Hamza Serdar CANOĞLU
Çocuklar hayatın tomurcuğu, umudun meyveleri, insanın içini ferahlatan ümmetin açılmış çiçekleridir. Ümmetin kazanımlarını korumada, şerefli ve yüce geçmişini canlandırmada, düşmanlarına karşı dönüşümü sağlayacağı ve şiddetli çatışmalara katlanmada görev insanlığın parıldayan bu filizleri üzerindedir.
İslâm’da çocukluğun ihtimam ve özenle yoğrulmuş özel bir alemi ve kendisinden sevgi ile bahseden Kur’ân’ın sözleri bulunmaktadır. Allah (cc) çocukluğu şu şekilde açıklar:
“Andolsun bu beldeye. Andolsun seni helal gören bu şehre! Ve ataya ve nesillere andolsun.”¹
Çocuklar birer müjdedirler. Allah (cc) nebisi Zekeriya’yı (as) müjdeleyerek şöyle buyurmuştur:
“Ey Zekeriya Yahya adında bir çocuğu müjdeliyoruz sana; bu güne kadar hiç kimseye böyle bir ad vermemiştik.”²
Ve çocuklar göz aydınlığıdırlar…
Çocuk; sevgi ve rahmet duygusu ile birlikte eşler arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirir ve aralarındaki güven duygusunu artırır. Bu sebepten ötürü Allah (cc) kullarını şu duaya yöneltir ve şöyle buyurur:
“Ey rabbimiz bize gözümüzün aydınlığı olacak eşler ve çocuklar bahşet ve bizi sakınan kimseler için öncü kıl.”³
Onlar dünya hayatının süsüdürler:
“Mal, çocuklar dünya hayatının süsüdürler. Kalacak olan güzel davranışlar, rabbinin katında hem mükafat bakımından daha iyidir hem de ümit olması açısından daha tatmin edicidir.”⁴
Çocuklar rahmet ve sevgi kaynağıdırlar:
“Onun delillerinden biri de size kendi içinizden yanlarında huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranızda sevgi ve rahmet duygularını yerleştirmesidir. Hiç kuşkusuz bunda düşünen insanlar için ibretler vardır.”⁵
Müfessirlerden bazıları bu ayette geçen “sevgi ve rahmeti” eşler arasındaki ilişkiyi kuvvetlendiren, istikrar ve güven duygusunu artıran “çocuktur” diye tefsir etmişlerdir.
Çocukları gözetmek vacip, onlara sevgi göstermek Allah’a (cc) bir yakınlıktır… Efendimiz (as) sahih olan sünnetinde çocukluk döneminin nasıl olması gerektiğini bizlere göstermiştir. Bu âlem tıpkı cennet alemine yakın bir alem gibidir. Rivayetin birinde Ebu Hassan şöyle söylemiştir: “İki çocuk vefat ettiğinde Ebu Hureyre’ye dedim ki: Sen Efendimizden bir hadis işittiğinde onu bizlere anlatır ve ölülerimize karşı nefsimizi rahatlatırdın değil mi? Ebu Hassan da: “Evet” dedi ve devam etti: “Küçük çocuklar cennetin kelebekleridir. Onlardan bir tanesi babasıyla ya da anne-babasıyla karşılaşır ve elbisesinin kenarından veya elinden tutup yakalar. Aynı şu elbisenin kenarını tutup yakaladığım gibi. Ta ki kendisini ve babasını cennete sokmadan ayrılmazlar.”⁶
Efendimiz’in (as) dediği gibi: “Eğer çok rükû eden yaşlılar olmasaydı, Allah’tan hakkı ile sakınan gençler olmasaydı, çokca emzirilen bebekler olmasaydı işte o zaman üzerinize öyle bir azap dökülürdü ki…”⁷
Peygamberimiz’in (as) kalbi çocuklara karşı sevgisi dolu idi. Büreyde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir.
