Gazi Çoban
"Hem onlara Adem'in iki oğlunun kıssasını hakkıyla oku! Hani ikisi birer yakınlık takdim ettiler de birinden kabul edildi, diğerinden edilmedi. 'Seni mutlak-öldürürüm' dedi. Öbürü 'Yok' dedi; 'Allah ancak muttakilerden kabul buyurur. Yemin ederim ki sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için el uzatacak değilim. Ben Rabbul Alemin olan Allah'tan korkanım. Ben isterim ki sen benim gühahımı da kendi günahını da yüklenip varasın da o ateşe layıklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur." 5/27-29
"Bunun üzerine nefsi kendine kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi, tuttu onu öldürdü. Artık hüsrana düşenlerden olmuştu." 5/30
"Derken Allah bir karga gönderdi, yeri deşiyordu ki ona kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin. 'Eyvah' dedi, 'şu karığa kadar olup ta kardeşimin cesedini örtemedim ha!' Artık pişmanlığa düşenlerden olmuştu." 5/31
"Bu ecilden-sırf bundan dolayı- Ben-i Israile kitapta bildirmiştik ki 'her kim bir nefsi-insanı-bir nefs mukabili veya yeryüzünde bir fesadı olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir adamın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur'. Celalim hakkı için, rasullerimiz onlara beyyinelerle-açık delillerle-geldiler de sonra içlerinden bir çoğu bütün bunların arkasından hala yeryüzünde fesad ve cinayette israf etmekte bulunuyorlar." 5/32
Hz Adem in (as) iki oğlunun hikayesi ile birlikte, ilk kıssanın son bölümüne gelmiş bulunuyoruz. Hz Adem as ile çizilen ilk portreden sonra, oğulları Habil- Kabil birlikte, kıssanın sorumluluğunu üstlendiği "insan tanımlaması" tamamlanmış olmaktadır. Azmin zayıf düştüğü bir amelin hemen akabinde, izzet ile yakalanan bir tavra karşılık, sefaletin en sefiline götürecek bir tavır; Hz Adem as ve İblis. Takvanın eksen alındığı bir tavra karşılık, hasedin sarhoşluğunda biten bir hüsranlı hayat: Habil ve Kabil. (I)
Yeryüzü, fesad ve kan dökme yeri idi meleklerin tanımlamasında .(2/30). Tesbih ve takdisin eksen alınmadığı her bir sosyalleşme sürecinin, insan neslini kara bulutlara bürüyen bu iki cinayetin odağı olacağı belirtilmekte bu bölümde.
"Hem onlara Adem'in iki oğlunun kıssasını hakkıyla oku!"
Allah cc, kıssayı Hz Peygamber sav den dinlememizi salık veriyor. "Hakk" olan bilginin ötesinde uydurma ve ilave bilgilerin-israiliyyat(2)- mesajın iletilmesinde ciddi tehditler oluşturacağı açık Kıssanın muhteviyatı ile ilgili herhangi bir sahih hadisin de rivayet edilmeyişi; ayetlerin bu hususta yeterli olduğunu göstermektedir
Ayetler; Medine'de, Yahudilerin Hz Peygamber sav ve eshabın ra ileri gelenlerine karşı gizli planlar içinde oldukları bir dönemde nazil olmuştur. Zaten kıssayı sunan ayetler, siyak ve sibaklarından bağımsız olmamakla birlikte tamamen Ben- i İsrail ile ilgilidir. Sibakta; Hz Musa as tarafından cihada davet edildiği halde, bundan kaçınan Ben-i Israilin içine düştüğü mefsedet-ü fısk durumu; siyakta ise, Tevrat'ta geçen katl-kısas-insan hayatının mahremiyetine dair ayetlerden bahsedilmektedir.
Şu halde kıssayı hangi perspektiften okumamız gerektiği açıklığa kavuşmuş olmaktadır
-Cihaddan kopuk bir anlayışın, toplum hayatını ifsad edeceği muhakkaktır.
-Tek bir insan veya toplum hayatının ehemmiyeti-mahremiyetinin sınırlarını ancak "Hakk" olan tayin eder,
-Bu sınırları sosyal hayatın dengesine oturtmanın uslub ve usulü de, bu kıssanın mesajından çıkartılmalıdır,
-Bu dengenin oluşturulmaya çalışıldığı süreçlerin en ciddi tehdidinin , kendilerini Ben-i İsrail olarak tanımlayan taifeden geleceği konusunda uyarılmaktayız.
