Selahattin PALİT
Sünnet; saçın şekli,uzunluğu değil, uygulamada görülen Mekke deki müşrikler ile Medinedeki Yahudilerden farklı bir Müslüman kimliğidir.
Kadim insanlık tarihinde kimlik oluşumu süreci, insanın kendi öz benliğini sorgulamaları ile başlar. Şahsiyet (1) oluşum süreci olarak da adlandıracağımız insanın bu arayışında temel etkenler aile, çevre (2), vahiydir. İnsanın kimlik oluşumunda akli delillere nazaran mitolojik nakiller daha ön plandadır. Aklın bu oluşuma yeterli olamayacağını
bilen Allah (cc), Vahiy ile bu sorulara çözüm yolu göstermekle kalmamış, model olarak da, yine kendi aralarından seçilmiş insanlar göndermiştir. Kadim arayışa son çözüm yazılı olarak Kur’an-ı Kerim ve yaşanılmış numune olarak da Hz. Muhammed (sav) tir. Şimdi Son Nebi ile onun kimlik inşası üzerindeki metodunu irdeleyelim.
Allah (cc) peygamberini, gerçekleştireceği hedef için tüm yaşantısını kontrol altında tutarak (3) ,bir anlamda şu mesaj verilmiştir. Eğer tam anlamıyla “ nasıl yaşayacağız” diyorsanız. İşte size örneği bakın ve yaşayın (4). Hz. Peygamber (sav) bu hedef için belirlenen en uygun değerleri kullanarak (5) tüm hayatı boyunca örnek alınacak bir rolü uygulamıştır.(6) Hz. Peygamber’in (sav) örneklik teşkil ederek uygulamaya başlayacağı kimlik oluşumuna devam etmeden önce, sünnet’in kavram olarak üzerinde duralım. Gerçekte sünnet’in vahiy’den (7) farklı bir değer değildir. Çünkü önümüzde bir formül ve bir de ispatlanmış çözümü mevcut. Istılahi mana olarak söylersek “Sünnet Kur’an’ın beyanıdır.” (8) diğer bir deyişle, “Rasulullah’ın (sav) siret ve sünneti Kur’an’ın tatbikinden başka bir şey değildir.”(9) denilebilir. Kur’an-ı Kerim deki modelin pratikte açıklanışı ve uygulanışıdır. Hz. Peygamber’in Ahlakını soranlara. Hz. Aişe’nin “sen hiç Kur’an okumuyor musun” diyerek. Hz. Peygamber’in (sav) ahlakının Kur’an olduğunu belirtmiştir.(10) Bir başka rivayette ise Hz. Âişe "Sen el-Mü'minün suresini okumuyor musun? Onun birinci ayetinden onuncu ayete kadarını oku. İşte Rasûlullahın ahlâkı böyle idi" dedi. (11). Kur’an’ın Müslüman kimliği öngörüsü nasıl ise onun örneğinde de aynı özellikler mevcuttu. Çünkü birebir hayata uygulanıyordu. Zaten O’nun ahlakını Kur’an’ı Kerim de övmekte idi. “O, en üstün ahlak sahibidir”(12)
Rasulullah (sav)’ın bizim için bağlayıcı olan emirleri ve örnekliği (sünneti) (13) Kur’an’ı anlamamızda birincil delildir. “Sünnetin delil olmasının manası şudur; Sünnet Allah’ın hükmüne bir delil olup bize ilahi hükmü bilmede yakin ilim ve kanaat verir, onu bize izah eder ve kapalı yönlerini açıklar.” (14). Onun tüm davranışları kontrol altında olup örneklik misyonuna bir sorun teşkil edecek istisnalardan dahi korunmuştur. “Hz. Peygamber şeriatı tebliğ konusunda masumdur ve sünneti vahye dayanır. Birçok ayet-i kerimeye göre o her söz ve davranışında rabbinden bir beyine üzerinedir.” (15), “Bir hadisin hem sahih hem de Kur’an’a ters düşmesi düşünülemez. Daha açık ifade ile, Hz. Peygamber’in (sav) Kur’an’a ters bir söz söylemesi ya da bir davranışta bulunması düşünülemez. ‘Eğer O (Muhammed) bazı laflar uydurup bize iftira etseydi, elbette ondan sağ elini (gücünü kuvvetini) alırdık, sonra onun can damarını keserdik. Sizden kimse de buna engel olamazdı.’ (Hakka Suresi-69/44-47) (16). Hz. Peygamber uyguladığı davet misyonunda nebi olması nedeniyle vahye tam olarak Allah (CC) tan insanlığa bir köprü olmuştur. “Muhammedi davet cahiliyyenin kabileci fikrine dikey ve yatay iki pencere açtı: Biri Allaha doğru ikincisi insanlığa doğru. Dikey pencereden insanı iman ve takva ile Allah’a bağladı. Yatay pencere ile insanı ahlaka ve terbiyeye bağladı. Din alanında takvanın tartısı iyilik ve salih amel olarak kondu” (17)
Bu hususta asırlardır sorun olarak karşımıza çıkan “Rasulullah’ın sünneti olmadan Müslüman kimlik oluşumunu gerçekleştirebiliriz” iddiasıdır. Ancak bunu önümüzde bir model varken söylemek ya akıl karı olmayan bir iştir yada kasıtlı olarak ortaya atılmış bir şüphe (18) ürünüdür. “Rasulullah'ın (sav) örneğinden müstağni kalabileceğini sanan bir zihniyet Kur’an’ı Kerimi Allahın rızasına uygun olarak anlamaktan kendini mahrum bırakmış demektir.” (19). Hz. Peygamberin sünneti hakkında şunu söyleyebiliriz ki bütün pratik hayatımızla ilgili Kur’an’ı anlama kolaylığı içerisinde mevcuttur. Bu hususta şu söz manidardır. “Sünnetsiz fıkıh, fıkıhsız sünnet olmaz” (20)
Sünneti, Kur’an’ın pratik hali olduğunu açıkladıktan sonra, bir Müslüman kimlik oluşumu, sürecindeki ilahi safhalara değinelim.
İlahi safhalarda ilk dikkatimizi çeken husus vahyin 23 yılda tedrici bir yolla inmesini görebiliyoruz. Bu uzun süreçten insanların özellikle tüm yaşantılarını kökten değiştirecek bir durumda mutlaka bazı aşamalardan geçmesi gerektiğini anlıyoruz.
Gelen vahyin pratiğe yansıması için iki önemli aşama seçilmiştir. Önce kalbi yani saf ve şeksiz bir iman ile ileride ameli emirleri gelince, kabul ehliyetinin sağlanması aşaması ki, buna Mekki süreç de denilmektedir. (21) Bu süreç de ameli olarak yalnızca namaz vardır o da en erken Bi’set’in 9-10. Yılına tekabül eder. (22) Nazil olan ayetlerde çoğunlukla tevhid, nübüvvet, iman ve ahiret konuları işlenir. İbadetlerle ilgili bir emir yoktur. Hazırlık dönemidir; ibadetler için gelecek emirlere kabullenme şuurunun aşılanması vardır. Büyük İslam toplumunu, devletini oluşturacak kadronun yetiştirilmesi ön hazırlığı vardır. İkincil olarak Medine süreci karşımıza çıkıyor. Hazır olan kadro ile İslam toplumun temelinin atılması sürecidir.
Kimlik oluşumunun temelini de, ana iskeletini de aslında Mekki sürecin dört dönemine (23) yayılmış olarak görmekteyiz. Her dönem içerisinde Hz. Peygamber (sav)’in yeri ve zamanına göre şekilci değil bir kimlik taşıdığını hal’i ile gösteriyordu. Bunlardan biri “Mekke de saçlarını ortadan iki ye ayırması,Medine de ise saçlarını sağ ve soldan kulak memelerine kadar yanlardan uzatmasıdır.” (24) Bu uygulamadan çıkarılacak sünnet; saçın şekli,uzunluğu değil, uygulamada görülen Mekke deki müşrikler ile Medine’deki Yahudilerden farklı bir Müslüman kimliğidir.
Hz. Peygamber (sav)’in sürekli üzerinde durmaya çalıştığı husus aslında sünnetinin formal olarak uygulanması değil, anlaşılmasını sağlayarak onun tüm çağlara uygulanışının yolunu açmaktı. Sünnetini anlamada yöntem olarak, yaptığı her uygulamanın gerekçesi, yeri ve zamanına mutlaka önem göstererek anlamaya çalışmak, meselenin kilit noktasıdır. (25).
