir eğlenceye giden, yıl içerisinde tatile çıkan, mümkün olduğunca yine eğlenceye dönük yaşayan bir insan tipi yetiştirme. Böyle bir insan bireysel mi? kimliksiz mi? bana göre sürekli rahat yaşamak isteyen biri kimliksiz bir insan, ideal değil, bireysel bir insandır.

[F.Salim]: Mesela Müslümanların laik sistem içinde inançları çerçevesinde bir toplum inşası için bir eğitim talebi var. Laikçiler ne diyor: “Böyle bir şeyi yapamazsınız”. Buna karşı çıkıyorlar. Kendilerinin istediği şey bu toplumun birey kalması. Müslümanların bir birlik oluşturamamasıdır. Yani bu konuda “herhangi bir sorumluluk almayın, bireysel takılın, bireysel kalın, biz size yeteriz / yöneteniz” deniyor.

[E.Kara]: Önce şunu söyleyeyim; batının bireyselleştirme diye amacı yok denildi, bu doğru değil! Batının kendi içindeki tavrı ile dışındaki tavırlarını ayırmak lazım. Bireysel bir topluluk olmaz. Bireysellik bir hastalıktır zira. Yani ne ferde, ne de topluma bir faydası var. Ama dışarıya bunu empoze etmek istiyor. İnsanın kendi haklarını savunması, gelişkin olması, karakterli olması, İslam'ın da istediği bir şey.

Bireyi yüceltmek ile bir hata yaptılar. Din olarak Hıristiyanlığı baz aldılar, o da tahrif edildiği için çok ifrata gittiler. Sahi de olsa tüm dinleri aynı kefeye koyup tarihin çöplüğüne atmaya kalktılar. Bu hatayı gördüler, şimdi onu toparlamaya koyuldular. Mesela dine dönmeler vs. ABD’de çok var mesela. Şimdi bunun ne kadar yıkıcı olduğundu gördükleri için bunu bizim için de istiyorlar. Bireyciliği değil ama bireyselliği. Millet ümmet bazında birleşmememizi... Kimlik denilince, kim sorusuna vereceğimiz cevaba göre de yaşadığımız şey bizi tanımlayan şeydir. Müslüman dersek, yaşantımda bunu gösterebiliyorsak, bu kimliğimizdir, yoksa hayatımızda, kimliksizi demektir. Cevabımız türküm, kürdüm, kapitalistim diyor isek ve bunu üzerimizde barındırıyorsak kimlimiz budur işte. Yoksa ilk tanıma katılmıyorum. 

[A.Eğilmez]: Burada bir soru da ben sorayım. Kimliksizlik nedir? Neyi anlamalıyız?

[A.Ziya]: İlkeleri hedefi olmayan bir insan modeli kimliksizdir. Batı elit tabakasını çok iyi besliyor, onları iyi gözetiyor. Ama geride kalan, sadece tüketen, zevk için yaşayan insanları boş veriyor. Ailenin çökmüş olması bunu gösteriyor mesela, kendi ailesine saygısı olmayan insanlar. Huzur evleri mesela. Bir insan kendi dünyasında bireyselleşmek istemez, eve kapanıp televizyon başına geçmesi, hastalık yani, çocukların sürekli PC başında olması da.

[A.Eğilmez]: Sabah akşam yiyip içen, oturan bir adam kimliksiz midir peki?

[S.Palit]:Türkçe olarak kimliksizleşme kelimesine bakınca, etimolojik olarak kökünde "kim" kelimesi var. Bu da kimlik kartımızdaki şeyler, adımız, soyadımız, doğum yerimiz. Ne olduğumuzu gösteren, başlangıcımızı sonumuzu kayıtlı olarak gösteren, kafa kâğıdı diyebiliriz. Kişinin profilini ortaya koyan şey kim kelimesidir. Kimliksizleştirme şu demek; kişinin ne olursa olsun kendine göre veya toplumsal olarak sonu ve başlangıcı olan ölümüne kadar taşıdığı anlamın yok edilmesidir.

