SAADET ASRI / EĞİTİMİN BAŞLANGICI - rahle.org

SAADET ASRI / EĞİTİMİN BAŞLANGICI - rahle.org

SAADET ASRI / EĞİTİMİN BAŞLANGICI


Facebookta Paylaş
Tweetle



Dahiliye Aklının Özelliği: Hissilik’

Necmeddin Irmak

İslam, kendi insanın akli yapısını oluştururken karşısında asırların tevarüsü olan cahiliye aklını buldu. Esasen bu , tesadüfen bir buluş da değildi. İslam’ın muhatap aldığı cahiliye insanı bu akılla düşünüyor, hareket ediyor, eşyayı bu akılla algılıyor ve bu akılla yorumluyordu. Hakka karşı çıkışlarının temelinde de bu akıl yatıyor­du.

Bu cahiliye aklı, selim olma halini kaybetmenin tabi neticesi olarak arızi bir hal almış ve duyguların kontrolünde kendi insanını hissilik ile harekete ve mahsusa yönlendirmiştir.

Cahiliye insanı kendilerine gönderilen elçilerden sürekli olarak mucizeler iste­miş ve iman etmeyi kendi akıllarında oluşturdukları bu mahsus olgulara bağlamış­lardır. Aslında onlar hiçbir zaman gösterilen mucizelere binaen imanı ve teslimi­yeti de akıllarından geçilmemişlerdi. Çünkü duygularının kontrolünde ki akılları tatmin olmayı ve itminana ermeyi bu şekilde asla beceremeyecekti.

Halbuki vahiy, insanı, bütün arızi hallerden kurtulmuş selim aklın makul olgu­larına davet eder.

Allah (c.c)’ın insanı muhatap alarak, hem Kur’an'i ayetlere ve hem de kevni ayetlere yönelirken yapmalarını istediği tedebbür, tefekkür, tezekkür, fıkhetme ve akletme gibi kavramların kaynağı olan akıl, haddizatında his ile aynı mekanı aynı zamanda paylaşmaz. Bununla beraber akıl, selim olma, arızi hallerden arınmış ol­ma halini kaybederse tahassüs ile yani hislerin kontrol ve güdümüyle hareket eder ki o zaman akıl, kendi olmaktan çıkmıştır. (I)

Cahiliye aklının kendi insanını yönlendirdiği mahsus olgulara gelince; bunlar

 

sahte ve kendilerinden menkul kutsallıkların atfedildiği, efsaneliklerle ve olağanüs­tülükle tavsif olunan olgulardır. Bu mahsus alem olmadan cahiliye kendi varlığını sağlayamaz ve tutunamaz. O, varlığını üzerine bina ettiği her şeye kutsallık atfet­meyi ve efsaneleştirmeyi tabiat edinmişti.

Cahili aklın, varlığını üzerine bina ettiği kendi kutsalını üretmede en tipik ör­neğini onun putçuluğunda görmekteyiz. O, başta kendi heva ve hevesi olmak üzere pek çok yaratılmışı kendine ilah edinme hamakatinde bulunmuştur. He­men her zaman bu ilah edinme ameliyesi -bir iki istisna haricinde- Allah'a ortak koşma -şirk- şeklinde cereyan etmiştir. Ki söz konusu putçuluğun temelinde cid­di bir duygusallığın -hissiyat- yattığın: görebiliriz.

Bu duruma en bariz misal, İbrahim (a.s)’ın müşriklerce sorgulanma sırasında, müşriklerin sergiledikleri tavırdır.(2) Onlar, vicdanlannın -selim aklın- kendilerine gösterdiğini değil cahiliyenin kendilerini yönlendirdiği mahsus olgulara, hissiyatla­rına dayanarak yönelmişlerdi.

Aynı hissi yaklaşımı, biz Nuh (a.s)'ın kavminde de görmekteyiz. Hatta onlar kendi kutsallarını üretirken, rivayetlere göre muttaki şahsiyetleri kullanacak kadar hislerine yenik düşmüşlerdi.(3)

Yine yukarıda ki gibi bir hissi yaklaşımla, kendi kutsalını üretmeyi Mekke cahi­li ortamında da müşahede ediyoruz. Onlarda kendi cahili akıllarının mamülleri olan putlara aynı duygularla yöneliyorlardı.(4)

Kuranın kendisini çağırdığı makul olgulara karşı cahili aklın hissiyat içerisinde ölçüp biçen tavrını şu ayetlerde çok sanh bir şekilde görmekteyiz:

"-Tekbaşına (hiçbir şeysiz) yarattığım adamı da bana bırak...

-Çünkü o (Kuran hakkında) düşündü, ölçtü, biçti.

-Kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!

-Yine kahrolası! (aklınca) nasıl ölçtü biçti!

-Sonra (yeni dayanaklar bulmak için çevresine) baktı.

-Sonra (söyleyecek bir söz bulamayıp) kaşlarını çatarak dik dik süzdü. (5)

-Sonra da arkasını döndü ve büyüklük tasladı.

-Ve ‘bu öncelerden intikal eden büyüleyici bir sözdür.