Genel bir kanı olarak varsayılan, hayatın önündeki sorunlara Kur’an’dan delil bulma düşüncesi, aslında Hz. Peygamber (sav) uygulamasını arama ve meseleye vahyi çözüm bulma arayışıdır. Varsayalım ki güncel bir soruna çözüm bulunması düşülüp, burada Allah Rasulü (sav)’nün çözüm yolu aranıyorsa, öncelikle güncel meseleye basiret penceresinden bakarak çıkış noktası yakalanılacağı muhakkaktır. Allah Rasulü (sav) Mekki süreçte ilk gelen ayetlerde takva kavramı üzerinde durmuştur. Sünnetin kimlik inşasının esası bu kavramda saklıdır dersek konuyu pek de abartmış sayılmayız.
Takva ile ilgili 40’ın üzerindeki ayetlerin yarıdan fazlası, Mekki süreçte gelen ayetlerdedir. Bu süreçte namaz (26), oruç, hac, zekat… gibi ibadetler farz kılınmamışken neden takvadan bahseder? Önemli bir sorudur bu, çünkü takva ameli ibadetleri çok yapmaktan farklı bir kavramdır. Takva’nın üç temel sac ayağı mevcuttur. Birincisi ahlak, ikincisi sorumluluk bilinci, üçüncüsü basirettir.
Ahlak’ı kendi içinde oluşturan üç önemli misyon vardır. Bunlardan ilki hukuksal kurallardır ki bu Allah Rasulü (sav) kimlik inşasında kullandığı bir yöntem değil, Medine döneminde devletin oluşmasıyla ortaya konulan bir olgudur. İkincisi Toplumsal kurallardır. Bu kurallardan Allah Rasulü (sav) vahye muhalif olmayanların alınmasında, ahlakı şekillendirmesinde bir beis görmedi. Üçüncüsü kişinin vicdanı da denilen ahiret duygusunun, ahlakı şekillendiren önemidir. Müslüman kimliğinin temeli ahlakın yapılandırılması olarak karşımıza çıkar. Ahlak’ın olgunlaştırılmasında da ölümü unutmama, her şeyden hesaba çekilme ve din günün sahibini hatırlama (27) ahiret inancının öğeleridir. Rasulullah (sav), Abdullah b.Amr b.As(r.a)’den rivayet edilen bir hadis de “ iyi biliniz ki sizin en hayırlı olanınız en güzel ahlaka sahip olanınızdır.” (28) diyerek hayırlı kimlik ölçüsünde ahlakın yerini belirtmiştir. Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edilen bir hadisde de “ Yaşlının gönlü, iki huyda her zaman genç bir halde bulunur: Dünya sevgisi, uzun ömür”(29) buyurmuştur. Dünya sevgisi dünyevileşmeyi ve beraberinde ölümü unutarak ahlaki bir zaaf oluşturur. Ahlakta temel olgu alçakgönüllülük olup, zıddı kibirdir. Kibrin sonucunda ise kişiyi cehenneme yaklaştırdığını İbn-i Ömer (r.a.)’den rivayet edilen şu hadis de görmek mümkündür. “Geçmiş zamanda kendini beğenmiş bir kişi, kibr ve gurur ile elbisesini sürüklediği sırada yere batırıldı. O kıyamet gününe kadar bağırarak, debelenerek yerin dibine girecektir.”(30) Rasulullah (sav)’ın yapmaya çalıştığı kimsenin kendini müstağni görmemesi asıl Samed olan hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah (CC)’ın olduğunu bilmesidir. Çünkü bunun tersi olan müstağni olma düşüncesi muhlis ahlak’ın düşmanıdır.
Takvada ikinci husus, sorumluluk bilincinin oluşturulmasıdır. Rasulullah (sav)ın üzerinde durduğu model kimlik, sınırlarını iyi bilen, nerede duracağını, nerede konuşacağını, nerede izzetli, nerede alçakgönüllü olacağını bilen bir yapıya sahip olmalıydı. Kendisi için doğru olanı yapmakla kalmayıp diğer insanlar için de yol gösterici olmalıydı. İşte bu açıdan uzun davet yolculuğunun hazırlığıdır. “…azık edinin şüphesiz azıkların en hayırlısı takva
dır.” (31) Takva’nın temelinde üçüncü esas Basiret tir. İnşa edilen bu kimlik tüm olaylara baktığında gerçeği tam olarak anlayabilmesi, kavrayabilmesi için kalp gözünün açık olması gerektiği sonucudur.
