Fikri GÜLSOY
Ev insan için en önemli sığınaktır bu dünyada. İnsanın dışındaki dünya ne durumda olursa olsun ev’de kendi dünyasını kurabilir insan. İnsan bu anlamıyla evde kendini bulabilir. Ev bir ideali olan insan için, dış dünyadaki hayata karşı eleştirisi olanlar için bu istenmeyen dış dünyanın olumsuz etkilerinin en az yansıdığı bir ortamdır.
Bir anlamıyla evde olmak evde ol’maktır. Ev ol’mak için bir kaledir. Ev’e yabancı giremez. Kalbe yabancı giremez. Evde insanla Rabbi arasına giren engel sayısı azdır, bu sebeple de insan evde kendini bulabilir.
Diğer bir anlamıyla evde olmak sıradanlaşmaktır. Evde olmak iddiasızlıktır. Evde olmak hayalsizliktir. Evde olmak ıstırapsızlıktır. Evde olmak durağanlaşmaktır. Evde olmak aşksızlıktır. Evde olmak coşkusuzluktur. Evde olmak tekdüzeliktir.
Bu anlamıyla evde olmak ev’de ölmektir. Sadece evde olan insan, ölüdür. İnsan kendini sadece evle sınırlayarak kendi imkanlarını ihmal ettiğinden ev’le sınırlı bir dünya insan için bitmekle aynı anlama gelir. Ev özelliği gereği insanın kendi küçük dünyasının dehlizlerinde kaybolması anlamı taşır bu durumda. Kendi dünyasını ev’le sınırlayan insan ufuksuzluk ve içe kapalı bir iç dünyanın neticesinde kendini kaybedecektir. Sadece ev’de var olan insan dış dünyadan bihaber olduğundan dünyaya diyeceği bir şeyi yoktur. İnsan evle sınırlı yaşayıp evde öldüğünde evle sınırlı bir dünyayı temsil etmiş olmaktadır.
Dış dünya ev’in dışındaki her şeydir. Dışarıdaki dünyada her şey olduğundan insan dışarıda evi kadar kendini bulamaz. Dışarıda iyi de vardır kötüde. İnsan dışarı çıkarak iyiyi yaymak için uğraşırken kötü ve kötülüğün de pençesinden kurtaramaz kendini. İnsan bu anlamıyla dışarıda kendini kaybedebilir. Eve dönmek kendine dönmektir bu yüzden. Dışarı çıkan insan evin yolunu kaybedebilir, evsizleşir bu sebeple. Yine dışarı çıkan insan ev’deki değerleri dışarıda unutabilir veya dışarıda gördüklerine imrenip bunları eve de getirebilir. Bu durumda dışarıyla özdeşleşen evin hiçbir tamir edici yanı kalmaz, çünkü evde bu durumda dışarısı kadar batıllaşmıştır.
Diğer bir anlamıyla dışarısı için pergel örneğinde olduğu gibi pergelin sabit ayağının evde açılan ayağının ise bütün dünyayı çerçeveleyebildiği bir durumdan bahsedebiliriz. Bu durumda insan ev’de edindiği değerlerini bütün dünyaya taşımanın gayretindedir. İnsan değerlerini evden dış dünyaya taşırken de ol’abilecektir. Evin dışının olanca tehlike ve olumsuzluklarına rağmen değerlerini evden dışarıya ulaştırmanın gayretine düşenler bu süreç boyunca kendileri de olgunlaşacaklardır.
Dışarıdaki insanlarda ölürler. İnsanların mezarlarından insanların ufukları hakkında bilgi edinebiliriz. Mesela Mekke-Medine’den kilometrelerce uzakta yer alan İstanbul’da yer alan sahabe mezarları sahabenin dış dünya ufuklarını gösterir. Çokça dışarıda olanların dışarıda ölme ihtimalleri çoğalacaktır. Fedakarlıklar yolunda dışarıda ölenler evinde ölenlerden daha fazla sarsıyor ruhları.
Biz Müslümanlar tarih boyunca sadece ev’de kaldığımız, dışarıda olmadığımız dönemlerde kendimizi felç ettik adeta. Evimizin, sokağımızın, mahallemizin, köyümüzün, ilçemizin, şehrimizin, kentimizin, bölgemizin sınırlarında kaldığımızda yada Araplarla, Türklerle, Kürtlerle sınırlanan dünyamızla yetindiğimizde var olamadık. Evimiz, ülkemiz veya bölgemizi aşıp bütün dünyayı ufkumuza yerleştirdiğimizde iyi işler başarabildik.
