Kendimizi Bilmek Üzerine—3 - rahle.org

Kendimizi Bilmek Üzerine—3 - rahle.org

Kendimizi Bilmek Üzerine—3


Facebookta Paylaş
Tweetle

Bilgin Bozkurt tarafından yazıldı.

“Kendini Bilmek Üzerine” isimli yazı dizimizin üçüncü bölümünde, bu konudaki çalışmamızın belki de en önemli pratik çalışma ayağı olan “Gözlemleme” konusunu irdeleyeceğiz. Öncelikle gözlemlemenin ne olduğu üzerine genel bir tanım yapalım ve “Gözlemleme” hakkındaki ince ve çok önemli hususların açıklamasına girişelim. “Gözlemleme” bir şeyin hakikatine erişme iştiyakıyla onu olduğu gibi görme çabasıdır, diyebiliriz. Bu şey bir şahıs, bir hayvan, bir durum, bir olay, bir his veya bir madde olabilir.

Kendimiz üzerindeki çalışmamızda “Gözlemleme”ye neden bu kadar ihtiyaç duyarız? Daha evvelki yazılarımızdan hatırlayacağınız gibi, insanın ancak hakiki şuur halinde gerçek bir insan olabileceğini, nesne olmaktan, eşyalaşmaktan ve bir cisim olmaktan ancak bu şekilde kurtulabileceğini ifade etmiştik. Şuursuz da olsa bir insan, elbette sıradan bir cisim/madde yığını değildir. Özeldir ve çok gelişmiştir. Fakat şuur yoksa hiç bir özelliği onu eninde sonunda bir nesne olmaktan alıkoyamaz. İnsanı, girdilere verdiği tepkilere cevap verme şekli mükemmelleştirilmiş robotlardan ayıran yegâne özelliği seçmek olduğuna göre ve seçmek de ancak gerçek bir şuurla mümkün olabiliyorsa, o halde bize bağışlanmış olan hayatı gerçek manada yaşamak için şuur bizim için olmazsa olmazdır. İnsanın, insan-ı kâmil olmaya gidiş yolunun sonu olmadığı söylenir. Fakat maalesef günümüzde çoğu İslami kişilik için ilerleme neredeyse durmuş durumdadır. Eğer ellerimizden kayıp gitmekte olan hayatın değerini bilenlerdensek ve kalan ömrümüzü içinde bulunduğumuz şekilde geçirmek istemiyorsak, öncelikle yorumla/yalanlarla/tevillerle/tarafgirliklerle/nefis-perestlikle kirlenmemiş, kendimizle ilgili arı duru bir görüntüye ihtiyacımız var. Bunun da birincil şartı kendimizle ilgili gözlemlerde bulunmaktır. Gözlem, içimizle ve dışımızla gerçek bir emarımız olacaktır. Dolayısıyla hastalıklı durumlarımızın/hislerimizin/alışkanlıklarımızın/ön yargılarımızın... vb. teşhisi ve zaman içinde tedavisi için gözlem kesinlikle vazgeçilmezdir.

Bu yönüyle “Gözlemleme”, bizim bitkisel hayattan çıkışımızın anahtarıdır.

Şimdi biraz da “Gözlemleme” olayının öğelerine değinelim. Bir “Gözlemleme” yapılabilmesi için öncelikle ortada gözlemleyecek bir “Özne” gereklidir. Bununla şunu söylemek istiyoruz; gözlemleyecek bilinç, gözlemlediği durumun dışından bir yerden bakıyor, analiz ve sentez ediyor olmalıdır. Eğer bilinç, gözlemlediği durumun etkisi altında sürüklenmekteyse bu bir gözlem olmaz. Fakat şu nokta kaçırılmamalıdır ki; kişi bedenen veya hissel olarak olayın etkisinde olabilir, fakat kendi halini de dışarıdan izleyebiliyorsa, işte bu da gerçek bir gözlemdir. Söz gelimi içinde bulunduğu olay onu bir kıskançlık duygusuna itmiş olabilir. Kişi hem olayı ve ortamı hem de kendi içindeki kıskançlığı gözlemliyor ve kendini o kıskançlık hisseden nefsinden başka biri olarak tanımlıyorsa, bu bir gözlemdir. Gözlemin diğer öğesi olan “Gözlemlenen” ise, bir olay, durum, his... vs olabilir demiştik.

