Er-Rahman— Er-Rahîm (cc) - rahle.org

Er-Rahman— Er-Rahîm (cc) - rahle.org

Er-Rahman— Er-Rahîm (cc)


Facebookta Paylaş
Tweetle

Muhammed Çobanoğlu tarafından yazıldı.

1. Allah Teala, Rahmân’dır, Rahîm’dir, Erhamu’r-Râhimîn’dir. Yarattıklarını rahmetiyle yokluktan var kıldı. Küfr ve isyanda ısrarcı olunmadığı sürece, gadabı rahmetinin önüne geçmeyeceğini müjdeledi. Ancak o takdirde azab ve mahv tecelli eder.  Hakikat penceresinden bakıldığında, O’nun gadabı-intikamı ve helaki de, “felah-ı nâs”ın önündeki engelin kaldırılmasına matuf yine bir rahmettir. Hâkeza, hastalık-afet ve belaların da bazısının, kulların gafletine mani teşkil edip şükre ve zikre davet olması hasebiyle birer rahmet manzumesi olduğu da hakikattir. 

Allah’ın tüm yaratıklarıyla ilişkisi rahmet esasına dayanmaktır. 

“O Allah, rahmet etmeyi nefsine yazmıştır.”¹

Bu iki ism-i şerif de, rahmetin külliyen Allah’dan olduğunu ifade eder. Mutlak anlamda “Rahman”, O’dur. Varlıklar âleminde görülen eser miktardaki merhamet, Cenab-ı Hakk’ın inzal ettiği rahmetten neş’et eder. Annenin yavrusuna, bir canlının diğerine olan merhameti, o cüz’i rahmetten gelir. Sosyal ve fiziksel anlamda hayatın devamı,  rahmetin canlı tabiatını beslemesiyledir.

“Rahmet” kelimesi, dilde kısaca “rikkat” (acıma hissi, yufka yüreklilik) ve “ihsan” anlamına gelir. 

Cürcanî (v. 471/1078-79), rahmeti “hayrı ulaştırma iradesi” olarak tanımlıyor. Buradaki “hayr”, rahmet Allah’tan geldiğinde “esirgeme, gözetme, muhabbet etme, affetme, koruma, ikram etme, yardım etme, lütufta bulunma, var etme, yaşatma, belayı defetme” gibi anlamlara gelir. İnsanlar ve hayvanlar için “rahmet” kavramı değil, “merhamet / lütfedilmiş rahmet” kullanılır ve “yufka yüreklilikle acıma, paylaşma, koruma” gibi kalbi bir hissin eylemi olarak anlam kazanır. 

Rahman ve Rahim isimlerinin her ikisi de rahmet kökünden türemiştir. Sıfat-ı müşebbehe (sıfata benzeyen) olan Rahman, süreklilik ve değişmezlik bildirir. Mübalağa ile ism-i fail olan Rahim ise “oluş ve yenileniş” bildirir. Dolayısıyla Rahman, Allah’ın zatına yönelik bir sıfat, Rahim fiiline dönük bir sıfattır. Bir başka deyişle, Rahman; rahmet edene dönük bir sıfat, Rahim; rahmet edilene dönük bir sıfattır. Birincisi isme yakın, ikincisi fiilie yakındır. İbn Abbas (ra), Rahman’a “rahmet sahibi”, Rahim’e “rahmet eden” manası verir.

Rahman İle Rahim Sıfatları Arasındaki İlişki:

Rahim kelimesi, ra-hi-me ile rahmet kavramlarının manalarını kapsamına almaktadır. Rahman, bütün varlıkları kapsamına alırken ve işin başlangıcını ilgilendirirken, rahim daha çok işin sonunu ilgilendirmektedir.

Rahman’ın bu dünyada, Rahim’in ahirette işlerliği devam etmekte ve ede­cektir. Ahirette konuşmaya ve şefaat etmeye izni Rahman verecektir. 

“Allah mü’minlere karşı çok merhametlidir.”² ayetinin kapsamına, ahiretle birlikte dünya da girmektedir.

Rahim ismi, Rahman’a göre daha dar anlamlı olmasına rağmen, beşere de atfedilmektedir:

“Andolsun ki ken­dinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli­dir, çok merhametlidir-rahim’dir.”³

Rahim sıfatı bu ayette, Hz. Peygamber için de kullanılmıştır. Peygamber rahman olamaz, ama rahim olabilir. Rahman’ın rahmeti bir şarta bağlı değil iken, Rahim’in rahmeti şarta bağlı olarak gerçekleşir.

Kullarının bütün ihtiyaçlarını karşılamak ve bunu hiçbir şarta bağlı kılmadan yapmak, Rahman’ın rahmetidir. İmanı ve günahkârın tevbe ve istiğfar etmesini şart koşarak rahmet etmek de, O’nun rahim olmasının gereğidir. Onun için rahim sıfatı -bir istisna- tek başına kullanılmaz,⁴ çeşitli sıfatlarla birlikte kullanılır. Fatiha’da Rahman’dan, başka ayetlerde ise Ğafur sıfatından sonra gelmesi gibi: tevvab, rauf, ğafur, rahim-i vedud, aziz, berr.