[H.Emre]: Modernist toplumun üretim hatası kimliksizleştirmedir, bu sonuçtur. Ama böyle bir şey istemiyor. Eğitim meselesinde ne yapıyoruz, batının yaptığı şeyleri alıyoruz bizde. Ama batının yaptığı her şey mi kötü. Klasik bir örnek vardır, bir yere hamburger girince o toplumun batılılaşması kaçınılmazdır.. Bunu ideolojik anlamda yapamaz zaten. Mesela, kimliksizleştirme iyidir, filan denilir mi? Kişinin kendi adına fesad edebileceği, ödün vereceği bir değer yargısına sahip olması mümkün mü?. Ayrıca bireyselleşmenin insanın fıtratından gelen bir yönü de var. Kendi başına bırakılan (vahiysiz) tüm insanların bireyselleşeceğine inanıyorum. Müslüman olmak su üzerinde kaymak gibidir, yavaşlamak diye bir seçenek olamaz. Birey kendini tanımlayabiliyorsa onun bir kimliği vardır. İnançlarını hayatında gösteremiyorsa bir karşılığı yoksa kimliksizdir. Eğer kişinin kendi feda edebileceği, zevklerinden ödün vereceği bir değer yargısı varsa kimlik sahibidir. Şişmanlamak mesela, çok yemek insanın doğasını bozuyor mu? Evet, ama insan yapıyor seviyor çünkü içinden gelen bir dürtü. Bu nefsin hoşuna giden bir şey işte…

[A.Eğilmez]: Peki Müslümanlar nasıl bireyselleşiyorlar?

[F.Salim]: Kur’an’dan, sünnetten uzaklaştıkça, nefsinin hevasına uydukça bireyselleşiyorlar. Sonra, İslam'dan her sapma buna götürür, her türlü taassup, kendi kısır çerçevesinden bakmak, her cemaati bireyselliğe iter. Bugün İslam dünyasının durumu böyle. Her cemaat kendi çerçevesinden bakıp kendini İslam görüyor… Bu da bireyselliktir. Bir etken de bence: Zenginleşmek.

[E.Kırmızılı]: Bireyselleşmenin sebebi salt Kur'an ve Sünnet'e uymama olarak izah edilmemeli. Biraz daha sosyolojik tahliller yapılması gerekiyor. Bireyselleşmek son 2 yüzyıldır var olan bir kavram, Müslümanların hayatına da öyle girdi. Buradaki ana etken İslam devletinin kırılması, yani saltanatının (hâkimiyetini) ilgasıdır. Toplumsal yaraları devlet hemen sarıyordu. Zekât müessesesi vardı mesela, devlet kurumlar ile işleri tanzim ediyordu. Bireyi zorunlu olarak toplumsal göreve çağırıyor. Eğitim sistemi milliyetçi, ulusçu bir anlayışı yayıyor.

[A.Ziya]: İnsan İslam ile hem hal ise bu onun bireyselleşmesini önler. Mümin Kur’an dan uzaklaşmadıkça kolay kolay bireyselleşemez. Yani İslam mümine bir takım yükler yükler, zorluklardan kaçar, yenilir ise birey olmaya gider, bence.

[S.Palit]: Müslümanlar şu an güçlü değiller. Bu yüzden batının bu artıkları ile uğraşmak zorunda kalıyorlar.

[H.Emre]: Batının güçlü olması büyük bir etken. Ama Resulullah'tan bu yana insanlar bunu yaşamışlar Batının suçu olmadan. Mesela sabah namazına camiye gitmemek, komşusu aç iken tok yatmak Batının suçu değil. Zenginlik ve fitneleri her zaman toplumda vardı yani. Bu sebeple bugün bu meselenin ayyuka çıkmasının asıl sebebi; İslam'ın güçlü olmaması, iyiliği emir ve kötülükten alıkoyma amellerinin yeterince yapılamaması. Bu kapitalizmin direkt faili olduğu şeyler değil, bunlar bizim suçumuz. İnsanın kendi içinde olan bir şey. Cemaatle namaz kılmayanın cezalandırılması söyleniyorsa, bu İslami bir toplumda da olabilecek bir hastalık, dün de, bugün de, yarın da. Fakat bugün neden bu kadar çok; Müslümanlar yakın çevrelerindeki diğer Müslümanlar ile daha mesafeli yaşıyor. Evini, akrabalarını, dostlarını her şeyini mahrem sınırlarının içine alıp tamamen izole bir hayat kuruyor kendine. İyiliği emir ve kötülükten alıkoyma sınırları dışına çıkarıyor hayatının bu kesimlerini. Gittikçe bireyselleşiyor ve hayatını insanlardan kaçırıyor. Ve şehir hayatı bunları kolay kılıyor . Apartman da selam vermemek çok göze batmaz, ama köyde yapamazsınız bunu.