“Efendimiz bizlere hutbe verirken Hasan ile Hüseyin üzerlerinde iki kırmızı gömlekle yürüyüp tökezleye tökezleye geldiler. Bunun üzerine efendimiz minberden indi ve o ikisini alıp ön tarafına koydu. Sonra şöyle buyurdu: “Allah doğru söyledi. Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir. Şu iki çocuğa baktım yürüyor tökezliyorlardı, sabredemedim daha sözümü tamamlamadan o ikisini yanıma aldım.”⁸
Yine Efendimiz (as) şöyle buyuruyor:
“Ben uzun kılmak niyeti ile namaza durduğum zaman eğer bir çocuk ağlaması duyarsam annesine ağır bir zorluk yüklememek için namazımı kısa tutarım.”⁹
Çocuğun Babası Üzerindeki Haklarından Birincisi Annesini İyi Seçmesidir
Çünkü İslâm çocuğa doğumunun başlangıcından itibaren değil, bilakis daha gayb aleminin derinliklerinde bir istek iken onu fikri olarak korur, yokluğunda onu gözetir ve geleceğini planlar. Baba henüz evlilik ve aile kurma düşüncesinde iken İslâm ona bu yolun işaretlerini belirler. İslâm’da aile hayatına dair iyilik ve saflık konusunda üst düzeyde mükemmel bir düzen söz konusudur. Aile hayatının; yüksek bir mertebesi olmakla birlikte tehlikeleri de vardır. İşte bu yüzden İslâm aileyi inşa eden tuğlaların ilkini örmelidir. Aileyi inşa etme konusunda ise ilk merhale evliliktir. İslâm’ın bu tuğlalara vermiş olduğu özen bu tuğlalar üzerine bina edilen mutlu, hoş ve sağlam bir hayatın tüm yönlerinin selametini ifade eder.
İslâm; evlilik esnasında erkeğe dindar bir eş seçmesini tavsiye eder. Efendimiz (as) şöyle buyurmuştur.
“Kadınla dört şey için evlenilir; malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen ise dindar olanı elde etmeye bak ki elin bereket bulsun.”¹⁰
O Halde kadının güzel olması, soylu olması, zengin olması gerekmemektedir. Bu her şey değildir. Bilakis gerekli olan bunlara kadının asil bir aileden ve dini bütün olması eklenmelidir. Çünkü çocukları onun ahlâkına, sıfatlarına ve birçok yönden gidişatına mirasçı olacaktır.
Buna karşılık Nebi (as) Efendimiz (evlenme yaşına gelmiş) kız velilerini; ailesinin geçimini tam anlamıyla sağlayabilecek, hanımının ve çocuklarının haklarını yerine getirebilecek, ahlâkı ve dininden razı olacakları bir erkek eş aramaya yöneltmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Şayet size dininden ve ahlâkından razı olduğunuz birisi gelirse onu evlendirin. Eğer bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve fesat çoğalır.”¹¹
Halife Ömer b. Hattab (ra) kendisine: “Çocuğun babası üzerindeki hakkı nedir?” diye soran çocuklardan birine şöyle cevap verdi: “Annesini iyi seçmesi, ona güzel bir isim koyması, ve ona Kuran’ı öğretmesidir.”¹²
Birey; toplumun, ümmetin ve ailenin kendisi ile örüldüğü ilk hücredir. İslâm bu şahsiyetin oluşumu ile başlar. İşte bundan dolayı hem toplumun çocuklarla hem de çocukların toplumla mesut olabilmeleri için İslâm tüm itinasını çocukların terbiyesine yöneltmiştir.
Yine İslâm; ferdin, ailenin ve toplumun hayatını düzenlerken bütün bunların birbirine kenetlenmiş hücreler olduğunu unutmaz. İşte bu hücrelerden bir tanesinde bir etkilenme söz konusu olursa bu diğerine de yansır. İslâm’ın hoşgörü anlayışı; kâmil bir ilerleme ortaya çıkması için atılan adımları düzenler ve yöntemleri açıklar. Bu ilerleyişin temelinde iman, rahmet, hoşgörü ve sevgi yatmaktadır. İslâm bunlarla toplumun, ailenin ve ferdin kalkınması için her türlü çabaya öncülük eder. Bu itibarla İslâm; toplumun, ailenin ve ferdin denge ve kararlılık konusundaki adımlarını akide ve İslâm esasları üzerine bina eder.
