ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK - rahle.org

ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK - rahle.org

ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK


Facebookta Paylaş
Tweetle



Muhammed ARSLAN

Bizans Oyunları, Komplo teorileri, HAARP projeleri, Psikolojik Harp teknikleri vs. tanımlarla kavram dünyamıza giren sahada, bir insan kütlesinin bir yönden, arzu edilen başka bir yöne doğru sevk edilmesi talepleri iktidarı ellerinde bulun­duran kuvvetlerce geliştirilmiş, yaygınlaştırılmış ve daha hızlı ve kat'i sonuçlar almak için üzerinde çalışmalar yapan enstitüler bile kurulmuştur. Bu süreçlerle ilişkilendirilen başlıklardan birisi de "öğretilmiş çaresizliktir.

Öğretilmiş Çaresizlik çocukluk deneyimini teknikleştirmeye dayanır. Çocuk kendisine öğretilmiş olan kelimelerle kendini ve dünyayı tanır, o kelimelere ver­ilen anlam bulutuyla düşünür ve ebeveyninin verdiği için ve müeyyidelere göre yapabileceklerini ve yapamayacaklarını idrak eder. "Onu yapma!", ""Şunu yap, yoksa...", "böyle yaparsan cezalandırılırsın”, "... yaparsan başarılı olursun", “bunu yapamazsın" kalıplarıyla yetişen çocuk, bu kalıplardan en çok hangisine maruz kalmışsa, o kalıbın tesirinde yetişir. "...MA” ile yetiştirilen çocuk çoğu şeyi yapmayacak ve hatta yapmayı tahayyül bile edemeyecektir.

Hakim sistemin kitleleri sindirme sürecinde kullandığı unsurlardan biri insanı yalnızlaşma duygusuna itmektir. Yabancılaşma (alinasyon) [I] kavramıyla da ince­lenebilecek bu durumda, birey yeryüzünde kendisinin varolmasının bir anlamı olmadığı, varlığıyla yokluğu arasında bir fark olmadığı, diğer insanların kendisini anlamadığı, anlayamayacağı kabulleriyle içe kapalı, rutin, teslimiyetçi, ümit taşımayan, hayata dair katma değer üretmeyen bir kişilik sergiler. Bu süreci tetikleyen amiller arasında, üretim katma değerinin sıfır olmasının yanında kendi kullandığı kelime ve kavramlarla canlı toplumu temsil eden kelime kavramların aynı olmaması, konuştuğunda cümlelerinin (kast ettiği) anlam bulutu ile toplum dinamizmini temsil eden insanların (ve hatta akraba hısım, yeğen ve evlatlarının) anladığı (duyumsadıklarının anlam bulutunun) aynı olmaması önemli bir yere sahiptir.

Hakim toplumsal modeli beğenmeyen insanların, farklı bir model arzula­malarının önüne, daha filizlenme aşamasında geçilmesi gerekir. Burada farklı bir şeyi arzulayan insanların farklı olmayacağını, farklı olanların dışlanacağını, hatta, yokluğa mahkum olacaklarını, canlı; dinamik toplumun içerisinde yer alamayacaklarını, evrensel içtimai değerler için katma değer üretemeyeceklerini, insanlığı kuşatamayacaklarını anlamaları(l) sağlanır.

 

Öğrenilmiş Çaresizlik mektepleri

Medya (TV) Bu sürecin en önemli fonksiyonel aygıtıdır. Gerek iktidar erkinin gücünü bireye hissettirme ortamı olması gerekse içerik planlaması ile bireyleri çaresizliğe itmesi medyanın kendinden kaynaklanmaktadır.

İnsan zaafını deşifre eden ve zaafları vasıtasıyla aşağılanan insan işlevleri sözge­limi yarışmalara taşınmıştır. Elenmeye ve bir kenara atılmaya mahkum bir “zayıf halka ’ [2], havadan gelecek bir parayı elde edebilmek için kendisine yalvaran gözlerle bakan yarışmacıyı sadistçe izleyen sunucuların sunduğu programlar[3] kaybetme psikolojisi üretmektedir tüm izleyenlerin dimağlarında.

