Irkçılık Asabiyeti ve Ümmet—Vahdet Bilinci - rahle.org

Irkçılık Asabiyeti ve Ümmet—Vahdet Bilinci - rahle.org

Irkçılık Asabiyeti ve Ümmet—Vahdet Bilinci


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ebrar Pınar tarafından yazıldı.

Geçmişte kavmiyetçilik olarak kendini gösteren, son birkaç yüzyılda milliyetçilik adıyla masum gösterilmeye çalışılan ırkçılık insanlığı tehdit eden ortak bir virüstür. Dünya tarihinde gerçekleşmiş soykırımların temelinde bu mel’un asabiyetin rolü yadsınamaz. Irkına üstünlük atfeden, kendi ırkı dışındakileri hor/hakir gören zihniyet, diğer ırklar üzerinde tasarruf hakkı olduğu iddiası temelinden hareket ederek dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmektedir. ABD’nin bir dönem siyahi halkına ten renginden dolayı uyguladığı ayrımcılık ırkçılığın somut örneklerindendir. Almanya’da Nazilerin uyguladığı Yahudi soykırımı, Ermenilerin Azeri Türklere uyguladığı Hocalı Katliamı, yine Yahudilerin Filistin halkına işgalle birlikte uygulaya geldiği sistemli soykırım ırkçılık asabiyetinin mühim örneklerindendir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Zira tarih yazık ki bunlarla yazılıyor.

Bununla birlikte tarih boyunca ırkçılığa karşı bir takım tepkilerde gelişti elbette. 1955 yılında Amerika’da zencilere karşı uygulanan ayrımcılığa karşı Rosa Parks adındaki siyahi kadın bir eylemde bulunur. Otobüslerde zenciler için arka kısımda yer ayrılmaktadır ve bir beyaz gelip zenciden yerini istediğinde zenci yerini vermek ve arka kısma geçmek zorundadır. 1 Aralık 1955’te Montqomery kentinde Rosa Parks beyazlara ait yere oturur ve beyaz adama yerini vermez. Otobüs şoförü polis çağırır ve Parks tutuklanır. Olayın duyulması üzerine zenciler bir otobüs boykotu başlatırlar. Kısa zamanda eylem tüm ülkeye yayılır ve 381 gün sürer. Bu eylem sonucunda 1964 yılında zenciler ve beyazlara eşit haklar tanıyan sivil haklar kanununun çıkmasına vesile olur.

1948’den bu yana Filistin topraklarını gasp ederek, halkını sistemli bir biçimde uyguladığı soykırım ile yok etmeye çalışan Siyonist Yahudiler, geçmişte ırkçılığın en ağır bedellerini ödemişti. Hitler zulmü ile hemhal olan Yahudiler bugün aynı zulmü Filistin halkına uygulayarak yaşadıklarından hiç ders almadıklarını da açıkça göstermektedir. İsrail halkı içinden kimi erdemli insan hakları aktivistleri bu davada Filistinlilerin haklılığını açıkça ifade etmişse de onlarda bu zulümden payını almak durumunda kalmıştır. İşte Tali Fahima bunun en güzel örneklerinden biridir. İşgali ve soykırımı eleştiren ve safını Filistin halkı yanında tutan Fahima, Siyonistlerin sadece Filistin halkı için uygulaya geldikleri “yargılamadan mahkûm etme” durumuna maruz kalmış ve mahkûm edilmiştir. İşte ırkçılığın vardığı vahim sonuçlar. Hitler kafatası ölçümlerini saf Alman ırkını bulabilmek için yaptırmıştı değil mi?

Soykırım, ötekileştirme, asimile etme… hepsi ırkçılık asabiyetinin ürünü.

Din mefhumu ırkçılık asabiyeti karşısında çağlar boyu en güçlü silah olagelmiştir. Ancak tahrif edilen kitaplar yolu ile dinin ırkçılığa referans gösterildiği de olmuştur. Yahudi milletinin kendini üstün ırk olarak görerek diğer milletleri kendi köleleri olarak nitelemeleri bunun bir örneğidir.

Bugün ırkçılık karşısında en büyük set şüphesiz İslam’dır. İslam tevhid akidesine bağlı kalarak vahdet bilincini yaygınlaştırmayı öngörür. Irk ve kavim farklılıklarını bir kenara koyarak lügatimize din kardeşliği kavramını sokmuştur. Üstünlüğün ırk veya kavimle değil, takva ile olacağı açıkça ifade edilmiştir. Allah katında kavimlere veya ten rengine dayalı bir üstünlük atfedilmemiştir. Kim Allah’a hakkıyla iman ve itaat ederse üstün olan odur. Bu üstünlük ise ona bu dünyada değil ahirette kazandıracaktır. Ayette;

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülalelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız takvada en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.”¹

Başka bir ayette;

“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.”²

“Ey mü’minler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler…”³

Bu ayetlerden çıkabilecek bir sonuç; insanlığın değişik kavim ve ırklara mensup olmaları da esasen Allah’ın bir imtihanıdır. Zira insanoğlunun bu farklılık üzerinden nasıl bir siyaset geliştireceği önemlidir. Allah kitabında sınırları çizmiş, üstünlük ölçütünü açık ve net izah etmiştir. Buna rağmen dünya üzerinde ırk savaşları her asırda olagelmiştir.

Allah Resulü 1400 yıl önce hidayete çağıran bir rehber olarak dünyaya gönderilişiyle cahiliyenin kavmiyetçilik anlayışını yıkmıştır. Kâbe’nin tadilatı sırasında Hacer’ül Esved taşının yerine konulması hususunda iki kabile arasında çıkan tartışmanın savaşa dönüşmesini engelleyecek hakem rolünü üstlenmesi güzel bir örnektir.

Mekke’den Medine’ye hicret vahdet bilincinin yerleşmesi açısından çağlar sonra bugüne numune-i imtisaldir. Ensar ve Muhacir kardeşliği… her türlü mal varlığını hiç tanımadığı ancak iman ortak paydasında birleştiği kardeşiyle paylaşarak büyük bir fedakârlık örneği sunmaktadır.

Allah Resulü lügatimize bir kavram daha eklemiştir; Ümmet olmak… yani “Anne (Ümmi) Toplum” olmak, dünya halklarının anası olmak, insanlığın annesi olmak. Anne şefkat ve merhamet kaynağıdır. Zulme duçar olan evladına el uzatır, mağdur ve mazluma dayanak olur. Zalime ise evladı dahi olsa cezasını verir. Anne olmak adaletli olmayı gerektirir, eşit muameleyi, her bir evladına eşit haklar sağlamayı gerektirir. Anne olmak siyahisi, beyazı, çekik gözlüsü her bir evladını eşit ölçüde sevmeyi gerektirir. Büyük bir sorumluluktur anne olmak, dünyanın öbür ucunda bir evladının ayağına diken batsa yüreğine hançer saplanmalıdır annenin. İslam bizlere önce anne olmayı öğretmiştir. Adalet, merhamet, eşitlik… Bu kavramların her biri ile öğretmiştir. □

Dipnotlar:

1. Hucurat, 13. ayet.

2. Rum, 22. ayet.

3. Hucurat, 11. ayet.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