Şimdi, kıssayı latif sesinden dinlemek için, O Aziz Peygamberin as önünde diz çökebiliriz...
"Hani ikisi birer yakınlık takdim ettiler de birinden kabul edildi, diğerinden edilmedi."
Ubudiyyetin farz olan amellerine ilaveten, Rabb cc ile olan mesafeyi yakınlaşma yönünde değişitirme faaliyeti olarak "kurban takdimi"; "neyi nasıl" suallerine sahih cevabın bulunmasını gerektiren "tefekkür* destekli bir ameliyyedir. Birey olarak nefsi ve genelde tüm bir toplumu taze ve canlı tutmaya yöneliktir bu amel.
Kimdi bu iki oğul; Habil ile Kabil? Hasen ve Dahhak gibi bazı müfessirler kıssanın siyak ve sıbakının-önü ve sonrası- Ben-i Israili ile ilgili olması hasebiyle, bu iki şahsın Hz Adem in as iki oğlu olmayıp, Ben-i Israilden iki şahıs olduklanna za- hib oldular. Lâkin ekser ulema, bunların bizzat Hz Adem as ın iki oğlu olduğunda icmada bulunmuşlardır.-Bizatihi bu ihtilafın, kıssanın mesajına bir tesiri de mevcut değildir.
İki kardeş, Allah'a cc yakınlaşma gayesiyle "birer kurban" sundular. Ne sunduk- lan belirtilmemiş, yakınlığın kurban ile sağlanmaya çalışıldığına dikkat çekilmiş sadece. Bazı kaynaklarda geçtiği üzere takdimin bir müsabaka mahiyetinde olduğuna dair en küçük bir ima yoktur ayette.
Tüm samimiyetiyle iki kardeş birer kurban(3) sunmuşlardır sadece.
"... de birinden kabul edildi, diğerinden edilmedi."
Aynı niyet ve gaye ile yapılmış bir ameliyyenin akabinde ortada iki farklı netice durmakta; bir kabul, bir red.
("iz qarreba qurbanen" ifadesi takdimin gayet saf ve hüsn-i niyetle gerçekleştiğini göstermektedir.)
Kabul ve reddin hangi yola anlaşıldığına değinilmiyor. Gökten inen bir ateşin Habil’in kurbanını yakması ile kabulün anlaşıldığı ise israili bir rivayettir. Bununla birlikte reddin sebebini, iki cümle sonra Habil’in ifadesiyle sergilendiğine şahid oluyoruz; TAKVA.
Sade bir niyet, kurbanın kabullüğüne yeterli görülmemişti. Zaten takva giydirilmeyen bir kurbanlığın da Rabb’e cc ulaşması kabil değildi.(22/37).
" 'Seni mutlak öldürürüm' dedi."
Kurbanı kabul edilmeyen Kabil'in geldiği bu nokta; akl-ı selimin nefse karşı acze düştüğü bir noktayı göstermesi açısından, kıssanın üzerinde durduğu ikinci mevzuudur; HASED.
Kabil; kurbanının kabul edilmeyişini kendinde aramamakla birinci; kurbanının kabul edilmesiyle kendisinden tafdil edilen kardeşini kıskanmakla ikinci; hasedini kati sınırına taşımakla da üçüncü hatasını işlemiş oldu. Onu bu psikolojiye itip akIını dumura uğratan sebeb de, nefsinin tetiklediği hased oklarından başkası değildi. İblisin kurduğu mantığı hatırlayacak olursak hasedin esir aldığı bir aklın zaafiyetlerini daha yerinde tahlil edebiliriz.
Kabil şimdi sağlıklı düşünemiyordu, kardeşi Habil ona yardım etmeliydi, her ne kadar aleyhine olan bir niyet tezahür etmiş olsa da.
"Öbürü 'Yok' dedi; 'Allah ancak muttakilerden kabul buyurur..."
Kendisine karşı katli niyet etmiş bir insana karşı, vakurlu bir davet vardı Habilin sözlerinde. Kardeşinin öylesi bir durumda yapması gereken, takvasını gözden geçirmek olmalıydı. Habil kardeşine;’ Kurbanının kabul edilmeyişi benim suçum değil, takvasız olduğundan dolayıdır. Beni öldürmek yerine nefsinde takvayı yerleştirmelisin.’ dedi.
Allah’a cc takdim edilen her bir kurbanda üç husus özellikle göz önünde bulundurulmalıydı:
-Kurbanlık olarak sunulan "şey", sunan katında bir değere sahip olmalı.-Hz İbrahim'in as katında Hz İsmail as canından bir parça, sadaka ve zebihalar(hayvanlar) canın yongasından
-Niyetin "takarrub-yakınlaşma" üstüne bina edilmiş olması.