-Bu bir insan sözünden başka bir şey değildir.’ dedi." 74/Müddessir I 1-25

Vahy öncesi Mekke toplumunu harmanlayan ve onların varlığa ve eşyaya ba­kışını şekillendiren cahili aklın da yine bu mahsus olgular çerçevesinde şekillendi­ğini görmekteyiz.

İbrahim (a.s) gibi tevhid akidesinin sembol şahsiyeti ve İsmail (a.) gibi Allah (c.c)'a teslimiyetin numunesinin soyundan gelen ve terbiyelerinden geçen, yeryü­zünde İslam’ın en mukaddes mekanı Ka'be’nin komşusu olan bir toplum, selim ak­lını kaybetmiş olmanın şaşkınlığıyla kendini putlara ve putçuluğa teslim etmişti.

Toplumsal işlerini şekillendiren de yine bu cahili akıl idi. Onlar bu mahsus ol­gular ile kurumsallaştırdıklan akli yapıya binaen kadın ve erkeğin konumlarını ye­niden belirliyorlardı. Söz konusu akli yapı kız çocuklannı Allah (c.c)'a, erkekleri kendilerine ait görüyorlardı.(6) Kız çocuklannı diri diri toprağa gömerken onların geleceklerini kurtarmış ve bataklığa düşmelerine engel olduklarını zannediyorlar­dı.^) Yine onlar kız çocukları dünyaya geldiğinde hislerinin kendilerine verdiği utanma duygusu ile başları önde çıkıp gidiyorlardı. (8)

Mekke cahili toplumunun akli yapısı onlan toplumsal katmanlar oluşturmaya itmiş ve onların insan olgusuna yaklaşımını bu hissiyat içerisinde belirlemiştir. Ca­hili aklın ilk oluşumunda ki şeytanın ateş ve toprak mukayesesinde ortaya koydu­ğu duygusallık (9) Mekke toplumunda pratik karşılığını bulmuştur.

(1)   Burada his ile, 'Havass-ı Selime' di/e isimlendirilen ve selim aklın yol göstericileri ve kılavuz- lan olan beş duyu ve karineler üzere hareket eden sezgi değil, salt duygu manasında hissiyat kast olunmuştur.

(2)   Putlann kınldıgını gören ve bundan dolayı Hz. İbrahim (a.s)’ı suçlayan Nemrutçular, Hz. İb­rahim (a.s)'ın büyük putu işaret etmesi üzerine kendi nefislerinde muhasebeye girişirler "Bunun üzerine kendilerine -kendi vicdanlanna- döndüler de 'doğrusu asıl zalim olanlar sizlemnişsiniz' dedi­

 

ler. Ama çok geçmeden yine eski düşüncelerine -kafa yapısına, akli yapılanna- döndüler ve 'Mu­hakkak bunlann konuşmayacaklannı sen de bilirsin dediler." 21/Enbiya 64-65

(3)   "Dediler ki: ‘ilahlannızı sakın terketmeyin; ne Vedd'i, Ne Suva'ı, ne de Yeğus’u ve Yeğuk'u ve Nesri’ terketmeyin..." 71/Nuh 23

(4)    "-Hiç düşündünüz mü (neden taptığınızı) Lat ve Uzza'ya?

-Ve üçlünün üçüncüsü ve sonuncusu olan Menat’a?

-Neden kendiniz için (yalnız) erkek çocuklar (istersiniz de) O’na (Allah'a) kız çocuklar (isnad edersiniz)?

-Bakın, bu kesinlikle haksız bir taksimdir.

-Bu (sözde ilahi varlıklar) sizin ve atalannızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir, (ve) Allah onlara hiçbir delil/yetki de indirmemiştir. Onlar sadece zannın ve kuruntulann peşine ta­kılıyorlar; halbuki şimdi onlara Rabb'lerinder bir yol gösterici gelmiştir." 53/Necm 19-23

(5)    Bazı tefsirciler bu ayetin yorumunda söz konusu tavnn duygusallığına dikkat çekerler. Bu tavnn sahipleri kendilerine gösterilen hakikatler karşısında duygusal olarak etkilenirler, çünkü akli çı- kanmlannın ve delillerinin zayıf olduğuna dair kalplerinde sürekli şüphe taşırlar. İlgili ayetin yoru­munda geniş bilgi için Razi'nin Tefsir-i Kebirine bakılabilir.

(6)   "Neden kendiniz için (yalnız) erkek çocuklar (istersiniz de) O’na (Allah’a) kız çocuklar (is­nad edersiniz)?" 53/Necm 21, aynca 16/Nahl 57

(7)   "Ve diri diri gömülen kız çocugura sorulduğunda; hangi suçtan dolayı öldürüldükleri" 81/Tekvir 8-9

(8)   "Ne zaman birine bir kız çocuğu olduğu müjdesi verilse hemen yüzü karanr, içi öfkeyle do­lar. Kendisine verilen bu kötü müjdeden ötürü bu zillete/bu küçük düşürmeye rağmen, şimdi onu acaba tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün (diye düşünerek) kıyı bucak insanlardan kaçar. Yazık­lar olsun! İzledikleri düşünce tarzı (akli yapı) ne kadar kötü." 16/Nahl 58-59

"(Allah, iblise:) 'Sana emrettiğim zaman, secde etmekten seni alıkoyan nedir?' dedi. (İblis de:) 'Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın.' dedi." 7/Araf 12    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