Biz müslümanlann içinde yaşadığımız zaman diliminde en çok zorlandığımız şey "adam akıllı" tercih yapamayışımızdır. "Adam akıllı" olamayışımız ise ya adamlığımızda yada akıllılığımızda veya her ikisinde birden yaşadığımız problemlerden olsa gerek . Adamlığımız ve akıllılığımızda var olan problemler her şeye yansıdığı gibi gerek içinde bulunduğumuz gerekse eşiğinde durduğumuz geçici ve kalıcı hayatlar arasındaki tercihimize de yansıyor ve etkiliyor .
Yaşadığımız modem çağın müslümanları dünya pastasından pay kapmanın yada kaptıklan payın pastanın daha yağlı yerine denk gelmesinin yoğun hayhuyu ve hengamesi içinde Allah (c.c) ve Rasülu nün (sav) kendilerine sunduğu tercihleri görmez veya görmemezlikten gelip üstelikte görüyormuş gibi yapmalarının sonucudur ki onca senelerdir hayatı anlamlı kılmak ve yaşadıkları topraklar üzerinde varlıklannı ispat etmekten fersah fersah uzaklaşmışlardır.
Ara sıra kendimize dönüp dostlar alış verişte görsün kabilinden bir iç muhasebe yapma ihtiyacı hissettiğimizde kendimizi kıyasladığımız dönemlerde, şahıslardan, nesillerden sözetmenin dayanılmaz hazzını yaşama gayretinde ve gafletinde bulunuruz da makısun aleyhden ne kadar gayri I eştiği m iz ve gafılleştiğimi- zi akletmede gerekli yeteneği gösteremeyiz.
Her iki halimizin üstüne denk gelecek yani hem iç muhasebe yaparken ya da yapıyormuş gibi gözükürken kendimizi kendileriyle kıyasladıklanmıza ve hem de "adam akıllı tercih" yapabilmeye denk gelecek bir örneği hatırlamanın tam zamanı. İşte kendimizi kendileriyle kıyaslayacağımız bir nesil ve hem adamlıklarıyla hem de akıllılıklarıyla yaptıkları ‘adam akıllı tercihleri':
Mekke fethedilmiş ve İslam’ın önünde duracak güç Arap yanmadasında kalmamıştır. Mekke'nin fethedilmesiyle oluşan sayısal güç ve kalabalıklar müslüman- ları kendilerine güvenmeye itmişti. Tam da bu güven duygusu içinde meydana gelen Huneyn Muharabesi'nde büyük bir bozguna uğramadan son anda Rasu-
lullah (a.s)’ın görülmemiş cesareti ve metaneti vesilesiyle kurtulmuşlardı.
"Andolsun Allah (c.c) bir çok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip gururlandırmıştı. Yer ise bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra arkalarınıza dönüp gensin geriye gitmiştiniz. Sonra Allah, Rasulü ile müminlerin üzerine güven duygusu-sekinet- indirdi. Sizin görmediğiniz orduları da indirdi. Küfre sapmış olanlan da azaplandırdı. İşte bu küfre sapanların cezasıdır. 9/Tevbe 25-26
Huneyn ve Evtas muharebelerinden sonra Huzaa Kabilelerinden elde edilen ganimet o kadar fazla idi ki müslümanlar daha önce hiç bu kadarını görmemişlerdi.
Rasulullah (a.s) ganimetin paylaştırılmasında o gün farklı bir kesime öncelik vermişti. Bunlar Kur'anî tabirle kalpleri İslam’a ısındırılacak olan ‘müellefe-i kulub’ idi. İslam’a yeni girmiş yada henüz girmemiş olanların gerek bağlılıklarını sağlamak ve gerekse kalplerinde Rasulullah (a.s) ve mü"inlere karşı bir ülfet ve sevginin uyanıp oluşmasını gerçekleştirmek maksadıyla Rasulullah (a.s) onları daha çok gözetmiş ve ganimetten daha fazla pay ayırmıştı. Ayrıca O (a.s), hem adam ve hem akıllı ashabının tercihlerinin dünya pastası olmadığını biliyordu.
