Metin Çelebi
Yeryüzünde insanca, layıkıyla, ilahi hikmete muvafığıyla bir hayatın yaşanırlılığına en güzel örnek şüphesiz ki rasullerdir. Fıtratındaki islamiliği kaybetmeyen, arsızlaşmayan, süflileşmeyen, hayatta her daim hayırhahlığı, hikmetullahı arayan ve layıkıyla kul olabilme çabasında olan herkes onlara benzemeye çalışır,
Kuranda onların üstün sıfatları ortaya konulurken en bariz sıfatlan olarak emin bir nasih (nasihatçi) oldukları vurgulanır. Yaşadıkları topluluklarda şirretlik, adaletsizlik, kokuşmuşluk, fuhuş, parayı ve gücü elinde bulunduranların kayıtsız hayat ve sınır tanımaz zulümleri, dünyada kendi cennetlerini yaşamaları karşısında hiçbir peygamber ve ona inanan mümin, bütün bu olanlar karşısında "nemelazımcı" olmamış, "bana ne?" deyip, "bencil" bir hayat yaşamamıştır. Çünkü fertlerde hak yola doğru bir değişimin, toplumda da bir dönüşümün sağlanması, ancak özünü muhafaza edebilen iradeli kullar eliyle sağlanabilecektir.
Toplumun dönüşümüne (karanlıklardan nura çıkmasına) vesile olacak fertlerde büyük, küçük tüm günah ve kirliliklerden uzak kalma, nefse, şeytana, boş kalabalıklara, modemizmin gizli ve kirli çağrılarına uymama ve öze bağlı kalma sabitli- liği (tegayyür/değişim) her daim taze tutulmalı ve bu tazelik muhafaza edilmelidir.
Bu yönüyle yazımızda vurgu yapılacak konu, dönüşümün ana unsuru olan emri bilma'ruf nehyi anilminker değil; insanlardaki değişimin sürekliliğini ve kalıcılığını sağlayan nasihat olacaktır.
Nasihat nedir?
Nasihat arap dilinin en kapsamlı kelimelerinden biridir. Türkçe de "öğüt verme" diye karşılık bulan nasihat, aslında bu çeviri ile tam karşılık bulamamaktadır.
Arapça nush kökünden gelen nasihat, bir şeyi yabancı maddelerden ayırmak (saflaştırmak), samimi olmak, öğüt ve akıl vermek, iyi ve hayırlı işlere davet, kötü ve şer olan şeylerden nehyetmek, dikiş dikmek gibi geniş anlamlara gelir.
Ebu Süleyman el-Hattabi: Ayet ve hadislerde geçen nasihat, kendisi için yapı-
lan ve samimiyet gösterilen kimse için hayır düşünüldüğünü ifade eden bir kelimedir. Nasihata tek bir mana vermek doğru ve mümkün değildir." der.
Aynı kökten gelen "nasuh", halis, saf ve samimi demektir ki, Kuran da halis tövbenin bir sıfatı olarak zikredilmektedir. 66/8.
Nasihatin üç şartı olduğu söylenir:
■Müslümanların uğradıkları musibetlere kalben üzülmek,
*Müslümanlara nasihat etmekten bıkıp usanmamak,
İnsanlar gerçekleri bilmeseler ve hatırlatmayı hoş görmeseler bile onlara kurtuluş yollarını göstermek.
"Ben sizin için emin bir nasihatçiyim." (7/68)
"Size nasihat ediyorum." (7/62)
Bütün peygamberlerin dilinden bu cümleler dökülmüştür. Ve her peygamber insanları kötülüklerden, fuhşiyattan, azgınlık ve sapkınlıktan uzaklaştırıp, Allah’a layık kullar olmaya çağırmışlardır.
Şeytan ve avaneleri de nasihat ederler:
Kendi yaptıklarını doğru zanneden, inandığı batılı en doğru yol kabul eden, Allah’ın emirlerine aykırı davranmayı adamlıktan sanan şeytan ruhlu niceleri, başkalarına da bu anlamda nasihat ederler, onları kendi kokuşmuş, iğrenç hayatlarına ve hayat felsefelerine davet ederler. Tıpkı şeytanın Hz. Adem ile eşini kendilerine yasaklanmış ağacın meyvelerinden, sonsuza kadar Cennette kalma bahanesiyle "Ben sizin için bir nasihatçiyim, size öğüt verenlerdenim." diye yemin ederek kandınp oradan çıkartılmalarına sebep olması gibi.7/20-21.