Rasulullah (sav)'ın hayatında örnek olarak (32) ile Müslümanlara öğrettiği iki temel hareketi vardı. Bunlar gece namazı ve uzlettir. Her ikisi de Takvanın ilk prensibi olan güzel ahlakı tamamlayan unsurlardır. Müzzemmil Suresinde ilk olarak tüm Müslümanlar için bir müddet farz kılınan ve sonrasında bu surenin tek Medine'de inen ayet olan, 20. ve son ayetinde zorunlu olmaktan çıkarılan gece namazıdır. Takvanın şahsiyeti oluşturmasında ana etken akletmek olduğu için bu iki prensipte kişiye dış etkenlerden soyutlama ve düşünme olanağı ile fırsatı sağlar. Zaten Mekki ayetlerin çoğunluğunun sonlarında “hiç düşünmez misiniz”, “hiç akletmez misiniz.” gibi ifadeler gelerek akla bir fırsat verilmesi gerektiği buyrulur. İşte Rasûlullahın sünneti de buna en büyük delildir. Hıra mağarasındaki uzleti ve gece namazları ile aklını maksimumda kullanarak kulluğun zirvesinde yer almış ve sahabeyi
de bu şekilde yönlendirmiştir. Bunun sonucunda, onun gelmiş geçmiş tüm günahlarının affedilmesine rağmen (33) sabahlara kadar ağlayarak namaz kılması (34), işaret ediyor ki, aklının kullanmak içinde bulunduğu başın müstağni olmadığını anlayarak Samed karşısında eğilmek demektir. Bu ince çizgi de Takvayı oluşturan kimlik’dir ki o da yeterli değildir; Bakara suresi, ayet 2 : “doğru olduğu şüphesiz olan bu kitap takva sahipleri için hidayettir.” Dikkat: her kul için değil ancak takva sahipleri için ! (35).
Sonuç olarak diyebiliriz ki Rasulullah (sav)’ın gerçekleştirmeye çalıştığı ve ilk dönem Müslümanlar da muvaffak olduğu, kimlik oluşturma misyonunu takva ve altyapısı ile başlamıştır. Ana iskelet olarak bu misyon, Müslüman’da şekillenirse artık dünyanın neresine giderse gitsin o suyu bol bir menbaya girmiş demektir. Tükenmez bir havz-ı kevserdedir. Meseleleri bakışı oturmuştur. Artık onun davranışları Muaz bin Cebel (ra)’in Yemen’e gönderilirken söylediği söz de saklıdır. (36)
Dipnotlar:
(1)—Şahsiyet ten kastımız insanın yaşanılarak oluşan kazanımları yani değişebilen mizacıdır, değişmeyen özellikleri olarak fıtri değerleri değildir.
(2)—Bu etken içerisine toplumsal kurallar, hukuki kurallar ve tüm yazılı ve sözlü ideolojik gelenek ve kurallar.
(3)— Necm suresi (53) 1-3. Ayetlerde. (Hz. Peygamberin hevasından konuşmayacağı yani her sözünün kontrol altında olduğu açıklanıyor.)
(4)— Al-i İmran suresi (3) 31. Ayet (' (Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.)
Ahzap suresi (33) 21. Ayet (' ''Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.''.)
(5)—Makyavelist ve Pragmatist yaklaşımlarla her yolu meşru bilip kullanmamış, çıkar hesabı gütmemiştir.
(6)—Örneğin Tiyatro da oynanılan oyunda; oyuncu ile değil oyunu yazan yazarın mesajı verilir ve onun verdiği isim kullanılır.
(7)—Birincil delil olarak Kuran-ı Kerim.
(8)—Eş-ŞatibiEl Muvafakat,4.cild, İkinci delil,birinci mesele (9)--Hikmet Zeyveli-Kur’an ve Sünnet Soruşturması-S.110 (10)---Bidaye, VI/35 (Müslim, Sa'd b. Hişam'dan). İmam Ahmed’in müsnedinde de benzer rivayet mevcuttur.
(11)---Bidaye, VI/35 (Beyhakiden)
(12)---Kalem suresi 68/4
(13)---Hadis Rasulullah (sav)’in her söylediği,emrettiği ve kabul ettiği şeylerdir. Sünnet ise bizim için hükümleri olan yani bağlayıcılığı bulunan emirlerdir.