Kitaplar insanların ufkunu açıp enginlere ulaşması için yazılır belki, ama hep kaybeden kahramanların kitapları popülerleştirilir[4], Böylece okuyucu bir taraftan kahramana empati duyarken diğer taraftan sistemin her zaman muhalefeti sindir­diğini görmektedir. Yada idealleri için bir araya gelen gençlerin okullarından mezun olunca nasılda muhalefet ettikleri sistemin bir parçası olduklarını, iş sahibi olunca nasıl da idealist gençleri sömürüp, (bayanları ideal yalanlarıyla?) kendi­lerinin süfli emellerine alet ettiklerini, bu sırada idealist kalmaya çalışanın da(!) toplumda bir hiç(!) olduğu temasını işlemektedir bazıları.

Sinema da öyle değil mi? Daima sistemin yanında kalan kahramanın filmi mutlu sona ulaşır[5]. Sistemin içinde ama muhalefet eden terör estiren (görevini suistimal eden, kötüye kullanan) yetkililer er geç adaletin(?) güçlü kahramanın ellerinde silinip tarihe gömülmekte ve kahraman her zaman zor (sinemada izlenebilmesi için gerekli olan enteresanlık) da olsa başarıya ulaşıp sistemi arızlarından koru­maktadır^]. İstihbarat, ordu/polis yada bürokrasi kökenli kurtarıcılar başarıya erişir. Sıradan halk sadece sisteme yardımcı (jurnacilik, lojistik) olarak bu kahra mana yardım etmiş olur, kendisi doğrudan bir kurtuluş hareketi örgütle(ye)mez.

Olurda sinemada bir filmde normal yurdum insanı bir şekilde sisteme muhale fet eder ve başarıya ulaşırsa, bu ülkenin derin güçlen tarafından karşı durun geliştirilmesi gereken bir süreç gerektirir. Çünkü hikayelerdeki kahramanlar ezilmiş halkın son umududur. Bu umut yaşadığı sürece iktidara teslim olmaz kimse Ancak umudu tükenen insan, elinde güç timsali olanların taleplerine, sorgulamaksızın teslim olur. Bu nedenle bu ümit kaynakları kurutulmalıdır. Bu nedenle filmin yeni bölümü çekilir ve yeni bölümde kahraman önce bir süre daha kahra­man kalmaya devam eder ancak filmin sonunda hazin ve duygusal bir şekilde derin iktidar tarafından yok edilir[7], Böylece kahramanı kalmayan insanın sarılacağı dalı da kalmamış olur.

 

Medya (yazılısı gazete, görüntülüsü tv) kelime ve kavramların anlamlarının değiştirilmesi hususunda önemli bir fonksiyon icra eder. Kavramlara yeni bir anlam yükleme, fikri ve ruhi derinlik ifade eden kavramların içeriğinin sığlaştırma ve hatta boşaltma ve değiştirme özelliklerinden biridir. Yazılı ve görsel medya aynı zamanda cari kavramları belirler. Sınırlı bir kelime dağarcığına sahip bir toplumun kullandığı 100-200 kelimeyi içeriği sığ, gündelik hayatın zevklen ve sıkıntılarını ifade eden kelimelerle doldurarak onların evrensel insanlık ideallerine dair kavramlardan bihaber yaşamaya sevk etmektedirler. Böyle bir prototipe sahip bireyler, içtimai meseleler hakkında konuşan insanların sundukları anlam bulutunu idrak edemeyeceklerdir. Bildikleri kelimelerle özel hislerini, sıkıntılarını, duyumsadıkları gerçekleri ifade edemeyen bir insanın toplumsal hayata dair proje sunmaya mecali olmayacaktır. Kendisine sunulan kalıplara uymaktan başka çaresinin olmayacağının farkında olacaktır.