Ebu Rukayye Temin Ibni Evs ed-Dari (r.a)’ dan rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.v):
"Din nasihattir." buyurdu. Biz kendisine:
-"Kimin için nasihattir." dedik. Peygamber Efendimiz (s.a.v):
-"Allah, Kitabı, Resulü, müminlerin yöneticileri ve tüm Müslümanlar için nasihattir." buyurdular.
Hadiste din nasihat olarak tarif edilmektedir. Hatta ibarede nasihat kelimesinin marife olarak gelmesini göz önünde bulunduran şarihler, hadisin "Din nasihatten başka bir şey değildir veya dinin direği ve dini ayakta tutan nasihattir." diye ifade edilebilecek çok kuvvetli bir mana taşıdığına dikkat çekerler. Nitekim "Hac Arafattır." hadisi de Hacc'ın temelinin ve Hac sayılma şartının Arafat da bulunmak olduğunu, Arafat da bulunmayanın Hacc'ının olmayacağını anlatır.
Cevamiül-Kelim denilen, az sözle çok manalar ifade eden hadislerden biri olan bu hadiste zikredilen manaları anlamaya çalışalım:
a. Dinin Allah için nasihat oluşu: Müminlerin önceliklerinin başında Allah’a iman vardır. Akabinde gelen salih amel, halis kulluk, hiçbir şekilde Allah'a şirk koşmamak, O’na isyan ve itaatsizlikten kaçınmak, Allah'a itaat edene dost ve her daim onun yanında olmak, isyan edene düşman ve sürekli onunla mücadele etmek, Allah'ın nimetlerine şükretmek, daima O'na kulluk yapılmasına davet eder olmak; işte bunlar Allah’a imanın gereği ve dinin Allah için nasihat oluşunun icabıdır.
b. Dinin Allah’ın kitabı için nasihat oluşu: Bir müslüman bütün semavi kitapların Allah katından indirildiğine, Kuranın da bu kitapların sonuncusu ve onlara şahit olduğuna inanır. Bu inançta Kur’an'ın Allah katından indirildiğine, muhafaza edileceğine, O’nun benzerini hiç kimsenin getiremeyeceğine, içindeki mesajlarının insanlığa yol gösterici ve kurtuluşa götürecek hayat kitabı olduğuna,
O'nu anlayarak okumanın ve hayatı ona göre şekillendirmenin iman gereği olduğuna, onunla her alanda amel etmenin zorunlu olduğuna inanmak vardır.
c. Dinin Allah resulü için nasihat oluşu: Hz. Muhammed (s.a.v)'in son peygamber olduğuna, onu sevmenin ve ona itaat etmenin iman gereği olduğuna, onun yaşadığı gibi bir hayatı yaşamanın ve onun ahlaklıyla ahlaklanmanın üzerimize vecibe olduğuna inanmak.
d. Dinin mü’minlerin yöneticileri için nasihat oluşu: Buradaki yöneticiden maksat; hangi adla anılırsa anılsın müslüman ümmetin önünde, onlardan sorumlu olan ve onları yöneten müslüman kişidir. Müslümanları yönetenler, onların işlerinin başına geçenler, müslümanlardan olmalıdır. Çünkü müslümanların kendilerini yönetenlere itaat etmeleri bir fariza, bir vecibe, bir zorunluluktur.
4/59. Müslüman olmayanlara nasıl itaat edilir? Müslümanların yöneticilere nasihati; kendilerinin iyi ve dürüst olmaları, Hak'la hükmetmelerini adaletli davranmalarını istemektir. Bu sebeple "yeryüzünü Allah'ın halis kulları, gerçek müminler idare etmelidir" deriz ve bunun tahakkuku için var gücümüzle çalışmamız gerektiğine inanırız. Bunların izahını daha da genişletmenin yeri burası olmadığından bu kadarı kifayet eder düşüncesindeyiz.
e. Dinin tüm Müslümanlar için nasihat oluşu: Bütün müslümanların alim olması, her şeyi layıkıyla bilir olması elbette mümkün değil. O halde herkesin bildiği kadarıyla hayatı yaşamaya çalışması, daha iyisine ulaşabilmek için gayret sarf etmesi, birbirlerine karşı olan davranış biçimlerine, mesuliyetlerine, üzerlerindeki hak ve hukuka dikkat etmeye özen göstermesi zorunlu hale gelmektedir. İşte bunları öğrenmek öğretmek din ve dünyalarına faydalı olan şeyleri insanlara göstermek, iyilikleri emretmek, kötülüklerden sakındırmak, zulüm, haset, gıybet etmemek hürmet, şefkat, merhamet göstermek, bağışlamak canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını korumak, satmamak, yan yolda bırakmamak, ümmet bilinci içerisinde kardeşçe bir hayatı yaşamak dinin bütün Müslümanlar için nasihat oluşunun gereğidir.
