TEVEKKÜL - rahle.org

TEVEKKÜL - rahle.org

TEVEKKÜL


Facebookta Paylaş
Tweetle


 

Süha Serin

Tevekkül, sözlükte kendi işini gördürmek üzere birini tayin etme, birine güve­nip dayanma demektir.

Aynı kökten gelen Vekil' ise, kişinin işini gördürmek üzere birini tayin etmesi, ona güvenip dayanmasıdır.

Tevekkül, vekaletten alınmadır. Falan zat falanı tevkil etti, işini ona havale etti ve ona güvendi denir. Kime vekalet verdi ise ona vekil, vekalet verene de müvek­kil denir. Ona inanır, onu bir kusur ile itham etmez ve onda kusur ve acziyet bulunmadığına kanaat getirdiği müddetçe bu hal devam eder.

Peki kimdir o kusursuz vekil?

“Ölmek şanından olmayan O baki (Teala) ya güvenip dayan (ve tevekkel) onun sınırsız kudret ve yüceliğini övgülerle an.” (Furkan 58)

“Kim Allah'a güvenip dayanırsa (yetevekkel), O, kendine yetişir.” (Talak 3)

“Artık ancak Allah’a güvenip dayanın (fetevekkelü), (gerçekten) iman etmiş kimselerseniz.” (Maide 23)

Aklımıza, tedbir almak, birinden yardım istemek tevekküle zarar getirir mi sorusu gelebilir.

Bunu, bizim için en güzel örnek olan Resulullah'ın (sav) ve onun güzide as­habının hayatına bakarak açıklayabiliriz.

Resulullah (sav) Uhud günü 2 zırh giyerek ortaya çıkmıştır. Ve bir müşriği ken­dine hicret yolunu göstersin diye kiralamıştı. Halbuki Allah onunla Alemlere hidayet yolunu göstermiş ve insanların tümünden onu korumuştu.

Tevekkül edenlerin efendisi olduğu halde ailesi için bir yıllık azıklarını depoluyordu.

Bir cihad veya hac ya da umre dolayısıyla sefere çıktığı zaman azık ve torbasını ve tüm ashabını yanına alıyordu.

Ashab gerçek tevekkül ehli idi. Kendilerinden sonra en mükemmel tevekkül ehli, ancak onların uzak mesafelerden tevekküllerinin kokusunu alan veya onların tozlarından bir ize yetişebilenlerdir. Resulullah'ın (sav) ve ashabının hali, hallerin mihenk taşı ve ölçüsüdür.

Onlarla hallerin sağlamı bozuğundan ayırdedilir. Onların tevekküle olan gay­retleri kendilerinden sonra gelenlerin gayretlerinden daha yüksekti. Çünkü onların tevekkülleri, kalb gözlerinin açılması ve bütün ülkelerde Allah'a ibadet olunması, kulların Allah'ı bilmeleri, hak dininin güneşinin kulların kalbine doğması için olmuş­tu. Ve bu tevekkül ile kalplere hidayet ve iman doldurdular. Tevekkül rüzgarlarının esintileri kendilerine uyanların kalplerinde de esti ve onları iman ve kesin bilgi ile doldurdu. Sahabenin gayreti ve çalışması en basit bir çaba ve gayretle elde edile­cek bir şey hakkında Allah'a dayanmalarının ve tevekküllerinin kuvvetini sarfetmekten daha fazla ve yüce idi. Halbuki onlar gayret göstermeyip o şeye gözlerini dikip tevekkül edebilirlerdi. Ama onlar böyle yapmamıştı.

Resulullah (sav) ve Ashabının bu hali bazılarının anladığı gibi tevekkülün gay­ret etmeden başarıya ulaşmak yerinde oturarak Allah’tan bir şey beklemek ol­madığını çok iyi göstermektir.

Nitekim Ayet-i Kerimede de:

“Allah'tan rahmet olarak, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli ol­saydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için mağ­firet dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere azmettin mi de (kesin karar verdin mi) Allah'a tevekkül et. Çünkü Allah tevekkül edenleri sever." (Al-i imran 159)

Bu ayette, belli bir konuda yapılması gerekenleri söyledikten sonra tevek­külün gereğine işaret ederek nasıl olması gerektiğini açıklıyor.

Tevekkülün daha iyi anlaşılabilmesi için Ahmed bin Hanbel'in tevekkül hakkındaki sözünü zikretmek yerinde olacaktır.

“Tevekkül kalbin amelidir" der. Yani tevekkül ne dilin sözü, ne de azaların amelidir.

Islamın Temel Kavramları Hüseyin K. ece Medaricüs-Salikin - ibn-i Kayyum el-Cevziyye ihya-u Ulumiddin - I. Gazali    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