(14)--Abdulgani Abdulhalık-Hucciyetüs sünneS.23(çeviriDr. Dilaver Selvi)
(15)--Musa Carullah Bigiyef-Kitabu’s Sünne-S.14 (Çev;Dr Mehmet Görmez)
(16)--Prof Dr. M. Said Şimşek-Günümüz Tefsir Problemleri S.447
(17)--Mustafa İslamoğlu—Üç Muhammed S.370
(18)--Oryantalistlerin bu konuda ortaya attığı iddialar bir hayli fazladır. Gerçekte oryantalistlerin hadis konusunda araştırmaları azımsanmayacak kadar fazladır. Hatta ilk Konkordance (Hadislerin kelime fihristi olarak) onlar tarafından derlenmiştir.Bu nedenle hangi hadislerin şüphe unsuru olacağını ve sünneti yaralayacağını çok iyi biliyorlar.
(19)--Hikmet Zeyveli-Kur’an ve Sünnet Soruşturması-S.111 (20)--Muhammed Gazali-Nebevi Sünnet-S.37 (Çev;Dr Ali Özek)
(21)--Mekki’den kastımız kategorik Mekke dönemi değil, Hicrete kadar (Bi’set’in 13.yılına kadar) olan imani hazırlık dönemidir.
(22)--Namazın farz kılınmasını İsra ve Miraç olayında gerçekleştiğini varsayarsak mekki sürecin son dönemine tekabül eder.
(23)--Mekki sürec, kendi içinde dört döneme ayrılarak siret te işlenir. Bunlar’dan Birinci Dönem (Bi’setin 1.-3. Yılı-Gizli davet dönemi), İkinci Dönem (Bi’setin 4.-7. Yılı Açık davet dönemi), Üçüncü Dönem (Bi’setin 7.-9.YılıMuhasara dönemi), Dördüncü Dönem (Bi’setin 10.-13 Yılı-Muhasara sonrası dönem)
(24)--
(25)--Hadis ilminde Sebeb-i Vürüd; hadisin gerekçesi,söylenme sebebi üzerinde duran ilimdir. Detaylı bilgi için İ.Lütfü çakan’ın Hadis Usulü kitabına bakılabilir.
(26)--İlk farz kılınan ibadetlerden olan namaz için İsra ve Miraç olayında gerçekleştiğini varsayarsak mekki sürecin son dönemine tekabül eder.
(27)--Araf 7/172 de insandan, dünyaya gelmeden önce alınan söz, insanın hafızasına yani ana belleğine kaydedilmiş bir yazılımında mevcuttur.
(28)--Muttefekun aleyh (Buhari-Müslim)
(29)--Muttefekun aleyh (Buhari-Müslim)
(30)--Muttefekun aleyh (Buhari-Müslim)
(31)--Bakara suresi 2/197
(32)--Ahzap suresi 33/21 “Allah’ı (CC) anan ahreti umanlar için Allah Rasulü (sav)nde pek güzel bir örnek vardır.”
(33)--Fetih Suresi 48/2 “Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.”
(34)--Buhari, Teheccüd, 6
(35)--Sami Hocaoğlu—Yeni şafak gazetesi makaleler
(36)--ibn Sa'd, Tabakât, III, 583-590 “Peygamber Efendimiz onu, Islâmi anlatip ögretmek ve Kur'an-i Kerim'i ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yilinda Yemen'e göndermisti. Yolculuk öncesi Hz. Peygamber'le aralarinda geçen konusmayi Muâz (r.a) söyle anlatir: "Allah Rasûlü beni Yemen'e gönderirken söyle dedi: "Sana bir mesele sorulduğunda ne i le hükmedeceksin?" B e n: " Allah 'i n kitabindakilerle" diye cevap verdim. "Eger Allah'in kitabinda bulamazsan ne ile hükmedeceksin?" dedi." "Allah Rasûlü'nün hükmettigi ile, dedim. Eger onda da bulamazsan?" dediginde: "Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim. "Bunun üzerine Allah Rasûlü: "Nebisini, râzi oldugu seyde basarili kilan Allah'a hamdolsun" dedi. Ve Yemenlilere, size ashâbimdan ilmi ve dini en iyi bilen hayirli bir kimseyi gönderiyorum diye bir de mektup yazdi.