Çoğu Müslümanın çoğu zaman yapayalnız kaldığı, dertlerini, ızdıraplarını, sevinçlerini, düşüncelerini, yaptıklarını, yapmak istediklerini, hayallerini ve umutlarını paylaşabileceği bir arkadaş, dost, can, ahbap, yar, yardımcı bulamadığı, bu nedenle de, çok sermayeciklerin heba olduğu bereketsiz bir zaman diliminde yaşıyoruz. Evinde, işyerinde, servisinde, otobüste, kahvehanede, camide vs. yerlerde kemiyet yönüyle çok insanla beraberlik var, ama gönül ve kalp yakınlığı yok. Omuz omuza namaz kıldığımız, evine ziyaretine gidip ikramını kabul ettiğimiz adama veya arkadaşımıza hangi samimiyetimizle içimizi döküp nasihat ediyor veya nasihat dinliyoruz.
İşte bu nedenle, asıl sorumluluk burada başlamaktadır. Bilinçli diyebileceğimiz insanların dahi çok yalnız kaldığı, bu yalnızlıklarını bomboş hayallerle doldurdukları böyle bir dönemde, bereketsiz zamana inat sık sık akraba, arkadaş ve komşu ziyaretlerinde bulunup çok samimi nasihatler edilip nasihatler dinlenilerek candan dostluklar oluşturulmalıdır. Böylelikle yalnız kalan solmuş ruhlar tekrar canlanacak, etele vermenin oluşturduğu güçle ve ilahi gücün güce güç katmasıyla mümbit bir hayata doğru adımlar atılmış olacaktır.
O halde şu söylenebilin İnsani özelliklerini kaybetmemiş, daima huzuru arayan ve erdemli bir hayat yaşamak isteyen herkesin nasihate ihtiyacı vardır.
İnsan, üzerindeki sıkıntı ve sevinçli anlarını kendine yakın gördüğü dostlarıyla paylaşmak ister. Bu nedenle dostlarla sık sık görüşülmeli, araya uzun mesafeler konulmamalıdır ki, aradaki samimi hava sebebiyle dostluğuna güvenilerek gönülden konuşmalar yapılabilsin, dertler açılabilsin, çareler düşünülebilsin ve olumlu neticelere ulaşılabilsin.
Herhangi bir konuda, özellikle can dostlar tarafın yapılan tavsiye ve nasihatler kesinlikle dikkate alınmalı, asla yabana atılmamalıdır. Çünkü o dosttur, candır. Da-
ima senin iyiliğini ister.
Nasihatleşmede uygun zaman ve zeminin gözetilmesi, söylenenlerin içeriğinden çok daha önemlidir. Zamansız ve yersiz yapılan nasihatle, çoğu defa müspet neticeler yerine menfi ve müşkül neticeler hasıl olabilir.
Hal böyle olunca, özellikle günümüzde nasihatleşmeye çok daha fazla muhtaç olduğumuzu görüyoruz. Eksik kalan taraflarımızın tamamlanması, yapılan hayırlara daha fazla teşvik tembelliklerimizden kurtulma, dünyevileşme tehlikesine düşmeme, hidayet üzerinde sabit kalma gibi, insanı ilgilendiren her alanda birbirimizin ilgisine. tavsiyelerine, yakınlığına ve nasihatlerine ciddi ihtiyacımız var. Sizce’de öyle değil mi?
"Hani Lokman da oğluna demişti, ona vazediyordu [nasihat ediyordu]: 'Yavrum! Allah'a şirk koşma, çünkü şirk çok büyük bir zulümdür’!" (31/13) "Yavrum! Haberin olsun ki yaptığın bir hardal danesi tartısı olsa da bir kaya içinde veya göklerde veya yerin dibinde gizlense Allah onu getirir mizana koyan çünkü Allah latiftir, habir’dir!
Yavrum! Namazı kıl, marufu emr ve münkerden nehy ve başına gelene sabr et; çünkü bunlar azmolunacak işlerdendir. Hem nasa [insanlara] avurdunu şişirme [böbürlenip kibirlenme] ve yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah övüngen kurulganın hiçbirini [övünen, kurulup kasılan hiç kimseyi] sevmez. Gidişinde mutedil ol, sesini peşten al; çünkü seslerin en beti [en çirkini] her halde eşekler[in] sesidir. (3/16-19)