Gazi Çoban
"Ehl-i Kitab’dan bir çoğu arzu etmektedir ki sizi, imanınızdan sonra çevirip kafir etseler; hakk kendilerine malum olduktan sonra sırf nefsaniyetlerinden, hasedlerinden... Şimdi siz afv ile safh ile davranın- dediklerine bakmayın, heyecana kapılıp da çekişmeye kalkışmayın-, ta Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kadir, daima kadirdir!" Bakara 2/109
İslamın saf ve sahih yapısının bireylere/toplumlara ulaşmasındaki ciddi dış engellerden birisi de; ğayr-i müslim ve özellikle de Ehl-i Kitab’ın din adına dine sokmaya çalıştığı bidat ve hurafelerdir. Hz Peygamber (sav) zamanında bu tip gayretler lokal olarak başgöstermişse de, Rasulullah’dan (sav) onay almadan müslüman kitlelerce kabul göremeyeceğinden, filizlenme imkanı bulamamıştı. Lâkin sonraki dönemlerde -özellikle Hz Ömer'den (ra) sonra- Yahudi Abdullah b. Se- be merkezli bir fitne operasyonunun münafıkça gayretleri neticesinde, müslüman toplum arasında kendilerine yer bulabilmişlerdir.
Tabiin döneminde hızlanarak devam eden bu batıl hareketin İslam toplumunda kolay yer edinebilmesinin sebebleri arasında şunlar sayılabilir;
-Tarih ve kültür yönüyle zengin geçmişe sahip Yahudi ve Hristiyanların, ümmi Araplar nezdinde önemli bir yeri vardı. Geçmiş kavimlere veya gaybi bilgilere halkın ilgisi neticesinde birçok haber, araplar arasında yayılma imkanı bulmuştu. Bu da, özelikle Medine dönemi müslüman-Ehl-i Kitab ilişkilerinde, nazil olan bazı ayetlerin tafsilatında Tevrat ve İncilden bilgilerin müslüman toplumda muhatap bulmasıyla gerçekleşmiştir.
-İslam topraklarının genişlemesi sonucu felsefe ile ilgilenen veya putçuluk tarihi uzun birtakım topluluklarla müslümanların komşuluğu, onlarla olan ticari ilişki neticesinde, farkında olarak veya olmayarak gerçekleşen bilgi alışverişinin kontrolündeki zorluk,
-Ehl-i Kitabın, özellikle de Yahudilerin İslam’a olan nefretlerini, dince değer ifade eden rukunlar üzerinde şübhe ve hurafe yerleştirme çabaları,
-Duyarlı ulemanın ortaya koyduğu mücadelenin müslüman kitleleri tamamıyla kuşatamaması, bazı ulemanın yeterli araştırma yapmadan eserlerinde bu nevi bilgilere yer vermeleri, avam halkın da endişeden uzak teveccühleri.
-İslamın, Ehl-i Kitaba olan ılımlı ve yakın tavrı neticesinde Müslümanlar, özellikle iman edenlerine karşı sempati duyuyor, onların önceki bilgilerinden faydalanmak için sorular yöneltiyorlardı./Abdullah b Selam (ra), Temim ed-Dari (ra) vs. Tabii olarak bu şahıslar, kendilerine yöneltilen sorulara Muharref Kitablardan atıfta bulunuyorlardı. Yalnız, İslami eserlere girmiş İsrailiyyattan doğan vebali bu şahıslara yüklemek, insafla bağdaşmaz. Bu arada sahabe ve müteakib nesiller arasında şöhret bulmuş bu gibi zatların isimlerinin istismar edildiğini düşünmek de mümkündür.
Geçmişi, Medine dönemi İslam’ın devletleşmesi ile başlayan ve kıyamete kadar sürecek bu savaşta batılın siperlerinden olan bu fitne hareketinin en mühim kozu ise, yukarıda zikrettiğimiz hurafe ve bidattir ki bu genel olarak İSRAİLİYYAT kelimesi ile tabir edilir. Tefsirden hadise ve tevhid tarihine kadar bir çok sahada karşımıza çıkan bu kelimenin biz; tevhid tarihi ile ilgili kısmını ele almaya çalışacağız ve daha sonraki sayılarımızda, Peygamberleri ele almaya başladığımızda, yeri ve zamanı geldiğinde misal olarak ortaya koymaya çalışacağız.- inşaallah.
İsrail; Allah'ın kulu manasındadır ve Hz Ya'k.ub (as)'ın ismi veya lakabıdır ki soyundan gelen nesle de Benu İsrail tabir edilir.