-Kurban takdim edenin "takva"yı kuşanması ki, Kabil’in kurbanında bu üçüncüsü mevcut değildi.
Ve Habil konuşmasına devam etti;
"Yemin ederim ki sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için el uzatacak değilim. Ben Rabbul Alemin olan Allah'tan korkarım."
Kardeşini takvaya davet ettikten sonra Habil, ortaya çıkan ciddi durum hakkında kendi düşüncelerini açıklamaktan geri kalmadı:
"Sen, beni kati niyetini öğrendikten sonra, ben mukabil niyet kurmam. Sen niyetini faaliyet sahasına sokma girişiminde bulunsan dahi ben, seni öldürme girişiminde bulunmam.Ortaya çıkacak kati suçunun cezası hakkında Rabbul alemin olan Allah'tan cc korkarım-hufyet-"
Burada Habil'in, kendini savunmayacağı anlamı çıkmaz. O, saldırganın kendisi değil, karşısındakinin olmasını tercih ediyordu. Bu, şayet kötü niyet faaliyet sahasına geçerse, ortaya çıkacak günah ve sorumluluktan hisse almama girişimidir. Zira ölüme kendini terk fazilet değildir. Bu ve devam eden ifâdelerle Habil, kardeşinin akılına ve vicdanına hitab ederek içinde bulunduğu kötü hâlden uzaklaşmasına gayret etmektedir.
"Ben isterim ki sen benim gühahımı da, kendi günahını da yüklenip varasın da ö ateşe layıklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur." 5/27-29
"Aynı suçu işlemektense, senin beni öldürmen için kötü niyetler besleme günahını işlemeni tercih ederim. Böylece, hem kendi saldırganlığının günahını, hem de kendimi savunmak için -ihtimal- sende açacağım yaranın günah ve yükünü de taşıyacaksın."
"Ve (a teziru vaziratun vizra uhra-Hiçbir yüklenici, başkasının yükünü yüklenmez" iken, başkasının günahı nasıl yüklenilir?
a- "Bi ismi-günahımı" lafzından kasdın; I -şayet sana karşı mukabeleten(yani; senin beni öldürme kasdına karşılık ben de seni öldürme şeklinde bir mukabele) el uzatırsam gireceğim günahın bir misli veya 2- beni öldürme günahı"
b- "ismike-senin günahım" ile de , I - beni öldürmek veya 2- kurbanının kabul olunmamasına sebeb olan günahın, demek olduğu ifade edilmiştir, (ibn-i Abbas, Ibn-i Mesud, Katade, Hasen)
(Kıssanın anlam bütünlüğü içinde (I) numarada geçen görüşlerin daha yerinde olduğunu düşünüyoruz.)
islami düşünce yapısında, kendisinin olmadığı gibi başkasının isyanını istemek de caiz olmadığı halde, Habil’in bu sözle ne kasdettiğine gelince;
Bu konuda E.H. Yazır merhum, iki görüş serdederek bunlardan ilkinin daha muvafık olduğunu söylen
a-Bü, Kabil'in günaha girmemesi için tahzir edecek-sakındıracak- bir nasihatten ibarettir,
b-lsyan istemek caiz değilse de, asinin ikab( sonun kötü olanı) ve cezasını istemek caizdir,
"Bunun üzerine nefsi kendine kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi, tuttu onu
öldürdü. Artık hüsrana düşenlerden olmuştu." 5/30
Habil'in uyan ve nasihatleri bir fayda vermedi. Hased duygularının saldırısına maruz kalmış bir kalbin kendine gelmesi, gerçekten zor bir işti. Kabil, kurduğu kötü niyeti amele dönüştürme yönünde, nefsindeki süreci tamamladı ve harekete geçiverdi.
Burada" ona kolay gösterdi" şeklinde ifade edilen "tavveat lehu" kelimesi, Kabil’in ruh yapısında geçirdiği sürecin anlaşılması yönünde ipuçları vermektedir. Kabil önce nefsi ile bir mücadeleye girmiş ve nefsi onun kalbini hased ağlarıyla tamamen örmüştü. Habil'in onda etkili olamayışının tek sebebi budur. Kabil’in nefsi, olayda etkin faildir. Ona kurguladığı cinayeti güzel gösteren, yaptığı işi taat kasdiyle yapmasını telkin eden de odur.