Hakim gücün şiddetinin hissettirilmesi, muhalif en küçük düşünce ve gizli planın çok geçmeden ortaya çıkacağı ve arkasındaki insanların mahkum olacağı, toplumda bulunan bu tip muhalif düşüncelerin daima anarşi yanlısı, art niyetli insanlar tarafından beslendiği, masum bir yanının bulunmayacağı temaları işlenir. Burada gücün varlığı ve amacının gösterildiği gibi olduğu doğrudan ilişkilendirilemez. Ancak yığının üzerinde gösterilen şiddet tehdidi onları sindirmek ve yön­lendirmek için gereklidir.

Muhalefetin bayraktarlığına soyunan kahraman(l) adaylarının aslında art niyetli ve sadece kendi zevklerini düşünen insanlar[8] olduklarının gösterilmesinde medya önemli yer tutar.

Muhalif düşünceyi temsil eden ve oyunu sistemin kurallarıyla oynamayı yeğleyen bir grup insan, toplumdan kopartılarak sistemin içinde bir icra birimine getirilir. Böylece bu insanlar oyunun kuralları içerisinde farklı bir anlayış ve uygu­lama geliştiremeyeceklerinin farkına vardırılır. Bu insanların ürettiği şeylerin toplum tarafından bir öncekilerden sistemsel olarak farklı olmadığı müşahade edilerek, onların farklı gibi gözüken her şeyin carı sistemle uzlaşmaya ve ente­grasyona mecbur olduğunu anlamaları sağlanır. [9]

Hikayelerde başarı kazanan insanların ütopik özelliklere sahip olduğu kurgula­narak, “sokaktaki insan’’ vasfına sahip olanların böyle bir vasfı olmadığından toplum kurtarıcılığına soyunmamaları düşüncesi empoze edilir(10). Böylece kahramanlık herkesin harcı değil sadece seçilmişlerin(11) hakkıdır. Sizi sistemi kur­tarmak için yetkin birisi gelip görevlendirmedikçe bu işe soyunmayın, çünkü bu sizi teröristlerin oyuncağı yada maşası kılar mesajı verilir.

 

Burada temel sav şudur muhalefet etmeyin, kahraman aramayın, zira kahra­man diye ortaya çıkanlar ya kahraman değildir, yada kendinden başka taraftan olmayacak ve fazla ilen gidemeyecektir. Siz siz olun ve size önerilen kalıplara uyun, uslu ve iyi birer tüketici olun.

Çaresizliğe Karşı

Çocukları yetiştirirken çocuğa her engele rağmen istediğini elde etmenin yol­larını bulmasını, keşfetmesini önermek ve teşvik etmek ona analizci, çözümcü ve müteşebbis bir kimlik katacaktır.

Ütopik de olsa kahraman hikayelerini okumak insanın farklı bir çözümün de varolabileceği düşüncesini ayakta tutar. Bu nedenle farklı çözüm önerilerine sahip insanların farklı model ve modeli insanlığa sunma yöntemlerini izlemekte fayda var. Onları okumak, tanımak o modelin doğru olduğu anlamına gelmez, ancak insanın ürettiği insanca olan bir yöne işaret eder.

Asrı saadeti okumak yaşanmış ve gerçekleştirilmiş bir ideali ortaya serer. İnsanı dinç, diri ve canlı kılar bu yaşanmış canlı hayat.

Şiir insana ait olanı ifade eder, ümidi, aşkı, aşkın olanı anlatır. Şiir okumak insanın ufkunu uzatır.

Farklı kültürleri de anlatsa kendine has dünya modeli olan insanların yaşayışını okumak bir ufuk verir insana[12]. Çünkü Hayatı farklı ifade etmenin yollarını sunarlar.