Gerçek bir gözlemle, sıradan algılama arasındaki ciddi farkın zihnimizde yer etmesi gerekmektedir. Sıradan bir algılama süreci şöyle işlemektedir:

Olay/Şey----> Duygu/Algı----> Zekâ----> Yorum/Yargı----> Davranış

Şekilde belirtildiği gibi “Şey”lerin benliğe ilk yansıması duygular üzerinden olmaktadır. Bu çoğu zaman fark edilmez. Çünkü duyguların hızı zihnin hızının çok çok ötesindedir. Dolayısıyla duygusal tamponlarla algılanan veriler, bu duygulara hizmet eden zekanın ürünü düşüncelerle yorumlanır/yargılanır ve tutumlar/davranışlar ortaya çıkar. Gerçek bir gözlemde ise süreç şöyle işlemektedir:

Olay/Şey-----> Şuur (Kayıt/Analiz/Sentez)

Bu sıralamada yorum ve yargı olmaması dikkatleri çekmesi gereken önemli bir noktadır.

Gözlemlemeye başlayacak olan bireyin ilk zamanlar hissettiği en büyük belirsizlik, neyi ve nasıl gözlemleyeceğini bilmemesidir. Öncelikle “Gözlemleme”nin, olanı kaydetme, analiz ve sentez yapma işi olduğunu ve bunun yorum ve yargıdan başka bir şey olduğunu hatırlatıyoruz. “Gözlem” yapan kişi öncelikle zihinsel olarak kendini nefsinden ve vesvese veren şeytan'dan ayıracaktır. Önünden, arkasından, sağından ve solundan türlü hilelerle kendisine gelen Şeytan'a karşı ayık bir dikkat içinde olacaktır. Nefsinin isteklerini, duygularının düşüncelerine yön verişini dışarıdan bir gözle izleyecek ve dünyaya adeta “Üçüncü bir Göz” den bakacaktır. Her şeyden önce gözlemlemedeki amaç, müdahale etmek değil, izlemek, hatta daha basit ifadeyle sadece gözlemlemektir. Şuur gözlemlediği şeyleri yargılamaz, onları kategorize etmez. Sadece olanı anlamaya, hakikatini görmeye odaklıdır. O zorlama bir çaba değil, yabancı bütün etmenler (içimizdeki sahte benler ve vesveseler) çekildiğinde geriye kalan saf özdür.

Gözlemleme esnasında kişi öncelikle kendini gözlemliyor olmalıdır. İnsan içgüdüleriyle, hareket, zihin ve duygu merkezleriyle bir bütün olduğu için, gözlemleme bunların hepsini kapsamalıdır. Sadece belli duyguların veya fikirlerin gözlemi bizi gerçekçi bir sonuca götürmeyecek ve yanlış yönlendirilmesi çok kolay bir gözlem olacaktır.

Söz gelimi kişi, araba veya bisiklet kullanırken hareket merkezinin maharetini, acıktığında üzerinde hissettiği baskı veya can korkusu yaşadığı andaki hislerini, eline bir iğne battığında vücudunun kendini nasıl korumaya almaya çalıştığını gözlemlediği gibi, eleştirilirken nasıl darlandığını, fikirlerinin önemsenmediğini veya gülünç duruma düştüğünü gördüğündeki dağılışını, kızgınlığını, sevincini, bir matematik hesabını yaparkenki maharetini, duygularının su sesine verdiği tepkiyi... vs. kendiyle ilgili her şeyi gözlemlemelidir. Gerçek gözlem ne kadar fazla olursa, kişi kendisi üzerinde o kadar isabetli çalışabilir.

“Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?”¹

Nasıl ki her varlığı anlamak ve onun üzerinde istenilen doğrultuda değişiklik yapmakla ilgili hüner, ustalığı ve detaya girmeyi gerektiriyorsa insanı anlamak için de elbette onu detaya girerek ve kılı kırk yararak gözlemlemek gerekir. Terzilik, tamircilik, marangozluk ve bunun gibi eşyaya hükmeden nice işlerde ince bilgi gerekirken, insan gibi girift bir varlık üzerinde çalışma yaparken nasıl detaya ve hikmete başvurulmaz?