Ganimetin taksimiyle alakalı olarak Zühreoğullarından Sa'd, Peygamber (a.s)'a Gatafan kabilesinden Uyeyne ve Temimoğullarından Ekra’ya yüzer deve verdiği halde samimi bir imanla teslim olan ve bunlara göre çok daha fakir olan Demre’li Cuayl’e neden bir şeyler vermediğini sordu. Resulullah (a.s) ona şu cevabı verdi: "Allah'a yemin olsun ki Cuayl bir dünya dolusu Uyeyne ve Ekra’dan daha değerlidir. Fakat onların Allah’a teslim olmaları için kalplerinin ısındırılması gerek. Oysa Cuayl'in teslimiyetine güveniyorum." (I)
Yine de bu durum bazı müslümanları ve özellikle bir grup Ensar'ı tatmin etmemişti. Onlar şöyle söylüyorlardı: "Rasulullah (a.s) artık kendi kavmine kavuştu. Kılıçlarımızdan daha hala kanları damlayan, onların kılıçlarından da kanlarımızın damladığı insanlara verilen paya bak, bir de bize verilen paya bak" Bütün bu duygular Ensar'ın içinde de yayılmaya ve genel bir kanı oluşturmaya başlamıştı ki bu durumu Rasulullah (a.s)'a açmaya karar verdiler.
Sa’d bin Ubade (r.a) Peygamr (a.s)' a geldi ve Ensar'ın neler söyleyip neler düşündüklerini anlattı. Bunun üzerine Rasulullah (a.s) Sa'd'a Ensar'ı bir yerde toplamasını söyledi. Ensar toplandıktan sonra şöyle dedi: "Ey Ensar! Sizin söylediğiniz ve bana haber verilen yersiz ve ağır sözlerin sebebi ne? Bana karşı kalplerinizde
niçin kırgınlık ve üzüntü duyuyorsunuz? Ben sizi sapıklıkta bulmuş iken Allah (c.c) sizi hidayete erdirmedi mi? Ben sizi fakir bulmuş iken Allah (c.c) sizi zenginleştirmedi mi? Ben sizi birbinnize düşman bulmuş iken Allah (c.c) kalplerinizi uzlaştırmadı mı?"
Ensar da:
"Evet, elbette ya Rasulallah (a.s)! Sen bizi karanlıklar içinde buldun, Allah (c.c) bizi seninle aydınlığa çıkardı. Sen biz bir ateş çukurunun başında buldun, Allah (c.c) bizi seninle ondan kurtardı. Sen bizi sapıklık içinde buldun, Allah (c.c) bizi seninle hidayete çıkardı. Ya Resulallah! Biz Allah (c.c)'ı Rabb, İslam'ı din, Muham- mad (a.s)’ı da rasul olarak kabul ettik. Sen ne istersen yap. Allah (c.c) ve Rasu- lün (a.s) üzerimizde ki minnet ve nimetleri her şeyden daha üstündür." dediler
Bunun üzerine Peygamber (a.s) :
"Bu söylediklerime mukabele etmeyecek misiniz? diye sordu. Onlar da (r.a): "Nasıl mukabele edelim? Kavuştuğumuz nimet ve ihsanlar Allah’ındır (c.c) ve Ra- sulullah (s.a.v) yüzündendir." dediler.
Peygamber (a.s) şöyle dedi:
"Vallahi siz isteseydiniz şöyle cevap verebilirdiniz: ‘Sen bize yalanlanmış olarak gelmiştin, biz seni tasdik ettik. Sen bize terkedilmiş olarak gelmiştin, biz sana sahip çıktık. Sen yurdundan sürülmüş olarak gelmiştin, biz seni bağrımıza bastık. Sen bize yoksul gelmiştin, biz sana verdik.' deseydiniz, muhakkak doğru söylemiş olurdunuz ve tasdik de olundunuz.
-Ey Ensar! Ben sizin Islam'ınıza-imanınıza- güvenmişken benim birtakım insanların kalplerini ısındırmak için kullancığım dünya malları kalbinizde o kadar çok mu yer tutuyor?
Ey Ensar! Memnun değil misiniz? insanlar, develerini ve koyunlarını götürürken siz evinize Allah’ın Rasulünü (a.s) götürüyorsunuz. Eğer hicret fazileti olmasaydı ve Allah (c.c) bana Muhacirlerden biri olmayı vermeseydi Ensar’dan bir fert olmayı isterdim. Ensar hariç bütün insanlar bir yöne gitse, Ensar da başka bir yöne gitse ben Ensar'ın yolundan giderdim. Allah (c.c) Ensar'a, onların oğullarına ve oğullarının oğullarına rahmet etsin."
Bu sözler üzerine Ensar gözyaşlarıyla sakallan ıslanıncaya kadar ağlarlar. Resulullah (a.s) da onlarla birlikte ağladı.
Sonra Ensar.
"Biz hissemize düşen Allah'ın Rasulünden (a.s) razıyız." dediler.(2) Bize gelin-
Doğru tercih için şimdi dikkat hem de ‘adam akıllı' dikkat zamanı.
(1) Vakidi, Kitab el-Magazî
İbn-i İshak, Siret-i Resulillah