Kelime olarak israiliyyat; her ne kadar tefsire girmiş Yahudi kültürünü ifade ediyorsa da, sadece onlara hasr edilmemiştir. Islama ve özellikle tefsire girmiş Yahudi, Hristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla, dinin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup Hz Peygambere (sav) ve onun eshabı ile müteakib nesillere izafe edilen her türlü "haber", israiliyyat kelimesinin manası içine girer. İslama yabancı olan her şey bu kelimenin bünyesinde mütalaa edilmelidir. Yahudilerden yapılan nakillerin diğerlerine nisbetle daha çok, yaygın ve meşhur olması, ayrıca bu milletin İslama karşı amansız tutumu nedeniyle bu ameliyye, kendilerine ait bir kelime ile maruf olmuştur.
Medine döneminde Müslümanlarla ticari ve siyasi ilişkileri olan Yahudi toplulukları, nazil olan ayetlerden tabii ki haberdar oluyorlar, kendi ellerindeki muharref Tevratın ayetleri ile karşılaştırma yapıyor, Hz Peygambere (sav) veya sahabeye bir takım sorular soruyorlardı. Kuran da nüzul sebebi bu sorular olan ayetler mevcuttur. Böyle bir yakın ilişki içinde Yahudiler, birtakım haber ve bilgilerini farklı niyetlerle Müslümanlarla paylaşmaktan geri kalmadılar. Bu dönemde hadise ile ilgili ortaya konulması gereken tavır, elbette Hz Peygamberin (sav) tavrı olacaktır.
Israiliyyatı çeşitli kısımlara ayırıp incelemek mümkündür.
I-Haberlere konu olması itibariyle;
1- İmanla ilgili olanlar
2- İbadet ve dini ahkamla ilgili olanlar
3- Va’z ve nasihatla ilgili olanlar
ll-İslama uyma yönüyle israiliyyat;
I-İslama uygun olanlar ki bununla kasdedilen, sahih sened ve metinlerle muteber hadis kitaplarımızda yer almış olan haberlerdir. Normal olarak Kuranda çeşitli hallerinden bahsedilen geçmiş kavmlere dair gerek Hz Peygamberin (sav) ve gerekse ondan duyarak sahabenin nakletmiş oldukları tefsir ve açıklamalar bu kısma girer.
Temim ed-Dari ra den rivayet edilen Cessase kıssası (Müslim-fıten no:l 19, Nevevi XVIII. 78 vd) ve Ebu Said el-Hudri (ra)'den rivayet edilen kıyamet ve sonrası ile ilgili hadis (Buhari riqaq bab 44, Müslim sıfatul münafikin no:30 vd) misal olarak verilebilir.
2-lslama uymayan israiliyyat ki hangi konuya ait olursa olsun İslam’ın inanç ve ibadet esasları ile tenakuz halindedir. Aklen ve naklen tasvibe imkân yoktur. Maalesef bu tür israiliyyat da tefsirlere girme fırsatı bulmuştur. Bu haberler, bir şahıs ve ya kaynaktan alınırken üzerinde fazlaca düşünülmemiş, tenkidci bir zihniyetle gözden geçirilmemiştir. Misal olarak; Sa'd suresi 4/1 17 de geçen olay ile ilgili Ne- sai, Ibnu Cerir etTaberi ve Ibnu Ebi Hatim’in sağlam senedle Ibnu Abbas’dan rivayet edilen rivayete dayanan haber.
Hz Zü-I Karneyn (as)'ın, daha sonralan putperest bir eşcinsel olduğu kanıtlanan Rum kralı İskender olarak sunulması -A.Fİkri Yavuz tercemesi 18/98
lll-Tasdik veya tekzib edilemeyen israiliyyat;
Ki belki de bundan dolayı islami eserlerde ve özellikle tefsirlerde geniş yer tutmuştur. Şunu da bilmek gerekir ki bu tür israiliyyata da Müslümanların asla ihtiyacı yoktur. Hemen baştan sona lüzumsuz söz kalabalığından ve hayal mahsulü efsanelerden ibarettir. Üstelik kitablarımızda bu haberlerin israiliyyat olduğu veya onların kitablarından aktarıldığı çoğu kez belirtilmemiştir. Bunun çok kötü bir neticesi olarak İslami olan pek çok şey-mesela hadisler- bir tarafa bırakılmış, kitabları doldurmuş olan hurafeler İslam namına asırlardan beri yazılmış, okunmuş, okutulmuş ve kürsilerden bir hakikatmiş gibi müslüman camiaya anlatılagelmiştir.
