Murat BAYRAK
Gönül..
Cennetin sonsuz güzellikleri için yaratılmış; her güzeli huri, her güzelliği firdevs sanmaya teşne ruh tecellisi..
Gönül..
Terazisinin ayarı bir türlü sabit duramayan, bir dem altın tartacak kadar hassas, bir dem kömürü dahi ölçemeyecek kadar bî-ayar sırr-i sübhani..
Ve gönül..
Bizim Yunus’un diliyle:
Hak bir gönül verdi bana / ha demeden hayran olur..
Bir dem gelir şadan olur / bir dem gelir giryan olur..
Bir dem gelir İsa gibi / ölmüşleri diri kılar..
Bir dem girer kibr evine / Firavn ile Haman olur..
Diye vasfedilen yukarının yukarısından aşağının aşağısına çıkan-inen latife-i Rabbani..
Bütün mesele, bu gönlün zimamını elinde tutması gereken aklın, gönlü nasıl zabt-u rabt altına alacağı..
***
“Kellâ...”
Kuran-ı Kerim’de her nerede geçse mü'min ruhları bir ilahi ikaz pençesiyle dağlayan ifade…. Gah anlatılan bir mesele- den sonra gah anlatılacak bir bahisten önce gelen; ama her nerde gelse aynı sert ikazı yapan ifade: “Kellâ...”
“Hayır, hayır.. Siz yanlış düşünüyorsu- nuz..”
“Hayır, siz yanlış değerlendiriyorsunuz...” “Hayır, işin aslı sizin düşündüğünüz gibi değil...”
Uyarı bellidir: Ayete muhatap olanlar her kimse ciddi bir yanlış üzeredirler. Ve ayet- ler, ateşe koşan bir çocuğun önüne kolu- nu uzatıp onu tutan baba gibi içten içe şefkat dolu; dıştan dışa asık bir sûret ve sert bir ifadeyle önümüze geçer ve konu- şur: “Dur, yanlış bir yerdesin, yanlış bir yöndesin. Yanlış yapıyorsun...”
***
Gönül; ister ki her elinin uzandığı onun olsun, her arzuladığına kavuşsun. Her neyi sevse erişsin; her neyi sevmese ondan uzak olsun. Bunlarla kalmaz; mal ister, maldan ziyade; mülk ister, ortaktan aza- de.. Toprak ister, ovalar boyunca; su ister,
vadiler dolusunca..
Bütün altınları alsa doymaz, gümüşleri de bana verin derdine düşer.. Safkan Arap atlarına sahip olsa, hecin develerini de ister. Amma hepsinden daha derin bir derdi vardır: Bunları hemen ister. Yarına kalmadan bugün sahip olmak ister.
“Hayır, hayır.. Yanlışınız var. Siz, hemen olanı seviyorsunuz.”
***
Her insanın özünde işlenmiş bir sır olarak durur: Bu dünya, hızla geçip gidecek; elin- de avucunda ne varsa kaybedilecek; ölüm denen bir hakikat kapısından başka bir aleme gidilecek. Şu an itibariyle dokuna- bildiği, ulaşabildiği ve sahip olabildiği her şey aslında elinden uçup gidecek ve bir hatıradan ibaret kalacak.
Ancak farkında değildir, ruhunda münde- miç bu hakikatin. Farkında değildir; kay- bedeceğinin kesin olmasından korktuğu için elde etmeye ve elinde tutmaya çalıştı- ğının. Bilmez, hemen olanı istemesinin, az sonra gidecek olmasından olduğunu..
Tek derdi vardır: Bu alemdedir ya; bu dünyadadır ya; dünyadaki her şeyi kendi- nin olsun ister. Her gördüğünü, dokundu- ğunu, sahip olduğunu baki sanmayı tercih eder.
Ah gönül..
Olabildiğince kısa sürede kaybedeceği şeylere sahip olabilmek için alabildiğine uğraşan gönül..
“Hayır, hayır.. Yanlışınız var. Siz, hemen olanı seviyorsunuz.”