İlk dönemden itibaren davet ve cihad niyetiyle bütün bir dünyayı kendilerine hedef olarak seçen sahabeler içlerinde var olan cennet arzusuyla bu büyük işleri başarabildiler. Evleri olan Mekke ve Medine’yi, evlerindeki rahatlıkları terk ederek; dış dünyaya açılarak hem kendi ahiretlerini kurtardılar, hem de öl’mekten kurtardılar insanlığı. Evlerindeki işlere kendilerini kaptırıp oyalansaydılar üç günlük dünya için üç-beş nimeti tadıp göçüp gideceklerdi bu dünyadan. Ancak onlar dışarı çıkmayı başararak İslam’ın dünyaya yayılmasını sağladılar.
Aynı niyetle sonraki dönemlerde devletler eliyle gerçekleştirilen davet ve gaza gibi bu güzel işler yüzümüzü ağartmıştır. Fakat Osmanlı örneğinden bildiğimiz gibi ne zamanki padişahlar at sırtından inerek orduyu komuta ermeyi bıraktılar işte o zaman ordu savaşlarda başarısız olmaya başladı. Orduya komutanlık etmeyi bırakıp sarayı tercih ederek sadece ev’de olmak tercih edilmiş, dış dünyanın gereklerinin yerine getirilmesi yerine sarayın oyalayıcı etkileriyle yetinilmiş ve yıllar geçtikçe devlet küçülmüş, nihayet çöküş; sonrasında kurulan devlet de bir adım geri atmak, ufkumuzu daraltmak anlamında başkenti İstanbul’dan Ankara’ya taşımak durumunda kalmıştır. Oysa Fatih’le gerçekleşen İstanbul’un fethinde var olan ufuk Roma’nın başkent olması, Kanuni döneminde ise Viyana’nın fethi ufuk olmuştu bizim için.
Zihinsel olarak evde olmak dediğimizde sınırlı alan olarak ifade edebileceğimiz ev bu durumda tek tip, dar bir zihinsel durumu ifade edecektir. Bu durumda zihinsel olarak evde olmak demek dünyadan bihaber olmak, dünyaya söyleyeceği bir şeyin olmaması ve dünya çapında başarıların elde edilememesi demektir. Zihinsel olarak evde olmayı tek bir okumaya dayalı dini yaklaşımlar, yerel-milli ideolojik-kapalı yaklaşımlar veya dünyadaki cari durumları takip edemeyen diğer yaklaşımlar olarak anlayabiliriz. Zihinsel olarak evde kalarak sadece kendi mezhebinde, cemaatinde, hizbinde kalanlar kendi dünyalarındaki inkişafı yaşayamazlar. Bu durum, en başta sahip olunması gereken, bizim gibi olanlara karşı kapsayıcılığın ortaya çıkmasını engelleyecektir. Zihinsel evde kalmışlık dini olmasa bile şehri ve ülkeyi aşamadığında ise yine maddi anlamıyla dünyayı kuşatacak bir tasavvur ortaya konulamayacaktır.
Zihinsel olarak dışarıda da olarak, dışarıyı da okuyarak kendi değerlerimizi yeniden yorumlayıp dünyaya bir şeyler söyleyebiliriz. Zihinsel olarak evde kalmayıp, dışarı çıkıp bütün dünyayı anlamak ve aşmak her dönemde olması gereken bir durumdur. Evin dışına çıkarak dışımızdaki dünyanın dinamiklerini, unsurlarını kendi değerlerimizin süzgecinden geçirerek, yeniden okuyarak zihinsel olarak yeni duruma uygun yorumlar yapabiliriz. Dünyada geçerli bütün siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, teknolojik, eğitsel durumları takip edip değerlerimizin kıstasından geçirip bir yere koyabilmeyiz; değerlerimize uygun şeyleri mevcut durum üzerinden ifade edebilmeliyiz.
Fiziksel olarak evde kalmak mutlak kayıptır. Fiziki olarak dışarıya açılmayanlar günbegün tükeneceklerdir. Fiziksel olarak dışarıya kapalı kalmak bugünün dünyasında yokluğu tercih etmektir. Fiziksel olarak evin dışına çıkmak mecburi olduğuna göre dış dünyanın tehlikelerinden korunmanın yolu bulunması gerekmektedir. Bunun yolu da değerlerin muhafazasıdır. Fiziksel olarak gidilen yerlere değerlerin muhafaza edilmeden gidildiği durumlarda dışarı gitmenin dış dünyayı içeriye taşımak, dünyaya karışmaktan başka anlamı olmayacaktır.
Ev’le sınırlı kalmak yokluktur. Dışarı da çıkmak lazım. Sadece dışarı çıkmak yetmez, ev’de değerleri özümseyip dışarıyı da okuyarak madden ve manen dışarı çıkarak değerlerimizi dış dünyaya yaymak için bir çaba içinde olmak gerek.