Ve sonuçta, kaybedenlerden olmuştu Kabil. Şimdi hüsrandı sabahladığı konaklar.
"Derken Allah bir karga gönderdi, yeri deşiyordu ki ona kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin. 'Eyvah' dedi, 'şu karga kadar olup ta kardeşimin cesedini örtemedim ha!' Artık pişmanlığa düşenlerden olmuştu." 5/31
Hadise ilk idi, ölülere nasıl muamele yapılacağı konusunda bilgi sahibi değildi Kabil. Merhamet Sahibi Zat-ı Celal cc ın merhameti, onu bile kuşatacak kadar genişti. Nasıl hareket edeceğini öğretmek üzere bir karga gönderdi. Akıl dahi olmayan bir hayvan, kendisine yol gösteriyordu, olacak iş değildi. Artık iki elinin arasında idi başı, sular kaynıyordu vicdanında. İkinci bir yıkım geçirdi iç aleminde, pişmanlığa düşenlerin mevkisinde açtı gözlerini bir kez daha. Durdu ve düşündü. Neler düşündüğünü bilemiyoruz. Belki; Şeytan ile ciddi bir hesaplaşmadan çıkmış babasının, o titiz nasihatleri geçti gözlerinin önünden, vahyin yazılı olduğu sahife- lerdeki uyanlar geldi aklına belki de. Çok kötü bir başlangıç yapmıştı yeryüzün- de. Meleklerin 2/30 da değindikleri "kan dökücülüğü" ameli, ilk defa kendisinde muşahhaslaşmıştı. Kıyamete kadar bu sünnetin faillerinin yüklendiklerinden de bir pay vardı kendisine.(4)
"Bu ecilden-sırf bundan dolayı- Ben-i Israile kitapta bildirmiştik ki 'her kim bir nefsi-insanı-bir nefs mukabili veya yeryüzünde bir fesadı olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir adamın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur'. Celalim hakkı için, rasullerimiz onlara beyyinelerle-açık delillerle-geldiler de sonra içlerinden bir çoğu bütün bunların arkasından hala yeryüzünde fesad ve cinayette İsrar etmekte bulunuyorlar." 5/32
"Bu ecilden-sırf bundan dolayı" ve "Ben-i Israile yazdık" ifadeleri, kıssanın muhteviyatının Ben-i İsrail ile alakalı olmasından dolayıdır.
Kıssa, çift yönlü bir mesaj manzumesi içermektedir İlki; bu kısma kadar anlatılan ve içinde yukarıda bahsi geçen -takva , hased, şeytan ve nefsle olan mücadele, kurban vs- içeren iç aleme yönelik yönü.
İkinci olarak ta; yukarıda zikrettiğimiz, birey ve toplum hayatının mükerremli- ği-müşerrefliği-tahrimliği ile ilgili olan ve dış alemi aydınlatan yönü. Burada her ne kadar mesajı iki kısma ayırmış olsak da, bu; iki alemin aynklığı veya mustakilliği anlamına gelmemelidir. Aksine, bu iki alemin tüm kalıplan içiçe ve kesişiktir.
Cemiyetin kurtuluş ve huzuru, nefslerini Habil’in düşünce dünyası ile zinetleştirenlerin oluşturduğu bireylerle sağlanabilir. Aksi olarak, fesad ve cinayetlerin kol gezdiği toplumlar da, Kabil’in ruh dünyası ile özdeşleşen bireylerden oluşacaktır.
5732 ayeti, sosyal hayatın dengesi olan adaletin teminindeki temel ilke olan, "birey hayatının muhafazası-nefsin muhafazası" üzerinde duruyor.
Haksız yere birini katleden; hayat hakkını tanımamış, kanların hürmetini-nefslerin ismetini yok saymış, nefsin katli hususunda meşruiyet yolu açmış, diğerlerine de cüret vermiş olmaktadır. Dolayısıyla bir nefsin katli ,tüm bir insanlığı katletme ve ifsad mesabesinde görülmektedir.
Bir nefsin hayata kavuşturulması; afvetmek, katle mani olmak veya herhangi bir helake mani olmak suretiyle hayatın devamına sebeb olmaktır ki, hayatın emniyeti ve muhafazasına onu kurtarmak değeri biçilmiştir.