Paylaşım önemlidir. Hayatı, varlığı, sıkıntıyı, sevdaya dair ne varsa, aşkın ve insana dair her şeyi... Paylaşım, insanın insanlarla ilişkisiyle insani değerlerini, erdemlerini diri tutar.                                                                          

  

Bütünün ayrıntılarındaki güzellikleri, hikmeti keşfetmeli[13],                                                   

 

Dipnotlar

[1]    Yabancılaşma : İnsanlardan ve toplumdan uzaklaşma, ayrı düşme, onlar ile temas noktasına sahip olmama... Bir ferdin topluma, doğaya, diğer insanlara veya ken­disine karşı duyduğu yabancılaşma hissi(A. Bölek-SBA)

[2]    En Zayıf Halka (Show TV), Kim Gitsin (Star)

[3]    Kim 500 Milyar ister (Kanal D), (Ağırlığınca Altın)(ATV)

[4]   Şok(A. Tofler), Ya Tahammül Ya Sefer (M.Kutlu), Mızraklı İlmihal(M. Efe), 1984 (G. Orwell)

[5]    Delta Gücü, Rambo

[6]    Altıncı Gün, Komplo Teorisi, Nette Av

[7]    Burada iki sınamayı analiz etmekte fayda var.

1.    Kenan İmirzalıoğlu’nun oynadığı ve Susurluk sonrası süreçle örtüşen dizi: Deli Yürek. Dizinin ilk sezonunda (Show TV versiyonunda-200-2001 dönemi ) sadece asker­liğini iyi yapan ve gözünü budaktan sakınmayan kahraman devletin içerisine ve üzerine çöreklenmiş güçler karşısında başarı kazanır. Bir süre sonra halkın umudu olmaya başlar. Dizinin ve sinemasının başarısından sonra (2002-2003 sezonunda ATV) dizi tekrar çekilir ve bu dizinin sonunda kahraman daha derin güçlerce temizlenir. Ailesi darmadağın edilir. Üstelik bu filmdeki yardımcı kahramanlar (yahut belirli bir kahra­manlığı olmayıp sadece yardımcı olan idealistler) aynı dizideki isimleriyle diğer dizilere transfer olurlar ve tarihten silinen kahramana nostaljik/duygusal triplerle (Donkişot!) kahramanı anarlar sıksık... Yenilgisi hatırlatılır yani...

2.    Matrixtir. Matrix filmi olmadan da tartışılan bir kaç kavram vardı

a)    Kaos teorisi: Bir sigaranın dumanını izlediğinizde genellikle hareketini takip edebilirken, dumanın her zaman nasıl bir yükseliş/eğrilme izleyeceğini belirleye­mezsiniz. Çünkü açılan kapı, kapanan pencere, verilen nefes, uçan bir kelebek vs. her şey dumanın hareketi üzerinde belirleyiciliğe sahiptir. Ancak bu belirsizlikler/kaos bile bir disipline sahiptir.

b)   Kelebek Etkisi : Kaos aslında varolan her şeyin birbiri üzerindeki etkisinin bir sonraki süreci üreteceği, yani hareketin neticesinin etkenine negatif geri besleme olarak döneceği ve istediği konumlanmaya karşı başka bir konumlanmaya zorlayacağı ve bunun getireceği kaosun teorisidir. Burada ortaya çıkan diğer bir sonuç da küçük etkilerin büyük olayları tetikleyebileceği sonucudur. Büyük bir terazide iki müsavi ağırlık olsun. Sözgelimi biner ton. Kefelerden birine sadece bir kilogram bir şey kor­sanız o taraf ağır basacaktır. Yada Çin’de patlama sınırına gelmiş ama bir türlü patlayamamış bir fırtınayı Ankara’da uçan bir kelebeğin (uçtuğu yer, yön ve hıza bağlı olarak) çırptığı kanadın ürettiği rüzgar tetikleyebilir ve bir kasırga çıkabilir.