Rahman’ın rahmeti  nimetler, rahim’in rahmeti ise nimetlerin incelikleriyle ilgilidir. Rahman’ın kullanılışı özel, ilgi alanı ise geneldir. Rahim’in ise kullanılış alanı genel, ilgi alanı özeldir. İşte Allah böyle katmerlenmiş bir rahmet sıfatıyla vasıflanmıştır. Bu vasıflar, insanlardan ümitsizlik duygusu­nu silmek ve onun yerine sonsuz bir iyimserlik duygusunu koymak için yeterlidir.

Rahman; varlıklara hem eşit muamelede bulunur hem de rızkını, yani rah­metini genel olarak verir. Kullarının psikolojik durum ve davranışlarına bak­madan muamelede bulunur. Ama rahim olma yönüyle, nimetlerinin daha özel yönleriyle ilgilenir, merhametinin daha küçük hücrelerini gündeme getirir ve bazı özellikler arar.

Nîmetin benzeri başkaları tarafından da gelebilir. Bu sebeple rahim adı kullara da verilebilir. Rahman bütün mahlûkatı yaratan, yaşatan, nîmetlere kavuşturan kimse demektir. Rahim de mü’min kulları hakkında ilâhî lütuflarını bolca veren Yaratıcı manasınadır. Deniliyor ki rahman öyle bir nîmet verendir ki, onun vereceği nimetlerin başkası tarafından verilmesi düşünülemez. Bu sebeple Rahman ismi mahlûkata verilemez. 

 Rahman denilince, “rahmet” sıfatıyla vasıfla­nan zat anlaşılır. Rahim dendiği zaman da rahmeti ile her şeyi kuşatan akla gelir.

İbn Kayyım da şöyle demektedir:

“Rahman ve Rahim sıfatları­nın bir arada gelişinde çok güzel bir hikmet vardır. Rahman sıfatı Cenabı Allah (cc)’tan ayrılmayan bir sıfat, Rahim ise esirgenenle ilgili bir sıfattır. Rahman, Allah (cc)’ın sıfatı, Rahim sıfatı da rahmet fii­lidir. Cenabı Hakk,  rahmetiyle bütün alemi esirger. Bunu anlamak için Kur’an’daki şu ayetlere bakmak yeterlidir: 

“O sizi karanlıklardan nura çı­karmak ipin üzerinize melekleriyle beraber rahmet edendir. O, mü’minleri rahîm’dir, çok esirgeyicidir.”⁵ 

“Çünkü O, çok esirgeyici, çok bağışlayıcıdır.”⁶ 

Muhammed Abduh, bu iki kelime hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır:

“Rahman lafzı Allah’ın kendisinden bilfiil rahmet eserlerinin ortaya çıktığına delalet eder. Mânâsı da, nimet ve ihsanları bol bol vermektir. Rahîm lafzı ise Rahman lafzının menşeine ve bu sıfatların sabit ve zorunlu olduğuna delalet eder.

Bu manada bu iki vasıftan biri diğerinden bağımsız kalamaz. İkincisi de birinciyi onaylamaz. Şayet bir Arap, Allah’ın Rahman sıfatını du­yarsa bundan, Allah’ın fiilî olarak nimetler verdiğini anlar. Hiçbir zaman Rahmet sıfatının devamlı ve zarurî olduğunu düşünmez. Çünkü fiil eğer sürekli ve sabit bir sıfatın eseri değilse kesilebilir.

Çoğunlukla Rahim lafzını duyduğunda Allah’ı razı edecek ve O’na layık olacak şekilde itikadını tamamlar.”

İbn Mübarek der ki: “er-Rahmân” kendisinden istendiği zaman verendir. “er-Rahîm” ise kendisinden dilekte bulunulmadığı zaman kızıp gazaplanandır.

Ebu Ali el-Fârisî der ki: Rahman, Allah-u Teâlâ’ya mahsus olup, tüm rahmet türlerini içine alan umûmî bir addır. Rahîm ise mü’minler için bahis mevzuudur. Nitekim Allah-u Teâlâ: “Ve o mü’minler için rahîm olandır.”⁷ buyurur. 

İbni Abbâs (ra) der ki: Rahman ve Rahîm birbirine çok yakın iki isimdir. Biri diğerinden daha çok rahmet sahibi mânâsına gelir.

Sonra Hattâbî’den ve diğerlerinden nakledilir ki, onlar bu sıfat konusunda müşkil olmuşlardır ve “öyle sanıyoruz ki daha çok “yumuşaklık” anlamına gelir” demişlerdir. 