[S.Palit]: Ekonomik refahın öne çıkması ile kişi kendi için her şeyi yapabilir konuma geliyor ve müstağnileşiyor. Her türlü sıkıntıyı kendi çözebilir konuma geliyor. Müslümanların da önemli fitnelerinden birisi budur.

[E.Kırmızılı]: Bence 5 başlık söz konusu: Birincisi devletin ilga edilmesi, İslam devletinin üzerimizdeki hayra yönlendirici unsurunun elimizden gitmesi, camilerin, vakıfların işletilememesi, zekatın tesis edilememesi, vb. İkincisi; eğitimin elden gitmesi, laikleşmesi. Aile içinde de böyle... Yani ebeveyn çocuğuna (laik anlayıştan başka) düzgün bir eğitim veremiyor! Üçüncüsü; ekonomik neden. Ama salt zenginlik değil, fakirlik de böyle. Fakirleşen insan kendi başının derdine düşüyor, nasihatleşmeden de uzak kalıyor. Hırs ile geleceğine tutunmaya çalışıyor. Dördüncüsü; ahlakî dejenerasyon ki bu direkt bireyselleştiriyor. Nefisimizin, egomuzun yükselmesi, bencilik vs. Beşincisi; İdeolojik pompalama. Direkt batıdan gelen, bilinçli - bilinçsiz televizyonlardan gelen, yaşam tarzı sunması suretiyle, bir ideoloji pompalanmasına maruz kalıyoruz, bireyselleşmeye doğru gidiyoruz.

[A.Ziya]: Müslümanların yaptırım gücünün olmaması da bireyselleşmeyi körüklüyor. Cemaatler fertlerini tutamıyor, yaptırım gücü fazla yok. Etrafa dağılıyorlar.

 [F.Salim]: Modern hayat bu konuma getirdi. Mesela; Diyanet “alo fetva hattı” oluşturdu. Bir alimle yüzyüze oturup feyizlenmek yerine mekanik bir sisteme gidildi. İnsanlar arayıp soruyor ve hiç zahmetsiz ve sosyalleşmeden çözüme ulaşıyor. Cemaatin bu konuda fertlerini yetiştirip kollaması gerekiyor. Yapılan bazı hatalar, kişilerin bireyselleşmesine bahane kılınıyor. İmkansızlıklar nedeni ile ahkamın uygulanamayışı, cemaatin dış akımlara karşı daha kırılgan ve fertlerini koruma noktasında da daha güçsüz kılıyor.

[H.Emre]: Kendi nefsini ilah edinme anlamında da ele alınabilir bireyselleşme. Kendisi üzerinde belirleyici güç, karar verici mekanizma olarak kendisini belirlemeyi bireyselleşmenin en uç noktası olarak kabul ediyorum. Belki batıdaki asıl sorun kiliseyi yıkıp kendi akıllarınca yola devam etmeleri.

Başka bir yönü de her şeyi çarçabuk tüketen bir toplum olduk, fikirleri, insanları .. İlim sahiplerinin fikirlerini tüketir olduk, dikkate almıyoruz artık kimseyi. İşimize geliyorsa benimsedik, gelmiyorsa zaten başka bir yol (fetva) buluruz demeye başladık.

[A.Eğilmez]: Bireyselleşmeyi engelleyen şeyler nelerdir? Aile bunlardan birisi midir?