"Haksız yere" parantezi ise, iki şartı bu hususun kapsamı dışına almıştın bir başka nefsi, kısası gerektirecek bir cinayet veya fesad olmaksızın katletmek
Her iki durumdaki teşbihlerden maksad; nefsi katlin zararı, ihyai nefsin de-(ha- yat kurtarma-) menfaatinin umumi olduğunu açıkça anlatmaktır. Bununla da;
-Katle karşı kısasen ve yeryüzünde fesad cürmüne karşılık ceza olarak katlin idamın meşruiyetini tesbit,
Katle karşı cüretkar olanları tehdit ve korkutma, hayatın muhafaza edilmesine kişileri teşvik etme, gibi iki mühim gaye hedeflenmiştir.
Ayetin son kısmında, özellikle günümüzde fokça tartışılan "kısas" mevzuunun, İslam düşüncesindeki altyapısı ortaya konmaktadır:
Yeryüzünde, müfsid ve katil insanlar-ayetin tabiri ile müsrifler- olduğu müddetçe, insanlara yanlızca nasihat ve uhreviyatla-cehennem azabıyla korkutma- yaklaşılmasının yeterli olmayacağı, birtakım yaptırımların- şiddet içeren tatbiklerin- umum insanlann hayat hakkını korumak ve yeryüzünde fesadın yerleşmesine mani olmak için kanuni bir hak olduğu tesbit edilmektedir.
DİPNOT:
I -Bu İsimler her ne kadar ayetlerde geçmiyorsa da, kıssada karşılıklı konuşmaların taraflannı belirtmek için bu İsimleri kullanmakta bir sakınca görmedik. Neticede mesajın isimlere bağlı olmamasıyla beraber iki farklı düşüncenin taraflarını sembolleştirmesi cihetiyle de faideden hali değildir.
2- Kıssa ile ilgili bir çok israili ve asılsız haberlerden bazılarını şöylece zikredelim:
-Bir kısım haberlerde Kabili’İn kardeşini tuzağa düşürerek ansızın öldürdüğü söylenmektedir. Şayet böyle olsaydı, karşı karşıya gelip konuşmaları ve Kur'an'ın buna ait açıklamalar nasıl izah edilecektir.
-Bazı rivayetlere göre ŞanVın kuzeyindeki bir dağda "Mağaratu Dem-Kan mağarası" isminde bir mağara vardır. Burasının Kabil’in kardeşini öldürdüğü yer iddiası asılsızdır. /Ibn Kesİr-Bİdaye 1-94
-Kurbanın kabul belirtisinin, yakılma şeklinde olduğundan bahsedilmektedir. Sahih kaynaklarda yoktur.
-Bazı eserlerde Hz Adem'in as Habİl'İn ölümü İçin serdettiğİ uzunca mersiyesi yer alır. Bu şiddetle reddedilmiştir.
-Kabil'in cinayeti üzerine deniz sularının acı ve tuzlu olduğu, meyvelerin tadı kalmadığı da rivayet edilir.
-Habil'in kurbanının-koç- Hz İbrahim'e as İndirilen koç olduğu rivayet edilir.
-Metinlerde geçen kurbanlıkların-koç, dana, başak, karamuk vs- neye göre tesbit edildiği meçhuldür.
-Hz Adem'in as evinden aynlırken Habİl'i önce göğe, sonra dağlara emanet ettiği, kabul edilmeyince Kabil'e emanet ettiği rivayeti de israilidir.
-Ayette, Allah'ın cc bir karga gönderdiği İfade edilmesine rağmen, asılsız bazı rivayetlerde çift karga gönderildiği, birinin diğerini Öldürdükten sonra gömmek için yeri deşelediğinden bahsedilir.
-Kabil, kardeşinin cesedini gömmükten sonra o diyardan uzaklaşmış, Şeytanın oyuncağı olmuş ve zamanla ateşe tapan bir mecusi olduğu türden hikayeler, ona olan kızgınlığın neticesi olup uydurmadır.
-Farklı batınlarda doğan kız kardeşlerden hangisi İle evlenileceğİ yolunda bir işaret elde edilmesi gayesine matuf bir takdim olduğu, Habil’in hayvancılıkla uğraştığı için sığır veya koç, Kabil ise zİraatle uğraştığından ekin kurban ettikleri sahih değil, tamamen İsrail İyattır.
3- . Kurban; Allah’a cc yakınlaşmak için kesilen hayvana isim olsa da. asıl anlamı 'Allah'a cc yakınlaşmak için sunulan/takdim edilen herhangi bir şey' demektir ve bilinen manasıyla hayvan kesmek ve gerekse diğer sadakalardan daha geniş bir mana taşır. M.KYazır-III/1653
4- "Söğüşenlerin bütün söyledikleri ilke aittir. Fakat mazlum tecavüz edip daha ileri gitmedikçe." Hadis