YOKSA SİZ HALA... - rahle.org

YOKSA SİZ HALA... - rahle.org

YOKSA SİZ HALA...


Facebookta Paylaş
Tweetle



Emin Oğulcan

İster kabul edelim, ister etmeyelim Modernizmin etkisi altındaki dünyada ya­şıyoruz. Aslında çoğumuz, hatta insanların % 95'i modernizmin nimetlerinden ya­rarlandığımız için de gayet memnunuz. Çünkü doğduğumuz ortamın dışında başka bir dünya, başka bir yaşam tarzı, doğrular gerçekler, değer yargıları, öğre­tiler... görmediğimiz için doğruyu hayal dahi edemiyoruz. Böyle gördük, böyle alıştık. Artık evcilleştik ve asla kafesin dışına çıkamayız, yaşayamayız, kendimiz is­tesek bile. Çünkü biz öyle bir yerlerden haberdar bile değiliz, hayal dahi edemi­yoruz

Medeniyetten, teknolojiden neden memnun olmayalım ki...

Çamaşır deterjanlarıyla ellerimizi, çamaşırlarımızı tertemiz yıkıyoruz. Çamaşır­larımızda KAR BEYAZLIĞINI elde ediyoruz. Bize ne toprağın içindeki yararlı bak­terilerin ışık hızıyla yok olmasından. Çünkü bize A MATİK ile B MATİK ile C MA- TİK ile yıkamamız emredildi..Örnekleri çoğaltmak satır kalabalığı olur.

Modem Dünyanın bütün bunları icatı, geliştirmesi ve pazarlaması... hepsi ama hepsi çok tehlikeli, ürkütücü ve ilginç boyutlara gelmiş durumda, insanların çok büyük çoğunluğu bu gelinen noktanın, tehlikesinin zerre kadar ucundan bile bak­mış değiller. Hala ağza çalınan bir parmak balın beyni uyaran zevk sinyallerinin ta­dını çıkarmaktalar. (Halbuki ağızdaki bal değil makinanın gres yağıdır.) insanları bu tüketim çılgınlığına iten faktörlerin (veya silahın) en büyüğü REKLAMDIR. Evet reklamlar...sağcısı, solcusu .kapitalisti .liberali, müslümanı...kulanmaktan asla çekin­medikleri modern satış yöntemi.

Bakınız Psikoloji; insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır diye tanımlanır bütün kitaplarda. Aslında psikolojinin ilk amacı insanları davranışlara iten -varsa- kanunları bulmaya çalışmaktı. Böylece bütün insanlara kolayca hükmedilecekti. (Yalan mı? insanların psikolojisini çözen insanlar onlara hükmetmi­yorlar mı?) Tıpkı suyun yüz derecede kaynatıldığı kanun gibi, istediğimiz zaman


 

kaynatıyoruz, ılıştırıyoruz, banyomuzda, mutfağımızda kullanıyoruz. Yani ona haki­miz ve hükmediyoruz. Fakat psikoloji bilimi fizik kanunlarına benzer kanunlar bu­lamadı. Kanun kesinlik demekti. Yeryüzünde bir kova su bulun ve yüz derecede kaynamasın, suyun kaynama kanunu iptal olur. Psikolojinin buldukları ise kesinlik arz edemiyordu. A olayı B şahsının başına geliyor ve C davranışını yapıyor. Aynı A olayı D şahsının başına geliyor ve E davranışını yapıyordu. Bütün bulgular bun­lardan ibaretti. Ama ama pekte güvenilmeyecek bulgular değildi birileri için. 6 mil­yar insanı açıklayamasa bile 300 binini, 500 binini açıklaya biliyordu ve de araştır­malar desteklenmeliydi. Aldılar şirketlerine psikologları, sosyologları, halkla ilişkiler uzmanları paylarına pay pastalarına pasta kattılar. Kimileri fabrikasındaki işçileri ga­za getirdi, kimileri ihtiyacımız bile olmayan şeyleri bize ihtiyaçmış gibi hissettirerek malını sattı, kimileri neler yaptı nelerr...

Bütün bunları birer komplo teorisi olarak ürettiğimizi ve bu kadar korkulacak bir şeylerin olmadığını söyleyecek olanlar elbette olacaktır. Ama emin olun du­rum onların algıladıkları kadar hiç de basit değil. Bakın bunu açıklamaya çalışacağım. Reklamın insan üstündeki gücünü. Bir nevi insanlar öylesine büyüleniyorlar ki hiçbir şekilde asla ihtiyaç olmayacak şeyleri bile ihtiyaç hissedip büyük borçlarla bile ihtiyaç hissettirilen şeyi alıyorlar. Biz büyükler bundan kurtulamadığımıza gö­re çocuklarımız ne yapsın çikolata diye tutturmaktan başka. Televizyonda bir rek­lam çıkıyordu. Bir temizlik maddesinin reklamı. Yeşil şapkalı, minik beyaz adamlar mutfak ocağının üzerinde Javobada geziniyorlar ve her tarafı güçlü formülü ile çiz­meden, zorlanmadan tertemiz yapıyorlardı. Bunun üzerine çok düşünmüştüm. Belki size çok saçma gelecek ama hem de birkaç ay boyunca. Neden bir temiz­lik maddesini çocuklara hitap edercesine hazırlamışlardı? Neden? Yenecek, içecek bir madde değil ki çocuk bana "Baba bana onu al" diye tuttursun. Bu reklam bi­ze hitap etmeli. Öyle ya yetişkin bir insanın ihtiyacı olan bir şeydi. Öyleyse ne­den?...