Misal olarak; a-Bakara suresi 2/ 67 ve 72 de zikri geçen ineğin boğazlanması ile ilgili haberdir. Taberi ve İbnu Kesirdeki rivayetlere nazaran 67. ayetteki inek boğazlama emrini, daha sonra gelen 72. ayetteki kati hadisesi ile ilişkilendiren haber, bu türdendir. / Geniş malumat için Elmalı tefsirinin ilgili kısmına bakılabilir.
b-Bakara suresi 2/258 ve Nahl suresi 16/26-27 ayetlerinde geçen Nemrud ile ilgili tefsirlere girmiş haberler sayılabilir.
İsrailiyyat mevzuunun en hassas noktası, onları rivayet etmenin hükmüdür. Israiliyyatı nakletmenin hükmü ile ilgi olarak bize ulaşan Hz Peygamber (sav) ve sahabenin sözleri muhteliftir. Bazı sözler cevaz verir gibi görünürken, diğer bazıları da şiddetle yasaklamaktadır.
l-lsrailiyyatın naklini yasaklayan hadislere misal;
"Ehl-i Kitaba hiçbir şey sormayın. Kendileri sapkın olan adamlar sizi asla doğru yola iletemezler. Sizler de (Ehl-i Kitaba sorduğunuz ve cevap aldığınız takdirde onları tasdik veya tekzibden dolayı) ya hakk olan bir şeyi yalanlamış veya batıl olan bir şeyi doğrulamış olursunuz. Allah'a (cc) yemin ederim ki Musa sağ olsaydı, bana iman edip yoluma uymaktan başka çare bulamazdı." -Ahmed b Hanbel 111.378
"Ehl-i Kitabı tasdik de tekzib de etmeyin; sizler -Biz Allah'a ve onun tarafından indirilene inandık. 2/136- deyin!" -Buhari.şehadat bab 24-
Ehl-i Kitap’tan bilginlerin kendi elleriyle yazdıklarını "bu Allah katındandır" diyerek az baha karşılığında sattıkları konusunda Allah cc bizleri uyarmaktadır, -bakara 2/79, nisa 4/46, enam 6/91, maide 5/13-14-15-41
ll-lsrailiyyatın naklini cevaz veren haberler
"Bir ayet dahi olsa benden.(işittiklerinizi) başkalarına ulaştırın. Ve sizler Benu Israilden de nakledin, bunda beis yoktur. Kim bana kasden yalan (söz) isnad ederse o, cehennemdeki yerini hazırlasın." -Buhari K. Enbiya bab 50-Müslim KZühd h.no:72
Ehl-i Kitaba müracaatı dile getiren ayetler de bu konuda bazı müelliflerce delil addedilse de iyi bir tedkikle mananın sanılanın zıddına olduğu anlaşılabilecektir. -3/93, 10/94, 13/43 ayetlerinin tefsirine müracaat edilebilir.
Konuyu özetlemek gerekirse, israiliyyatın mutlak manadaki rivayeti asla hoş- görülemez. Hz Peygamberi (sav) muhtelif hallerde irad buyurduğu hadisler muvahecesinde buna bir sınır çizmek gerekir ki;
-Kuran ve hadisin ruhuna uyan israiliyyat, "israiliyyat" şerhi düşülerek alınabilir
-Kuran ve hadisin ruhuna aykırı olanlar atılır
-Bu ikisi dışında kalanlar da alınmaz. Benimsenmez, kitaplara yazılmaz. Çünkü bu üçüncü kısma giren haberlere Kitab ve sünnetin ihtiyacı yoktur. Bunlar tamamen lüzumsuz ve faydasız söz kalabalığından ibarettir, hayal mahsulüdür, düzme ve yakıştırmadır. Efsanevi şeylerdir. Bunları bilmek insana bir şey kazandırmaz, bilmemek de eksiklik sayılmaz.
Kurandaki kıssalarla ilgili olarak Allah (cc)'ne demişse, Hz Peygamber ne miktar açıklama yapmışsa onunla yetinmeli ve daha fazlasını arzu etmemelidir.
Hz İbrahim (as)’ın aldığı kuşların türlerinin ne olduğu, Eshab-ı Kehfın sayısı, ZülKarneyn (as)'ın tarihteki hangi şahsiyet olduğu, Harut ve Marut isimli meleklere atfedilen yakıştırmalar, Talut ve Calut’a ait haberler, Hz Adem (as) hakkında yığınlarca teferruat, kafdağı vs sayısız konudaki israili haber arasından sıyrılmak ve hakkın tesbitini temin etmek her ne kadar kolay olmasa da, sahih bir akide ve Kur’ani duyarlılıkla buna ulaşılabileceğine inanıyoruz.