Öncelikli olarak İslâm kişiyi hazırlar. Çünkü İslâm; ailenin, toplumun ve ümmetin kendisi ile örüldüğü ilk hücredir. Genel oluşum içerisinde ilk unsuru şekillendiren esas birimdir. Fert, başlangıcında bir çocuktan ibarettir. Onu şekillendiren; sahip olduğu fıtratı, yetişmiş olduğu ortamdaki güzel ahlâk, toplumundan elde ettiği insani, kültürel değer ve anlayışlardır. Eğer hayatını sıkı bir düzen, sıratı müstakim ve hikmetli bir yöntem üzerine inşa ederse işte o zaman toplumun en küçük birimi olan aile tam bir oluşuma ve sağlam bir yapıya sahip olur.
Çocuklara Özen Göstermek, Sosyal ilişkilerde ve Muamelelerde Onlara İyi Davranmak Her İnsan Üzerine Düşen Bir Sorumluluktur
Anne-baba ve eğitmenler çocukların kişiliklerini oluşturmada belirleyici rol oynarlar. Çocuğun kendisine örnek edindiği, davranışları ve hayatı içerisinde etkilendiği kişiler anne ve babasıdır. Bundan dolayı anne-baba; çocuklarına karşı ancak güzel emareler, dosdoğru ahlâk, sözlerde ve davranışlarda en güzel örnekliği sergilemelidirler.
İslâm olgun bir hayatı emretmekle beraber anne ve babaya güzel öğütler yöneltmiştir. Efendimiz (as) küçüklere karşı insanların en merhametlisi idi. O’nun (as) sünnetinde çocuklara özen göstermeye, sosyal ilişkilerde ve muamelelerde onlara iyi davranmaya teşvik eden birçok hadis bulunmaktadır.
Bedevilerden birisi Efendimiz’e (as) gelerek: “Çocuklarınızı hiç öper misiniz?” dedi. Efendimiz (as): “Evet” dedi. Bedevi: “Vallahi biz çocuklarımızı hiç öpmeyiz.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah sizin içinizden rahmeti söküp aldıysa ben ne yapayım!”¹³
Çocuk Terbiyesinde Bilinçli Eğitmen Faktörü
Mesajının öneminden dolayı işini ihlasla eda eden bilinçli eğitmenin rolü babanın rolünden daha aşağı değildir. Utbe bin Ebi Süfyan çocuğunu terbiye eden kişiye şöyle vasiyette bulunmuştur:
“Çocuğumu ıslah etmen için önce kendi nefsini ıslah etmelisin. Çünkü çocukların bakış açısı senin bakış açına bağlıdır. Onlara göre güzel olan şey senin iyi gördüğün şeydir. Ve onlar için çirkin senin kötü gördüğündür.”
İbn Haldun’dan rivayet edildiğine göre Harun Reşit çocuğunun eğitmenine şöyle söylemiştir: “Müminlerin Emiri sana kendi canını, kalbinin meyvesini (evladını) emanet ediyor. Onun üzerindeki kontrol yetkisi senindir. Onun sana itaat etmesi gerekiyor. Dolayısı ile çocuğa karşı Emirin seni görevlendirdiği mesabede bulun. Ona Kur’ân okut, tarihi anlat, şiirleri aktar, sünnetleri öğret, vakitsizce gülmekten onu alıkoy. Onu kırmadan ve üzmeden geçirmiş olduğun her saatte ona fayda sağlamaya çalış. Müsamaha göstermede aşırı gitme ki boşluk anlarını sevip, alışmasın. Hikmet ve yumuşaklılıkla gücün yettiğince onu düzelt.”