[H.Emre]: Aile aslında nötr. Çünkü bireyselleşme yolunda toplumdan kaçmak isteyen bir insan için bir sığınak olabileceği gibi, bireyselleşme yolunda savunulan son mevki de olabilir aile. Bireyselleşmeyi olumsuz etkileyen ve fıtrattan kaynaklanan durumlarda var aslında; mesela aciz yaratılmış olmamız, ta doğumdan itibaren bizi başkalarına bağımlı kılar. Veya tüketerek zevke dalmak için bile birilerinin ürettiği bir şeyler olması gerekiyor.

[E.Kırmızılı]: Bireyselleşmeye sebep olan nedenlerden biri de aileye verilen kuvvetli ilgilidir. Ya da ailenin kişiyi çok fazla kuşatması ve ona başka bir imkan tanımamasıdır, diye düşünüyorum. Bu faktörün içerisinde pek çok alt başlık söz konusu olabilir: Çocuğa aşırı ilgi, eşine yahut ailenin diğer bireylerine olan bağlılığın, maddî ya da bir takım fiziksel koşulların zorlaştırdığı gerekçelerle toplumdan uzaklaşman ve sadece aileye yönelmen. Mutlak manada değilse de aile faktörü, kişinin bireyselleşme sürecine girmesine vesile olan belki en büyük sebep. "Eşiniz ve çocuklarınız sizin için bir fitnedir" ayetini bu anlamda anlamak lazım. Fakat Allah Resulü'nün geniş aile yapısına rağmen bireysel olmamıştır mesela. 

[H.Emre]: Aile bireyselleşme noktasında düşmeyen son kale de olabilir. Çünkü bu kale düştüğünde -Avrupa'ya özellikle bu açıdan baktığımızda- ailenin artık yok olduğunu, hem fiziksel anlamında hem de, ilişki anlamında tamamen bireyselleştiğini görüyoruz. Yani fertlerin, hiçbir şekilde birbirini bağlayıcı etken olmadan aynı ortamda aynı evi paylaştıklarını, beğenmediklerinde çok rahat bir şekilde de çekip gittiklerini biliyoruz. Aile bu yüzden düşmeyen son kaledir. Mesela bizde de büyük aile dediğimiz (dedenin anneannenin vs. olduğu) ortamdan küçük bir aileye doğru gidiş var, bu gidiş iyi değil aslında. Çekirdek aileye doğru toplumun yönelmesi bireyselleşmenin getirmiş olduğu bir hastalık. Huzur evlerinin e barındırdığı insanların %90'ı sadece İstanbul, Ankara, İzmir’dedir. Özellikle doğu şehirlerinde huzur evinin olmadığını ve açılan huzur evlerinin de belli bir süre sonra kapandığını biliyoruz. Yani doğunun büyük aile yapısının, büyüklere olan hürmetin ve aile içerisinde tutulmasının da bu anlamda bir takım hastalıkları ve arizi durumları engellediği görülüyor.

[A.Eğilmez]: Müslümanlar olarak biz, kendi aramızda çekirdek aile ve yanında büyük aile modelini nasıl modelleyebiliriz? Çünkü bunların hakikaten bir koruyucu özelliği var.