***
Bir bu yanlışa kalsa ne gam... Gönül bir kere yanlış yola girdi mi, tut ki nasıl tuta- sın… Gündeminden çıkarır yolcu olduğu- nu… Ne nerden geldiği ile sorgular kendi- ni, ne de nereye gideceği ile hesaba çe- ker…. Şu an burada olmanın verdiği iştah ile bu dünyanın sevdasına kapılır ve menzili unutur.
“Dost bulunmaz hayal ile düş ile
yetilmez menzile bu gidiş ile” diyen şairi duymaz.
Zaten gitmeyi hiç istemez, gündeminden çoktan çıkarmıştır. Hesabı kitabı hep bu dünya içindir. Derdi tasası hep yaşadığı günlere dairdir. Sevinci kederi hep elinin dokunduğu, gözünün gördüğü ile ilgilidir.
Ticareti yanılış yapmaya başlamıştır: Bu- gün biraz yatırım yapıp yarın çok kazan- mak yerine, yarını komple verme pahasına bugünü satın almaya çalışmaktadır.
Yakın olanla hemhal olmuş; uzak olanı unutma sevdasına düşmüştür. Dünya ile hemhal olmuş, ahireti hesaptan çıkarmış- tır. Ondandır ki ikaz sert gelmektedir:
“Hayır, hayır.. Yanlışınız var. Siz, hemen olanı seviyorsunuz. Ve sonra geleni (ahireti) hiç düşünmüyor, bırakıyorsunuz.” ***
Bir yanlış düşüncenin, hatalı tasavvurun, hakikatsiz anlayışın ve bunlardan doğan mefkuresi bozuk hayatın sahibi insana bir
çağrıdır bu iki ayet...
Kendine bir baksana; hayatını hangi de- ğerlere göre şekillendiriyorsun? Bu dünya- yı ne kadar önemsiyor; ahirete ne kadar değer veriyorsun? Hayallerinde neler var? Hesabın kitabın nereyi hedefliyor? Bu dünyanın kıymetsiz kıymetlerine ne kadar kıymet veriyorsun? Ahiretin seni şekillen- diren bir etkisi var mı?
Talip misin hak yoluna / sor kendini gönlü- ne sor..
Günah-sevap değerlendirmelerinin çok verasında bir varlık muhasebesi edasıyla bunları sorar, sonra da bütün insanları yukarıdan aşağıya toplar, genel hükmü ilan eder:
“Hayır, hayır.. Yanlışınız var. Siz, hemen olanı seviyorsunuz. Ve ahireti hiç düşün- müyor, bırakıyorsunuz.”
***
Bu hüküm, kendini hayatın akışına bırak-
mış her insanın düşeceği tuzağı ilan eder: Dünya, hemen elinizin uzanıp tutabileceği kadar yakındır ama bu bir tuzaktır. Ahiret, size çoook uzak görünür ama bu bir yanıl- samadır.
Hakikat ise tam tersindedir: Dünya ne kadar uzanırsanız o kadar uzaklaşır. Siz peşinden koştukça kaçar. Siz hızlandıkça o da hızlanır. Bugüne kadar yakalayabilen olmamıştır. Ahiret ise bir nefes verişi ka- dar yakındır. Peşinden koşanlar da, ondan kaçanlar da ona gitmişlerdir. İsteyip iste- mediği sorulmadan her insan ahirete gö- türülür.
***
“Kellâ…”
“Hayır, hayır, yanlış düşünüyorsunuz..”
Bu dünyayı tercih edip ahireti terk etmek- le yanlış..
Bu dünyanın güzellikleri peşinde koşup, cenneti unutmakla yanlış..
Bu dünyadaki sıkıntılardan kaçıp, cehen- nem sıkıntılarını unutmakla yanlış..
Bu dünyanın değerlerine teşne olup, ahiret değerlerini unutmakla yanlış.. Heybenizi bu dünyanın kıymetleriyle dol- dururken, ahiret kıymetlerinde hiçbir şey koymamakla yanlış..
Bu dünyada kendinize dostlar seçerken, çevre kurarken bu dünyada fayda verecek kişileri seçip ahirette fayda verecek kişileri terk etmekle yanlış..
“Hayır, hayır, yanlış düşünüyorsunuz..” “Kellâ…”
(devam edecek inşaallah)