Çocuğu İlk Yaşlarında Terbiye Etmenin Önemi
İslâm’ın Gazali ve İbn Haldun gibi ıslah edici alimleri çocuğun daha ilk yaşlarında iken terbiye edilmesinin önemine dikkat çekmişlerdir. Çünkü ahlâk bu dönem içerisinde filizlenir, kavramlar ve duygular yine bu dönem içerisinde gelişir.
Efendimiz (as) şöyle buyurmuştur:
“Her çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anne ya da babası onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.”¹⁴
Aynı şekilde Kur’ân-ı Kerim; İslâm dininin fıtrat dini olduğuna dikkat çekmektedir:
“(Resulüm!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzerine yaratmışsa ona çevir. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz.”¹⁵
Edep; çocuğun üstün ahlâk ve övülecek ameller ile büyümesi için çocukluğun erken döneminde talep edilir
“Ey iman edenler! Hem kendinizi, hem de ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun! Başında Allah’ın emirlerine karşı gelmeyen ve kendilerine verilen emri yerine getiren son derece sert ve güçlü melekler vardır.”¹⁶
İbn Abbas bu ayette geçen “hem kendinizi hem de ailenizi ateşten koruyun kısmını “onları edeplendirin, bilgilendirin” diye açıklamıştır. Ve yine Efendimiz (as): “Kişinin çocuğunu edeplendirmesi çokça sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” demiştir.¹⁷
Çocuğun Emme İçgüdüsü Allah’ın Yüceliğine İşaret Eden Ayetlerdendir
Şimdi de bilimsel bir konuya değineceğiz… Çocuk psikologları şunu vurgulamaktadırlar: Bebek doğduğunda kesinlikle hiçbir idraki güce sahip değildir. Bilakis olgun kişinin sahip olduğu yetenekleri, imkanları, anlayışları, kavramları, tecrübeleri ve ehliyetleri; bulunduğu ortamla kaynaşması neticesinde gerçekleşir. İşte ayeti kerimenin yapmış olduğu vurgu budur.
“Sizi hiçbir şey bilmeyenler halinde annelerinizin karınlarından çıkaran, şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve gönüller veren Allah’tır.”¹⁸
Psikologların açıklamasına göre; bir içgüdü (eğilim) söz konusudur ki, bu çocukla birlikte doğar ve çocuk bunun eğitimine ihtiyaç duymaz. İşte bu emme içgüdüsüdür. Şayet bu emme içgüdüsü olmasaydı yeryüzünün bu beş kıtası üzerinde tek bir insana rastlayamazdık. Yeni doğan bir bebek; annesinin memesini ağzına alması gerektiğini, sıkıca kavraması, sütün gelmesi için nefesini çekmesi gerektiğini babasının yönlendirmelerinden algılayamayacağı gibi tatbik etme yöntemi ile de anlaması mümkün değildir.
Anne Sütü Allah’ın Yüceliğine İşaret Eden Ayetlerden Bir Ayettir
Anne sütünün yapısı tek bir emzirmede değişir. Öncelikle çok sulu şekilde başlar, sonra su azalmaya ve yağ oranı çoğalmaya başlar. Bu emzirme; yağlı maddeler dört katına ulaşıncaya kadar devam eder. Tek bir emzirme esnasında proteinli maddeler, şekerli maddeler ve yağ oranı değişirken biberon kullanarak çocuğu bu şekilde beslemek mümkün müdür?
Anne sütünü oluşturan öğelerin yapısı çocuğun gelişimine uygun oranlarda değişime uğrar. Bu şekilde meme emen bebeğin gelişim süreci ilerledikçe (sütte bulunan) amino asitlerin, mineral tuzların, değerli minerallerin ve vitaminlerin oranı artar.
Dikkat çeken bir başka nokta ise Allah’ın (cc); bebeğin bünyesine anne sütüne uygun hazmedici enzimler yerleştirmesidir. Taze veya toz haline getirilmiş dahi olsa inek sütünün içirilmesi bebeğin hazmını zorlaştırır. Hazmı zorlaştıran bir başka etken ise yağlı maddelerin, proteinlerin ve amino asitlerin yüksek oranda vücuda alınmasıdır. Böbrekler bu maddelerin dışarı atılmasında oldukça zorlanır. Bundan dolayı inek sütü içen bebeklerin böbrekleri; yağlı maddelerin, amino asitlerin ve sindirimi zor olan proteinlerin dışarı atılmasında ciddi sıkıntılar yaşar.