[H.Emre]: Müslüman bir fert ne yaparsa yapsın dinin dinamiklerinden gelen bir toplumsallaşma ihtiyacı hisseder. Aile ile bunu bir nebze bastırabiliyor. Yani aile kuramamış bir insana göre aile kurmuş bir insan, dinin kendisinden istediği sosyal olma talebini aile içinde bastırmış oluyor. Bastırmak derken, tamamladığını zannediyor yani. Bireyselleşmenin getirmiş olduğu içindeki fıtratı bozan yönü, aile ile çocuğuna olan ilgisiyle, vermiş olduğu emekle, "ben gerekeni yapıyorum, topluma yetkin bir fert kazandırıyorum, ailemin rızkını temin ediyorum, onların ihtiyaçlarını karşılıyorum" anlamında gidermeye çalışıyor. Bireyselleşmenin önünde emri bil marufun, çok önemli bir engel olduğunu düşünüyorum. Büyük aile içerisinde uygulananın da aslında emri bil maruf, yani dinin nasihat boyutunun olduğunu düşünüyorum. Çünkü dinin özellikle nasihat kısmı -bireyselleşen insanlar nasihat dediğimiz anlamda (birisinden tavsiye almak, yahut birisinin ona ne yapacağını söylemesi, tavsiye etmesi, yönlendirmesi, ona iyi ya da kötü telkinlerde bulunması)- modern insanın kabul edebileceği bir olgu değil. Çekirdek aile ile bundan kaçılıyor. Çünkü çekirdek ailede ferdin (kadın ve erkek olarak düşündüğümüzde) üzerinde onlara emri bil maruf neyhi anil münker yapan bir otorite bulunmuyor. Emri bil maruf nehyi anil münkerin aile ve toplum içerisinde uygulanamaması, bence bireyselleşmeyi getiren en önemli etkenlerden birisi.

[S.Palit]: Model olarak baktığımızda büyük aile toplumun bir prototipidir. Toplum içerisinde biz her halükarda bazı kurallara uymak zorundayız. Aile içerindeki -eve giriş çıkış, konuşma, evdeki her türlü düzen, yemek yeme, davranışlar vs. gibi– hareketler toplumun içerisindeki hareketkerle benzerlik oluşturur. Bu nedenle geniş ailede yaşam kendi kabuğuna çekilmeyi engeller.

[E.Kırmızılı]: Ben de şunu ilave edeyim, mesleğim gereği bir dönem liseli öğrencilere belletmenlik (etüt öğretmenliği) yaptım. Aileden daha kopuk, aile ortamını görmeyen ya da daha küçük, daha modernize / modernist aile içerisinde bulunanlar çoğunluk daha fevri, daha bireysel, daha rahat ya da daha kaba, daha duyarsız oluyorlar, bunu birebir görebiliyorsun.

[H.Emre]: Modern batı toplumunun üretmiş olduğu eşyalar yaşam şeklini de değiştiriyor, bireyselleşmeyi tetikliyor. İnternet başına geçince örneğin, hiç toplumun içerisine karışmadan, istediğini alıyor, yemeğini vs. bunu öne çıkarmış olan bir toplum, ürettiği eşyalar da buna göre oluyor. Mesela adam bir tane ekmek makinesi yapıyor, ekmeğinizi siz yapın diyor. Batı kanallarında kişilerin evlerini tamir etmesi için dünya kadar alet var. Bunlar tamamen bireye bireyselleşmeyi öğreten, kişinin kendine yetebilirliği üzerine inşa edilmiş şeyler.

[A.Eğilmez]: Burada aşağı yukarı bahseden her başlık, diğeri içinde ifade edilse de altı çizilecek şeylerdir. Peki birey olarak kendimizi için neler yapmalıyız? Ne tür çözümler üretebilmeliyiz?

[H.Emre] Bireyselleşmeye çözüm ararken önce anlamak gerekir; bireyselleşmeyi tetikleyen şeyler nelerdir? Bunu düşünürken hem kişinin kendi içinde hem de dışındaki etmenler olarak ele almak lazım. Kişinin birey olmayı tercih etmesi yalnız kalma isteği midir? İnsanların dertlerini önemsememesi midir? Toplumun (insanların) sorunlarını ve sıkıntılarını yüklenmekten kaçma isteği midir? Kendi kendine yetebilirliğin getirdiği bir bencillik / kibir durumu mudur? Toplumun günahlarından ve pisliklerinden beri olma durumu mudur? Dış etmenler açısından baktığımızda; Modern kültürün eğitim ve yaşam anlayışının kişiye sirayet etmesi midir? İnsanların genelinde olup kişiden kişiye yayılan bir ahlak mıdır? Bu kültürün icat ettiği eşyanın tabiatında olan ve onları kullananlara sirayet eden bir hastalık mıdır? Dinin sadece vicdanlara (kul ile Allah arasına) sıkışmasından dolayı toplumsal yaşama olan etkisinin kaybolması mıdır?