Bir başka tarifte bu iki isim hakkında aşağıdaki âyâta bakılarak; Rahim; rahmeti tüm varlılara şamilken, Rahman; “rahmeti intikamına ve azabına mani olmayandır” şeklinde anlaşılmıştır.

“Ey babacığım! Sana Rahmân’dan bir azap ulaşmasından korkuyorum.”⁸

Buna göre Hz. İbrahim babasına adeta şöyle demiştir: “İçinde bulunduğun rahat ve emniyete aldanma! Çünkü el-Muntakim isminden, er-Rahmân isminin hükmü ayrıldığında, şimdi içinde bulunduğun halden farklı şiddetli ve zor şeylerle yüz yüze gelirsin. İşin ve vaktin uy­gun olduğu sürece bunu anlamaya çalış!”

2. Allah Teala, her bir işin başında kendi ismi ve iznini ifade eden besmelede, Lafza-i Celal’den sonra zikrettiği iki ismi, rahmet içeren isimlerden seçmiştir.

Said Nursi merhum, bu isimler konusunda özetle şöyle der:

“Besmelede geçen Rahman ismi, yeryüzü simasındaki bitkilerin ve canlıların tedbir, terbiye  ve idaresindeki birbirine benzeyiş, uygunluk, intizam, incelik, lütuf ve merhamette görünen büyük Rahmaniyet mührüne işaret eder. 

Bütün canlıların Rahman’ın rızka muhtaç misafirleri hükmünde bulunup, hayvanların güzel ve yanık sesli nağmelerinin Rahman’ın hediyeleri karşısında ortaya koydukları “şükür”den ibarettir ki baharın ve canlıların hep birlikte yüksek sesle “Ya Rahman, Ya Rahman” diye zikretmektedirler. Rahmetin bir ehemmiyetli kısmı rızıktır ki Rahman’a Rezzak manası verilmiştir. Rızık ise apaçık bir Rezzak-ı Rahim’i göstermektedir.

Rahim ismi, insanın topyekun ruhi kuvvelerindeki şefkat ve rahmet incelikleri ile merhamet pırıltılarında tezahür etmektedir. Canlılar ve hayvanlar âlemi, Rahim isminin şefkat burcunda görünmesiyle ışıklanıyor. Bu nur üzüntü, keder ve hüzünden gelen yaş damlalarını; ferah, sürur ve şükrün lezzetinden gelen şefkat damlalarına çeviriyor.”

Hz. Ömer (ra) anlatıyor…

Rasulullah Efendimizin huzuruna bir kısım esirler getirildi. Bir de baktık ki esirler arasında bir kadın yana döne kaybolmuş çocuğunu arıyor. Bu kadını gösteren Allah’ın Rasûlü  (sav) şöyle buyurdu:

“Şu kadını görüyor musunuz? Onun aradığı çocuğuna duyduğu şefkat ve merhametten çok daha fazlasıyla Allah size merhamet etmektedir. Çocuğunun kendisine dönmesine bu kadının sevinmesinden çok daha fazlasıyla sizin Rabbinize dönmenizden Allah sevinmektedir.”

Rahmet, İslâm’ın ana umdesi/prensibidir. Yaşadığımız bir tek saniye yoktur ki bizler Rabbimizin rahmeti altında olmayalım. Rabbimizin bizim adımıza rahmeti kendi üzerine yazdığını bildirmesi bile bir rahmet eseridir. Rabbimizin rahmeti önce insanın varlığında tecelli eder. İnsanın yoktan var edilişi, kendini bile bilmez bir varlık iken kendisine Allah bilgisinin ulaştırılması, kitap gönderilmesi ve halife yapılması, tövbe ettiği takdirde günahlarının affedilmesi, günahlarına misliyle ceza verilirken sevaplarına on misliyle, bazen daha fazla­sıyla mukabele edilmesi, günahlarının iyiliklerle silinmesi, rahmetiyle cennete konulması, evet bunların hepsi rahmet eseridir. 

3. Bu iki ism-i şerifle hayata nazar edip ahlaklanan bir kul, dinin açıkça yerdiği bazı kişi ve durumlar dışında herhangi bir ayrım yapmaksızın Allah’ın (cc) yarattığı bütün varlıklara merhamet göstermelidir. Allah yolunda cihad için yola çıkmış Hz Süleyman’ın (as) ordusunun, karıncayı ezmekten kaçınan bir kalbe ve terbiyeye sahip olması, o ahlaktan neş’et eder. □

Dipnotlar:

1. En’am, 12. ayet.

2. Ahzab, 43. ayet.

3. Tevbe, 128. ayet.

4. Bkz. Nisa, 29. ve İsra, 66. ayetler.

5. Ahzab, 43. ayet.

6. Tevbe, 117. ayet.

7. Ahzab, 43. ayet.

8. Meryem, 45. ayet.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