Çocukta bulunan hazmedici enzimler anne sütüne uygun iken, inek sütüne uygun değildir. Çünkü inek sütünde bulunan amino asit oranı anne sütünde bulunandan dört kat daha fazladır. Uzmanların tespitine göre; kanda bulunan amino asit oranının çoğalması bebeklerde akli yetersizliklere, kalbi rahatsızlıklara, damar tıkanıklıklarına, sindirim sistemi ve karaciğer hastalıklarına sebebiyet verir. Bu kronik hastalıklar insanın peşini bir ömür boyu bırakmaz. Bu konuyu Kanser Uzmanlarına danışacak olursak bize verecekleri cevap şu olacaktır:
Bebeğini kendi sütünden emziren kadının, kendi sütünden emzirmeyen kadına nazaran meme kanserine yakalanma ihtimali daha azdır. Yani bebeklerini emziren kadınların meme kanserine yakalanma olasılığı gerçekten çok azdır. Ama bebeklerini emzirmeyen kadınların meme kanserine yakalanma riski oldukça fazladır.
Emzirme Konusunda Allah’ın (cc) Ortaya Koymuş Olduğu Yöntem
Emzirme esnasında annesinden aldığı sevgi ve şefkat; bebeğin kalbinde merhamet duygusunun oluşmasına sebep olur. Bu merhamet duygusu bebeğin ilerleyen yaşlarında bulunacağı ortamlarındaki ilişkilerine yansır.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Anneler emzirme süresini tamamlamak isteyen (kocaları) için, çocuklarını tam iki yıl emzirirler.”¹⁹
Buradaki “emzirirler” ifadesi emir niteliğinde haber olarak gelmiştir. Yani “Ey anneler çocuklarınızı emzirin” şeklinde anlaşılması gerekir. Bu şekilde Kur’ân’ı Kerim’de geçen bütün emir ifadeleri, kendisine ihtilaf oluşturacak bir başka nas (delil) olmadığı sürece vücubiyet (zaruret) ifade eder.
Dünyadaki birçok ülke hükümeti bebek sütü üreten fabrikalara; paketlerin üzerine şu ifadeyi yazmalarını zorunlu kılmışlardır: Hiçbir şey anne sütünün yerini tutmaz. Gelişmiş bir ülkede gerçekleştirilen bilimsel bir araştırmaya göre; ayrı ayrı milletlerden seçilen bir grup bebek üzerinde; doğal ve yapay emzirme ile ilgili zeka seviyesi ölçümü yapılmıştır. Ortaya çıkan sonuç ise oldukça şaşırtıcıdır. Araştırmanın konusu olan bebekler arasından zeka seviyesi yüksek çıkanlar Pasifik Adalarında yaşayan bebekler olmuştur. Bunun sebebi ise yapay emzirmeyi hiç bilmemeleri olarak gözlemlenmiştir...
* Bu makale Suriye’nin başkenti olan Şam’ın değerli davetçilerinden Doktor Muhammed Ratıp En-Nablusi Hocanın vermiş olduğu bir cuma hutbesinden kesintidir.
Dipnotlar:
1. Beled Suresi: 1-3.
2. Meryem Suresi: 7.
3. Furkan Suresi: 24.
4. Kehf Suresi: 46
5. Rum Suresi: 21.
6. Ahmed b. Hanbel.
7. Taberani, Mu’cemul Evsat.
8. Tirmizî.
9. Buharî.
10. Buharî ve Müslim.
11. Tirmizî.
12. Kurtubî, Tefsir.
13. Buharî ve Müslim.
14. Buharî ve Müslim.
15. Rum Suresi: 30.
16. Tahrim Suresi: 6.
17. Buharî ve Tirmizî.
18. Nahl Suresi: 78.
19. Bakara Suresi: 233.