c)    Kaos ve kelebek etkisi derki; Doğada var olan her şeyi bir bilinmeyen dizi olarak bir eşitliğin soluna yazılsa ve sağına da bir katsayılar matrisi (S Matrix) çarpım bilin­meyen bu dizi ve artı olarak şu anki durumları yazılsa, bu durumda her şeyin bir son­raki hali elde edilir. Bu matris her şeyin birbiri üzerindeki etkisini belirler, yani bir varlıktaki değişimin diğer varlıkları değiştirme ağırlığı matrisidir. Bu S Matrisini bilen insan bîr sonraki ortamı bilme yeterliliğine sahip, matrixi belirleyebilen de geleceği belirleme yetkinliğine sahip olacaktır.

d)   İdealizm : Varlığın yalnızca bu varlık hakkında edindiğimiz düşüncelerden ibaret olduğu, düşünceden bağımsız bir gerçekliğin bulunmadığını öne süren felsefi bir akımdır. “Varlık nedir” sorusuna cevap arayan “Rea!izm”in karşısında yer alır. Temel hareket noktası duyu organlarımızın bize gerçeklik hakkında yönlendirici bilgi sağlamasıdır çünkü onlar gerçeklik hakkında değil gerçekliğin dışı hakkında bilgi sağlar­lar. Oysa Gerçekliğin dışı ile kendisi aynı şey değildir. Platon’un analiziyle "duyulur dünya gerçekte duyularımızın öyle gösterdiği aldatıcı bir dünyadır, Gerçeklik gibi varlık olarak görünen şey aslında bir gölge, bir yansımadır. Varlık ise idea’dır. İdeaların yeri

nesnelerin yeri değildir, zihindir, yani ideadır.”(vahdet-i vücud) . İnsan duyu organlarının kendisine gösterdiğini değil de gerçekliğin kendisini görmeleri gerekir. (Sosyal Bilimler Ansiklopodisi)

e)    Mehdi: Kıyamete yakın dönemde zulüm ve adaletsizliğin her tarafı kapladığı bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracak (islamda: islamı hakim kılacak ehl-i beyt'ten beklenen) kişidir. (A. Ağırakça-SBA)

f)     Mesih : Mesih gelecek ümitsizlerin ümidi olup, dünyayı tüm kötülerden kur­taracaktır.

[8]   M. Gündüz, A. Kalkancı

[9]   Burada siyasi ve medyatik iktidarlar önemli birer örnektir.

1.     R. Partisi İktidarı

2.     Belli siyasi hayat görüşü kimliğiyle tanınan sanatçıların akredite medyada köşe sahibi olmaları ve orada oyunu kurallarıyla oynamaları sağlanır. (Temelde ekonomik gerekçelerle böyle bir işi seçtiği düşünülen) i. Sadri, U. Alacakaptan, H. Kaçan gibi sanatçıların, toplum gerçeklerini betimledikleri dizi/programlarda sistemden farklı çözümlerinin olmadıkları, böylece farklı olmanın anlamsız olduğu gösterilmiş olur.

3.     Daha belirgin sınırlarla bir kesimi temsil görüntüsünde olan medyatik bireylerin değişim ve entegrasyon mesajları çerçevesinde değerlendirilebilecek A. Hakan örneği

[10]   Matrix'te kurtarıcının kendisinin sıradan olmadığını anlaması ile kurtuluşa doğru yol alması yada "Shörödinger’in Kedisi (A. Alatlı)” Kahramanın düşünme tekniğini kontrol altına alıp normal yurdum insanı gibi düşünmekten kendisini KUR­TARMASI ile başarıyı elde etme yoluna ancak girebildiği teması

[11]    Mesih

[12]    Gandhi’nin Hayatı, Bir Çift Yürek (M.Morgan)

[13]    Tefekkür bunlardan biridir.


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