'icaz kelimesi "acz" kökünden, ifal vezninde olup, "aciz bırakmak" manasında bir mastardır.( I) Aynı mastardan türeyen "mucize” kelimesi ise, "bir şeyin benzerini yapmaktan muhatabını aciz bırakan şey" anlamındadır.
Bütün İslam alimlerinin ittifakı ile sabittir ki, Kur’an-ı Kerim bir mucizedir. Kur anın icazı ise Kuranın beşer kelamı olmayıp Allah'a izafe edilen bir kelam olduğu esasına dayanmaktadır.(2)
Kuranın icazının, İslam literatüründe, âlimlerin çoğunluğunun itimat ettiği tarif şöyledir "Kuran, erişilmezliğinde, benzerini meydana getirmekten beşer kudretinin aciz kalacağı çok yüksek bir mertebedeki kitaptır." Bu yücelik ve yüksek mertebe ister onun belâğatında, ister tesirinde, ister verdiği gayba ait haberlerinde... olsun müsavidir.
İslam alimleri, Kuran'ın icazını onun çeşitli yönlerinde görmüşlerdir. Şimdi bunlara bazı örnekler verelim:
1- Bazıları Kuran'nın icazını, Kuran’ın kendine mahsus telifinde görmüşlerdir, (ibnuz- Zemlekânî 727/1326)
2- Bazıları icazı Kuran’ın istikbale ait vermiş olduğu haberlerde görmüşlerdir. (Bkz. Rum suresinin ilk ayetleri)
3- Bir kısmı da icazı Kuran'ın geçmişe ait kıssa ve hikayeleri ihtiva etmesinde bulmuştur
4- Bazıları onu Kuran'ın gerek söz ve gerekse fiil olarak, gizli hususlar haber vermesinde görmüştür.
5- Ibni Atiyye (543\l 148) Kuran'ın icazını, Kuranın nazmında, manasının sıhhatinde, lafızlarının fasihliğinde... görmüştür.
6- Bakı Hâni icazı, Kuran’ın nazmı, telifi ve tanziminde bulmuştur.
7- lmam Fahreddin Râzi (606M2I0) icazı Kuran’ın fesahatinde, üslubunda ve her kusurdan salim olmasında görmüştür.
8- Bazılarına göre Kuranın icazı, bu kadar beliğ sözlerin bir ümmi tarafından irad olunamayacağı esasına dayanır.
9- Alimlerin bir kısmı icazı, Kuranlın insanların kalbi üzerinde icra ettiği fevkalade tesire bağlamışlardır.
Bırakın müminleri kafirleri bile tesiri altına almıştır. Bunların bir kısmı iman etmiş diğer bir kısmı da içlerinden gelen sese rağmen iman etmemiş, insanları tesiri altına almasın diye Kuran okunurken gürültü, patırtı, yapılmasını istemişlerdir.
(3)
Arap dili ve edebiyatının en yüksek zirveye ulaştığı bir devrede Allah’u Teala Kuranla araplan büyük bir acz ve çaresizliğe düşürdü.
Allah (cc) peygamberinin haklılığını ve kitabının eşsizliğini ispat sadedinde Kuran'ın tamamının veya on suresinin veyahut ta bir suresinin benzerini getirmeleri hususunda onlara meydan okudu.
1- Kuran’ın mislini (bir benzerini) getir:
"Eğer iddialarında (peygambere şair, Kuranı kendisi uydurdu demeleri) samimi iseler Kuranın benzeri bir söz meydana getirsinler". (Tur 34)
"De ki: İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kuranın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yinede benzerini ortaya koyamazlar." (Isra 88)
2- Benzer on sure getirin:
"Senin için: " Onu uydurdu" diyorlar, öylemi? Deki: "öyleyse onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın yapamazlarsa, bilin ki O, ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. Ondan başka ilah yoktur, artık müslümansınız değil mi?" (Hud 13-14)
3- Benzer bir sure getirin:
"Kulumuz Muhammet’e indirdiğimiz Kuranda şüphe ediyorsanız, sizde onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağınn. Yapamazsanız-ki yapamayacaksınız- o takdirde, inkar edenler için hazırlanan ve yakıtı insan ve taş olan ateşten sakının." ( Bakara 23-24)
"Ey Muhammet! Senin için "O’nu uydurdu” mu diyorlar. De ki: Onun surelerine benzer bir sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın." (Yunus38)
Kur'an-ı Kerim’in açıkça meydan okuyuşu karşısında onların kin ve nefretleri galeyana geldi ve Kuranın bir benzerini vücuda getirmek için bir hayli uğraşıp didindiler. Çalışmalarının en ufak bir semeresini dahi alamadıklarını görünce şaşkına döndüler. Kuranın haşa bir "sihir" veya "kehanet" (43\30) veyahut da "şiir" (37\36) olduğunu söylemeye kalkıştılar.
Velhasıl] Kuranı Kerim, İslam tarihi boyunca olduğu gibi, bundan sonrada kıyamete kadar insanlığa ışık tutacak, her asırda insanlık ona muhtaç olacak, zaman mefhumu hiçbir zaman onu aşındıramayacaktır.
İnsanda kamil akıl, dünyevi ve uhrevi sorumluluk bilinci olduğu müdetçe-bir peygamberin varlığına ihtiyaç duyulmadan İslami tebliğ ve davet devam edip, gidecektir, çünkü ilahi vaad böyledir.
"Biz onlara ufuklarda (dış alemde) da, kendi içlerinde de ayetlerimizi göstereceğiz..." (Fussulet, 53)
"Biz bu Kuram bir dağa indirseydik, Allah'ın korkusundan onu, baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri, düşünsünler diye insanlara veriyoruz." (Haşr 21)
-DİPNOTLAR-
I - MıTcemü’l Vasit 2, 591
2- Maverdi Ali b. Muhammet, Âlâmün Nübüvve
3- Fussulet 26
Daha geniş bilgi için bkz. Sonsuz Mucize Kuran İsmail Karaçam, Çağ Y. İstanbul 1987.