BASİT FAKAT DERİN GERÇEKLER - rahle.org

BASİT FAKAT DERİN GERÇEKLER - rahle.org

BASİT FAKAT DERİN GERÇEKLER


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

 

İnsanlar bazen basit bir gerçekliği belirleyebilmek için asırlarca beklemek zorunda kalmıştır. Örneğin Aristo özdeşlik mantığını dile getirinceye kadar, insanlar pratikte bu mantığın icabına uyuyor bile olsa, bir şeyin kendisine özdeş olduğu, yani bir şey ne ise o olduğu kabilinden bir gerçekliğin farkında değildi. Bu gerçeklik bir kez dile getirilince insanın önüne yepyeni ufuklar açıldı. Fakat aynı zamanda diyalektik düşünmenin önü de bir ölçüde tıkanmış oldu. Ta ki Kant, adını vermeden o mantık tarzını yeniden yürürlüğe koyuncaya kadar... İslam dünyasında ise, diyalektik düşünce kendiliğinden yürürlükteydi. Ta ki, İmam Gazali, Aristo mantığını İslam dünyasına tanıtıncaya kadar... Müslümanlar bu mantığı tanıdıktan sonra kendi asal düşünme biçimini ihmal etti, bu da İslam dünyasında bir bakıma yeni düşüncelere yelken açmanın sonunu getirdi.

İslam ile demokrasinin birbirine temas noktası olmadığını belirtmek aslında böylesine basit bir gerçekliği ifade etmekten ibarettir. Ancak bu ülke ‘aydınları’nın kafası Batı kültürünün değer yargılarıyla ve kavramlarıyla öylesine meşbu bir hale gelmiş bulunuyor ki, iki farklı kültürün kurumlarının iki farklı alana ait olabileceğini işitmek onları rahatsız edebiliyor. Birini benimsemenin diğerini reddetmeye müncer olacağına ilişkin bir zehap baskın geliyor. İslam ile demokrasinin birbiriyle temas noktası yoktur dediğimizde, bizim nesnel bir gerçekliği dile getirmekten çok, İslam’ı aşağılayan bir nitelemede bulunduğumuz sanılıyor. Demokrasiyi asıl kabul ettiklerinden buna karşı koyma sadedinde İslam’ın demokrasiyi öngördüğü ileri sürülüyor. Aslında bu durum, vaktiyle İslam’ı sosyalizm ile veya liberalizm ile veya İslam dışı herhangi bir izm ile buluşturmak isteyenlerin görüşünden ve onların yolunu izlemekten farklı bir nitelik taşımıyor.

İslam demokrasi ile telif edilemez dediğimizde bazıları bu cümleyi İslam açısından aşağılayıcı niteleme gibi algılıyor. Oysa burada İslam’ı tenzih sadedinde güçlü bir iradenin varlığını görmek gerekiyor.

Şunu bir kez daha belirtelim: Biz, İslam’la demokrasi arasında bir temas noktası yoktur derken, içinde yaşadığımız ülkenin demokrasiye olan nispetini de göz ardı etmiyoruz. Türkiye’nin demokrasi sürecini bir an önce ikmal etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kanaat, bizim İslam’ı reddettiğimiz veya demokrasiye baş eğdiğimiz anlamına çekilmemeli; iki farklı alanın sözünü ediyoruz. Bu itibarla soruyu doğru koymak lazım, soru şudur: Türkiye demokrasinin neresinde; demokrasi İslam’ın neresinde? İki farklı soru var karşımızda. Ve bu iki farklı sorunun iki de farklı cevabı var. Hiçbirinin cevabı diğeri ile temas halinde değil. Türkiye’nin demokrasi sürecini tamamlamasını temenni etmek, bir şey; demokrasinin İslam’la irtibatı olmadığını söylemek başka bir şeydir. Keza demokrasinin İslam’a nispeti olmadığını söylemek bir şey, Türkiye’nin demokrasi yolunda kat etmesi gereken mesafeyi bir an önce bitirmesi gerektiğini söylemek gene başka bir şeydir.

Biz, kimilerinin sandığı gibi, Türkiye demokrasisini ikmal ederse, bundan Müslümanlar da istifade eder görüşünü benimsemiyoruz. Eğer hedef İslam’a varmak ise, İslam, kendi hedefine kendi yöntemiyle ulaşır. O hedefe ulaşmak için demokrasiyi koltuk değneği olarak kullanmasına ihtiyacı yoktur. Bütün bu süreçlerin her birini kendi bağlamı içinde müstakilen değerlendirmek gerekir. Aksi takdirde, halen olduğu gibi kafa karışıklığı devam edip gider. □

(Alıntı: Yenişafak Gazetesi, 07.02.2013)

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