KADIN MERKEZLİ KALIP YARGILARDA HADİS -I” - rahle.org

KADIN MERKEZLİ KALIP YARGILARDA HADİS -I” - rahle.org

KADIN MERKEZLİ KALIP YARGILARDA HADİS -I”


Facebookta Paylaş
Tweetle


 

Şahbaz Sinanoğulları

Giriş:

Küreselleşen dünya, kendi değerlerini de küreselleştiriyor. Bu değerler haddi­zatında küreselleşen dünyanın egemen güçlerine ait Batıda ‘aydınlanma’ ile baş­layan, hayatı yeniden anlamlandırma mücadelesi, bugün artık had safhaya varmış ve tekrar yeni bir aşamanın önünde durmuştur. Bundan sonra insanlık-özelde de Müslümanlar küresel dünyanın egemenlerine ve onların  değer yargılarına ya tes­limiyetlerini ilan edecekler veya hayatı yeniden mutlak hakikat ölçüleri içerisinde -Kuran ve Sünnet temelli- inşaya girişecekler.

Gerçek şu ki inşa süreci, bedeli ağır ve faturası kabarık bir süreçtir. Ağır bede­li ve kabarık faturayı göze almak, akide ve amel donanımı zayıf, kolaycılığı esas al­mış ve ilkeleştirmiş, zihnini modernizmin misyonerlerinin yoğun propagandasın­dan kurtaramamış ve daha vahimi modernizme karşı ağır bir aşağılık kompleksine kapılmış tiplerin yapabileceği bir iş değildir.

Artık küresel dünyanın egemenleri, bütün insanlığın kendi değerlerine akış sü­recinin önünde ki tek engelin, hayatı yeniden Kuran ve Sünnet temelli inşaya gi­rişecek Müslümanlar olduğunu gayet iyi biliyorlar. Farkında oldukları bu durumu ortadan kaldırmanın yolunun da topyekün imha olmayacağının bilincindeler. Söz konusu sürecin tamamlanmasında esas yöntemin, asırlar boyunca deneyimini ka­zandıktan dönüştürme ve başkalaştırma, diğer bir deyişle seküler rasyonalite ve moderniteden geçtiğini pekala biliyorlar.

İslam dünyasında dönüşüm ve başkalaşım için modernizmin önünde ağır bir aşağılık kompleksine kapılmış yığınla tipin varlığını gören yeni dünya egemenleri, bu potansiyeli gereği gibi kullanmaktalar. Bu kullanma, onlar için özel bir yetenek haline gelmiş durumda. Kullanılmaya teşne bu kadar istekli varken bu durum sür­git devam edecek demektir. Üstüne üstlük kullanılmayı, ‘kahır ekseriyet' için yad­sımayacak zorunluluk haline getirmeyi de başarmış durumdalar. Kaldı ki artık ka­nıksanmış kullanılma, daha sistematik bir yapıya bürünmektedir.

 

Kullanılmanın temelinde, modernizmin, elinde bulundurduğu güç kaynaklı meşruiyeti de kullanarak, karşısındakine -ötekine- akılcılığı diğer bir değişle seküler rasyonaliteyi dayatması yatmaktadır. Bu dayatma, beraberinde şüpheciliği "nakli” aklileştirmeyi ve ‘nassın’ bağlayıcılığı değil, ‘nassın’ akla bağlanırlığını da ge­tirmektedir.

19. yüzyılda kökleşen ve 20. yüzyılın başlarında alınan ağır yenilgilerle İslam aleminde baş gösteren zihni değişim süreci, İslam ümmetini yeniden asli mecrasına -sahih kaynaklara- yönelmek yerine, farklı ve yeni olan modem bir mace­raya yöneltti. Bu dönemde klasik alim tipinin yerini kafa yapısı yeni maceraya uy­gun biraz aydın, biraz alim karışımı yeni bir tip almaya başladı. Mutlak olarak olumsuzlanamamakla beraber kontrolden yoksunluk yenilmişlikten kaynaklanan eziklik modem dünyanın kültür emperyalizmi gibi nedenlerin sonucunda bu tipin ortaya çıkması kaçınılmaz gibi gözüküyordu. Zira İslam dünyasının fiziki yenilmiş- lik ve dağınıklığının faturası, hiçbir ayrıma gidilmeden üstelik savunmasız® kalmış o büyük İslam kültür mirasına kesilmişti. O halde yapılması gereken, bu ağır yük­ten kurtulmak olmalıydı. Yeni müslüman aydın tipi de bunu yaptı.

Süreç ilerledikçe etkileşim çift taraflı ve birbirine paralel olarak arttı. Kültür emperyalizmi yerleştikçe bu yeni alim-aydın tipi de yukarıda ifade edilen yönleri daha bir belirginlik kazanarak yaygınlaştı. Bu yaygınlık sonucu, yeni tip, İslam'a ve Ümmete karşı sorumluluk duygusunu hepten yitirirken modem değerlere karşı ise tam bir bağlılık ve bağımlılık göstermeye başladı. Fakat tam olarak modern­leşmek mevcut Islami zihniyetle mümkün gözükmüyordu. Çünkü batının aksine müslümanların önünde değiştirilmesi, uzak durulması ve terk edilmesi imkansız iki unsur vardı. Birincisi Kuran, İkincisi sahih sünnet olan bu iki unsurdan birincisi­ne dokunmak, varlıklarını anlamsız ve gayri meşru kılacağı için İkincisini irdeleme daha kolay ve daha risksiz gözüküyordu. Öte yandan İkinciye yönelmekle birin­cinin de etki alanı daraltılıyor ve tabiri caiz ise ayak bağı olmaktan çıkarılıyordu. Zira Kuram doğru ve doğrulayıcı olarak anlaşılır kılan sahih sünnetti. O olmayın­ca Kur'an'da seküler aklın elinde evirilip çevrilecek bir hale geliyordu.

Yeni aydın tipi bu süreçte tekrar yeni bir format kazanarak 20. yüzyılın ikinci* yansından sonra modem ve laik ulus-devletlerin kontrolünde şekillenmiş eğitim müesseselerinden çıkmaya başladı. Artık onlar ne klasik anlamda alim idiler ne de her şeye kayıtsız bir aydın konumunda idiler. Batıda örnekleri fazlasıyla görülen teologlar - ilahiyatçılar - sınıfı gittikçe artan sayılanyla İslam dünyasında da yer tutmaya başladılar. Fakat bu yeni tip bir öncekine göre daha fazla malûllükleri olan bir tipti: Modem dünyaya karşı daha fazla aşağılık kompleksine sahip iken

Müslüman toplumlara karşı daha küstah, daha aşağılayıcı bir tavır sergiliyorlardı. Kendi toplumlarına karşı hiçbir sorumluluk taşımaz iken kapıldıktan odakların an­layış ve pratiklerini dinleştirerek topluma sunuyorlardı. Daha korkak, daha dünyaperest, daha konformist idiler.

Bu özelliklerine binaen Kitap ve Sünnet onların elinde ne ise o olmaktan çıkı­yor ve seküler rasyonaliteye uygun olarak yeniden yorumlanıyordu.

(*)Bu yazı "Hadis Merkezli Kalıp Yargılarda Kadın" isimli Ali Osman Ateş’in kaleminden çıkan eserin eleştirisidir.    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