Bizimle dalga mı geçiyorlardı veya bizi çocuk hesabına mı alıyorlardı? Sonra­dan şu kanaate vardım; hayır... sıkı durun ONLAR GELECEĞİN TÜKETİCİ NES­LİNİ DAHA ŞİMDİDEN ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYORLARDI. Aman yarabbi ne büyük bir tezgah idi. Malumunuz çocuklar reklamları çok seviyorlar. Bir çok ebe­veyn de maalesef çocukları başından def etmek için bu tuzağın masumane aktör­leri olarak sahnede yerlerini alıyorlar. Şimdi gelin sizinle bâsit hesaplar yapalım de­diklerimizi destekleyici sizi ikna edici. Yirmi yaşına kadar bir çocuk günde kaç sa­at televizyon seyreder? Asla mümkün olmayan bir rakamla başlayalım. Günde iki saat televizyon seyrediyor olsun. Bunun içerisinde on dakikası reklam olsun. Bu ayda üç yüz dakika eder. Yılda üç bin altı yüz dakika eder. Yani Yılda altmış saat. Bu rakam yirmi yaşına geldiğinde BİN İKİ YÜZ saat yapıyor. Şunu da tekrar ha­tırlatalım ki bu rakamlar çok çok çok düşük olarak hesaplanmış rakamlar gerisini siz düşünemeyin. Yani bu çocuğun beyninin içine daha savunmasızken bile baş­layarak bin iki yüz saat boyunca "al beni, al beni, al beniii... diye bağırılmıştır. Bir ata sözümüz vardır "Bir insana kırk gün boyunca deli dersen adam deli olur." De buyurun burdan yakın...

Tarihin derinliklerinde hürmete değer bir büyüğümüz bu psikolojik gerçeği tespit etmiştir. Bu çocuk yirmi yasına geldiğinde bir markete giderek KENDİ HÜR İRADESİYLE A MATİK, B MATİK ALDIĞINI ZANNEDECEKTİR. Hayır artık orada irade yoktur. Köleye bir EMİR vardır. Bunun gibi bir çok reklam var yanlış anlaşılmasın biz sadece birini örnek verdik. Ve reklamın ahlaki boyutunun olmadığını savunuyoruz. Yüzlerce binlerce sefer tekrar yoluyla insanlar şartlandırılıyorlar ve iradeleri ellerinden alınıyor, işte bu psikolojik bir gerçektir.

Size başka bir olayı aktararak düşüncelerimizi desteklemeye çalışalım. Üniver­sitelerimizin birinde son sınıfta okutulan bir kitapta yurt dışında geçen bir olay halkla ilişkiler uzman adayına örnek bir olay olarak verilir. Olay şöyledir; Çok lüx ve büyük bir otelin müşterileri asansörlerin çok geç geldiğinden şikâyet etmeye başlarlar ve şikayet dilekçeleri giderek artmaktadır. Otel yönetimi bu şikâyetleri dikkate alarak inceleme başlatır. Önce asansörlerin daha hızlı hale getirilmesi için yetkililere başvurulur. Yetkililer asansörlerin daha fazla hızlandırılamayacağını söylerler. Otel yönetimi asansörlerin yanına birkaç tane asansör eklemeyi düşü­nür ama bu da mümkün olmayacaktır. Çünkü yukarıya kadar yüzlerce oda kırıla­caktır. Konu psikologlara ve Halkla İlişkiler Uzmanlarına götürülür. Onlarda gelip incelemelerini yaparlar ve bir rapor hazırlayarak otel yönetimine verirler.

Raporda önerilenlerin tamamı yerine getirilir ve şikâyetler bıçak gibi kesilir. Hatta asansörleri hızlandırdıkları için otel yönetimine teşekkür edilmektedir. Ra­porda önerilenler ve yapılanlar şunlardır; Asansöre giden koridorun tamamı çok güzel aynalarla donatılmıştır. Aralarına romantik bir hava vermesi için minik lam­balar koyulmuştur. Bütün yapılanlar bundan ibaretti. Buradaki olay şudur; İnsan­lar asansörü beklerken evvelden etraflarına bakıp sıkılıyorlardı. Hâlbuki şimdi asansörü beklerken saçını başını toplayıp, makyaj tazeleyip, kravatlarını düzeltip dururlarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorlardı. VE o yüzden şikâyetler bı­çak gibi kesilmişti. Üstüne üstlük bir de "asansörler hızlandırıldığı için teşekkürler edilmişti. İşte size Psikolojik bir gerçek daha

Şimdi özellikle çocuklarımızı o masum, savunmasız yavrularımızı bu tuzaklardan mutlaka uzak tutalım. Eğer çocuğunuzun bir tüketim aracı, bir tüketim kölesi olarak görmek istemiyorsanız. Eğer bütün bu anlatılanlar hala hafife alıyor ve inanmıyorsanız böyle bir yazıyı okumadınız. Zaten beyniniz ele geçirilmişse bu ya­zı beş saniye sonra kendi kendini imha edecektir. İYİ TÜKETİMLER


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