Bence aslında bunların ve başka sayamadıklarımızın tamamının etkilerinin olabileceği çok boyutlu olarak ele alınabilecek ve kişiden kişiye değişen sebeplere bağlı olabilecek kompleks bir durumdur.

[S.Palit]: Cemaat eksenli bir tercihte cemaati daha kapsamlı bir hale getirebilmeliyiz. Kur'an'da da cemaate doğru bir yönlendirme söz konusu. Özellikle merkezde güçlü bir cemaat olmazsa kişi kendi kendine kalıyor ve bireyselleşiyor. Müslüman'ın parasal sorunlar, sıkıntılar başat gündemi olmamalıdır. Ekonomik imkanları ne olursa olsun, Müslüman'ın yaşam tarzı değişmemeli, özellikle kardeşleri ve toplum vasatının üzerinde bir konfora dönüşmemelidir.

[E.Kırmızılı]: Birey açısından çözümü iki maddede özetleyebilirim. Birincisi bireyin cemaate doğru koşması. Bu da iki manadadır: Hem ruhla hem de ceset ile... “Ben kardeşim, kiminle, ta Afganistan'daki ile, Filistin'dekiyle vs. Onlar için Allah’a dua ettiğimde, yardım topladığımda bunu hissediyorum, vs.” Keza “birlikte olmamız lazım. Arayıp sormak, ziyarete gitmek vb. Programlara katılmak; yani cemaate koşmak” pratik bir çözümdür. İkincisi: ahlakî terbiye, hemen her şey bunun içindedir zaten. İnsanlar nefislerini terbiye ettiklerinde, Resulullah'ı (sav) örnek aldıklarında, egolarını yendiklerinde sorun da ortadan kalkar.

[A.Ziya]: İnsanların etrafında cemaati oluşturan ve onların kalplerine hitap eden bir yönün olması lazım. Bağı sevgi olmalı, birilerinin hatırı değil. Bir şahıstan öte cemaattaki bir sevgi anlayışı ile donanımlı olması gerekiyor. Cemaat hareketliliği sağlamalı, bu seyir içinde her bir ferdinin ruhuna hitap eden, uygun işler yapmalıdır. Bireylerin dertleri ile dertlenebilmeli, sevinçleri ile sevinebilmelidir.

[F.Salim]: Cemaat bazı projeler uygulamalı, kendi insanları öncelemelidir. Örneğin alışverişini kendi içinde yapmalı. Yahudiler ne yapıyor mesela, kendi aralarında evleniyor, ekonomik olarak hep birbirlerine destekliyorlar. Sonra güven oluşturma önemli. Cemaatin güven unsuruna önem vermesi lazım.

[H.Emre]: İnsanlar bakış açılarını iyi bir yere oturtmalı, her şey buraya bağlı bence.. İslami önderlerin fikirlerine eleştiriden öte itaat ahlakı ile yaklaşmalı, daha sonra hayatındaki modernist unsurları gözden geçirmeli. Bir ölçü olarak, tüketirken mutlaka bulunduğu toplumun sınırlarının ve vasatının ne olduğunu ve bu sınırları ne kadar zorladığını bilmeli insan. Mesela “her yaz tatile gitmek gibi” bir anlayışını gözden geçirmeli ve bunu yaparken İslami bir değeri gözetmeli. Eğer yaptığımız şeylerin umumen bilinmesinden utanıyorsak, dostlarımızdan haya ediyorsak ,onların bakışlarından uzaklaşmak istiyorsak o zaman bireyselleşmeye başlıyoruz işte. Yaşadığımız olumsuz hayat bir şekilde normalleşiyor böylece. Çünkü nasihat edecek kimseyi bırakmıyoruz etrafımızda.

[A.Eğilmez]: Arkadaşlar bireyselleşme konusunda sunucudan katılımcısına kadar anlaşılan herkes dertli ve herkesin söyleyecek sözü var. Ne var ki artık kifayet’il-müzekkere demenin zamanı. Umarım faydalı bir değerlendirme ortaya koymuşuzdur. Ağzınıza sağlık.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