Dolayısıyla kendimizi gözlemlerken özellikle içsel bütünlüğümüzü yıkan veya yıkıma zorlayan faktörlere dikkat etmeliyiz. Bu sebeple bizi endişeli ve dağınık duruma sokan illetler/sebepler, sinirli ve gergin hali tetikleyen durumlar, akışa teslim olduğumuz noktalar, değişik ortamlardaki rol kalıplarımız, alışkanlıklarımız, beklentilerimiz ve üzerimizdeki etkileri, bağımlılıklarımız, dış uyaranlara karşı verdiğimiz otonom cevaplar, gözlemleme listemizin en önünde gelen maddeler olmalı.

“Gözlemleme” çabası kolay bir uğraş değildir. Maalesef bu uğraşın önünde birçok engeller vardır. Öncelikle bu nefsin hiç istediği bir durum değildir. O vicdanı/sağduyuyu dinlemek değil her daim tatmin olmak ister.  Çünkü nefis daima uyumak ve savrulmak meylindedir. Nefsimizin kendini dışa vurumu tek bir “ben” üzerinden olmaz. O binlerce “ben” üzerinden kendini ifade eder. Her ortam, her şart, her konum ve durum için farklı hazır kalıpları vardır. Tehlikeli olan şu ki; gözlemleme gibi hiç istemediği bir eylemin gerçekleşmesini provoke etmek için elinden geleni yapacağı aşikardır.

Bu yüzden hemen yeni bir “ben”in inşası başlar: “Gözlemleyen Ben”. Bu “Ben” genellikle baktığı yerde hata arayan, gördüğünü algılamak yerine görmek istediğini gören, küçümseyen, eleştiren, yargılayan, böbürlenen biri olma ihtimali çok yüksek bir “ben”dir. Dikkat etmezsek bir çuval incir burada mahvolabilir. Bu oyuna gelmemeliyiz. Gerçek manada bir “Gözlemleme” çabası, öncelikle varlığının özünü (gerçek varlığını) benlerden ayırıp kendine ve dünyaya dışarıdan bakabildiğinde gerçekleşir. Kişi nefsine ve şeytana karşı ayık bir bilinçle ayrışmış ve ayık değilse “Gözlemleme” de yapamaz. Kendi kontrolümüzü onlardan alabilmek için öncelikle onların üzerimizdeki etkilerinden ayrışmış ve kendimizi onlardan farklı bir varlık olarak tanımlamak zorundayız.

Bu sayede mazeretlerden kurtulup kendimize ve duruma gerçekçi bir bakışla yaklaşabiliriz. Dikkat edilmesi gereken birçok husus bulunmasına rağmen bir hususu daha gündeme getirerek yazımızı burada nihayetlendirelim. Günlük hayatımızdaki peşin kabuller ve ön-yargılar ki biz bunlara tamponlar diyoruz, bizi çoğunlukla tevil etmeye, yalan söylemeye, kendimizi kandırmamıza izin vermeye yönlendirir.

Örneğin, bütün İsrailliler kötüdür, bütün zenginler cimridir, dilenciler yalancıdır, şu insan asla kötülük yapma vs. gibi tamponlar “Gözlemleme” ye engel teşkil eden hususlardır. Bu tamponlar bir hakikati temel alıyor da olabilir. Fakat her ne olursa olsun tamponlarla hareket etmek, o hakikati gözlemleyebilmeyi, ondaki hikmeti gerçek manada fark edebilmeyi, o hakikati yaşamayı ve onu tefekkür edebilmeyi engeller. 

Deneyimlenmemiş, tefekkürü yapılmamış, gerçek bir şuurla gözlemlenmemiş her hakikat bizim için henüz bir hayaldir. Dolayısıyla şuurla gözlemlenmemiş bir şey hakkında peşin konuşmalar yapmak, tekamül peşinde olan bir insan için kendi kendine yalan söylemektir. Yola devam etmek isteyenler bu durumdan kaçınmalıdır.

Sonraki yazımızda, nasipse iç bütünlüğü geliştirme ve pratik çalışmalardan bahsedeceğiz. □

Dipnot:

1. Ta-Ha, 21. ayet.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